'Nasıl oluyor da müfettişler bu kadar saçmalıyor' denilseydi, tuzağa düşülmeyecekti

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 14 Ekim 2008 23:25, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Haber Kaynaklarının sevdiği bir spor: Gazetecilerin yumuşak karınlarında sörf!

2002 ya da 2003 olmalı, sınıfta öğrencilerle birlikte bir yandan "irticanın gelmekte olduğunu" söyleyen, bir yandan da "ben dezenformasyonum" diye bağıran bir haber üzerine çalışıyorduk... Biri söz aldı, "Hocam, tamam, haber doğru olmayabilir, ama okuyanlar doğru olduğuna inanacak, bu da halkın gericiler hakkındaki kanaatini olumsuz bir noktaya taşıyacak, fena mı?" dedi.

Önce espri yapıyor zannettim, ardından işin ciddi olduğunu anladım. Sonraki yıllarda, propagandistlikle gazeteciliği karıştıran başka öğrencilerim de oldu, hepsiyle uzun uzun tartıştık. Şimdi dönüp baktığımda, kendimi görevini yapmış bir insanın huzuru içinde hissediyorum, fakat onların gazeteci olmuş hallerini gözümün önüne getirdiğimde, kafalarının bir yerlerinde bir tortu kaldığını düşünüyor, tedirgin oluyorum.

En azından, diyorum kendi kendime, ideolojik olarak "işe yarar" buldukları kimi haberlerde gerekli gazeteciliktakibini yapmadan, önlerine konulan malzemeyle haberlerini pişirip yazı işlerine gönderme eğiliminde olabilirler. Söylemeye gerek yok: En çok "irticanın gelmekte olduğuna" dair haberlerde taşıyorum bu tedirginliği.

Haber kaynakları, bazı gazetecilerdeki bu "hassasiyet" kısa sürede keşfetmekle kalmaz, onların bu "yumuşak karınlarından azami şekilde istifade etmenin yollarını da geliştirirler. Bu türden haber kaynaklarının mottosu basittir: Bir politik inancın militanı gibi düşünen gazeteci, kendisine iletilen 'işine gelecek" enformasyonu fazla kurcalamama eğilimi taşır!"

Eh, kaynakların buradan kendileri için çıkaracakları çıkacak sonuç da bellidir: "Bu türden gazetecilere ileteceğin enformasyonun sağlamlığını dert etme kendine, sağlammış gibi görünsün yeter!"
"Müdür Allah'sız mı?"

Şimdi bütün bu söylediklerimi taze bir haber üzerinden örneklemeye çalışacağım... Taraf dahil birçok gazetede çıkan haberi manşet yapan tek gazete olan Radikalin versiyonunu, hepsini temsilen buraya alıyorum:

"Müfettişten öğretmene suç dolu sorular...

PEKİ, BU ZİHNİYETİ KİM SORUŞTURACAK?

Bir müdürü soruşturan ilköğretim müfettişlerinin öğretmenlere soruları:

Müdür Allahsız mı? Ermeni olduğu doğru mu? Ayrana rakı katıyor mu?" İçerik, haberi veren bütün gazetelerde aynıydı, o nedenle öbürlerini hiç aktarmıyorum. Radikalin haberinin ayrıntılarına girildiğinde, Antalya'da bir müzik öğretmeni ile okul müdürü arasındaki cinsel taciz suçlamasını soruşturan ilköğretim müfettişlerinin müdürle ilgili olarak öğretmenlere bu türden sorular sorduğu iddiasının kaynağının, "bütün evrakları incelediklerini" söyleyen Eğitim-lş Antalya Şubesi olduğu anlaşılıyor. Aslında, Radikalin (Doğan Haber Ajansı'mn) yayımladığı, altında iki müfettişin imzasının bulunduğu ifade tutanağı, müfettişlerin öğretmenlere bu saçma sapan soruları gerçekten de sorduklarını gösterir nitelikte.

Tutanakta açıkça şöyle eleniyor:

"Okul Müdürü Mehmet Karakaş hakkında aşağıdaki iddialar ileriye sürülmektedir:
1-Allah'a inanmadığı, Ermeni olduğu,
2- Bayrağa saygısı olmadığı,
3-Öğle yemeklerinde ayrana rakı koyup içtiği,
4- Öğretmen Sevil Ünlü'ye sarkıntılık ettiği ve tacizde bulunduğu,
5- Bazı öğretmenleri okuldan attıracağını söylediği .
ileri sürülmektedir. Bu konulardaki ifadenizi aşağıya maddeler halinde yazmanızı, varsa belgelerinizi ifadenize eklemenizi rica ederiz."

Haberi 10 ekimde Radikal'le birlikte veren gazeteler arasında yer alan Hürriyet'te 11 ekimde bir devam haberi yer aldı. "Milli Eğitim Bakanlığı'ndan belgeli savunma" başlıktı haberde, bahis konusu 5 sorunun müfettişlere ait olmadığı; müdürün 15 Kasım 2007'de Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'ne verdiği dilekçede Sevim Ünlü adlı öğretmenin öğrenciler ve öğretmenler arasında kendisini bu şekilde suçladığı ve bu nedenle Sevim Ünlü hakkında şikâyette bulunduğu; müfettişlerin de dilekçedeki suçlamaları öğretmenlere sorduğu yer alıyordu.

Hürriyet, bakanlığın dilekçeyi gazeteye ilettiğini de söylüyor; nitekim o soruların dilekçede yer aldığını gördükten sonra kendileri de haberin doğru olmadığına kani olmuş olacaklar ki, lafı fazla uzatmadan, bir tür "düzeltme" haberiyle minderden çekilmeye karar vermişler. Fakat Radikal öyle değil. Onlar, Hürriyetin 'düzeltme" haberiyle aynı gün Zaman'da çıkan "Müfettiş haberi de yalan çıktı" haberine göndermeyle, haberlerinin arkasında durmaya çalışıyorlar. Döne döne vurguladıkları nokta, kupürünü yayımladıkları ifade tutanağı... Yukarıda da söyledim, müfettişlerin meramlarını doğru dürüst aktaramamış olmalarından kaynaklanan bu tutanağa bakarak (fakat başka şeylere de bakmayarak!) gazetelerin ilk günkü haberlerini savunmaları mümkün. (Düşünün irticanın gelmekte olduğuna" dair endişelerle dalga geçen bir gazete olmasına rağmen. Taraf dahi haberi Radikal ve Hürriyet gibi vermişti.)

Haber kaynağına dikkat!

Artık asıl meseleme gelebilirim; Haberin kaynağı olduğu anlaşılan Eğitim-İş'in yalnızca ifade tutanağına değil, tablonun tümüne (bu arada, o beş sorunun müdürün şikâyet dilekçesinde yer aldığına) hâkim olduğunu sanırım düşünebiliriz. Nitekim Radikal'deki haberde "bütün evrakları incelediklerini" söylüyorlardı, aynca bütün öğretmenlerle de konuşmuş olmalılar. Benim sezgilerim, Eğitim-lş'in, ifade tutanağındaki bozuk ifadeden faydalanmaya karar verip, tablodaki bazı bilgileri kendine sakladığı yönünde...

"Neden böyle bir şey yapsın" diye mi soruyorsunuz? "Gericiliğe" karşı bir darbe daha indirebilmek için tabii... Başkan İbrahim Daş'ın, soruşturmayı, 'Çalışkan, başarılı, Atatürkçü, Cumhuriyet kadrolarının üzerinde nasıl baskı kurulmaya çalışıldığının kanıtı" olarak sunması da bu açıdan anlamlı bence.

Toparlarsam: Varsayımlarım doğruysa ve olay böyle gelişmişse, ilk gün gazetelerin kasıtlı bir yalan haberle okurlarını yanılttıklarını söyleyemeyiz. Fakat hadisede bir görev kusuru olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Haberi biraz daha deşseler, mesela "nasıl oluyor da müfettişler bu kadar saçmalıyor" diye biraz kuşkulanıp Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvursalar gaflete düşmekten kurtulabileceklerdi.

Fakat kurtulamadılar. Bu tecellide, yukarıda anlattığım, propagandistlikle gazeteciliği karıştıran öğrencilerimde bugün dahi etkisini sürdürüyor olabileceğini düşündüğüm "tortu"ya benzer bir şeylerin payı ne kadardır, bilemeyeceğim.

Alper Görmüş/ TARAF

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber