Bir zamanlar Milli Eğitim...

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 09 Haziran 2010 11:15, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Talim ve Terbiye Kurulu Eski Başkanı ve İstanbul Üniversitesi hasan Ali Yücel Eğitim fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr.İrfan ERDOĞAN'ın kaleme aldığı ve sitemize ulaşan makalesini paylaşıyoruz.

LİYAKATİNİ VE HEYECANINI KAYBEDEN MİLLİ EĞİTİM

Özellikle son yıllarda eğitim aşırı derecede teknikleşmekte ve idealist ruhunu kaybetmeye yüz tutmaktadır. Ve bilhassa eğitime dair dile getirilen ulu orta söylemler yakın zamana kadar ?saygın? bir yeri olan öğretmeni ve idealizmi gölgede bırakmaktadır.

Eğitimin ve eğitimciliğin idealist duygularla bütünleşmesi gerektiği gerçeği göz ardı edilirse eğitimi geliştireceği düşünülerek ön plana alınan hiç bir maddi unsur yeterli olamaz. Eğitimi geliştirir diye takdim edilen modellerin, tekniklerin, teknolojik donanımların hepsi anlamsızlaşır.

Bu yüzden eğitimciliği ve öğretmenliği tekrar onur duyularak icra edilen bir alan haline getirmek durumundayız. Bunun için de öncelikle milli eğitimi yöneten üst kadrolara büyük görev düşmektedir. Başta Milli Eğitim Bakanından başlamak üzere üst düzey milli eğitim yöneticilerinin öğretmenlere ilham kaynağı olabilmesi gerekir.

Eğitimde başarılı olan çalışmaların hepsinin temelinde bir üst düzey milli eğitim yetkilisine duyulan güveni, takdiri ve saygıyı bulmak mümkündür.

Bunun için üst düzey eğitim yöneticilerinin, eğitime dair bir perspektifi, eseri, düşüncesi olmalı ve eğitim sürecinin temel üreticileri sayılan öğretmenler ile aralarında duygusal bağlar olmalıdır.

Üst düzey yöneticilerin eğitime dair bir duruşunun olması ve öğretmenlerle aynı ülkü etrafında bir heyecan birlikteliği yaşaması bir zamanlar bu ülkede bir değerdi. Nitekim Münif Paşa'dan, Emrullah Efendiye, Reşit Galip'ten, Mustafa Necati'ye, Hasan Ali Yücel'e, Tevfik İleri'ye kadar görev yapan Milli Eğitim Bakanlarının, Talim Terbiye Kurulu Başkanlarının, Genel Müdürlerin eğitime dair bir bakış açısı vardı.

Bu kişiler sadece perspektif sahibi değildiler aynı zamanda eğitimcileri ve öğretmenleri de aynı davaya inanmış meslektaşları, hatta evladı gibi görmekteydi. Nitekim öğretmenlerin meslek aşkını ve heyecanını doruk noktaya taşıyan Mustafa Necati ?yavrum?, ?arkadaşım?, ?sevgili meslektaşım? diyerek yazdığı mektupları, ?gözlerinden öperim?, ?şefkatle kucaklarım? diyerek bitirirdi. İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitülerinin öğretmenlerini ve öğrencilerini neredeyse ismen tanımaktaydı. Milli Eğitim Bakanlığında genel müdürlük ve müsteşarlık yapmış olan N. Atuf Kansu Anadolu'nun en ücra köşesinden kendisine mektup yazan öğretmenlere bizzat kendi el yazısıyla mektuplar yazardı.

Eğitime dair liyakati, nezaketi ve idealizmi temel alan birçok etkileyici örneği bulmak mümkündür. Bugün için söyleyeceğimiz ise şudur: Milli Eğitimin, yukarıdan aşağıya öncelikle birikime ve liyakate, daha sonra da saygı ve sevgiye değer veren bir anlayışa ve kadroya hayati derecede ihtiyaç duyduğunu kim inkar edebilir ki! Eğer böyleyse neden bir el atılmaz acaba bu işe!

İrfan ERDOĞAN

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber