Bayram coşkusu da değişiyor

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 06 Kasım 2011 12:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Bugün Kurban Bayramı. Peki, bu sizin için telefonunuza gelen basmakalıp kutlama mesajları ya da kalabalıktan uzak birkaç günlük tatil kaçamağı demek olabilir mi? Böyle kutlanan bayramların bir süredir artmasını öte yandan da 'toplum muhafazakarlaşıyor' söyleminin bu durumla çelişmesini uzmanlara sorduk. İşte yanıtları...

Gülay Altan

Bugün bayram, erken kalkın çocuklar. Giyelim en güzel giysileri, elimizde taze kır çiçekleri, üzmeyelim bugün annemizi...' Barış Manço'nun naif şarkılarından birinin sözleri bunlar. Çok uzak değil, 90'ların hemen başıydı bu şarkıyı söylediğinde. Ama toplum olarak öyle hızlı bir değişim ve dönüşüm geçiriyoruz ki, 'bugün bayram' diyerek ailelerin 'Bayram Namazı' öncesi başlayan tatlı telaşı artık nedense yaşanmaz oldu. Evet, çocuklar hala, en güzel giysilerini giyiyor ama özellikle büyükşehirlerde bayram bir tatil vesilesi oldu. Büyük aile yemekleri yenen sofralar, yakın akrabaların yanı sıra konu-komşu ziyaretleri bitti denilemez ama azaldı... Bayram günleri yaklaşırken televizyon ekranlarını basan hüzün dozu yüksek, bayramda ziyaretçi yolu gözleyen yaşlıların başrolde olduğu reklamlar bu kaygımızın bir kanıtı gibi... Tabii hislerle olmaz 'bir bilene' soralım dedik ve başta sosyologlar olmak üzere uzmanlara danıştık. Bizim kadar karamsar olmasalar da değişim olduğunu hepsi kabul ediyor. Yaşadığımız 'bayramlaşmıyor muyuz' paniği, uzmanlara göre, bayramlaşma ritüelinin hala önemsense de form değiştirmesi olarak yorumlanabilir. Eh, bu da iyi bir gelişme...

Ali Saydam / İletişimci

Nerede o eski dünya?

Bu toplumun kutsal saydığı birkaç değer vardır. Ailesi, bayrağı, vatan toprağı ve bayramları. Bir eğitim uçağı düştüğünde yüreğimizin ortası sızlar. Bir afet olduğunda tek yürek olur, birlik olur. Bayramlar da bu birlik günlerindendir. Ortak ruhi şekillenmemiz bayramları buluşma, kavuşma, barışma, kutlama, paylaşma duygularıyla yaşatır. Bir yandan böyle hisseden diğer yandan ailesi için bütün yıl çalıştığını ve bir fırsatı varsa bunu tatil olarak değerlendirmeyi isteyenleri haksız bulabilir miyiz? Nerede o eski bayramlar diye başlayamayız. O zaman sorarlar 'nerede o eski dünya' diye. Dönüşmek zorundayız çünkü etrafımızdaki her şey değişir. Önemli olan değişimi yönetebilmek. Bu durumda temel kafa karışıklığı değerlerle kültürünün arasındaki farkı kavrayamamaktan kaynaklanıyor olabilir. Değerler kolay değişmez. Ancak kültürün sürekli değişmesi şarttır. Yoksa rekabeti yakalamak mümkün olamaz. Bayramların nasıl kutlandığı bir kültürel transformasyon meselesidir. Gündemimizden düşmemesi ise bir değer konusu. Çevremizdeki üç beş kişiye bakarak hüküm vermek yanlış olabilir. Prof. Dr. Yılmaz Esmer'in yaptığı Dünya Değerler Araştırması'nın Türkiye ayağına bakılırsa manzara çok net görülür. Bir ülke insanının kahir çoğunluğu geleneklerine ve inançlarına tamamen bağlıdır. Asla vazgeçmek, yerine bir şey koymak niyetinde değildir.

Öte yandan tek tuşla gönderilen mesajları manilerle süslemeye çalışma kültürel gelişmede değer erozyonuna işaret olabilir. Toplu e-posta gönderimi matbu tebrik kartları gibi... Sevdiğini, saydığını arayacaksın, ona uğrayacaksın, oturup iki satır ona özel yazacaksın. Yok, sevdiğinden değil zorunluluktan bir standart fotoğrafı göndereceksen hiç yapma daha iyi.

Her bayram öncesinde 'bayram bahane ürün satmak şahane' reklamları dönmeye başlar ekranlarda. Bunlar standart hareketlerdir. Elbette yapılmasın diyerek kestirip atılmaz ama kalıcılık için farklılaşmayı keşfetme zamanındayız. Standartlar algıda seçiciliği ve tatmini öldürür.

Prof. Yasin Aktay / Sosyolog

Ramazan ile Kurban Bayramı arasında pratik fark var

Türkiye'de çok farklı dünyalar, çok farklı tecrübeler yaşanıyor artık. Türkiye'nin bir tarafında bayramlaşma azalırken diğer tarafta daha da artıyor. Gözlemlediğim bir Türkiye var ki orada geçmişe nazaran ileri boyutlarda bir bayramı idraki söz konusu. Kurban kesimi, kurbanın anlamı üzerine düşünme, ziyaretleşmeler, kaynaşmalar... Hac mevsimi olması sebebiyle de Kurban Bayramı daha fazla hissediliyor, yaşanıyor. Ama bir de Türkiye'nin modernleşen bir tarafı var, o modernleşen taraf eskiden beri vardı. 'Bayramlaşmayı unutma' görüntüleri daha çok o Türkiye'ye dair. Genelleştirilebilir bir görüntü değil. Muhafazakarlar da oldukça geniş bir çevre; son dönemde ekonomik seviye itibarıyla ilerlediler. Yaşam tarzları farklılaşıyor. Tek bir muhafazakar yaşam tarzı da tespit edilemez. Muhafazakar yaşam içinde de farklı farklı yaşam düzeyleri var. Aynı değişiklik orada da gözlenebilir. Dolayısıyla muhafazakarlar arasında da bayramlaşmayı pratik düzeye indirip hele iyi bir tatil fırsatı vermişse bayram, bunun tatile dönüştürme alışkanlığı var. Ama ne de olsa muhafazakarlar arasında kurbanın varlığı, Bayram namazının varlığı, kaçınılmaz olarak daha fazla indirgenemeyen zorunlu bir ritüel getiriyor. O nedenle bayrama tamamen kayıtsız kalınamıyor. Yani Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı arasında da pratik olarak fark var. Bayramların zorunlu ritüelleri, bayramı herkes için ortak bir tecrübe olarak dayatıyor. Tabii bunu kabul edenler için. Bunlar habitus. Dini ritüel ve alışkanlıklar insanların fazla uzaklaşmasına fırsat vermiyor. Büyük aile sofralarının kurulması, bir araya gelmek gibi ritüeller elbette dönüşüyor, hayat yeni formlar ortaya koyuyor. Bu yeni formlar içinde hiç değişmeyen şey, bayramın sosyalizasyon boyutu. Bayramda tatile gitmek bir moda, bir trend gibi ortaya çıktı ama kurban Habitus'u kendi formunu dayatıyor. Yeni yaşam tarzlarına eklemleniyor, bu tarz içinde kurban biraz daha farklı bir düzeyde post modern diyebileceğimiz bir şekilde yeniden kendini üretiyor. Kurumların sizin adınıza kurban kesmesi gibi...

Mehmet Şevket Eygi / Gazeteci-Yazar

Türkiye'deki yüzeysel muhafazakarlaşma aldatıcıdır

BİR toplumun ve yaşadığı ülkenin gerçekten muhafazakar olabilmesi için orada tarihi, kültürel, sosyal devamlılık olması gerekir. Türkiye'mizde böyle bir devamlılık yoktur, tam aksine büyük bir kopukluk ve arıza bulunmaktadır. İngiltere'de, Japonya'da çok köklü ve güçlü bir muhafazakarlık görülüyor. Çünkü o iki ülkede tarihi devamlılık vardır; bizdeki gibi kesiklik, kopukluk, arıza olmamıştır. Türkiye nasıl muhafazakar bir ülke olabilir ki, halkımız, üniversite bitirmişlerimiz 1928'den önce basılmış Türkçe kitapları bile okuyamamaktadır. Genç nesiller atalarının mezar taşlarındaki Türkçe yazıları okuyamıyor. İstanbul Üniversitesi'nin nice profesörü, anıtsal ana kapının üzerinde mermere hakkedilmiş 'Daire-i Umur-i Askeriyye' kitabesini okuyamıyor. Bu cahillik büyük bir kopukluk ve arıza değil midir?

Yakın tarihimizde milli kimlik ve kültürümüz sabotaja ve suikasta uğramış, vahim yozlaşma olmuş, halkın çoğunluğu yabancılaştırılmıştır.

Bugün Türkiye'deki yüzeysel muhafazakarlaşma aldatıcıdır. Çünkü muhafazakarlığın da türleri vardır.

TOPLUM BEDEVİLEŞİYOR

Toplumumuz sosyal ve kültürel açıdan hızla bedevileşmekte, kırsal kesim kültürüne yuvarlanmaktadır. Türkiye'deki hakim-dominant kültür yazılı kültür değil, şifahi kültürdür. Yazılı ve edebi dilimiz son derece fakir bir hale kasıtlı olarak düşürülmüştür. Birkaç yüz kelimelik günlük şifah? eğitim diliyle kültür de olmaz, gerçek muhafazakarlık da... Liselerimizde yeni nesillere doğru dürüst mantık okutulmamaktadır.

Yozlaşmadan, yabancılaşmadan, kopukluktan İslami kesim de nasibini almıştır. Son otuz-kırk yıl içinde zengin bir Müslüman veya İslamcı yeni bir sınıf türedi. Sadece zenginlik, lüks meskenler, lüks otomobiller medeni muhafazakar olmak için yeterli değildir.

Ülkemizde maddi, iktisadi kalkınma var ama ona paralel olarak şu sayacağım şeyler var mıdır? Toplumsal barış ve mutabakat; zenginlik oluşturan olumlu çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik; adil hukukun üstünlüğü; milli kimlik ve kültüre saygı, onların korunması ve geliştirilmesi; temiz ve şeffaf bir idare sistemi; devlet, ülke ve halk hizmetleri için yeterli miktarda vasıflı, güçlü, kültürlü, ahlaklı elemanlar...

Toplumları ayakta tutan değerler vardır. Bu değerler titizlikle korunmazsa çürüme, çözülme, kokuşma, çöküş, yıkılış başlar.

Evet, bizde yüzeysel olarak bir muhafazakarlaşma görülüyor ama bu aldatıcıdır. Ülkemizde maalesef muhafazakarlaşma değil, yozlaşma vardır.

Gerçek muhafazakarlık ile sahtesini birbirine karıştırmayalım, kendimizi aldatmayalım.

Doç. Ergün Yıldırım / Sosyolog

Ruhani değil baharlaşan bayramlaşma...

Bayramlaşma, modernleşmenin tüketim, turizm ve popüler kültür alışkanlıklarına göre yeniden üretilmektedir. Bin yıllarca sürüp gelen anlam dünyası değişime uğramakta. Dayanışmanın, ziyaretleşme ve ziyafetleşmenin, akraba ve büyüklerle sevinçli anları paylaşmanın coşkusal varlığı buharlaşmaya başlıyor. Bunun yerine tüketim davranışlarına, tatillere ve alışveriş merkezlerindeki kalabalık yaşantılara dönüşüyor. Bayramlaşma 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı' şiirinde Yahya Kemal'in anlattığı ruhaniyetinden uzaklaşıyor.

Reklamlar bir yandan kapitalist tüketim alışkanlıklarına yoğunlaşan arzuları bayram duygularını seferber ederek tüketime çağırıyor; öte yandan küreselleşmenin geleneğe yeniden yer verme imkanlarından yararlanarak bayramlaşma coşkusunu kar etrafında dolaşıma sokuyor. Reklamlar, insanın bütün duygularını kar etrafında harekete geçirmek için sınır tanımaz bir biçimde en sahih ve insani yönlerden bile yararlanmakta.

Muhafazakarlaşma, Türkiye'de kültürel değerler etrafında yükselen bir olgu olmanın ötesinde siyasallaşmayı ifade ediyor. Yayılan, yükselen ve egemenliğe yönelen söz konusu politik muhafazakarlaşmadır. Oysa kültürel muhafazakarlık, bu süreçte ciddi bir paradoks içinde çünkü ahlak, kanaat, ruhaniyet gibi kavramlar geriliyor. Aileler parçalanıyor, boşanmalar artıyor, dayanışmanın ve paylaşmanın insani ve hayırseverliğin ruhani boyutları azalıyor. Küreselleşen dünyanın popüler, akıcı ve tüketim kültürü bütün değerleri değişime ve dolaşıma sokuyor. Bayramlaşma da bundan etkilenip yeni, akıcı, tüketici, göreli ve aşkın olandan yoksun bir bağlama yerleşiyor.

Prof. Nilüfer Narlı / Sosyolog

Bayram ritüeli form değiştirdi

Bayramlaşma, eskisi kadar değerli bir ritüel fakat biz bilgi çağında, çok daha hızla haberleşebiliyoruz ve zaman bizim için artık çok daha değerli. Eski dönemde insanlar yakın akraba ve arkadaşlarıyla aynı fiziksel mekanda buluşuyor, bayramlaşıyor ya da uzaktaki arkadaş ve akrabalara bayram tebriki atıyordu. Ama şunu unutmayalım, bugünün siber ortamında sosyal paylaşım sitemleriyle geliştirdiğimiz arkadaşların sayısı, bağlantı içinde olduğumuz meslektaşların sayısında da bir artış var. Böyle bir artış karşısında siz yine onlara değer veriyorsunuz, onlarla bayramlaşıyorsunuz fakat kısa bir mesajla bir anda daha fazla insana ulaşmak istiyorsunuz. Belki bazılarını tek tek yine telefonla arıyorsunuz, yakın akrabalarınızla muhakkak buluşuyorsunuz veya konuşuyorsunuz. Bu durum bizim şu anda network toplumunda ve bilgi çağında olmamızdan kaynaklanıyor. Kullandığımız araçlar kısa cümlelerle hızlı bir haberleşme yapılmasını sağlıyor. Bayramı tatil vesilesi edenler çoğunluk olsa da yine bayram kutluyorlar ve yakınlarıyla bir şekilde iletişim içinde oluyorlar. Reklamlar, bayram için yaşlı anne-baba ve akrabalarını unutanları uyarıyor ve bu önemli bir uyarı! Toplumsal değişmelerde bazı insanlar öyle aşırı bir uca gidiyor ki onun için ritüeller değerini yitirebiliyor; bunları küçük bir grup olarak görüyorum. Bayram ritüelini sürdürenler buna form değişikliği getirdiler. Birçok kişi tatile gidecekse bile arife günü aile ziyaretini yapıyor sonra tatile gidiyor. İnsanların hayatı çok boyutlu ve o nedenle farklı formları kullanarak bayramlaşıyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber