Bürokratın gücü bakanı aşıyor mu?

Haber Giriş : 15 Şubat 2005 07:01, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İzlere göre, yolsuzluktan tutuklanan Enerji Üretim A.Ş. Genel Müdürvekili Piyade'nin göreve atanması, Bakan Güler'in de üstünde birinin tercihi. İlişkiler paylaşım kavgasına işaret ediyor

Enerji Bakanlığı'nda geçtiğimiz hafta açığa çıkan yolsuzluk operasyonu yalnız asayiş boyutuyla değil, belki ondan da çok siyasi boyutuylu yankı
uyandıracak gibi görünüyor.

Bakan Hilmi Güner'in talimatıyla 2004 yaz aylarında başlatıldığı anlaşılan operasyon, Teftiş Kurulu'nun işi savcılığa, onların da Emniyet'e yansıtmasıyla geri dönülmesi zor bir sürece girmiş. Emniyet'in belli telefonları dinlemeye alması sonucu yolsuzluk iddiaları bakanlıktaki bazı bürokratlar ve bazı işadamlarını odağına almış. Ankara Nöbetçi Mahkemesi, Enerji Üretim A.Ş. Genel Müdürvekili Önder Piyade ve Genel Müdür Yardımcısı Servet Üst'ü 12 Şubat cumartesi gecesi tutukladı. Pazar günü bakanlıkça yapılan yazılı açıklamada şu paragraf dikkat çekiyordu: "Suç işlenmişse, o suçu işleyenlerin kim olduğuna bakılmaz. Sayın Başbakanımızın da açıkladığı gibi, kökü hangi noktaya ve hangi derinliğe ulaşırsa ulaşsın, yolsuzluğu önleme adına çabamız ve mücadelemiz sonuna kadar sürecektir."

Bu paragraftaki kilit ifadeler, 'suçu işleyenlerin kim olduğuna bakılmaz' ve 'sayın Başbakanımızın da açıkladığı gibi' ifadeleri. Burada muhtemelen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 11 Şubat'ta yaptığı "Sonuna kadar gideceğiz" açıklamasına atıf var. Bakan imzası olmaksızın, bakanlığın basın merkezi tarafından yayımlanan yazılı bir açıklamada, neden, yapılacak işlemler yasalardan başka, "sayın Başbakanımızın dediklerine" dayandırılır?
Ankara kulislerine kulak verilecek olursa, bu açıklamanın satıraralarında AKP bünyesindeki iç çekişmelerin izini sürmek mümkün. İz sürmeye başlamak için uygun ismin ise Önder Piyade olduğu anlaşılıyor.

Piyade'ye kim kefil oldu?
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından iki kez veto edilen Piyade, bir tür bürokratik hülleyle, bir ay izne çıkarıldıktan sonra Bakan Güler tarafından 'vekâleten' göreve atanmış. Bakanlık kaynaklarından edindiğimiz bilgiye göre, Güler'in uğrunda bu kadar mücadele verdiği Piyade'nin soruşturma emrini vermesi zor olmuş, 'Bakan acı çekmiş'.

Acaba bakanlık açıklamasındaki "sayın Başbakanımıza" atfı, Piyade'nin aslında Güler'in değil de AKP içinde daha üst hiyerarşide bir başkasının tercihi ve dayatması olduğuna mı işaret ediyordu? Gerçi bu iddiaları kanıtlamak şu an mümkün görünmüyor ama, Piyade ve Üst'ün atanmaları konusunda AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin'in etkili olmaya çalıştığı yolunda yayınlar yapıldı ve yayınlar, üzerinden bir hafta geçmesine karşın yalanlanmadı. Şahin, 'Çok kişiyle telefonda konuştuğunu' ve anımsayamadığını söylüyor. Acaba Güler, Piyade hakkında yolsuzluk işlemi yapmak zorunda kalması nedeniyle kendisine AKP bünyesinden gelen ve gelecek eleştirilere bu yüzden mi Erdoğan'ı kalkan yapmak istiyordu?

Çünkü Piyade'yle birlikte tutuklanan işadamlarının, önceki hükümetler döneminde olduğu gibi, bu hükümet döneminde de iktidar partisinin etkin isimleriyle sıkı fıkı ilişkilere girdiği anlaşılıyor.


Kim bu bakan ve milletvekilleri?
Bu işadamları arasında Ezgi İnşaat'ın sahibi İbrahim Selçuk'un özel bir yeri olduğu anlaşılıyor. AKP'nin şu andaki iki numarası, siyasi konulardaki Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, hem Selçuk, hem de tutuklanan bir başka müteahhit olan Fernas şirketi sahibi Muzaffer Nasıroğlu ile yakın ilişkilerini saklamıyor. Nasıroğlu, Deniz Baykal'ı CHP'de parti içi demokrasiyi engellediği gerekçesiyle eleştirip istifa ederek AKP'ye katılan Batman Milletvekili Nezir Nasıroğlu'nun akrabası. Fırat, kızının bu şirkette çalıştığı iddialarını yalanlarken, Fernas şirketinin önemini vurguluyor ve "Bu insanların zararını kim ödeyecek?" diye yakınıyordu. (Radikal, 12 Şubat 2005) Fırat, bir gün sonra Hürriyet'te yayımlanan demecinde ise, Selçuk'un bürosunda yemeklere katıldığını ve bu yemeklere katılan başka milletvekili ve bakanların da bulunduğunu söyledi.

Nitekim müteahhit Selçuk da, yine 13 Şubat tarihli Milliyet'te yayımlanan ifadesinde, bürosuna sık sık milletvekili ve bakanların geldiğini, yemek yendiğini, okey oynandığını ve bu operasyonun bir siyasi komplo olduğunu ileri sürüyor. Selçuk'un yayımlanan ifadesine göre, "Bu siyasi komplonun amacı, son zamanlarda kabinede yapılacak değişiklik. Birine yakın oluyorsunuz, diğerleri hazmedemiyor."

Selçuk da ilginç bir kişilik. Bir başka AKP'li, Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler'le umre arkadaşı, birlikte Mekke'ye gidip, Kâbe'yi tavaf etmişler. Öte yandan adı Yargıtay-Çakıcı soruşturmalarına karışan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üst düzey çalışanlarından Kaşif Kozinoğlu ile ilginç bir samimiyeti var. Kendi ifadesine göre (Milliyet, 13 Şubat) Kozinoğlu ondan, 'Çocuğunun Bilkent'teki mezuniyet toplantısı için araç istedi'. O da şoförünü gönderiyor. Yargıtay işinde Kozinoğlu hakkında soruşturma izni vermeyen MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun'un, bu defa izin verdiğini, Sabah gazetesinin 13 Şubat yayınından anlıyoruz.

İşte bu Selçuk'un bürosunda AKP'li milletvekilleri ve bakanların toplandığı, okey oynayıp yemek yedikleri anlaşılıyor. Partisine kendi tercih ettiği gibi AK Parti değil de AKP denilmesine sinirlenen Başbakan Erdoğan acaba müteahhit İbrahim Selçuk'la hangi bakanlarının bu kadar samimi olduklarını merak etmiyor mu?


AKP'de paylaşım gerilimi mi?
İşin bir başka ilginç yanı, bu yolsuzluk iddiasında adı geçen ya da ilgili olan milletvekilleri arasındaki Kürt kökenlilerin yoğunluğu. Fırat, Mersin vekili ve Adıyamanlı tanınmış bir Kürt ailesinden geliyor. Güler, Bingöllü, Nasıroğlu, Batmanlı. Nasıroğlu gibi CHP'yi yeterince demokratik bulmayıp AKP'ye geçen ve enerji ihalelerine meraklı bir başka milletvekili Cemal Kaya, Ağrılı. (Kulis'te bu iki milletvekilinin CHP'den gelip ihale ortamına 'gözü kapalı dalmasına izin' verilmesinin AKP bünyesinde eleştiriye neden olduğu, 'Dağdan gelip, bağdakinin işine engel oluyorlar' sözünün kulaktan kulağa fısıldandığı konuşuluyor.) Bu soruşturma dosyaları önüne gelince telefon dinleme dahil Emniyet önlemlerinin alınmasına izin veren ve gizliliği koruyan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da Diyarbakırlı. Bu tabloda bir siyasi iç hesaplaşma boyutu izi sürmekten doğal ne olabilir? Bu hesaplaşmanın mali boyutu olup olmadığı da aynı şekilde sorgulanmalı. Ancak bu tablonun, muhtemel bir kabine değişikliğinde bazı adayları şimdiden devre dışı bıraktığı, bazılarının da yerini sağlamlaştırdığı söylenebilir. DSP-MHP-ANAP koalisyonundaki iç gerilimler enerji ve bayındırlık bakanlıklarındaki yolsuzluk operasyonlarıyla başlamıştı. Erdoğan'ın, her ne önlem alacaksa bir an önce almasında hem ülke, hem de partisi bakımından fayda var.

CHP'ye de dikkat
Son bir not: Bu gelişmeler CHP'yi de etkileyebilir. Nasıroğlu'nun CHP milletvekili yapılmasında CHP Şanlıurfa Milletvekili ve CHP Genel Saymanı Mahmut Yıldız'ın etkili olduğu iddia ediliyor. Yıldız'ın, son CHP kurultayında, "AKP'nin mücahitleri müteahhit oldu" diye yakınan Mustafa Sarıgül'ün aktif destekçisi olarak Divan Başkanı'nı yumruklayan ve bu nedenle disipline verilen, yine Şanlıurfa Milletvekili Turhan Tüysüz'ün de kefili olduğu CHP kulislerinde söyleniyor. Yıldız'ın kendisi de enerji ihaleleriyle yakından ilgili bir işadamı. Sarıgül hakkındaki yolsuzluk iddialarını haklı olarak öne çıkaran Baykal'ın, bu konuya da yakından bakmasında fayda olabilir.

radikal

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber