Yargı Bağımsızlığı Gerçekte Nedir?

"Yargı bağımsızlığı", aspirin gibi her derde deva sıkıştığınızda kullanabilirsiniz. Yargı bağımsızlığı gerçekte nedir, sadece yargı mensupları için mi geçerlidir. Bunu hiç kimse sormaz. Demokrasi, Şeffaflık, Hesap verebilirlik, İnsan hakları konusundaki olumlu değişime karşı yargıda bir direnç var mı?... Bir Tetkik hakimi ziyaretçimizin açıklamalarını okumak için başlığa tıklayınız.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 15 Aralık 2005 13:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

YARGI BAĞIMSIZLI DİYEREK YARGIÇLAR DİKTATÖRLÜĞÜNE GİDİŞ

Garip bir ülke Türkiye,

Örneğin kime sorsanız verginin kutsallığından saatlerce konuşur. Ama iş kendisinin vergi ödemesine gelince akan sular durur. Trafik kuralları mı dediniz kendisi dışında herkese çok ağır ceza getirilmelidir. Ama kendisi kırmızı ışıkta geçse ne var bunda!.

Demokrasi konusuna gelince bir ülkenin demokrat olabilmesi öncelikle o ülke insanlarının tamamının özellikle devlet kurumlarının ?Demokrasiye? inanan kişilerden oluşması halinde mümkündür.

Oysa ülkemizdeki çok tanıdık bir anlayış ve ifade ediliş tarzı şöyledir. ?benden, benim ailemden, benim mesleğimden, benim aşiretimden, benim dinimden, benim şunumdan benim bunumdan gayri herkes demokrasi kurallarına uysun ama benden demokrasi beklenmesin. Çünkü; ben, benim ailem, benim mesleğin, benim aşiretim, benim cemaatim, benim şunum benim bunum gökten zembille indirilmiş asil bir sınıftır. Oysa demokrasi sıradan halk içindir. Ayrıca biz olmazsak diğer bütün insanlar, meslekler, üniversiteler, devletin diğer kurumları bir hiçtir. Biz yarı tanrı sayılırız. Dolayısıyla bizi demokrasiyle sınırlayamazsınız.?

Şimdi devlet AB'ye üyelik için birçok yasal düzenleme yapıyor, birçok kurumunu buna göre yapılandırıyor. Sadece AB'mi? hayır. Dünyanın geldiği konum, değişen anlayışlar, bilimsel ilerlemeler, insan haklarının aldığı yeni boyut vs vs. tüm bunlar Ülkemizin her alanda değişip daha açık, demokrat bir ülke haline gelmesine sağlıyor.

Ancak bu süreç her zaman istenildiği gibi gelişmiyor. Değişim istekleri statüko ve kıyısından köşesine menfaatleri zarar gören çevrelerinin tepkisini almaktadır.

Bundan yüz yıl önce "Şeriat elden gidiyor" diye bağırarak değişime direnenler şimdi değişik gerekçelerle değişime direnmektedirler.

Biz burada Demokrasi, Şeffaflık, Hesap verebilirlik, İnsan hakları konusundaki olumlu değişime karşı yargıda bir direnç olup olmadığını irdelemek istiyoruz.

Birkaç örnekle durumu açıklamak gerekirse; Örneğin eskiden TCDD'nin, PTT'nin, SSK'nın vs. her kurumun kendi hastanesi vardı bütün bunlar bu işin uzmanı olan Sağlık Bakanlığına; Maliye Bakanlığının, Tapu Kadastronun, Adalet Bakanlığının, Metorolojinin vs. kurumların Liseleri ise Milli Eğitim Bakanlığına devredildi. Aynı mantıktan hareketle bütçe disiplinini sağlamaz üzere bütçe dışı fonları kaldırıp ardından da bütün kamu görevlilerine vereceğiniz aylık veya maaşı tek bir yasada düzenlemek mi istediniz. İşte orada Yüksek Mahkemelerden yükselen, "bu yapılan yargı bağımsızlığına aykırıdır" seslerini duyar yada açıklamalarını okursunuz. Anayasada hakim ve savcıların aylıkları ?Yasa ile düzenlenir? demesine ?Özgü yada Mahsus yasayla düzenlenir? dememesine rağmen Kamu Personel Kanununa karşıda aynı sesler yükselmiştir.

Efendim, Yargıtay yada Danıştay'da dosyaları tetkik hakimleri okuyor, üyeler sadece kendilerine anlatılan kadar biliyor, böyle bir uygulama dünyanın hiçbir yerinde yok, birisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvursa Adil yargılama ilkesini ihlalden milyarlarca dolar tazminat ödemesi şöyle dursun şimdiye kadar verilen kararlarda zan altında kalır. Gelin bu işi düzeltelim. Tetkik hakimliği uygulamasını kaldıralım derseniz hemen karşınızda Yargı bağımsızlığı korosunu bulursunuz. Tabi bu koroya dünyanın hangi ülkesinde böyle bir uygulama var diye soramazsınız.

Yada şöyle deseniz. Yargılamanın temel ilkesi aleniliktir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kararlarında olduğu gibi diğer bütün yüksek mahkeme kararları internet üzerinden yayınlansın. (Ki bunu Avrupa Birliği İstişari Raporunda söyleniyor) Hemen karışınıza hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı kalkanıyla çıkılır.

Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu ve halen hakim ve savcıların alımında kullanılan yöntemle yani ÖSYM sınavından sonra Adalet Bakanlığında yine hakimlerden oluşan bir kurul tarafından Avukatlar arasından hakim adayı alacağım, bu aldığım adayları ise Hakimler Yüksek Kurulu mesleğe kabul edip etmemekte serbest olacak derseniz. İşte büyük günah işlemiş olursunuz.

Sorulara devamla

- Başkalarının telefonları dinlenirken suç olurken, size gelince niçin yasak delil oluyor?

- Dünyanın hangi ülkesinde otel işleten yüksek mahkeme var?

- Dünyanın hangi ülkesinde yargının tepesindeki insanlar hakkında mafya parasıyla tatil yapıyorlar iddiası var?

Vs. vs.

Soruları çoğaltmak mümkün alacağımız karşılık "Şeriat elden gidiyor" pardon yargı bağımsızlığına aykırıdır olacaktır.

"Yargı bağımsızlığı", aspirin gibi her derde deva sıkıştığınızda kullanabilirsiniz. Yargı bağımsızlığı gerçekte nedir, sadece yargı mensupları için mi geçerlidir. Bunu hiç kimse sormaz.

Örneğin; bir hakim karar verirken siyasetten, medyadan etkilenmesin... tamam da milyarlarca dolarlık özelleştirme ihalesini yapan kamu görevlisi etkilensin mi?

Bu kamu görevlileri ihaleyi siyasilerden gelecek telefonla yada medyanın yönlendirmesine göre mi yapsınlar?

Yada bir hakim, siyasetçinin telefonuyla yada medyanın yönlendirmesiyle bir insanın ömründen bilmem kaç yılı almasını, adalete hukuka uygun karar versin derken iyide, bir doktorun bir hakimi ameliyat ederken siyasetçiden telefonla fazladan dalağını, böbreğini yada ciğerini kesip alsın mı?

Üniversitedeki hocalar yada sanatçılar için de bağımsızlık gerekir. Bağımsızlık sadece yargıya özgü değildir. Bütün kamu hizmetlerinin sunulmasında olması gerekir. Bütün kamu görevlileri kamu hizmetini sunarken yasalar uygun, eşit, adil ve tarafsız olmaları gerekir.

Bir polis görevini yaparken siyasilerin emri üzerine suçluyu yakalamazsa, kamudaki müfettişler tespit ettikleri zimmeti, rüşveti kapatırsa ve bu suçlar adliyeye yansımazsa yada adli tıp uzmanı eroine nişasta raporu verirse yargının bağımsızlığı neye ve kime yarayacaktır.

Bu arada bir hukuk sitesinde yayınlanan Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu Taslak Raporu'nda [DPT Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007?2013)] Hakimler ve Savcılar Kurulunun yeniden yapılanmasına ilişkin yazılanları okununca, yine yargı bağımsızlığı denilerek Yargıçlar diktatörlüğünün istenmesiyle eş anlamlı sayılabilecek istekleri de bu yazı kapsamında incelemek zorunluluğu doğmuştur.

Raporda; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yargı bağımsızlığı gerekçesiyle yeniden yapılandırılması vurgulanmaktadır. Bunun içinde;

-Adalet Bakanı ve Müsteşarının kurul üyeliklerinin sona ermesi,

-Adalet Müfettişlerinin Adalet Bakanlığı yerine HSYK'ya bağlı olması,

-Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün yerine Kurul'un kendisine bağlı sekretaryası olması

-Kurulun ayrı bir bütçesinin

-Kurulun ayrı bir binasının olması

Gerektiğine değinilmektedir.

HSYK'nın yeniden yapılandırılması ile ilgili önerileri değerlendirmeden önce bazı hususların vurgulanması zorunludur. Anayasa hükümlerine göre yüksek mahkemeler sayma yoluyla tek tek gösterilmiştir. Bunlar arasında HSYK yoktur.

HSYK'nın yeri, İdare Hukukuna göre nitelik ve fonksiyonlarına itibarıyla "SÜREKLİ KURUL" niteliğindedir. Sürekli kurul bir mahkeme değildir ve bu kurullar bir kamu hizmetinin yasalara uygun, eşit ve tarafsız olarak sunulması için görev yaparlar.

Kamuda bu tür nitelik taşıyan başka kurullar da vardır. örneğin; RTÜK, Bu kurul basın'ın bağımsız ve tarafsız şekilde siyasi iktidarın tekelinde olmadan çalışmasını sağlamakla görevlidir. BDDK ise milyarlarca dolarlık ve ülke ekonomisini doğrudan etkileyen bir sektörün doğru, verimli, bağımsız ve baskıdan uzak olarak görev yapması için gerekli düzenlemeleri yapmakla görevlidir.

Diğer yandan bu tür kurullar kamuya ait mali ve diğer kaynakları kullanmaktadır. Bütçeden kendi alanına ayrılan bir kamu kaynağını yada personeli kamu yararına uygun, etkin ve verimli kullanılması ve bunun sonucunda yine halka ve onu temsil eden Meclise hesap vermesi gerekir.

HSYK'nun görevi; kendisinin doğrudan veya dolaylı olarak harcanmasında etkili kamuya ait trilyonları, onbin hakim ve savcıdan oluşan personel kaynağını kullanarak Adalet Hizmetinin yerinde, zamanında, doğru ve tarafsız olarak sunulmasını sağlamaktır.

Yani HSYK yapılanması bir mahkeme olmadığına ve kamuya ait kaynakların kullandığına göre DEMOKRATİK, KATILIMCI, HESAP VEREBİLİR VE HESAP SORULABİLİR bir yapı olarak örgütlenmesi gerekir. Nitekim dünyada da bu şekilde örgütlenmiştir ve dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki gibi sadece bir siyasetçi geri kalan yedeklerle birlikte 10 yüksek hakimden oluşan bir kurul oluşumu yoktur.

Bırakın Kurul'un oluşumunu Anayasa Mahkemelerin oluşumu bile böyle değildir.

Örneğin; Anayasa Mahkemesi bulunan Avrupa ülkelerinin çoğunda mahkeme hakimleri Meclis tarafından genellikle tamamı yada en az üçte biri seçimle atanmaktadır. Diğer bir kısım ülkelerde ise Kral, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı ve Adalet Bakanı tarafından atama yapılmaktadır. Ancak ister seçim ister atama usulü olsun mahkeme hakimlerinin yüksek mahkeme üyeleri arasından olma zorunluluğu yoktur. (dünyadaki tüm anayasa yada yüksek mahkeme yapılanmalarını tablo halinde görebilmeniz için internet adresi http://www.venice.coe.int/docs/2001/CDL-INF(2001)009-e.asp)

Bu ön açıklamalardan sonra BİLİM, HUKUK, DEMOKRASİ, AÇIKLIK, İNSAN HAKLARI, HİZMETİN ETKİN VE VERİMLİ SUNULMASI açısından yüksek kurul'un oluşum ve çalışma şeklinin nasıl olması gerektiğine gelince... Doğal olarak burada yapacağımız açıklamalar başta belirttiğimiz üzere başta bilim ve hukuk olmak üzere diğer ilkeler çerçevesindedir. Umuyorum ki bu yazdıklarımıza yine bilim, hukuk ve diğer evrensel ilkeler çerçevesinde karşılık verilir. Yoksa alışılageldiği üzere çamur atma yada klasik yargı bağımsızlığı türküsü söylenmez.

Öncelikle yüksek kurulun oluşumu demokratik dünya ülkelerinde olduğu gibi; demokratik katılımcılığı sağlayıcı ve hesap veren, hesap sorulabilen bir yapıda olmalıdır. Bu çerçevede kurulun tamamı TBMM tarafından seçilmelidir. Yada karma bir modelde tercih edilerek 1/3 TBMM 1/3 Cumhurbaşkanı + Bakanlar Kurulu 1/3 Yüksek Mahkeme dışındaki Hakim ve Savcıları tarafından seçilmelidir. Buraya Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkemelerden üye seçilmemelidir. Çünkü yüksek mahkeme üyeliğini üstlenmiş bir yargıçın artık idari bir organda görev yapması doğru değildir. Öte yandan ülkemizde uygulanan sisteme göre bu yüksek mahkemeler Anayasa mahkemesi üye verdiği düşünülürse HSYK'nın 11 üyesinden asıl ve yedek olarak 9 üyesini de ellerinde bulundurmaları, Vali, Büyükelçi ve diğer kamu görevlilerini yargılaması vs. yönleriyle elinde bulundurduğu yetkiyle devlet cihazı içinde elinde bulundurduğu gücün Yönetim ve Siyaset Bilimi açısından sakıncaları tartışılmazdır.

Niçin böyle bir yapılanma derseniz. Nasıl ki hastanede sağlık hizmeti alamadığınız zaman hesap sorabileceğiniz yada hesap verebilecek bir makam yada kişiler varsa aynı şekilde adalet hizmeti işlemediğinde yada devletin kaynakları çar-cur edildiğinde hesap sorabileceğiniz bir makam olmalıdır. Buradan hareketle şu soruyu sormak gerekir. Şimdiye kadar yüksek mahkeme üyeleri hakkında ortaya atılan ve medyada geniş yer bulan suç iddialarının kaçı hakkında yargılama izni yine bu yüksek mahkemeler tarafından verilmiştir. Bu soruya tatmin edici bir karşılık alırsanız yüksek mahkeme üyelerinin bu kurula üye olmasını savunabilirsiniz.

Bu kurul şimdi olduğu gibi kararları ve toplantıları gizli olmamalıdır. Yüksek kurulun kuruluş yasasının 16.maddesindeki toplantı ve işlerdeki gizlilik kaldırılmalıdır. Bu kurulun devletin istihbarat veya güvenliğine ilişkin MGK veya MİT gibi görevi olmadığına göre soğuk savaş dönemlerinden kalma gizlilik kaldırılmalı yargıda temel ilke olan alenilik burada da geçerli olmalı ve kararlar internet üzerinden yayınlanmalıdır. Sanıyorum kurulun gizleyecek bir şeyide yoktur. Aksi yönde örneğin bir takım pazarlıklar sonucu hakimlik ve savcılık mesleğinden atılanların geri mesleğe döndürüldüğü, birinci sınıfa ayırma işleminin tamamen keyfi şekilde yürütüldüğü, müfettiş raporlarının adamına göre dikkate alındığı, disiplin işlemlerinin hatır gönül yada adam kayırma yöntemiyle yapıldığı, cezalandırılmak istenen hakim savcıların terfi edemeyecek bölgelere ve yerlere atanmak suretiyle yapıldığı, diğer atamaların hakeza bu şekilde kayırmacılıkla olduğu şeklinde ileri sürülen iddialar birer dedikodu seviyesinden öteye geçemez. 21 yüzyılın evrensel ilkesi olan açıklık ve şeffaflık bütün bu dedikoduları sona erdirmesi yanında kurulun ne kadar objektif, yasal ve adalete uygun çalıştığını kamuoyunun gözönüne serecektir. Ayrıca yargının etkinliği ve verimliliği açısından kamu kaynaklarının kurul tarafından kullanılması tarzına ilişkin bilimsel araştırma yapmak isteyenlere de fırsat doğuracaktır.

Adalet Müfettişlerinin hakimler yüksek kuruluna bağlanması fikri ise tam anlamıyla hukuktan bihaber olanların ileri sürdükleri görüşler olarak nitelendirilebilir. Şöyleki; bir kişi savcı olarak baktığı bir soruşturmaya sonradan hakim olarak, hakim olarak baktığı davaya daha sonra itiraz merciinde veya yüksek yargıç olarak bakamıyorsa ve bu usul hukukunda bir bozma nedeni ise aynı şekilde hakimler yüksek kuruluna adalet müfettişlerini bağlayarak önce soruşturma savcısı daha sonra aynı dosya önüne geldiğinde hakim olarak görev yapmasını istemek yanlıştır. Kısaca adalet müfettişlerinin kurula bağlanmasını istemek kurulun aynı dosyada hem savcı hemde hakim olarak görev yapmasını istemekle eşdeğerdir.

Kurulun çalışması objektif esaslara göre olmalıdır. Kurulun en az yılda bir değişebilen ilke kararlarına göre değil yasalarla belirlenmiş esaslara görev çalışması gerekir. Atama, Yükselme ve Soruşturmalar hukukun evrensel ilkelerine göre açık, şeffaf, objektif, tarafsızlık olarak yapılmalıdır.

Bu arada hemen şunu da belirtmekte fayda görüyorum. Adalet İhtisas Komisyonunun raporunda öngörülen yapının; hesap vermekten uzak, içine kapalı, kast sisteminin oluşmasını sağlayacak, gizli kapılar ardında çalışan, demokratik olmayan nitelikte bir kurul öngörüyor olması dolayısıyla derhal dağıtılmalı yeni bir kurul oluşturulmalıdır.

Yazımı demokrasi eleştiriye tahammül edebilmek ve yapılan eleştirilere demokratik ve bilimsel olgunlukta karşılık verebilmektir diyerek bitiriyorum. Böyle bir beklentiyi kendim için bir hak olarak görüyorum çünkü ülkemiz binlerce yıllık tarihi geleneği olan kurumlar ve kuralların olduğu bir hukuk devletidir. Yargımızda bu olgunluğu gösterecek en önde gelen kurumlar arasındadır.

Davut Doğrucu
Hukukçu

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber