Çevik Bir hakkında bilmedikleriniz bu yazıda

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 15 Nisan 2012 22:15, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Ferhan Ünlü

28 Şubat postmodern darbesinin sembol ismi Çevik Bir, Batı-İsrail ittifakı tarafından kullanılmış bir isim. Darbenin kuvvetli subayı Bir'in en büyük zaafı hırslarıydı. Ne de olsa uluslararası güçler, darbecinin zeki, çevik ve zaaflısını sever.

Genelkurmay istihbarat başkanı, o sıralar geceleri ışıkları hemen hiç sönmeyen karargâhtaki odasının duvarında asılı portreyi, üç boyutlu bir filme dalmışçasına izliyor. Yakışıklı ve karizmatik Ulu Önder'in mavi gözlerine, taranmış gür, 'nizami' kaşlarına, savaş stresiyle açılmış alnına bakıyor uzun uzun. Sonra masanın üzerinde duran bir resmi hayranlıkla süzmeye başlıyor. Bağlılığının tam olduğu genelkurmay ikinci başkanının rakı beyazlığındaki saçlarına ve istihzayla gülümseyen gözlerine bir süre bakıyor. Masa üstünde resmi bulunan zat (Çevik Bir olduğunu anladınız) o devrin, yani bin yıl önceki (!) 28 Şubat çağının en kudretli, en meşhur generali. Aslında hiyerarşik olarak kuvvet komutanları şöyle dursun, ordu komutanlarının bile gerisinde olması gereken paşanın bu güce nasıl eriştiği sorusunun yanıtı önemlidir. Bugün genelkurmay ikinci başkanı deyince Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) 2 numarasından söz edildiği sanılıyorsa, bunun en önemli sebebi Çevik Bir'in 28 Şubat performansıdır. Bir, çok istediği halde soyadının hakkını verecek şekilde TSK'nın bir numarası ve cumhurbaşkanı olamadı ama tatbikatlara yaraşır adını, Türkiye tarihinin hatırda kalacak tek genelkurmay ikinci başkanı olarak tarihe yazdırdı. Bu şöhretin bedelini de, günümüzde baş aktörü olduğu 28 Şubat süreciyle ilgili soruşturmayı yürüten Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'nca ifadesi alındıktan sonra muhtemelen tutuklanarak ödemesi bekleniyor. (SABAH Pazar'ın bağlandığı Cuma günü itibariyle bu, henüz gerçekleşmemişti.) Makedonya göçmeni yoksul bir ailenin evladı olarak 1939 senesinde İzmir Buca'da doğan Çevik Bir, kendini çocukluğundan beri biricik ve özel hissetmişti. Bunda babasının, Mustafa Kemal'in askeri okulda okuduğu, İttihat ve Terakki'nin de doğum yeri olan Manastır'da büyümesinin etkisi vardı. Sırf bu bile Mustafa Kemal'e özenmesine ve asker olmayı kafaya koymasına yetecekti. Zaten bir yoksul çocuğu olarak önemli biri haline gelmenin, saygı görmenin tek yolu subay olmaktı. Askeriyeye 1950 yılında Kuleli Askeri Lisesi'nde eğitim görmeye başlayarak intisap etti. 1954 yılında bu okuldan, 1958'de Kara Harp Okulu'ndan, 1970 yılında da Harp Akademisi'nden mezun oldu. Meslek hayatı boyunca genelde karargâhlarda görev yaptı. Brüksel'de NATO'nun Shape Karargâhı'nda bulunduğu dönemden sonra Batılı askeri güçlerin gözdesi oldu. Öyle ki, 1993 senesinde Somali Barış Gücü'nün başına getirilirken pek âdet olmadığı üzere NATO, onu adıyla sanıyla TSK'dan istedi. Türkiye'nin doğusundaki savaş için bölgede görev yapmadı ama Somali'de uluslararası sistem adına büyük yararlılıklar gösterdi! 12 Eylül döneminde hem genelkurmay başkanlığı, hem de devlet başkanlığı yaparken Kenan Evren'in yaverliğini yürüttü. O süreçte darbeyi hararetle savunmakla kalmadı, Evren'in 'mesleki torunu' olarak ondan öğrendiklerini 28 Şubat 1997 darbesinde postmodern numaralarla uyguladı. Sözgelimi Evren, 'anarşinin kol gezdiği' sokakları zapturapt altına almak için yurt sathında tank yürütürken Çevik Bir, tankları sadece Sincan'da 'show' maksatlı yürüttü. 12 Eylül'de tankların paletleri asfaltı ezerken Bir, orduevinde biraz da Türk 'modernleşmesinin' alametifarikalarından olduğu için sevdiği 'aslan sütü'nden içiyordu. Çevik Bir, 1995'te atandığı genelkurmay ikinci başkanlığı görevinden sonra Birinci Ordu Komutanlığı'na tayin edildi ve 1999 yılında da emekli oldu.

28 ŞUBAT'IN SEMBOL İSMİ

Emekli orgeneral Bir, kuşkusuz 28 Şubat darbesinin sembol ismi. Bu yüzden Perşembe günü başlayan gözaltı dalgasında listenin başını çekiyordu. 28 Şubat, soruşturulmasına kimsenin itiraz etmeyeceği bir olay, Çevik Bir de tutuklanmasına avukatı ve ailesi dışında kimsenin karşı çıkmayacağı bir isim. Bu bağlamda 28 Şubat soruşturmasını, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırma olayından sonra imajı sarsılan özel yetkili savcılığın bir imaj düzeltme girişimi olarak da okumak mümkün. 28 Şubat; psikolojik harekât boyutuyla öne çıkan bir darbe olduğu için gazetecilerin kullanıldığı bir süreçti. Ama sırf böyle diye soruşturma, gazetecilerin içeri tıkıldığı bir yargı operasyonuna dönüşürse özel yetkili savcılığın imaj düzeltme çabaları boşa gider. Daha önemlisi Nedim Şener ve Ahmet Şık olayında olduğu gibi Türkiye demokrasisi yara alır. 28 Şubat sürecini başlatan sebep, Refahyol Hükümeti'nin 8 Temmuz 1996'da TBMM'de güvenoyu alması ve başbakanlık koltuğuna da İslamcı bir liderin, merhum Necmettin Erbakan'ın oturması idi. 1996'nın sonundaki Libya ziyareti ve Susurluk kazası ile 1997 yılı başındaki tarikat liderlerine iftar yemeği verilmesi ve Sincan'daki Kudüs gecesi gibi olaylar darbeye meşruiyet sağlamak için kullanıldı. Haziran 1997'de Erbakan istifa etti, hükümet düştü. Bu özetten anlaşılacağı üzere 28 Şubat, sözgelimi 12 Eylül Bayrak Harekâtı gibi bir darbe değildi. Silah yerine kalemin daha aktif biçimde kullanıldığı bir müdahale olduğu için 'postmodern darbe' olarak anıldı. Aslında askerler, ulus devleti de tehdit etmesinden ötürü postmodernizmden pek hazzetmezler. Ama çağa uygun bir darbe yöntemi keşfettiklerini gösteren 'postmodern darbe' kavramının dolaşıma girmesinden rahatsızlık duymadılar, bilakis gizliden gizliye hoşnut oldular.

BATI-İSRAİL DARBESİYDİ

Sürecin mimarlarından Çevik Bir, nevi şahsına münhasır bir darbe olan 28 Şubat'ın lokomotifi olduğu için kendisiyle iftihar ediyor olmalı. Zaten soyadının, narsist eğilimlere girme konusunda insanı provoke edici bir yönü var. İsmi de tatbikat adı gibi olduğu için muhtemelen 28 Şubat'ı bir irticayla mücadele tatbikatı olarak görüyordu. Altı milyon insanı fişlediği öne sürülen Çevik Bir icadı Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) bu tatbikatta iyi iş gördüğü (!) muhakkak. 28 Şubat bir Batı-İsrail müdahalesiydi. Bu yüzden darbenin, gizli servis gibi çalışan fişleme örgütünün adının Batı'yla başlaması şaşırtıcı değil. Çevik Paşa'nın, 28 Şubat'ın hemen öncesinde ve sonrasında uluslararası kuruluşlardan ödüller alması da? Bir; Birleşmiş Milletler Madalyası, Almanya Onur Madalyası, İngiltere Üstün Başarı Madalyası ve Fransız Liyakat Madalyası gibi ödüller aldı. Ayrıca bir de Türkiye-İsrail ilişkilerine katkılarından ötürü Musevi Ulusal Güvenlik Enstitüsü (JİNSA) adlı kuruluştan aldığı ödül var tabii. 28 Şubat'ın en önemli sebep ve sonuçlarından birinin Türkiye-İsrail ilişkilerini sağlamlaştırmak olduğu düşünülürse JİNSA'nın ödülü, 'demokrasiye balans ayarının' bir diyeti olarak görülebilir. Elbette bu ayarı yaparken Çevik Bir, tek başına hareket etmiyordu. İsmail Hakkı Karadayı başta olmak üzere işbirliği yaptığı üstleri vardı. Ama asıl önemlisi, altında onunla çalışan ekipti. Mesela bu metnin girişinde bahsi geçen 28 Şubat döneminin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Çetin Saner ile MİT Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay, Çevik Bir'in ekibindendi. Mehmet Eymür'e göre MİT'in Susurluk Raporu'na, konuyla ilgisi olmadığı halde Fethullah Gülen'in ismini ekleyen de Alpay'dı. Erbakan gibi darbenin mağdurlarından olduğu halde hâkim otorite ile kavga etmemeye özen gösteren Fethullah Gülen'in 28 Şubat sürecinde Çevik Bir'e yazdığı bir mektup var. Tarihi açıdan önemli bir belge olan bu mektubu, gazeteci büyüğümüz Mehmet Barlas, 16 Ekim 2000'de Yeni Şafak Gazetesi'nde yayımlamıştı. 'Genelkurmay'ımızın çok değerli ikinci başkanı' ifadesiyle başlayan o mektubunda Gülen, "Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genelkurmayımızın İkinci Başkanı olarak ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları (Gülen Hareketi'ne mensup olanların okullarını kast ediyor.) şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz," diye yazmıştı. Bir'in ekibinin tüm üyeleri 'ortodoks laik' ve İran karşıtı idi. Mesela Saner, "İrticai kesimin, İslami terör örgütleri ve başta İran olmak üzere uluslararası terörizme destek veren ülkelerle bağlantıları var," demiş bir asker. Bu cümleden de anlaşılacağı üzere uluslararası güçler, yakın geçmişte 'laik'lere İran karşıtlığı yaptırıyordu. Şimdilerdeyse muhafazakâr olduğunu söyleyenlere yaptırıyor. Çevik Bir'in de, zamanında TSK'nın patronu olmak istediği ve bu yüzden 28 Şubat'ta kendi halkına karşı uluslararası güçler namına cengâverce savaştığı biliniyor. Onu kullananlar, (Kendisi de "Kullanıldık" demişti) kimi askerlerdeki zaafın onda da olduğunu görmüşlerdi. Ne de olsa uluslararası güçler, darbecinin zeki, çevik ve zaaflısını sever. 'Kullananlar' için iyi bir 'motive' olan zaaf, bazı askerlerdeki kendini siyasi deha, devlet adamı, hatta filozof olarak görme sendromudur. Arzu ve hırsları, askeri tabirle imkân ve kabiliyetlerinin önüne geçen insanların sık yakalandıkları bir hastalıktır bu. Hastalıktan ötürü hızlı yükselir ve tam da bu yüzden hızlı düşerler. Çevik Bir de, işte bu yüzden önceleri Paper Moon'da yemek yerken, şimdi muhtemelen cezaevinin kötü yemekleriyle yetinmek zorunda kalacak.

28 ŞUBAT'IN MAĞDURLARI

28 Şubat darbesinin en büyük mağduru dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'dı. Erbakan, 28 Şubat'ın 14. yıldönümünden bir gün önce 27 Şubat 2011'de vefat etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Refahyol hükümetinin Devlet Bakanı olduğu için darbenin mağdurlarındandı. Bir diğer 28 Şubat mağduru Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, darbeden sonra şiir okudu diye hapis yattı. Çevik Bir gibi darbenin mimarı olan komutanlardan Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya 2000 yılında vefat etti. Erkaya'nın komutanı olduğu bahriyede yuvalanmış cuntacı grubun faaliyetlerini Bülent Orakoğlu ve Hanefi Avcı'nın yönettiği emniyet istihbaratı deşifre etti. Avcı, MİT'e ait gizli bilgileri açıkladığı gerekçesiyle (Gerçek sebep darbe karşıtı duruşuydu) sadece 10 gün Beypazarı Cezaevi'nde yattı. Avcı, günümüzdeyse bir buçuk yılı aşkın süredir içeride. Çevik Bir'in talimatıyla Şemdin Sakık'a atfedilen düzmece ifadelerle andıçlanan Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Akın Birdal da 28 Şubat'ın mağdurlarıydı. Çandar ve Birand bu yüzden işlerinden oldular. Akın Birdal ise 7 mermi yedi, ölümden döndü. Postmodern darbenin, belki de en fazla hatırda kalan siması Fadime Şahin'i, yıllar sonra SABAH Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek buldu. Şahin, tüm ısrarlarımıza rağmen sorularımızı yanıtlamadı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber