Rektörleri kimin ataması sakıncalı?

Haber Giriş : 11 Mayıs 2006 10:23, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetiminden muaf olması, rektör atamaları bakımından da, hukuk devleti ilkesine ters sonuçlar doğurabilecek nitelikte

Anayasa Mahkemesi yeni kurulacak üniversitelerin kurucu rektörlerinin, iki yıl için Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan'ın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngören kanun hükmünü Cumhurbaşkanı'nın başvurusu üzerine iptal etti ve gerekçeli kararın yayımlanmasına kadar da yürütmeyi durdurdu. Medyaya yansıdığı kadarıyla, yüksek mahkeme bu kararını, Cumhurbaşkanı ve YÖK'ün iddia ettiği gibi, rektörlerin atanmasında YÖK'ün devre dışı bırakılmasının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesine dayandırmıştır.

Kararın, her şeyden önce, pozitif anayasa hukukumuzda bir dayanağı bulunmuyor. Anayasa'ya göre, rektörleri atamak cumhurbaşkanının münhasır yetkisinde. Gerek cumhurbaşkanının yetkilerini belirten 104. madde (b/son), gerekse üniversiteler bakımından özel hüküm niteliğindeki 130. madde bu konuda çok açık. 130. maddenin altıncı fıkrasına göre, "Kanunun belirlediği usul ve esaslara göre; rektörler (...) cumhurbaşkanınca (...) seçilir ve atanır." Bu hükümde, rektörlerin atanma sürecine YÖK'ün dahil edilmesini ve bu çerçevede cumhurbaşkanının ancak YÖK'ün önereceği adaylar arasından bir kişiyi atamasını zorunlu kılan bir nokta yoktur. Başka bir deyişle, YÖK'ün rektörlerin atanma sürecindeki halihazırdaki yetkisi anayasal değil, sırf yasaldır.

Yasamaya bırakılan alan
Gerçi aynı hükümde, rektör ataması işleminin ayrıntılarının kanunla düzenlenebileceği öngörülmüştür, ama öngörülen tamamlayıcı düzenlemenin içeriği Anayasa'da belirlenmemiştir. Dolayısıyla, yasama organı, 'seçme ve atama' yetkisi cumhurbaşkanında kalmak üzere, bu işlemle ilgili diğer unsurları uygun gördüğü şekilde düzenleyebilir. Yani, halihazırda yürürlükte olan kanunda olduğu gibi rektör adaylarını YÖK'ün önermesi de, iptal edilen hükümde öngörüldüğü gibi ilgili bakan ve başbakanın önermesi de Anayasa'nın 130. maddesinin 6. fıkrası hükmüne uygundur.

Şu halde, iptal edilen hükmün aykırı olduğu bir işlem varsa, o da Anayasa değil fakat yürürlükteki 2547 No.'lu Kanun'dur. Anayasa Mahkemesi bir kanunu başka bir kanuna değil, Anayasa'ya aykırı olduğu için iptal edebilir. Türk pozitif hukukunda, insan haklarıyla ilgili uluslararası antlaşmaların özel durumu hariç tutulursa, kanunlar arasında hiyerarşik bir derecelendirme yoktur. Kanunlar arasındaki bağdaşmazlıkların çözüm yolları ise belli olup, bunlar bütün Hukuka Giriş kitaplarında anlatılır. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği norm özel nitelikte ve geçici bir duruma özgü olduğu için, Yükseköğretim Kanunu'nun sistemiyle çeliştiği söylenemez. Kuruluş aşamasından sonra rektör atamaları yeni üniversitelerde de bu kanun uyarınca yapılacaktır.

Yeni üniversitelerin geçici rektörlerinin yine cumhurbaşkanı tarafından ama hükümet kanadının önerisi üzerine atanmasının üniversitelerin özerkliğiyle bağdaşmadığı için Anayasa'ya aykırı olduğu yargısı, sağlam hukuk mantığına dayanmaz. Anayasa'nın 130. maddesinde üniversiteler için öngörülen özerklik idari değil 'bilimsel özerklik'tir. Halihazırdaki sistemde üniversiteler idari bakımdan zaten özerk değildirler. İdari özerklik ciddiye alınacaksa, atamayı YÖK'ün önermesi de cumhurbaşkanının yapması da bu ilkeye terstir. Bu mantıkla, yeni üniversitelerin rektör adaylarını YÖK'ün önermesindeki aykırılık iptal edilen kanundakinden de daha belirgindir. Oysa, yeni kurulacak üniversiteler söz konusu olduğunda, henüz var olmadıklarına göre, bu üniversiteler için öngörülecek olan rektör adayları ister-istemez 'üniversite dışından' olacak demektir.

Yorum tekniğinde hata
Hem 'özerklik'le, hem de rektörlerin atanmasıyla ilgili hükümler Anayasa'nın aynı maddesinde yer alır. Yorum tekniği açısından, bir hukuki işlemin aynı (hatta farklı) maddelerindeki hükümlerine, birbirlerini nakzedecek veya hükümsüz kılacak şekilde anlam verilemez. Hukukta, varsayılan bir çatışmayı normlardan birinin lâfzını ihmal ederek çözmek diye bir yorum tekniği yok. Onun için, birinci fıkradaki 'bilimsel özerklik'le altıncı fıkradaki atama yetkisi, kavramsal olarak çelişse bile -ki öyle değil-, bunları aynı sistemin unsurları olarak görüp birbirini dışlamayacak şekilde yorumlamak şart.
Buna göre, varacağımız sonuç, anayasa koyucunun rektörlerin atanmasıyla ilgili hükmü aynı maddedeki 'bilimsel özerklik'le ya ilgisiz görmüş olduğu, ya da özerkliğe bir istisna getirmiş olduğudur. O zaman altıncı fıkranın öngördüğü 'kanuni düzenleme', bunun kendisine aykırı olmadığı sürece, birinci fıkraya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilemez.
Kararla ilgili ikinci problemli noktaya gelince: Anayasa hukuku doktrinimizde rektörlerin cumhurbaşkanınca yürütmenin diğer kanadından bağımsız olarak atamasının parlamenterizmle ve demokratik sorumluluk ilkesiyle bağdaşmadığı, dolayısıyla bu atamaların ilgili bakan ve başbakanın imzasıyla yapılması gerektiği yönünde baskın bir görüş vardır.
Kamu idaresinde yer alan ve icrai yetkiler kullanabilen, bu arada kamu fonlarından harcama yapabilen üniversite rektörlerinin, yaptıklarından hiçbir şekilde sorumlu olmayan cumhurbaşkanı tarafından tek başına atanması sorumlu yönetim ilkesiyle bağdaşmaz.
Meseleye bu açıdan bakıldığında, asıl uygunsuz olan, rektörlerin atanmasında yürütmenin sorumlu kanadını devre dışı bırakan
2547 No.'lu Kanun'daki düzenlemedir. Ayrıca, cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerin yargı denetiminden muaf olması, rektör atamaları bakımından da, hukuk devleti ilkesine ters sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Oysa, bakan ve başbakanın önerisi üzerine yapılacak bir atamanın sadece siyasi değil, hukuki sorumlusu da ortada olduğundan, böyle bir sakıncadan söz edilemez.
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan: Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi

radikal

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber