Danıştay: Aile İrşat ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesi hukuka aykırı

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 13 Aralık 2011 18:42, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONUNCU DAİRE

Esas No : 2011/7001

Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını İsteyen:Ankara Barosu Başkanlığı-ANKARA Adliye Sarayı B Blok 5. Kat Sıhhİye-ANKARA

Vekili : Av?.

Davalı : 1- Diyanet İşleri Başkanlığı - ANKARA

2- Başbakanlık- ANKARA

İstemin Özeti : Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen ve 25 sayılı Başkanlık onayı ile 19.3.2010 tarihinde yürürlüğe giren "Aile İrşat ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesi" nin, kanun ile belirlenen amacın dışına çıkılarak düzenlendiği, kadını tedip ve terbiye etme anlayışıyla hazırlandığı, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevinin sadece din, ibadet ve ahlak konusunda toplumu aydınlatma hizmeti olduğu, aile ve kadın konusunda düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığı, yönergenin, Anayasanın 10. maddesi ile öngörülen eşitlik ilkesini, 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayatın gizliliği ilkesini ihlal ettiği, Avukatlık Kanunu'nun 48. maddesine aykırı olarak avukata iş getirmeye aracılık yapılmasına izin verildiği ileri sürülerek iptali ve yürütülmesinin durdurulması istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi : ?

Düşüncesi :Dava konusu Yönergenin 8. maddesinin 2. ve 3. fıkrasının yürütülmesinin durdurulmasına, diğer maddelere yönelik istemin ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : ?

Düşüncesi : Yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için,2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27 nci maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, savunma ve ara kararı cevabı alındıktan sonra görüşülmesine karar verilen yürütmenin durdurulması istemi, savunma ve ara kararı cevabı geldiği görülerek yeniden incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen ve 25 sayılı Başkanlık onayı ile 19.3.2010 tarihinde yürürlüğe giren "Aile İrşat ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesi" nin iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesinde, baroların; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olduğu kurala bağlanmıştır.

Aktarılan yasa hükmü uyarınca, baroların, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak amacıyla tüm çalışmaları yürütebileceği dikkate alındığında, davacı Ankara Barosu Başkanlığı'nın, dayanak kanun ile belirlenen amacın dışında düzenlendiği ve bu sebeple hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğü dava konusu Aile İrşat ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesinin hukuka uygunluğunun denetlenmesi amacıyla açtığı dava ile menfaat ilişkisinin, dolayısıyla subjektif dava ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa'nın 136. maddesinde; laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getireceği belirtilen Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevleri; 633 sayılı kuruluş Kanununda; "İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek" olarak düzenlenmiştir.

Anayasa ve 633 sayılı Yasada yer alan bu hükümler uyarınca, Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu aile hakkında dini açıdan doğru bilgilendirmek; aile yapısının korunmasına katkıda bulunmak; halkın, özellikle aile bireyleri ile ilgili dini içerikli soru ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak; gerektiğinde ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yapmak üzere aile irşat ve rehberlik hizmeti sunmak üzere bürolar oluşturabileceğinden, dava konusu Yönerge ile düzenlenen konunun, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görev alanına girmediği iddiası yerinde görülmemiştir.

Dava konusu Yönergenin maddelerinin incelenmesi:

1-Dava konusu Aile İrşat ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesi , yürürlük ve yürütme maddeleri de dahil olmak üzere toplam 13 maddeden oluşmakta olup; aşağıda ayrıca irdelenen 8. maddesi dışındaki maddelerinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

2-Yönerge'nin 8. maddesi;

a- Aile İrşat ve Rehberlik Bürolarının görevleri düzenlenirken, maddenin ikinci fıkrasında; büro personelinin, vatandaşlarla yapacağı görüşmelere ilişkin bilgileri kartekse işleyeceği; bu kartekslerin aylık periyotlarla müftülüklerce daire başkanlığına elektronik ortamda gönderileceği; ayrıca bu bilgilerin büroda sistematik bir şekilde arşivleneceği düzenlenmiştir.

Anayasanın 20. maddesinde, herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı; herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı, kişisel verilerin, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği kurala bağlanmıştır.

Kişisel verilerin korunması konusu insan hakları kavramı ve insan haklarının korunması alanında yaşanan gelişmelere paralel bir değişim göstermektedir.

Kamu kurum ve kuruluşlarının yürüttükleri kamu hizmeti sırasında, hizmetten yararlanan kişilerin bazı kişisel verilerine ulaşmaları hizmetin yürütülebilmesi için zorunluluk taşımaktadır. Ancak, ulaşılan bu kişisel verilerin hiçbir ayrım gözetilmeksizin, tümünün yazılı bir şekilde aylık periyotlarla kayıt altına alınması, Anayasa'nın 20. maddesi ile korunan özel hayatın gizliliğine aykırılık oluşturacağı gibi; tüm kişisel bilgilerin, her zaman, yürütülen hizmet için gerekli olduğundan söz edilemeyeceği açıktır.

Bu durumda, sadece hizmetin yürütülebilmesi için gerekli olan bilgilerle ilgili olarak bir sınırlama getirilmeksizin, özel hayat ve aile hayatına ilişkin bilgilerin kartekse işlenemeyeceği belirtilmeksizin görüşmelere ait tüm kişisel verilerin kartekslere işlenmesini düzenleyen Yönerge'nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

b- Yönerge'nin 8. maddesinin üçüncü fıkrasında, "büroya başvuran kişilerin, sorunları dikkat alınarak, gerektiğinde psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve avukat gibi uzmanlara yönlendirilir" hükmü yer almaktadır.

Yönerge'nin 5. maddesinde, büronun amaçları; a) Toplumumuzun aile hakkında dini açıdan doğru bilgilendirilmesini sağlamak, b) Aile yapısının korunmasına katkıda bulunmak, c) Halkımızın özellikle aile ve aile bireyleri ile ilgili dini içerikli soru ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak, ç) Gerektiğinde ilgili kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yapmak şeklinde belirlenmiştir.

Belirlenen amaçlar ve irşat hizmetlerinin de kurumsal nitelikte faaliyetler olduğu dikkate alındığında, Aile İrşat ve Rehberlik Bürosuna başvuran kişilerin almak istedikleri rehberlik ve danışmanlık hizmetinin özelliğine göre, sorunlarına çözüm bulunması amacıyla vatandaşların, ilgili alanda faaliyette bulunan kurumlara (sağlık kuruluşları veya barolar gibi) yönlendirilmesi gerektiğinden, o alanda çalışan gerçek kişilere yönlendirme yapılacak şekilde anlaşılabilecek bir düzenlemeye yer verilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinde belirtilen koşulların gerçekleştiği anlaşıldığından, "Aile İrşat ve Rehberlik Büroları Çalışma Yönergesinin; 8. maddesinin 3. fıkrasının avukatlara ilişkin kısmının yürütülmesinin durdurulmasına oybirliğiyle, 8. maddesinin 3. fıkrasının avukatlara ilişkin olmayan kısmının ve 8. maddesinin 2. fıkrasının yürütülmesinin durdurulmasına ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından, yönergenin diğer maddeleri hakkında yürütmenin durdurulması isteminin reddine oyçokluğuyla 14.10.2011 tarihinde karar verildi.

AZLIK OYU

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-a maddesinde iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak olan davalar olarak tanımlanmış, doktrinde de menfaatin meşru, güncel ve kişisel olması gerektiği kabul edilmiştir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 4667 sayılı Kanun ile değişik 76. maddesinde ise; Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmıştır.

Ancak, madde metninde yer verilen "Hukuk Devleti" ve "Hukukun Üstünlüğü" ilkeleri, barolara avukatlık mesleği ile ilgili ve meşru, güncel ve kişisel olmayan konularda tek başına dava açma olanağı vermemektedir. Aksi düşünce, yasalarda yer almayan bir yetki kuşatması ile barolara "genel dava açma merci" statüsü kazandırır ki; bu durum temel yargı işlevlerinin yürütümü açısından yalnızca Anayasal düzenlemelerle tevdi edilebilecek bir yetkilendirmenin hukuk devleti ilkelerine aykırı olarak el değiştirmesini ifade eder.

Dava konusu olayda da, uyuşmazlık konusu Yönergenin 8. maddesinin 3. fıkrasında yer alan avukatlara yönelik ibarenin dışındaki maddelerinin iptalini talep etmekte, davacı baro başkanlığının yukarıda belirtilen anlamda meşru, kişisel ve güncel bir menfaatinin etkilendiğinden söz etmek mümkün bulunmadığından, istemin ehliyet yönünden reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber