AYM, twitter'a Türk yargısını takmama hakkı verdi

Bakanlar Kurulu Toplantısı sona erdi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 07 Nisan 2014 18:44, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç Başbakanlık Yeni Bina'da düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Arınç, 30 Mart seçimleri dolayısıyla en son Bakanlar Kurulu'nu, 24 Şubat'ta topladıklarını, seçim sonrası ilk toplantıda 30 Mart yerel seçim sonuçlarının değerlendirildiğini ifade etti.

Seçim sonuçlarının hemen hemen çok büyük ölçüde tamamlandığını aktaran Arınç, "Kazanılan ilçeler, itirazlı olanlar, oy sayımlarının ne kadar tamamlandığı açıkça ortaya çıktı. Dolayısıyla bu seçimlerin ülkemiz için, milletimiz hayırlı olmasını baştan temenni ediyoruz. Güzel bir seçim dönemi geçti" diye konuştu.

Seçimlerde adli bakımdan da çok üzücü olaylar yaşanmadığını ancak bazı yerlerde özellikle muhtarlık seçimlerinde bazı olumsuzluklar yaşandığını anlatan Arınç, "Ama çok büyük ölçüde önceden belki sözü edilen çapta büyük bir güvenlik sorunu yaşanmadı. Bunda da hükümetimizi aldığı tedbirlerle seçim güvenliğini sağlamaya yönelik çalışmalarının büyük ölçüde rolü oldu" değerledirmesini yaptı.

Toplantıda, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in bakanlıklarıyla ilgili sunum yaptığını ancak büyük ölçüde seçimlerin değerlendirildiğini dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

"Başbakanımızın, bakan arkadaşlarımızın da seçim kampanyalarına katıldıkları için bizzat gözlemlerini de içeren değerlendirmeleri oldu. Öncelikle bu seçimlerin AK Partimiz açısından büyük başarı olduğunu, övünerek biraz da gururla söylemeliyim. Çünkü elimizdeki veriler, bu mahalli seçimlerden aldığımız sonucun her bakımdan büyük başarı olduğunu gösteriyor. Sadece bazı rakamlar vermek suretiyle sizin de dikkatinizi çekmek istiyorum. Belediye başkanı seçimi yapılan toplam birim sayısı: 1394. Bunlardan 30 büyük şehrimiz var. 30 büyükşehirin 18'inde AK Partili belediye başkanları kazandı. Bu 30 büyükşehire nispet edildiğinde başarı oranımızın yüzde 58,9, yani yaklaşık yüzde 59 olduğunu gösteriyor."

Arınç, büyükşehirlerin dışında, 51ilin de 30'unu AK Parti'nin kazandığını, bunun da hemen hemen yüzde 60'a tekabül ettiğine işaret eden Arınç, şöyle devam etti:

"919 ilçe var toplam olarak. Bunların 560'ını AK Parti kazandı. Diğer bir iki ilçe de ihtilaflı ama sonuca etkili olmayacak gibi görünüyor. 919'un 560'ını AK Parti kazanmak suretiyle yüzde 58.8, yine 59 diyebiliriz. 394 beldenin 213'ünü, AK Partili belediye başkanları kazanmış durumda. Yani toplam bin 394 belediyenin, büyükşehir, il, ilçe belde belediyesi, toplam sayı bin 394'tür, bunun 821'ini AK Partili belediye başkan adayları kazandı. Bu yüzde 59 oy oranına tekabül ediyor. Yani başarı oranına tekabül ediyor. Dolayısıyla biz büyükşehirleri, ilçeleri, illeri ve beldeleri topladığımız zaman toplam belediyelerin tam yüzde 60'ını kazanmış durumdayız."

CHP'nin ise 30 büyükşehirin sadece 6'sını kazandığını, bunun da yüzde 17'ye tekabül ettiğini, 51 ilden de 8'ini kazandığını dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"919 ilçenin sadece 160'ını kazandı, bu 15,6'ya tekabül ediyor. 394 beldenin sadece 63'ünü kazandı. Bu da yüzde 17'ye tekabül ediyor. MHP, toplam 30 büyükşehirin sadece 3'ünü kazanmış durumda. Yüzde 12'ye tekabül ediyor. 51 ilin 5'ini kazanmış durumda. Yüzde 10'a tekabül ediyor. 919 ilçenin sadece yüzde 6'sını kazanmış durumda. Bu yüzde 9,8 oranına tekabül ediyor. 394 beldenin sadece 57'sini kazanmakla yüzde 11,5 oranına tekabül ediyor. Toplam bin 394 belediyenin 821'ini almak suretiyle yüzde 60'ını kazanmış durumundayız. CHP bin 394'ün sadece 237 belediyesini kazanmakla yüzde 17'lik bir oranla belediye başkanlığını kazanmış oluyor. MHP, bin 394 toplam belediyenin sadece 171'ini kazanmakla yüzde 12,2'lik bir orana tekabül diyor. BDP için de söyleyebilirim. Diğerlerini söylemeyeyim çok küçük çünkü, 30 büyükşehirin 2'sini almışlar, yüzde 7,2, 51 ilin 8'ini almışlar yüzde 6,6, 919 ilçenin 67'sini almışlar, yüzde 15,6, 394 beldenin 24'ünü kazanmışlar, bu da yüzde 7 civarında bir orana tekabül ediyor. Diğerlerini saymamıza gerek yok. Böylelikle yüzde 60'lık belediyelerle büyük başarıyla belediye başkanlığını kazanmış durumdayız."

Avrupa'ya da örnek olmasını temenni etmemiz lazım

AK Parti'nin kazandığı belediyelerin, ülke nüfusuna bakıldığında yüzde 71'i kapsayacak şekilde büyük bir ölçek olduğuna dikkati çeken Arınç, şöyle konuştu:

"Açılan ve toplam sandık sayısı hemen hemen eşit. 194 bin 304. Burada kullanılan oy 47 milyon küsur, geçerli oy 45 milyon küsur. Toplam bildiğiniz gibi 52 milyon 695'ti. Burada özellikle gurur duymamız gereken: Halkımızın yüzde 89'u seçimlerde oy kullanmak suretiyle büyük bir katılım temin edildi. Bunun Avrupa'ya da örnek olmasını temenni etmemiz lazım. AK Parti, geçerli 45 milyon 124 bin 862 oyun, 20 milyon 533 bin 443'ünü aldı. Üç aşağı beş yukarı belki bazı iptallerle yenilemelerle değişebiliyor ama sonuca müessir değil. CHP, 45 milyon küsur oyun 12 milyon 540 binini aldı. MHP 45 milyon oyun 6 milyon 869 bin karşılığını aldı. BDP, 1 milyon 886 bin 709 görünüyor. Böylelikle AK Parti yüzde 45,5 oranıyla 20 milyon 500 binden daha fazla oy almakta. CHP, MHP, BDP ve diğer partilerin oy oranını bir araya getirseniz AK Parti'nin oy sayısını yakalamıyor."

Çok büyük bir başarıdır

Arınç, ilçe belediye başkanlıklarının tamamını kazandıkları toplam 7 il bulunduğunu anımsatarak "Bayburt, Düzce, Kilis, Gümüşhane, Kocaeli, Ordu, Sakarya ve Tokat'ta bütün belediyeleriyle ilçeleriyle birlikte kazanıldı. Maalesef 3 ilimizde Hakkari'de ben Şemdilli'yi kazandığımızı zannediyordum, Hakkari, Iğdır ve Tekirdağ'da, 81 ilin 3'ünde ilçe belediye başkanlığını kazanamamış durumdayız. Diğer seçim bölgelerinde birinci olmadıklarımızın sadece 29'unda ikinci olmuşuz. Bu normal bir seçim sonucu olarak kabul edilirse 42 milyonun 20 milyon 500 binden fazlasını AK Parti kazanmış durumda. Bin 394 belediyenin yüzde 60'ını büyükşehir, il, ilçe, belediye olarak kazanmış durumda. Bu elbette çok büyük bir başarıdır. 2004'e, 2009'a baktığımızda belki kazanan belediyelerin sayısı itibarıyla yine yüzde 60 civarındaydı ancak oy oranımız 8 puan artmış durumda. Bunları normal seçim sürecinde, AK Parti'nin üçüncü döneminde kazandığı büyük belediye seçimleri başarısı olarak görebiliriz. Kaldı ki o zaman büyükşehir sayısı daha azdı. Şimdi 30 ile bu imtihan yapıldı. Biz bunların 18'inde belediye başkanlığını kazanmış olduk."

Başarımızın 2 misli daha ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor

"Bir de seçim tabii sürecinde yaşananlara özellikle 17 Aralık'tan sonra seçim sürecini etkilemeye matuf tüm olumsuz çalışmalara rağmen, böyle bir sonuç alındığını, böyle bir başarı sağlandığını söylersem bu başarımızı iki misli daha güçlendiriyor" diyen Arınç, şunları belirtti:

"Başarımızın 2 misli daha ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü bütün yapılanlar, 30 Mart seçimlerini etkilemek. Hükümetin, Sayın Başbakanın yıpratılması suretiyle burada alınacak olumsuz sonucun daha sonra cumhurbaşkanlığı seçimine, daha sonra da milletvekili genel seçimlerine yansıyıp AK Parti'yi iktidardan bu şekilde iftiralarla yalanlarla hakaretlerle düzmecelerle tapelerle al aşağı edebileceklerini düşünenlerin büyük bir başarısızlığı oldu. Halkımız, partimize, başbakanımıza hükümetimize güvendi, adaylarımız güvendi ve bütün olumsuzluklara rağmen bu seçimlerde yine yüzde 60 oranında belediyeleri AK Parti'ye verdi ve bize 20 milyon 500 bin oyla büyük onur kazandırdı. Halkımıza teşekkür ediyorum. Onların güvenlerine layık olacak, elbette en güzel çalışmaları bütün başkanlarımızla birlikte hükümetimizle birlikte yapacağız. Bundan da kimsenin kuşkusu olmasın."

Anayasa Mahkemesi'nin Twitter kararı

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, Twitter kararına ilişkin "Anayasa Mahkemesi telafisi imkansız zararların doğmasını engellemek için kanun yollar tüketilmeden uygulama yapabilir" açıklamasının hatırlatılması ve bu konudaki değerlendirmesinin sorulması üzerine Arınç, bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi'nin oy birliğiyle verdiği kararın öncelikle "Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"a açıkça aykırı olduğunu söyledi.

"Saygı duyup duymamak meselesi ayrı bir konu ama hukukçu gözüyle baktığımızda, kanunu 2011'de çıkardık, üzerinde dumanı tüten bu çok yeni kanunda öyle öngörüler var ki bunlara aykırı bir kararın alınmaması lazım" diyen Arınç, kanunun bireysel başvuru hakkını düzenleyen 45'inci maddesindeki "İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir" ifadesini hatırlattı. Kılıç'ın, bunu "Aştıklarını ifade ettiğini ve buna ilişkin bazı gerekçeler ileri sürdüğünü" aktaran Arınç, aynı maddenin "Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerde bireysel başvurunun konusu olamaz" fıkrasını da anımsattı.

Anayasa Mahkemesi'nin bugüne kadar bu maddeleri ileri sürerek başvuruların "Kabul edilemez" olduğu yönünde kararlar verdiğini ancak Twitter ile ilgili konuda bunun aşıldığını dile getiren Arınç, Mahkemenin iç tüzüğüne, 5 Mart 2014'te Resmi Gazete'de yayımlanan değişiklikle "Mahkeme, içtihadın oluştuğu alanlarda veya ivedilikle karar verilmesi gereken durumlarda Bakanlık cevabını beklemeden başvurunun kabul edilebilirlik ve esası hakkında karar verebilir" hükmünün koyulduğunu vurguladı. Arınç, "Bu, 5 Mart tarihine gelinceye, yani bir ay öncesine kadar yoktu. Aceleyle iç tüzüklerini değiştirmişler ve idarenin, yani Bakanlığın cevabını beklemeden de karar verebileceklerini koymuşlar. Bu ifadenin kısa bir süre önce Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan bir değişiklikle iç tüzüğe eklenmesi de bugün baktığımız takdirde fevkalade manidar ve düşündürücü geliyor" diye konuştu.

Eline büyük koz geçti

Anayasa Mahkemesi'nin durumdan vazife çıkardığına işaret eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eskiden durumdan vazifeyi başkaları çıkarırlardı. 'Şu, şu, şu kurumlar yetersiz kalıyor bu konuda, biz kendi görevimizi biliriz ve bu durumdan bizim bir görev çıkarmamız gerekenler var' diyenler artık durumdan vazife çıkarmıyorlar genelde. Kendi konumlarını en iyi şekilde takdir ettiler ve hukuki gerekçeler içerisinde, sadece yazılı hukukta ne varsa onu yerine getiriyorlar. Oysa burada Anayasa Mahkemesi kendince durumdan vazife çıkarmış. Burada itiraz konusu olan şey nedir? Bir insanın bir yargı kararını istihsal ettikten sonra bunun uygulanması gerekir. Bu, bizim anayasamızın maddelerinde de vardır. Yargı yetkisi anayasada bir egemenlik yetkisidir. Bu egemenlik yetkisi, yasama konusunda Meclis'e, yargı konusunda bağımsız mahkemelere, yürütmede de hükümete anayasal yetki veriyor.

Bu mahkeme kararları bugüne kadar 20'den fazladır. 'Benim özel hayatıma, kişisel haklarıma saldırıda bulunuldu. Dolayısıyla ben şu sayfanın kapatılmasını veya erişime engelleme yapılmasını istiyorum' diye bireysel müracaatlar oldu. Bunlardan şu anda uygulanan dört tanedir. Merkezi ABD'de bulunan Twitter şirketinin aleyhinde, bu sayfaların kapatılması noktasında tam 27 mahkeme kararı var. Bu 27 mahkeme kararından dördünü uyguladılar. Diğerlerini de uygulama aşamasındaydılar. Fakat Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı onların imdadına yetişti ve hukuk alanında bizim, Twitter'ın bütün yargı kararlarını uygulaması noktasındaki ısrarımızı maalesef boşa çıkardı.Anayasa Mahkemesi böyle bir karar almakla kendi Türk yargısının kararlarını geçersiz sayacak bir sonuca ulaşmış oldu. Bence verdiği kararla elde edilecek menfaatin daha fazlasını biz, Türk yargı kararlarını hiçe sayan, uygulamayan, başka ülkelerin yargı kararlarını uygularken hiç tereddüt etmeyen Twitter isimli şirkete, 'Türk mahkemelerinin kararlarını uygulamayabilirsiniz' şeklinde bir güvence vermiş olduk. Dört kararı ancak son zamanlarda istemeyerek de olsa uygulayan Twitter şimdi artık hem bunları uygulamaktan hem de geride kalan 23 mahkeme kararını uygulamamak noktasında eline büyük bir koz geçirmiş oldu."

Sanal alem ve sosyal medyada da "Gerçek hayatta suç olanın sanal alemde de suç olduğu" kuralının geçerli bulunduğunu ifade eden Arınç, "Bir insanın onuru, haysiyeti ihlal ediliyorsa, özel hayatına, kişilik haklarına saldırı oluyorsa, suç işlenmesi teşvik ediliyorsa bunun mutlaka 140 karakterli olmasına da gerek yok. Siz, bunu üç cümleyle de ifade edebilirsiniz. Dolayısıyla evrensel hukuk prensipleri içerisinde insanın kişisel haklarını koruma noktasında alınacak kararların özellikle Türkiye'de bir yargı kararı olması bile kendi başına bir anlam ifade ederdi. Ama Twitter merkezi bunu uygulamamakta direniyordu" dedi.

TİB'in başvurusuyla Twitter'a ulaşımın tamamen engellendiğini hatırlatan Arınç, şunları söyledi:

"Anayasa Mahkemesi'nin şunu yapmasını alkışlayabilirdik, 'Yani sen nasıl oluyor da Amerika'daki bir şirket, Türk yargısının verdiği kararı uygulamıyorsun. Bunlar bireysel kararlardır ve sanal alemdeki yüz binlerce sayfadan sadece 27'sine ilişkindir. Sen bunları mutlaka uygulayacaksın çünkü benim anayasam, benim yargı yetkim, Anayasa Mahkemesi de olsam kararlarımın uygulanmasını gerektirir.' Twitter'ı bu işin dışında tutup, 'Sen masumsun, bu kararları veren mahkemeler yanlış yapmışlardır dolayısıyla onları uygulamayabilirsin. Ben de bütün prosedürü aştım, senin önüne bir mahkeme kararı getiriyorum. Artık bundan sonra özgürsün' demektedir. O zaman şikayetçi olan insanların hukukunu kim koruyacaktır?"

Sayın Başkan'ın şahsına büyük bir saygımız var ama

Arınç, Anayasa Mahkemesi'nin vatandaşların kendi kişilikleriyle ilgili hak ihlalleri veya adaletin tecelli edememesi gibi talepleri için bireysel başvuru hakkını getirdiklerini anımsatarak, "Anayasa Mahkemesi'nin karar vererek bireyi koruması gerekirken burada verdiği kararla Twitter'ı koruyor, bireyi korumuyor. Kusura bakmasın, Sayın Başkan'ın şahsına büyük bir saygımız var, bunu da yıllardan beri ispat etmişiz ama oy birliğiyle verdikleri bu karar, bence Türkiye'yi, Türk halkını, insanımızı, bireyleri ve mahkeme kararlarını korumaya matuf bir karar değildir. Bunların tamamen hiçe sayılması gibi karşımıza bir gerçeklik getirmiştir" ifadesini kullandı.

Yanlış bir karardır, düzeltilmesi gerekir

Twitter'ın tamamen kapatılmasının kesinlikle düşünülemeyeceğini, sanal alemin de ifade özgürlüğü bakımından mutlaka korunması gerektiğini dile getiren Arınç, korunması gerekenlerin başındaysa insanın geldiğini vurguladı.

Anayasa Mahkemesi kararının Bakanlar Kurulu'nda da ele alındığını bildiren Arınç, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bence çok yanlış bir karardır, bunun düzeltilmesi gerekir ve biz, bu konuda Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı elbette uygulama noktasındayız ama hukuk içinde de insanımızı, bireyi koruyacak tedbirleri, bugünküler yeterli değilse mevcut tedbirlere ilaveten başkalarını da getireceğiz. Dolayısıyla kimse bize 'Bu kararı alkışlamıyorsunuz' demek hakkına sahip değil. Yanlış bulduğumuz bir karardır, her karar eleştirilebilir, bidayet mahkemeleri de olsa Anayasa Mahkemesi kararları da olsa. Kaldı ki Sayın Başkan da yıllarca muhalefet şerhi verdiği kararlarda, çok özel açıklamalar yaparak hukuk noktasında bizim kendisini takdir ettiğimiz bir insandı. AmaTwitter veya TİB'in yetkilerini aşmak, Türk yargı yetkisini tanımamak gibi bir sonuca varan kararını elbette hiçbir zaman tasvip etmiyoruz."

"Tartışmalar sürerken hükümetin bireysel başvurulara bakışında değişiklik oldu mu" sorusu üzerine Arınç, 2010 referandumuyla yapılan değişikliklerden en önemlilerinden birinin Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı verilmesi olduğunu vurguladı. Arınç, şöyle devam etti:

"Böyle bir karar verdi diye 2010 referandumundan 'tüh, yazık' diyecek durumunda değiliz. İyi ki o değişiklikleri yapmışız, Anayasa Mahkemesi'ne bireylerin başvurabilmesini yolunu açmışız ki bunun için insanlar uzun tutukluluktan kurtuluyorlar, haksız yargılamadan dolayı tazminat alıyorlar. Bu kararını beğenmemek başka, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını milletimizin yüzde 58 ile verdiğini unutmamamız lazım. O zaman iyi yapmışız ama yanlış kararlarını da elbette eleştirme hakkımız var."

Bu konu üzerinde artık konuşulmaması lazım

Arınç, Bakanlar Kurulu'nda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gündeme gelip gelmediği yönündeki soruya, "Bugünkü gündemimizde bu yok, olması da doğru değil" cevabını verdi.

Bir televizyon programında da bu konunun gündeme gelmesi için zamanlamanın yanlış olduğunu söylediğini hatırlatan Arınç, "Biz, 30 Mart'ı konuşmalı, 30 Mart'ın seçim sonuçlarını analiz etmeliyiz. Oradaki AK Parti'nin başarısını görmezden gelerek, muhalefetin içinde bulunduğu zavallı durumları görmezden gelerek, Türkiye gerçekleri karşısında Başbakanımızın, hükümetimizin itibar kazandığını görmezden gelerek, hedef saptırarak, topu taca atarak ve Cumhurbaşkanlığı seçimini gündeme getirmek bence çok doğru değildi ama geldi" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gazetecilerin sorusu üzerine samimi düşüncelerini ifade ettiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:

"Ben inanıyorum ki o gazeteci arkadaşımız aslında gündemin bu şekilde değişmesini arzu ettiği için çok kurnaz bir şekilde sorusunu sormuş olmalı. 'Gündeme şunu getireyim dolayısıyla böyle bir soruyla da gündemi değiştireyim.' Ama bu gazetecilik, buna da kızmak doğru değil. Sayın Cumhurbaşkanımız günü geldiğinde, zamanı geldiğinde, artık bundan sonra daha doğrusu bu işi Sayın Başbakanımızla görüşecekler. Sayın Başbakanımız da Azerbaycan'a giderken 'Çok doğru, Sayın Cumhurbaşkanımıza katılıyorum' dedi.

Bence bu konu üzerinde artık konuşulmaması lazım. Konuşulacak her şey gevezelikten ibaret kalır. Neden? Çünkü konuşulması gereken her şeyi konuştuk. Sayın Cumhurbaşkanımızın konumunu konuştuk, Sayın Başbakanımızın isterse, arzu ederse, adaylığı düşünürse, zamanı geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız ile bu konuyu düşüneceklerini, parti içinde nasıl bir yapılanma olacağını, geçiş döneminde Başbakanlık gerekiyorsa bunun kimin üzerinde kalacağını, 2015'e kadar erken seçim de olmayacağına göre, 2015'ten sonra partinin iktidara gelmesinde nasıl bir yapılanma olacağını fazlasıyla konuştuk. Dolayısıyla bugün gündemde yoktu. Bütün arkadaşlarımız da biliyor ki bu konu konuşuldukça gündem saptırılabilir, farklı şeyler gündeme gelebilir. Artık mayıs, haziran ayına kadar beklememiz gerekecek. Haziran ayında da şüphesiz cumhurbaşkanlığı seçimi hakkındaki kanun gündeme gelecek, adaylıklar netleşecek. İnşallah ağustos ayının 10'unda da ilk tura gideceğiz."

Paralel yapı

"Paralel yapıyla mücadele ilgili konular gündeme geldi mi? Nasıl önlemler alacaksınız, ne gibi adımlar atılacak? Dinleme kayıtları, ses kaydı iddiaları gündemdeydi. Bununla ilgili ek önlemler alacak mısınız? Dışişleri Bakanlığındaki ses kaydıyla ilgili MİT'in bir rapor hazırladığını biliyoruz. Bu rapor tamamlandı mı? Yakın vadede paralel yapıya yönelik bir soruşturma bekleyelim mi" sorusu üzerine Arınç, bu yapıyla ilgili Bakanlar Kurulunda ilave bir şeyin konuşulmadığını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konudaki sözlerinin çok açık ve net olduğunu belirten Arınç, "Şüphesiz adli bakımdan, idari bakımdan bütün incelemeler yapılıyor. Zamanı geldiğinde açıkça suç işleyen, açıkça hükümete karşı gelen, açıkça görevini kötüye kullananlar hakkında idari ve adli bütün işlemler yapılacak" diye konuştu.

Bu konuyu tekrar tekrar gündeme getirmediklerini, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın çalışmalarla ilgili kısa ve net bilgiler verdiğini aktaran Arınç, şunları belirtti:

"Dışişleri Bakanlığında en son Süleyman Şah Türbesi'ne bir saldırı olduğu takdirde, ilgili arkadaşlarımızın, içinde bakan ve müsteşarlar da olduğu halde yaptığı konuşma, biraz da montajlamak suretiyle seçime çok yakın bir tarihte yayınlanmıştı. Bunun Dışişleri Bakanlığında, bakanın makam odasında yapıldığı da ifade edilmişti. Bu konuyla ilgili soruşturma da devam ediyor. Henüz bu konuda verebileceğim bir bilgi yok."

Meclis gündemine hakimdir

Arınç, MİT yasası, Yargıtay ve Danıştayda değişiklikler ile yeni demokratikleşme paketine ilişkin soru üzerine, parlamentoyla ilgili işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın gündemdeki konular üzerine bilgi verdiğini ifade etti.

AK Parti ve CHP'li milletvekilleri tarafından dört bakanla ilgili soruşturma önergeleri bulunduğunu ve Anayasa'ya göre bu önergelerin verildiği tarihten itibaren bir ay içinde görüşülmesi gerektiğini hatırlatan Bülent Arınç, şöyle devam etti:

"Meclis gündemine hakimdir. 5 Nisan'dan bir ay sonrası 5 Mayıs'tır. 5 Mayıs tarihine göre soruşturma önergelerinin konuşulup, kabul edilip edilmeyeceğini hep birlikte görmemiz lazım. Bence gündemdeki öncelikli konulardan bir tanesi buydu.

İkincisi de komisyonlardan geçmiş ve Genel Kurul gündemine kadar gelmiş olan bazı kanun tasarıları var. MİT ile ilgili tasarı bunlardan bir tanesidir. Danıştayda daire sayısını arttıran, zannediyorum Danıştayın bazı dairelerinin görev ve yetkileriyle ilgili bir kanun tasarısı olacak. Onların öncelikle görüşülmesi ve grup başkanvekillerimizin bu konuyu takip etmeleri üzerinde karar kılındı. Yargıtay ile ilgili bir kanun doğrusu bilmiyorum, bugüne kadar da konuşulmadı ama Danıştay hemen hemen 6 aydan beri Genel Kurul gündeminde bekleyen bir tasarıydı."

Bireyin hakkı her şeyin üstündedir

" Twitter sorusunu yanıtlarken bireyi koruyacak ilave tedbirler alabiliriz dediniz. Bu anlamda hükümetin bir çalışması mı olacak? Bakanlar Kurulunda bu konu gündeme geldi mi? İlave tedbirlerden kastınız nedir" sorusu üzerine Arınç, "Çok açık söyledim. Mahkemeye gidiyor, yargıdan karar alıyor ama bunu bir merkez icra etmiyor. İcra etmeyince de bizdeki idari bir organ elindeki yetkileri kullanıyor. Bu kullanmaya karşı daAnayasa Mahkemesi farklı bir karar veriyor. İşi özetlersek bu kadar basit" değerlendirmesinde bulundu.

Ferdin hukukundan, bireyin haklarından vazgeçmeyeceklerini söyleyen Bülent Arınç, şunları kaydetti:

"Düşünün ki bir ev hanımı, kendi adına sahte bir hesapla porno yayıncılık yapılıyorsa çocukları ve eşi karşısında bunun engellenmesini isterse, kendisinin toplum içinde kötü bir şekilde tanınacağından şikayet ederse bir devlet, bir yargı, bir hükümet bu insanın haklı şikayetini görmezden gelebilir mi?

Efendim sanal alemdir, isteyen insana hakaret eder, isteyen insanı şiddete teşvik eder, isteyen istediği şekilde her şeyi yapabilir. Böyle bir özgürlük hayvanlar aleminde bile yok. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bütün sözleşmeler de tüm özgürlüklerin yine bir başkasının özgürlüğüyle sınırlı olduğunu ve bu özgürlüklerin de mutlaka birey karşısında bir şekilde korunması gerektiğini ifade ediyor. Bizde böyle sanal alemde ne yaparsanız serbest olsun şeklinde, herkes herkese hakaret etsin, herkes herkesin kuyusunu kazsın, herkes silahlı isyana teşvik etsin, herkes bir yerde suç işlesin, herkes kedisini öldürsün, videoyu koysun Youtube'da veya bir başka yerde, herkes annesini testereyle kessin, bunu da tarif etsin 'Şöyle şöyle yapın' desin, herkes hayvanlarla cinsel ilişkileri bir şekilde yaysın, şöyle olsun, böyle olsun. Böyle bir özgürlüğe birileri sahip olabilir ama biz böyle değiliz. Anayasa'nın bize verdiği görevler var, bize verdiği yetkiler var. Bunları sonuna kadar kullanırız. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Bireyin hakkı her şeyin üstündedir. Bireyin taleplerine karşı kulaklarımızı tıkayamaz, gözlerimizi kapatamayız. Kimse kusura bakmasın."

Seymour Hersh'ün iddiası

Gazeteci Seymour Hersh'ün, Suriye'nin Guta bölgesindeki kimyasal saldırıda kullanılan sarin gazının, saldırıyı düzenleyenlere Türkiye tarafından temin edildiği yönündeki iddiasının sorulduğu Arınç, iddianın külliyen yalan ve iftira olduğunu bildirdi. Arınç, "Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın bize gönderdiği bir not var. Kesinlikle doğru değil. ABD'de de kendisine soru sorulan Beyaz Saray yetkilileri bu konuda kesinlikle yalan, spekülatif iddialar olduğunu bizzat kendileri açıklamış durumdalar" dedi.

Arınç, gazeteci Hersh'in makalesinde yer alan hususlara ilişkin Beyaz Saray yetkililerince, "isimsiz kaynaklara atfen yayınlanan iddialar kesin bir şekilde yalanlanmış ve kimyasal silah saldırılarının tek sorumlusunun Esad rejimi olduğu bir kez daha teyit edilmiştir" diye uzun bur açıklama yaptıklarını anımsattı.

Seymour Hersh isimli gazetecinin daha evvelki yazılarını da bildiklerini söyleyen Arınç, "Tamamen kendi kanaatleri ve isimlerini açıklayamadığı birtakım kişilerden aldığı bilgi ve duyumlar olarak bunların kesinlikle bir bilgi ve fikir birikimi olmadığını herkes çok iyi biliyor. ABD'li yetkililer de doğrusu olayı çok güzel anlatmışlar ve bunu kesinlikle reddediyorlar" diye

Bir gazetecinin, "Doğu Perinçek'in bazı açıklamaları basına yansıdı. Özellikle 'cemaatin bitirilmesi noktasında Erdoğan'ın yanındayız' şeklinde basında yer aldı. Sizin bu açıklamalara yorumlarınız ne olacak?" sorusu üzerine Arınç, "Doğu Perinçek'in sözlerini bana yorumlatmaya kalkıyorsunuz, doğrusu yakıştıramadım. Ben, Doğu Perinçek'in ne söylediğini, ne anlamda söylediğini ciddiye alan, bunun üzerine söz söyleyecek bir adam değilim" diye konuştu.

Perinçek'in henüz içeriden yeni çıktığını belirten Arınç, "Ama bu yaşına kadar geldiği süre içerisinde Türkiye'de ne yaptığını, ne ile meşgul olduğunu çok iyi biliyorum. Onun sözü, bizim için hiçbir zaman delil noktasında değildir. Bana bu soruyu keşke hiç sormasaydınız" değerlendirmesinde bulundu.

Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iade edilmesi talebi iddiaları

Arınç, "Sayın Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iadesi de tartışılıyor. ABD Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, hükümetten böyle bir talep geldiğini de açıklamıştı. Bu yönde resmi bir talebiniz oldu mu, olduysa bunun dayanağı nedir?" sorusuna karşılık, "ABD Büyükelçisi'nin bugün bir gazetede çıkan yazısından mı bahsediyorsunuz? Onun içerisinde 'Gülen hakkında bizden iade istediler' şeklinde bir cümle mi var? Ben de okudum ama sizin söylediğiniz gibi cümleye rastlayamadım" ifadesini kullandı. Soruyu yönelten gazetecinin, "Öyle bir talep geldi ancak ülkesinde yaşayan insanların da hukuklarına saygı duyacağına ilişkindi, bu mealde açıklamalardı" demesi üzerine Arınç, şöyle konuştu:

"Bu mealde bir açıklama yok. Bir büyükelçi bunları söylemez. ABD Büyükelçisi çok akıllı bir insandır ve ülkesini de gayet iyi temsil ediyor. Bazı düşüncelerine katılmasak da nihayet bir büyükelçinin her konuda bildiği kadarıyla birşey söylediğini düşünebiliriz.

Bugün Mehmet Ali Şahin Bey, Genel Başkan Yardımcımız, bir televizyon kanalında kendisine bu soru soruldu. O da çok güzel cevaplar verdi. O cevapları ben tekrarlamış olayım. Sayın Gülen ile ilgili olarak Türkiye'den hükümetin böyle bir talepte şu an için bulunmadığını ben şahsen biliyorum. Ama ABD Büyükelçisi bunu söylemişse, bunu ayrıca inceleyeceğim. O çok uzun röportajında ben doğrusu böyle bir cümleye rastlamadım."

Danışmanlarına, ABD'nin Ankara Büyükleçisi Ricciardone'nin söz konusu röportajında böyle bir cümlesi olup olmadığını sorması üzerine Arınç, "Danışmanlarım da böyle bir cümlenin olmadığını belirtiyor. Böyle bir cümle varsa, bana lütfen iletin" dedi.

Yurt dışındaki Türk okullarının durumu

Bir gazetecinin, "Yurt dışındaki Türk okullarının kapatılması yönünde hükümetin böyle bir talimatı var mı? Varsa gerekçesi nedir, siz buna taraftar mısınız?" sorusu üzerine, Arınç, kişisel yorumunu söylemeyeceğini belirtti.

"Benim bu konudaki düşüncelerimi çok iyi biliyorlar ama istismar ediyorlar" diyen Arınç, şunları söyledi:

"Bir hukuk varsa bu hukukun istismar edilmemesi lazım ama ellerinden gelen bütün kötülükleri yapanlar sonda da bir soru sorup bize başka şeyleri tasdik ettirmeye çalışıyorlar. Artık bu işleri birazcık öğrendik. Önce iyi niyetli ve samimi olacaklar ve yaptıklarından dolayı nadim olacaklar ve yaptıklarını düzeltme imkanını kendilerine tanımamızı isteyecekler. Yoksa her gün ateşe benzin döker gibi bu işlerde hükümeti suçlamaya devam edenlerin 'siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, şahsi kanaatiniz nedir.' Sorulmasa daha iyi olur."

Arınç, Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, 2015-2016 BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine Türkiye'nin ikinci adaylığı dolayısıyla, 80 ülkenin yetkilileriyle görüşmek üzere New York'ta yaptığı görüşmede kendisine bu yönde soru sorulduğunu hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Okulların kapatılmasını sormadan önce, şunu bana söyleyin, bir ülkede yaşayanların kendi ülkelerini mektup yazarak, araya hatırlı insanları koyarak şikayet etme hakkı var mı? 'Bu hükümet çok kötüdür, tam bir diktatör oldu, bunlar bizim kökümüzü kazımak istiyorlar, Türkiye ile ilişkilerinizi gözden geçirin, artık bundan sonra Türkiye güvenli bir ülke değildir.' Böyle bir mektup yazma hakkını kim nereden alıyor? Sayın Dışışleri Bakanımızın bu sorusuna cevap versinler, ondan sonda ben de bu soruyu rahatlıkla cevaplayayım."

Başka bir gazetecinin, "Risaleleri basan yayınevlerinin, kitapların basımının fiilen durdurulduğunu, izin alınamadığı yönündeki açıklamalarını"na ilişkin sorusu üzerine Arınç, şunları kaydetti:

"Hiç konuyu bilmiyorum, bu konuyu söyleyen arkadaşlarımız hukuk karşısında haklarını arasınlar. Yargıya, Bakanlığa başvursunlar neyse konu rahatlıkla söyleyebilirler ama 'İşaretü'l İcaz' kitabının basıldığını, bir nüshasının bende olduğunu biliyorum. Bir de ben kendi alanımla ilgili olarak, Türkçe-Kürtçe lügatın hazırlanması talimatını vermiştim. 10 bin sayıya ilk defa basıldı ve Diyarbakır ziyaretimde de oradaki arkadaşlarımıza takdim etmiştim. Ne söylediysek yapıyoruz ve bu sözlerimiz, hareketlerimiz milletimize o kadar büyük bir güven veriyor ki hamdolsun belediyelerin yüzde 60'ını, oyların da yüzde 50'den fazlasını kazanmış oluyoruz."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber