Arınç: Yeni bir Türkiye hızla gelişiyor

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Kendi öz değerlerini Avrupa değerleriyle aynı havuzda buluşturabilen yeni bir Türkiye hızla gelişiyor" dedi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 05 Haziran 2014 18:17, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Arınç: Yeni bir Türkiye hızla gelişiyor

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Hükümetimiz dönemlerinin 13 yılı boyunca çıkan tüm yasalarda, AB müktesebatı dikkate alınmıştır. Bu kadar istekli, Maastricht ve Kopenhag kriterlerinin birçoğunu yerine getiren, bölgesinde güçlü, ekonomide rekorlar kıran bir Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği ne yaptı? Bugün için bunun cevabını aramalıyız. Avrupa Birliğinin liderleri Türkiye'yi niçin ve neden bu süreçten soğuttu" dedi.

Arınç, Natolin Avrupa Koleji'nde düzenlenen, "Küresel Sınamalar Karşısında AB ve Türkiye" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Polonya'nın aktif dış siyaseti ve her geçen gün güçlenen ekonomisi ile önemli bir güç haline geldiğini belirtti.

Türkiye ile Polonya arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasının 600'ncü yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen etkinliklere katkı sağlamak için de bu ülkede bulunduğunu dile getiren Arınç, şöyle devam etti:

"Eski dostlar, yeni liderler' temasıyla kutlanan bu etkinlikler kapsamında, yarın Türk Tarih Kurumu ve Varşova Üniversitesi tarafından uluslararası bir konferans düzenlenecek. Elbette 600 yıllık bir geçmiş, dünya tarihinin her sayfasında bir iz bırakmıştır. Şöyle geçmişe bir baktığımızda, birçok anektot renkli bir ortak tarih karşımıza çıkmaktadır, Lehistan 1795'de Rusya, Prusya ve Avusturya tarafından paylaşılarak, tarih sahnesinden silindiğinde Osmanlı İmparatorluğu'nun bu paylaşımı ve işgali tanımaması tarihteki önemli dayanışmalarımızdan birisidir. O dönemde Polonyalı milli şair Adam Mickiewicz, İstanbul'da ağırlamaktan biz mutluluk duyduk. Yine İstanbul'da da öldüğünü biliyoruz."

Bizi tanıyan ilk ülke

Osmanlı ve Lehistan ittifakının, kendilerinin hiç unutmadığı bir birliktelik olduğunu vurgulayan Arınç, aynı vefayı Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Polonya'nın gösterdiğini ve ilk tanıyan ülke olduğunu söyledi.

Polonya'nın bir AB üyesi olduğunu hatırlatan Arınç, 50 yıllık soğuk savaş döneminde sembol bir isim olan Varşova'nın da bugün ekonomik bir cazibe merkezi olarak farklı yönüyle yine markalaştığına dikkati çekti.

Bugün "küresel sorunlar ve sınamalarla" karşı karşıya olduklarını belirten Arınç, on gün önce Katar'da 8. El Cezire Forumu'na katıldığını anımsattı.

Arınç, sözlerini şöyle südürdü:

"Arap dünyasının nereye gideceğine dair önemli bir sempozyumdu. Orada bir konferans verdim. Esasen Arap dünyasında yaşananlarla, Polonya ve Türkiye'nin komşusu olan Ukrayna'da veya dünyanın farklı bir coğrafyasında yaşananlar, görülmez bir ilgi ile birbirine bağlıdır. Bu bağın varlığı küreselleşme ile açıklanabilir. Küreselleşme, teknoloji, bilim, kültür ve ulaşımda büyük kazanımlar getirmektedir. Bu kazanımlara rağmen sorunların da küreselleştiği bir uluslararası dönemden geçiyoruz. Artık kimse yalnız değil. Dünya coğrafyasındaki her çatışma ve kargaşa, rolüne göre hepimizi ilgilendiriyor. Bir tarafta Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşananlar, diğer tarafta Ukrayna'nın içinde bulunduğu zor durum, bizlere yakın gelecekte büyüme potansiyeli bulunan sorunlar sarmalını haber veriyor. Krizler ve kavgalar arttıkça daha keskin değişim ve dönüşümler de kaçınılmaz hale geliyor. Yaşadığımız krizlerin önümüzdeki dönemde bize neler getirebileceğini hep birlikte göreceğiz."

Tarihte bu konuda farklı örnekler görülebileceğini dile getiren Arınç, AB'nin insanlık tarihinin en büyük savaşlarından sonra kurulduğunu hatırlattı.

1940'larda Almanya ve Fransa'nın, yakın gelecekte bir ekonomik topluluğun iki kurucusu olacağını kimsenin tahmin edemeyeceğini dile getiren Arınç, "Avrupa Ekonomik Topluluğu, barış ve bütünleşme amacıyla ekonominin araçsallaştığı en değerli örnek olarak bugünlere geldi. Bu eserin genişlemesi ve derinleşmesi de hızlı ve akıllıca oldu" dedi.

Yeni bir Türkiye hızla gelişiyor

Soğuk savaş sonrası AB'nin, çok kutuplu dünyanın ana eksenlerinden birisi haline gelidiğini vurgulayan Başbakan Yardımcısı Arınç, AB'nin bu dönemki mesajının ise "ekonomik ortaklıktan, siyasi bütünleşmeye doğru giden geniş yelpazede bir huzur adası iklimini kurmak" olduğunu kaydetti.

Arınç, "Kopenhag ve Maastricht Kriterleri esasen insan hakları temelli siyaset ve ekonominin küresel sınamalara karşı bir çözüm formülünün ilanıdır. Biz de bu ideale ve mesaja inandık. Değerler Avrupasının kucaklayıcı atmosferinin ülkemiz için de faydalı olacağını düşündük" dedi.

Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra, 1923'te Batı normlarıyla yeniden yapılanmış ve modernleşme kültürünü Batı'dan kopyalamış bir devlet olarak kurulduğunu bildiren Arınç, şunları kaydetti:

"Bugün toplumla barışık, meşru ve katılımcı bir değişim süreci yaşanıyor. Kendi öz değerlerini, Avrupa ve Batı değerleriyle aynı havuzda buluşturabilen, farklı inanç gruplarına saygı duyan, ekonomik büyümeyi, sosyal adaletle birleştirebilen yeni bir Türkiye hızla gelişiyor. Bu konuda ironik bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Nazım Hikmet, Türk edebiyatına şiirleriyle damga vurmuş bir isimdir. Siyasi fikirleri nedeniyle Türkiye'de uzun süre cezaevlerinde kalan Hikmet, 1951'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmıştır. Bunun üzerine Polonya vatandaşlığına geçerek ailesinin eskiden kullandığı Borzecki soyadını almıştır. Bizlerle görüşü, fikri, bakış açısı belkide tam ters olmasına rağmen, Hükümetimiz 2009 yılında yani tam 58 yıl sonra Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkarılma kararını kaldırmış, büyük bir yanlışa son vermiş ve iadeiitibar sağlamıştır."

Sessiz devrim yaşandı

13 yılda yapılan küçük değişiklikler ile Türkiye'de büyük bir sessiz devrim yaşandığını vurgulayan Arınç, bu dönüşümün arka planında siyasal istikrar ile ekonomi yönetiminin başarılı hamlelerinin unutulmaması gerektiğini vurguladı.

Arınç, söz konusu hamlelerin sürükleyicisinin ise Türkiye'nin AB'ye üyelik hedefi olduğuna dikkati çekti.

Hükümetin özellikle AB'ye üye adaylığı sürecini büyük bir avantaja dönüştürerek, son 12 yılda hayatın her alanında büyük değişiklikler yaptığına işaret eden Arınç, şunları söyledi:

"Tarihinde birçok askeri darbeler yaşamış Türkiye halkının AB'ye olan inancı, o günlerde demokrasi, insan hakları ve adalete olan inançla aynı anlama geliyordu. Biz siyasetçiler ise AB'yi sivil, asker ilişkileri, devletin dönüşümü, devlet hizmetlerinin standartının yükseltilmesi, ifade özgürlüğü, insan hakları bağlamında, hukuk ve demokrasi standartını yükseltmek için önemli bir fırsat olarak gördük. Hükümetimiz dönemlerinin 13 yılı boyunca çıkan tüm yasalarda AB müktesebatı dikkate alınmıştır. Bu kadar istekli, Maastricht ve Kopenhag kriterlerinin birçoğunu yerine getiren, bölgesinde güçlü, ekonomide rekorlar kıran bir Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği ne yaptı? Bugün için bunun cevabını aramalıyız. Avrupa Birliğinin liderleri Türkiye'yi niçin ve neden bu süreçten soğuttu? Bu soruyu sormadan sadece Türkiye tarafını ele alan raporlar ve yorumlar bizleri doğru bir çözümlemeye götürmez. Ayrıca Avrupa Birliği konusunda Türkiye, ilk günkü kararlılığını da kaybetmemiştir."

Avrupa, Mısır'da yaşanan gelişmelere kayıtsız kaldı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 21 Ocak 2014'te Brüksel'e gerçekleştirdiği ziyareti ve ikili temaslarını hatırlatan Arınç, söz konusu ziyaretin Türkiye'nin siyasi iradesinin teyit edilmesi, görüşlerinin Avrupa Birliği makamlarına kapsamlı biçimde iletilmesi bakımından faydalı olduğunu anlattı.

Arınç, başta Almanya, Fransa, İngiltere, Polonya olmak üzere AB ülkeleriyle süren yoğun ilişkilerin, Avrupa Birliği hedefini canlı tutmaya yönelik olduğu gibi bölgesel ve küresel konuların da ele alınmasını sağladığını ifade etti.

Konuşmasının başlığının "Küresel sınamalar karşısında Avrupa Birliği ve Türkiye" olduğunun altını çizen Arınç, şunları kaydetti:

"Artık coğrafyamızda yaşanan olayları masaya yatırmalıyız ve bir karara varmalıyız. Avrupa Birliğinin dış politik uygulamalarına, uluslararası alanda kısmen hak etmediği şekilde eleştiriler yöneltiliyor. Avrupa Birliğinin dış politika alanındaki eksiklikleri, birliğin ilk gününden itibaren mücadele ettiği ulusal, uluslarararası çıkar çatışmasının bir yansıması olarak görüyorum. Birlik, 2009 ekonomik krizinin ve Lizbon Anlaşması'ndan sonra oluşturulan yeni yapılanmanın sancılarını yaşıyor. Avrupa Birliği, bu sürecin üstesinden gelecek iradeye ve altyapıya sahipttir. Ancak gelişmeler artık Türkiyesiz bir birliğin eksik ve yarım kalacağını da açıkca gösteriyor. Birliğin kısmen hak etmediği eleştriler demiştim, bunu derken açıkçası Avrupa Birliğinin eleştrilmesi gereken küresel sınamaları da oldu ve devam ediyor. Örneğin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşanan gelişmelerde birlik, parçalı bir görüntü sergiledi. Avrupa ile komşu olan bu bölgede daha aktif bir dış politika izlenmesi gerekirken pasif ve etksiz bir tavır ortaya çıktı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve birçok düzenlemede insanı önceleyen değerler Avrupası, Mısır'da yaşanan gelişmelere kayıtsız kaldı."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber