Terör ateşinin düştüğü evler...

Haber Giriş : 20 Temmuz 2006 07:32, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Güvercinleri yetim kaldı

Şarköy'ün 'ilk şehidi' Emrah Öztürk'ün baktığı beyaz güvercinler havalandıkça ablası Zehra ağlıyor: "Emrah'ımın güvercinleri... Tabutu evin önüne gelseydi güvercin uçuracaktık, artık barış olsun, ölümler son bulsun diye. Uçuramadık..."

Bayraklarla, davul zurnayla uğurlamıştı Şarköy onu askere. Yine öyle karşılanacaktı günü gelince, gittiği gibi coşkuyla. Bir çift ayakkabı istemişti kardeşinden, bir de kıyafet, geldiğinde arkadaşlarıyla gezerken giymek için. Askerlik anıları biriktirmişti; o anlatacaktı, arkadaşları dinleyecekti. Olmadı...

Doğup büyüdüğü Tekirdağ Şarköy bayraklarla donandı, "İlk şehidimiz" dediği Emrah Öztürk için. 15 Temmuz gecesi Siirt'in Eruh ilçesinde şehit düştü 20 yaşındaki jandarma komando er Emrah Öztürk.

Öztürk'ün doğup büyüdüğü Tekirdağ'ın Şarköy ilçesindeyiz. Şirin sayfiye yeri "ilk şehidimiz" dediği Öztürk için milli bir bayramı karşılarcasına bayraklarla donanmış. "Bayrak asılmış ev şehit evi olabilir" diye düşünüyoruz. Bir bakıyoruz, neredeyse hemen her yazlık sitenin önünde göndere bayrak çekilmiş.

Müstakil yazlıkların çevrelediği gecekonduyu andıran beyaz bir ev şehit erinki. Balkonunda Türk bayrağı dalgalanıyor.
Eve yaklaştıkça Kuran sesleri yükseliyor. Bir de hıçkırıklar. Abla Zehra balkonda sigara içiyor, bir eliyle de göz- yaşlarını siliyor.
Ondan öğreniyoruz Manisa Kırkağaç'ta acemiliğini yapan Emrah'ın Eruh'a Anneler Günü'nde gittiğini. Giderken, "Anneme en güzel hediyeyi vereceğim" diyerek ayrıldığını. "Bu muydu hediyen?" diye ağlıyor abla Zehra...

"Hep dağlarda, hep nöbetteydi" dediği kardeşinin ölüm haberi sabah gelmiş. Komutanlar aramışlar evi ve şahadete erdiğini söylemişler. İstemedikleri için inanmamışlar. Baba ertesi gün bölge jandarmaya gitmiş.

"Pazar sabahı babam aradı. 'Kardeşin şahit oldu kızım' dedi. Ne şahiti baba dedim. Sonra telefon ahizesi düştü babamın elinden. O an bayılmış. Şehit lafını bile kullanamayacak duruma geldi."

En büyük destekçilerinin Şarköylüler olduğunu söyleyen abla, "Kardeşimin şehit düştüğü haberinin buraya ulaştığı gün dükkânlar kapandı, tek bir bar, eğlence yeri açılmamış o gün. Bir günlük yas ilan edildi adeta" diyor.

'Prensim, çok özledim seni'

Dua okuyor kadınlar, ardından amin sesleri yükseliyor. Derken komşular evden ayrılıyor. Anne Nursel Öztürk kapıya çıkıyor bir ara. "Prensim çok özledim seni. Nasıl da sevinerek gitmiştin askere" diyebiliyor ancak ve kapı eşiğine yığılıyor.

Daha sonra inşaatçı baba geliyor. "Oğlum yokluklar, yoksulluklar içinde büyüdü. Orta ikiden sonra okuldan ayrıldı. Benim yanımda inşaatlarda çalıştı. Boya yaptı, sıva yaptı. Hayatı tam bir roman bu yüzden" diyerek şehit oğlunun yaşamını iki cümleyle özetliyor.

Şehit erin eve para getirebilmek için yazları simit satan 17 yaşındaki kardeşi Emre, ağabeyiyle en son ölmeden üç gün önce konuşmuş: "Evimizde telefon yok. Bu yüzden cep telefonundan aradı. Kontör çok gittiği için uzun uzun konuşamadık. Çalıştığımı, para kazandığımı, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordum. 'Bana bir çift ayakkabı al oraya gelince giyeyim. Bir de arkadaşlarımla gezerken giyebileceğim bir kıyafet al abine' dedi. Para biriktiriyordum... Artık her şey bitti..."

'Hepsini mi şehit verelim?'

O ara amca Fikret Öztürk geliyor eve elinde bir telgraf. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer göndermiş. Aileye sabır diliyor. Amca öfkeli: "Ucu büyüklere dokunacaksa yazın. Yok eğer ailenin dramıyla kalacaksa gerek yok. Bu aileden iki gencimiz daha gidecek yakında askere. Hepsini mi şehit verelim? Hep yoksullar ölüyor askerde. Zenginlerin çocukları gitmez zaten oralara."
Bir güvercin havalanıyor önümüzden. Beyaz bir güvercin. Barışı simgeleyenlerden. Zehra kardeşini görmüş gibi heyecanlanıyor:
"Emrah'ımın güvercinleri. Hep o bakardı. Tabutu evin önüne gelseydi güvercin uçuracaktık; artık barış olsun, ölümler son bulsun diye. Uçuramadık..."

Hiç kız arkadaşı olmadı

Siirt Eruh'ta şehit düşen 8 askerden biriydi Sedat Akça... Kardeşi Ayşegül, "İçine kapanıktı" dediği ağabeyi için şunları söylüyor: "Hiç kız arkadaşı olmadı. Askerden dönüşte ona kız bulacaktım"

Piyade Komando Er Sedat Akça (20), 15 Temmuz gecesi Siirt'in Eruh ilçesi Dağdöşü köyü kırsalında şehit düşen 8 askerden birisi.

Polatlı Cumhuriyet Mahallesi'nde iki katlı evin dış cephesi, boydan boya bayraklarla donatılmış. Sedat'ın, askere gitmeden önce babası Salih Akça, annesi Seyide Akça, kardeşleri Murat ve Ayşegül Akça ile yaşadığı ev burası.

Polatlı Lisesi'nde "kaloriferci" kadrosunda çalışan baba Akça, taziyeye gelenlerin yanında sükûnetini koruyor. Salih Akça, "Biz Boşnakız" diyor, "Buraları vatan edindik. Oğlum, Siirt'te şehit düştü. Vatan sağ olsun."

Annenin içindeki kor ateşi

Postacı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Van Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Sebahattin Uğurlu'nun telgraflarını getiriyor. Baba, "Devletin sahip çıkması iyi. Ben oğlumla gurur duyuyorum" diye tepki veriyor. Anne Seyide Akça ise, içindeki kor ateşini bir anlığına belli ediyor:

"Kimden ne gelirse gelsin umurumda değil. Ben yavrumu istiyorum... O bir tanemdi..."
Salih Akça, eşinden söz alarak, "5 aylık askerdi. Önce Samsun 19 Mayıs kışlasındaydı. 2 ay önce izne geldi. Bir hafta izin yaptı. Siirt'e gidecekti. Ankara'dan uçağa bindirdim" diye devam ediyor. Ağabey Murat Akça anlatıyor:

"Sedat korkmazdı, cesurdu. 'Ben şehit olursam ağlamayın' derdi. Benim yanımda kuaförlük yapıyordu. Askerden dönünce ona da dükkân açacaktık. Dükkânın ismini 'Şehit Sedat' diye değiştireceğim."

Sedat'ın 18 yaşındaki kız kardeşi Ayşegül Akça gözyaşları içinde alıyor sözü:
"Hiç kız arkadaşı olmadı. Bir kızla biraz arkadaşlığı oldu. O da bir hafta sürdü, sürmedi. Konuşmayı pek fazla sevmezdi. İçine kapanıktı. 'Ağabey sana bir kız bulayım, ayarlayayım' derdim. Gözleri yeşildi, yakışıklıydı. Biricik ağabeyimdi. Ben en çok onu severdim. O ailenin en çok sevileniydi. Askerden gelince kız bulacaktım... Evlendirecektik."

Şehidin teyzesinin oğlu Polat Ünal, hükümete tepkili: "Bu hükümet, terörle mücadelede farklı bir rejim uyguladı. Oradaki askerin mücadelesini olumsuz etkiledi. Çok yumuşak davrandı. Sanki AB için orayı ihmal etti."

Kamil'in mektubu şehit düştükten sonra geldi

İzmir, 14 Temmuz gecesi iki şehit verdi. Birisi daha 20 yaşında olan Komando Onbaşı Kamil Alkan'dı.
Alkan ailesi, İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı 2 bin 600 nüfuslu Konaklı beldesinde oturuyor. Cenaze günü, hiç görülmemiş bir kalabalık toplanıyor. Beldede cenaze günü yas tutuluyor, televizyonlar açılmıyor.

Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı törenle pazartesi günü toprağa verildi Kamil Alkan. Alkan'ların yoksul evi taziye ziyaretine gelenlerle dolup taşıyor. Belediye Başkanı Mustafa Kantar ve beldenin sakinleri ailenin yanından ayrılmıyor.

İki gün önce yazmış...

Anne Vesile Alkan, 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı'nda şehit düşen amcasının adını taşıyan oğlunun ardından "Keşke sana amcanın adını vermeseydik" diye ağıt yakıyor. Baba Mehmet Alkan gözyaşları içinde.

Ödemiş'ten pazartesi günü Konaklı'ya gelen PTT aracı, belki de dünyanın en eşsiz mektubunu getiriyor. Kamil Alkan'ın şehit olmadan iki gün önce yazıp postaya verdiği bir mektup bu.

Postacı, bu özel mektup için normal mektuplarda başvurulmayan bir yöntemde ısrar ediyor ve şehit mektubunu ancak imza karşılığı aileye teslim edebileceğini söylüyor.

'Mektubu açmayın'

Acılı baba imza vermeyince Kamil'in dayısı Şerif Özdil imzayı atarak zarfı alıyor. Baba Mehmet Alkan, gözyaşları içinde çok uzaklardan gelen mektup için aileyi uyarıyor:

"O mektubu kimse açmasın. Benim yatağımın altına koyun. O mektubu sadece ben, zamanı gelince açacağım!"

milliyet

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber