Asıl engel bedende mi, yoksa eğitimde mi?

Haber Giriş : 04 Aralık 2005 17:34, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Görme engelli çocukların derslerine 5. sınıftan sonra kabartma harfleri bilmeyen öğretmenler giriyor. Engelliler normal liselere kabul edilmiyor!..

Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle bir kez daha hazırladığım özürlüler eğitim haklarının sınırlı olmasından muzdarip. Radikal gazetesinden Umay Aktaş ve İsmail Saymaz'ın hazırladığı yazı dizisi şöyle:

ASIL EĞİTİM ENGELLİ

Türkiye, Dünya Özürlüler Günü'nü bu yıl yeni bir yasayla karşıladı. Yıllardır bekleyen Özürlüler Kanunu yaklaşık beş ay önce çıktı, Başbakanlık 2005'i özürlülerin istihdam yılı olarak ilan etti. Ama hâlâ İş Bulma Kurumu'nda 67 bin 394 kişi sırada. Mimarisiyle ve zihniyetiyle engellileri evine hapseden, yok sayan Türkiye, Anayasa'sındaki 'Kimse eğitim öğretim hakkından yoksun bırakılamaz' maddesini uygulamakta da yetersiz.

Türkiye'de nüfusun yüzde 12.29 özürlü. 8 milyon 500 bin özürlünün 1 milyon 158 bini çocuk. Bu çocuklardan yalnızca yüzde 6'sı eğitim hakkından yararlanabiliyor. Eğitim hakkından yararlanabilenleri ise okullarda Türkiye'nin utancı olan engeller bekliyor. Uzman öğretmen ve ders araç gereç eksiği bir yana birçok okulda sınıflar, tuvaletler engelliler hiç dikkate alınmadan yapılıyor. Oysa bir rampa ya da özürlü asansörü bir çocuğu hayata bağlayabiliyor... Bu yazı dizisinde, Avrupa Birliği'yle müzakerelere başlayan Türkiye'de, engelli çocukların ve ailelerinin eğitim almak için harcadıkları çabaya utanarak tanık olacaksınız. Çözüm için daha çok yol alınması gerektiğini istatistikler değil engelli çocukların kendi hikâyeleri anlatıyor.

Kilyos'taki yatılı Veysel Vardal Görme Engelliler İlköğretim Okulu, dışarıdan bakıldığında tek tip okul mimarisinden farksız. Ancak üzerindeki yazı ve teneffüslerdeki sessizlik buranın diğer okullardan farkını anlatıyor.

Teneffüs zili çaldığında sınıflardan cıvıl cıvıl çocuk neşesi dışarıya taşmıyor. Çocuklar, sessiz, küçük adımlar ile okulun bahçesine çıkıyor. Bahçede oyun kümeleri oluşturmuyorlar. Ama hepsi birbirinin koluna girerek yürüyor. Çünkü karanlık dünyalarında dokunmak ve yanında birinin varlığını hissetmek önemli. Kol kola yürüyüşlerini genellikle birlikte söyledikleri şarkılar süslüyor. Biri bir bankta oturuyor. Tek başına olmaktan çok, hüzünlü görünüyor. Belli ki düşmüş, pantolonunda ve önlüğünde çarptığı yerin izleri duruyor. Birkaç öğrenci için ise görmemeleri maceraya engel değil. Okulun bahçesindeki ağaçların arasına birbirlerine tutunarak giriyorlar. Canlarını yakan dal parçalarından el yordamı ile kurtuluyorlar. Yine de öğrencilerin çoğu teneffüsü sınıfta geçiriyor. Zil çaldığında bahçedekiler sınıflarına yine ezberledikleri yoldan dönüyor. Derse girdiklerinde ise onları Türkiye'nin utancı olan engeller bekliyor.

Eğitim hayatları boyunca ders kitabından başka bir kitaptan bilgi alamıyorlar örneğin. Çünkü Brail alfabesi ile hazırlanmış hiçbir kaynak kitapları yok, çantalarında dünyayı tanıyacakları kabartma bir atlasları bile bulunmuyor.

Arkadaşının koluna girmiş şarkı söyleyen İlkay Erden, zil çalınca okula giriyor. Okulun içinde çarpmamaları için çok az eşya var. Duvarlarda süngerden, kilden ve kâğıttan yaptıkları, ama hiç göremedikleri el işlerinin, kabartma Atatürk resimleri ve Türkiye haritalarının önünden geçiyor. Sekiz kişilik sınıfına giriyor. Sekiz sınıfta toplam 69 öğrenci var. Bu öğrencilerin yarısı hiç göremiyor, diğer yarısı ise çok az. Kabartma yazı yazmalarını sağlayan tabletler kullanıyorlar. Matematik işlemlerini abaküslerle yapıyorlar.


Lise sınavına hazırlanamıyorlar

İlkay Erden, doğduğunda göremiyordu. Ne kendi yüzünü biliyor ne ağacın şeklini ne de renkleri. Dokunarak öğrendiklerinin üzerine hayallerini ekliyor. Henüz yedi yaşında geldiği okulda şimdi 5. sınıfta. Karnesinde bugüne kadar 'pekiyi' dışında hiçbir not olmaması ile övünüyor. Buna karşın eğitiminde büyük eksiklikler bulunuyor. Örneğin dünya haritasını bilmiyor. Çünkü okulda kabartma atlas yok. Ayrıca notları hep pekiyi de olsa, örneğin Liselere Giriş Sınavı'nda ona yardımcı olabilecek tek bir kabartmalı hazırlık kitabı, testi, dergisi, kitapçığı yok.

İlkay da çoğu sınıf arkadaşı da bilgileri, sesle belirten bilgisayar programları sayesinde çok daha hızlı öğrenebiliyor, çeşitli işlemler yapabiliyor. Ama okulda görme engelliler için düzenlenmiş sadece sekiz bilgisayar var. Ayrıca kabartmalı çıkış veren bir yazıcılarının olması onlar için çok önemli. Öğretmenler, bazı kitapları, test kitapçıklarını bilgisayara yükleyerek kabartmalı çıkış alıyorlar. Çocuklar dokunarak bilgileri hafızalarına yazıyor. Okulun bir kabartmalı yazıcıya daha ihtiyacı var. Okulda az gören öğrenciler de bulunuyor. Onların eğitimi içinse bir objektif ve büyük bir ekrandan oluşan sistem olması gerekiyor. Çünkü bu sistemde objektif bir kâğıttaki yazıyı çok büyüterek ekrana yansıtıyor. Ancak okulda böyle bir sistem de yok.

Okuldaki bilgisayar ve diğer materyallerin sağlanmasında Veysel Vardal Görme Engelliler Dayanışma Vakfı'nın büyük katkısı var. Öğrencilerin en önemli desteği öğretmenleri. Okulda beşinci sınıfa kadar üniversitelerin görme engelliler öğretmenliğinden mezunlar görev yapıyor.
Ancak beşinci sınıfın ardından uzman öğretmenler kalmıyor. Branş öğretmenleri derslere girmeye başlıyor. Bu, öğretmenler ve öğrenciler için çok zor oluyor. Branş öğretmenleri henüz kabartma yazıyı bilmiyorken görme engellilerin dersine giriyor. Çocukların yaptıklarını kontrol edemiyor, sınav yapamıyorlar. Kısa sürede öğretmenler, okuldan tayin olmanın yollarını arıyor. Çocukların öğretmenleri sürekli değişiyor.

Diğer özürlü guruplarına göre görme engelli çocuklar, eğitim olanaklarından daha fazla yararlanıyor. Ancak bir istatistik çalışması olmaması nedeniyle görme engelli çocukların, okullaşma oranı bilinmiyor. Türkiye'de 16 görme engelliler ilköğretim okulunda 1174 öğrenci eğitim alıyor. Bu rakamın düşüklüğü okulların kapasitesinden daha az sayıda öğrenci bulunduğunun kanıtı.

Hatta bazı okullar, öğrenci olmaması nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Öte yandan ailelerin bilinçsizliği, çocukların eve kapatılması nedeniyle çok sayıda görme engelli çocuğun okula gönderilmediği tahmin ediliyor.

Türkiye Körler Federasyonu Başkanı Ahmet Cantürk, "Okulun yer seçimlerindeki hataların yanı sıra okulların tanıtımı da yeterli yapılmıyor. Görme engellilerin tespiti ile görevli kamu kurum ve görevlilerinin gerekli çabayı sarf etmiyor. Ayrıca sağlık kuruluşlarının gerekli araştırma ve ilgili kuruluşları haberdar edecek bir yapılandırılması yok" diyor. Cantürk'e göre Türkiye'de kaynaştırma eğitimi konusunda oluşturulmuş bir politika bulunmuyor. Öğretmenler, görme engelli çocukların eğitimi için gerekli araç gereçler ve kullanımları hakkında bilgi sahibi değil.

'Çocuklarımız başarılı, ama istenmiyorlar'

Görme engelli çocukların eğitim sorunları, ilköğretim yılları ile sınırlı değil. Okul öncesi eğitimin olmaması, çocukların gelişiminin önünde önemli bir engel. Ayrıca yatılı ilköğretim okulu bittikten sonra öğrenciler, liseler tarafında kabul edilmiyor, kayıtları yapılmıyor. Veysel Vardal Görme Engelliler İlköğretim Okulu Müdürü Erdoğan Arslantaş tanık olduğu sorunları şöyle anlatıyor: "Veliler, görme engelli çocuklarına okul öncesi hiçbir eğitim vermiyor. Bazıları, çocukları ile ilgilenmiyor, okula bırakıp üzerinden yükü attığını düşünüyor. Cumartesi, pazar bile gelip almıyor. Bir veli var. Hafta sonları 'Gelin çocuğunuzu alın' diyoruz. Ama gelmiyor. Çocuk burada yatakhanede arkadaşı olmadan, tek başına oturuyor. Bir öğretmenimiz onu bekliyor. Bu çocuğun psikolojisinin nasıl etkilendiğini düşünebiliyor musunuz? Bazı veliler ise çocuğuna kendi ihtiyaçlarını görebileceği hiçbir beceri kazandırmıyor. Buraya tuvalet ihtiyacını görmeyi bilmeyen, kendi başına yemek bile yiyemeyen çocuklar geliyor."

Kayıtta güçlük

Müdür Arslantaş'a göre en büyük ihtiyaç, aileye eğitim verecek birimlerin olmaması. Arslantaş, "Çocuklar burayı bitirdikten sonra gönderecek okul bulmakta zorluk yaşıyoruz. Bakanlık kontenjanı ile sınavsız pansiyonlu okullara girebiliyorlar. Ama kaynaştırma eğitimi için normal liseye de gitmeleri gerekiyor. Bu okullar ise çocuklarımızın kaydını yapmak istemiyor. Mezun olanların yüzde 70'in de bu sorunu yaşıyoruz. İdareci sorumluluk almak istemiyor. Engelli çocuklarla uğraşmak istemiyor. Aslında bizim çocuklarımız derslerinde çok başarılı. Çünkü tekrar yapmaktan sıkılmıyor, öğrendiklerini unutmuyorlar. Okul idarelerinin tavrı iyi olursa çocuklarımız çok başarılı oluyor" diye konuşuyor.

Bu müfredat herkese uyar!

İşitme engelliler öğretmenliği mezunu Aygül Dütük'e göre problem daha müfredatta başlıyor:
"Bu çocukların dersleri diğer okullar ile aynı. Müfredatta hiçbir fark yok. Oysa doğal, işitsel ve sözel becerilerinin gelişmesi için farklı bir eğitime ihtiyaçları var. Burada ayrı bir eğitim modelinin oluşturulmaması çok kötü. Üniversitede eğitimini aldığımız yöntemler burada uygulanmıyor. Bizim çocuklarımızın kitaplarında çok daha fazla resmin olması gerekiyor. Ama yeterli görsel malzemeye sahip değiliz. Biz üniversitede her çocuk ile bir günde bir saat bireysel eğitimin zorunluluğunu öğrendik. Ama sınıflarda bu mümkün olmuyor. Öğrenci sayısı 10'u geçtiğinde eğitim vermek zorlaşıyor."

Kalabalıkta kaybolmak

İlköğretimin birinci kademesinden sonra çocukların ders kitapları gibi, öğretmenleri de diğer okullar ile aynı. İşitme engelliler konusunda branş öğretmenleri yetiştirilmiyor.
Öğretmenler, çocuklar ile nasıl diyalog kuracaklarını bile bilmeden derslere giriyor. Türkiye'de 14 İşitme Engelliler Meslek Lisesi bulunuyor. Yani yetersiz. Bu yüzden ilköğretimin ardından ise çocuklar genellikle normal endüstri meslek ve kız meslek liselerine yönlendiriliyor. Ancak bu okullardaki aşırı kalabalık sınıflarda da başarılı olamıyorlar.

Dokuz aylık çocuğa ilkokul dersleri

Türkiye'de işitme engelliler için toplam 49 ilköğretim var. Öğretmenlerin en büyük derdi ailelerin bilinçsizliği. Çocuklar okula dokuz aylık çocuk gibi, en temel eşyaların adını bile bilmeden geliyor

İşitme engelli çocukların eğitiminde ilk şart, onlara özel yöntemler ve araç-gereçlerin kullanılması. Bol görsel malzemenin yanı sıra duymalarını kolaylaştırıcı özel cihazlar da gerek. Vezneciler İşitme Engelliler okulunda 10 sınıf olmasına karşın sadece öğrencilerin duymasını kolaylaştıran bu cihazdan iki tane bulunuyor! Öğretmenler kitapların görselliği yeterli olmadığı için resim çizerek ders anlatıyor ya da fotokopi dağıtıyor. Beşinci sınıftan sonra ise işitme engelli çocukların eğitimi konusunda pek bilgili olmayan branş öğretmenleri öğrencilere yetmeye çalışıyor.

Türkiye'de 49 işitme engelliler ilköğretim okulu var. Bazı çocukların eğitime başlaması için bir yıl sıra beklemesi gerekiyor. İstanbul'daki altı işitme engelliler ilköğretim okulundan biri de, Vezneciler İşitme Engelliler İlköğretim Okulu. İstanbul Üniversitesi ile komşu okul, güzel, geniş bir bahçenin içinde tarihi bir bina. Okulun bahçesinde ve koridorlarında, kelimeler ağızlardan birer bağırış gibi çıkan çocukların sohbeti var. Dillerinin dönmediği kelimeleri, hareketlerle anlatmaya çabalıyorlar. Okulun 116 öğrencisi, 10 sınıfı var. Sınıflardaki öğrenci sayısı 10-12 arasında. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı'nın yönetmeliğine göre sınıflarda 8-10 öğrenci olmalı.
Sınıflar ilk bakışta, normal ilköğretim okullarından çok daha iyi görünüyor. U şeklinde karatahtaya bakan sıralarda 10 çocuk oturuyor. Bütün çocukların kulağında işitme cihazları bulunuyor. Çoğunluğu bu cihazlarla okula geldiklerinde tanışıyorlar. Oysa Avrupa'da en az altı aylık iken çocukları, işitme cihazı kullanmaya başlıyor. Öğretmen Aygül Dütük yüksek bir ses ile mümkün olduğunca şekil çizerek ya da fotoğraf yardımı ile derslerini anlatıyor. Ancak görsel malzemelerin yetersizliği hemen kendini belli ediyor. Öğretmen görsel malzeme olmadığı için resim çizmek zorunda kalıyor. Ya da fotokopi ile çoğalttığı fotoğrafları gösteriyor.
11 bilgisayarın bulunduğu okul, bu yıl öğrencilerinin daha rahat eğitim alabilmesi için her sınıfa bir TV ve VCD Player alındı. Ayrıca okuldaki bilgisayar sayısı artırılarak teknoloji sınıfı oluşturuldu. Her sınıfa bir bilgisayar konuldu. Ancak çocukların sınıflarda duymasını kolaylaştıracak, ses ulaşımını sağlayıcı FM cihazlardan sadece iki tane var.
Bütün olanaksızlıklarına karşın eğitim çocukların hayatını değiştiriyor. Gelecekte resim öğretmeni olmak isteyen 6. sınıf öğrencisi Nilay Sapa, kendisindeki değişimi şöyle anlatıyor: "Okula geldiğimde çok az duyuyor, hiç konuşamıyordum. Ama artık konuşuyorum. Müzikleri bile anlıyorum, çok seviyorum. Küçükken anlamıyordum."

Hedef, çocuğu topluma katmak

İşitme engelli çocukların eğitiminde en önemli engellerden biri de ailelerin bilinçsizliği. Okula 11 yaşında başlayanlar oluyor. Aileler, çocuklarının işitme engelli olduğunu anladıktan sonra uzman yardımı almıyor. Onlara kelimeleri, kavramları, ne anlama geldiklerini, telafuzu öğretmiyorlar. Aygül öğretmen sıkıntıları şöyle dile getiriyor:

"Buraya dokuz aylık birer çocuk gibi geliyorlar. Çünkü aileler, hiçbir kelimeyi öğretmiyor. Duymadığı için çocuğu bir kenara bırakıyorlar. Günlük yaşamındaki en temel eşyaların bile isimlerini bilmiyorlar. Biz işaret ile konuşmayı öğretmiyoruz. Bunu çocuk her şekilde öğrenebiliyor. Biz burada onları toplumla iletişim kurabilecek şekilde geliştirmeyi hedefliyoruz. 6'ncı sınıfa geldiklerinde iletişim kurabilecek aşamaya geliyorlar.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber