İstanbul'dan Balıbey geçti

Haber Giriş : 27 Temmuz 2006 09:59, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

6 ayda bir müdür değiştiren İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nde 10 yılda 7 ayrı Bakanla çalışan Ömer Balıbey, arkasında hatıralar ve elinde 'en sevilen bürokrat' brövesiyle yeni görevine yönlendi. O artık Öğretmen Okulları'nın yeni Genel Müdürü

Atandığında 'Yozgat'tan imam geldi' dendi. 6 ayda bir müdür değiştiren bir kurumda 10 yıl aralıksız görev yaptı. 7 milli eğitim bakanıyla çalıştı. Birçok kez 'en sevilen bürokrat' seçildi. Sivil toplum kuruluşları ve hayırseverler ile kurduğu kişisel ilişkileri sayesinde İstanbul'a sayısız eğitim mekanları kazandırdı. Görev yaptığı illerden halkın ağlayarak uğurladığı Balıbey daha önceki selefi gibi MEB Öğretmen Eğitimi ve Yetiştirilmesi Genel Müdürlüğü'ne atandı. Ömer Balıbey ile Ankara yolculuğu öncesi makamında son kez gündemsiz sohbet ettik.

İstanbul İl Müdürlüğü'nden önce sanırım Yozgat'taydınız.

Evet. Ondan önce de Hatay'daydım. Orada 5 yıl Milli Eğitim Müdürlüğü görevi yaptım. Hatay'da da insanlar bizi çok seviyordu. Oradaki insanların sevgi seli beni okul müdürlüğünden Milli Eğitim Müdürlüğü'ne getirdi. Bugün Şehremini Lisesi Müdürü Ata Bey'in Milli Eğitim Müdürlüğü'ne getirilmesi gibi. Hatay hem bir sınır şehri hem de çok zengin coğrafyaya sahip bir yerdi. Sonra Yozgat'a atandık. Daha farklı Anadolu'nun içine sıkışmış küçük bir yer. Yozgat'a tayin olunca biraz üzüldük. İki yılı aşkın bir süre kaldık. Merkezine oranla ilçeleri de oldukça büyük Yozgat'ın. Orada da çok güzel çalışmalar yaptık.

Hatay'dan Yozgat'a giderken üzüldünüz mü?

Çok üzüldük giderken. Tüm Hataylılar yollara döküldüler. Herkes ağladı. Binlerce arabadan oluşan konvoylarla uğurlandık. İnsan seli vardı. Hiç Hatay'dan çıkacağımı aklıma getirmemiştim.

O zaman İstanbul aklınıza gelmiyor muydu?

Hiç aklımın ucundan bile geçmiyordu. Eşim Ceyhan'lı. Benim ailem de Adana'da Hatay ailelerimize yakındı. Ayrılıklar üzüyor tabii insanı. Hatta Hatay'dan tayinim Yozgat'a çıkınca istifa etmeyi bile düşündüm. Fakat geldik ve Yozgat'ta da İç Anadolu insanının güzel sevgisiyle karşılaştık. Aklımızda hiç İstanbul filan yoktu.

İstanbul İl Müdürü olduğunuzu nerede öğrendiniz?

Büyük kızım orta üç, ortanca ilkokul beş, en küçük kızım da ilkokul birinci sınıftaydı. O yaz İstanbul'a geldik. 20 yıldır İstanbul'u hiç görmemiştik. Hanım'la beraber geziyoruz; Çarşamba Pazarı, Perşembe Pazarı, Salı Pazarı... Ablamların evinde kalıyoruz onlara bir telefon gelmiş. Bakanlıktan beni aramışlar. İstanbul'a Milli Eğitim Müdürü oldu demişler.

Üç gün tir tir titredim

Zaten öyle bir talebim de yoktu. Meğer burada İstanbul'la ilgili arayışlar içinde olmuşlar ve tecrübeli ama İstanbul'u hiç tanımayan, bilmeyen bir müdür olsun demişler. Ve bizim ismimiz verilmiş.

Neden İstanbul'u tanımayan bir müdür aranıyordu?

Tanımasın bilmesin ki çok haşır neşir olmasın. Çünkü o arada 6 ayda bir müdür değişiyor İstanbul'da. Çok değerli ağabeylerimiz var, tecrübeli il müdürleri geliyor ama her nedense hiçbiri dikiş tutturamadı.

Duyunca nasıl bir tepki verdiniz?

'Eyvah' dedim. Bakanlık özel kalemi aradım. Yozgat'tan yeni geldim, çocukları annemi gezdireceğim. 10 gün iznimi kullanayım, sonra başlayım dedim. Müdür Erkut Bey 'Ne izni kardeşim. Bütün Türkiye seni arıyor. Kim oldu müdür diye merak ediyor herkes. Derhal iznini kes' dedi. Tabii basın çok meraklıydı. Kim geliyor, nereden geliyor, torpili kim sürekli soruşturuyorlar. 5 Ağustos'ta devir teslim yapıldı. Başladım ama ilk üç gün tir tir titredim. İstanbul koca bir dev.

İmam geldi dediler

Hakkınızda neler söyleniyor bu arada? Gazeteler, televizyonlar sizi nasıl anlatıyor?

'Yozgat'tan bir imam geldi' dediler önce. Bir de Refahyol dönemi. Bütün televizyonlar kim bu imam diye beni görmeye geldi. İngilizce ve din dersi branşlarında öğretmendim. Oradan yakıştırdılar hemen. Yaklaşık 50 kamera vardı ilk gün. Ben dedim ki 'Beni ileride tanıyacaksınız. Şu an benim hakkımda bir fikir beyan etmeniz bana göre yanlış. Tanıdıktan sonra eleştirin'. Hakikaten de kendimi tanıtma fırsatını verdi bana arkadaşlar.

O zamanlar 'Keşke şu kadar zamanım olsa kendimi tanıtsam, iyi çalışmalar yapsam' diyor muydunuz?

Hanımla konuştuk. En fazla 1-2 sene kalırız dedik. Kendime ve idareciliğime güveniyorum çünkü. Ancak 2 yıl bile yüksek bir çıtaydı. İlk toplantıda herkese, lise müdürlerine 'Çizgimiz Atatürk İlke ve İnkılapları. Hedefimiz devletin üniter yapısını korumak. Milli Eğitim Bakanlığı'nın emir ve direktifleri doğrultusunda burada hizmet edeceğiz. Herkesin sıfır kredisi var. Kimsenin kadrosuyla oynamak gibi bir düşüncemiz yok. Bir hata yapılmadığı müddetçe herkesin görüşleri, çalışmaları, kılık kıyafeti kendinedir. Beni ilgilendirmez. Herkesi kucaklarım' dedim. Ama ilk üç gün gerçekten titredim. Gardımı aldım bekliyorum.

Nasıl bir tablo karşıladı sizi İstanbul'da?

Geldiğimde İstanbul'un eğitim durumuyla ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Gazeteci arkadaşlar 'Nasıl bir şehre geldiniz biliyor musunuz?' dediler. Birlikte okullara gittik. Sınıflar 150 kişilik. Biriketten yapılmış, sıvası olmayan dükkanlar kiralanmış, çocuklar orada eğitim görüyor. İlçelerin büyük bir çoğunluğunda hiç meslek lisesi yok. Bu önceki müdürlerin ya da valilerin beceriksizliği değil. Dar imkanlar var. İstanbul sürekli göç alıyor, yetmiyor.

Sorunlar dağ gibi. Nereden başladınız?

İlk hedefimiz çocuklarımızın kaliteli bir eğitim alması için süratli bir şekilde o 150 kişilik sınıfları aşağılara çekmekti. Akşam 6'dan sonra toplantıya başlayıp sabaha karşı bitiriyorduk. İyi işler başardık. Eğitime Yüzde Yüz Destek kampanyasıyla ilgili bir kanun ve mahalli idareler yasası çıktı. Hayırseverlerin ve belediyelerin önü açıldı. Yüzde 300'lük bir artış elde edildi. Son üç yılda başladığımız proje ile 2006'nın sonuna kadar 500 okul tamamlanacak. İnanılmaz bir rakam. 10 yıl önce 18 bin derslik vardı. Şimdi 44 bin derslik oldu. Valimiz Muammer Güler ile 15 bin derslik açığımız var diye konuştuk ve 5 yılda yaparız dedik. Şu an üç yılda geldiğimiz rakam 11 bin. Hedefi geçeceğiz. Depremle ilgili çalışmalar yaptık. Birçok okul yıkılıp yeniden yapıldı ve yapılıyor.

Kapım herkese açıktı

10 yıl boyunca aynı konumda kalmayı nasıl başardınız?

Bir üniversite bizimle ilgili bir araştırma yapmıştı. İki şey üzerinde durmuşlar. Bir tanesi şu; Ömer Balıbey insanlarla uğraşmaz, işiyle uğraşır demişler. Bir de biliyorsunuz halk bana çok gelip gider, kapım herkese açık. Bana gelenin işi olsa da olmasa da memnun ayrılıyor. Çıkarken odadan herkes mutlu çıkıyor diyorlarmış. Salı günleri bu kapı herkese açıktı.

'Keşke bunu da tamamlayıp öyle ayrılsaydım' dediğiniz bir proje var mı?

3 projemiz vardı. Bir tanesi öğretmenevleriydi. Geldiğimde İstanbul'da 8 tane öğretmenevi vardı. Öğretmenlerin kalacak yerleri yoktu. Şu anda 21'incisi bitiyor. Şimdi Merter'de 300 yataklı muhteşem bir öğretmenevi projemiz var. O ihaleye çıkacak. Ben bunu artık yapamayacağım. Bir diğeri, bizim müdürlük binalarımız ayrı ayrı yerlerde. Şu an kullandığımız bina tarihi. Buraları müze yapıp, 10 katlı modern bir yeni bina yapma projesi var. Altyapısını hazırladık, gelen arkadaş çıkaracaktır. Asıl tamamlamak istediğim proje eğitim kampüsleriydi. Planlarını yaptık. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı arsasını verdi. Bu sene altyapısı ihaleye çıkacak. İçinde 20 tane okul; lise, anaokulu, meslek lisesi, özürlü okulu, spor, güzel sanatlar, fen lisesi, bilişim lisesi gibi okulları olan büyük bir kampüs planladık. Bunu yapamadım.

Görev yaptığınız süresince hiç üzücü bir olay yaşadınız mı?

Hiç olmadı. Çünkü ben kendiyle barışık bir insanım. Benim için 'Günde 100 insana iyilik yapmadan duramaz' diyorlar. Yapım böyle. Çünkü idareciliğin asmayla kesmeyle sürmeyle sarı zarfla olacağına değil sevgiyle saygıyla yasa ve yönetmeliklerle yapılacağına inanmış biriyim. İstanbul da hep yasalarla yönetildi. Kimsenin hakkı yenmedi. İdareciliğin en önemli tarafı adil olmak. Şunu gördüm. Demek ki başarı değerlendiriliyor. Her ayrılığın bir hüznü vardır. Ama sayın Milli Eğitim Bakanı bana bu görevi teklif ederken şunu söyledi: 'Bu başarını değerlendirmek istiyoruz. Bu görev bir gün bitecektir. Bu başarını Bakanlık'ta değerlendirmek istiyoruz'

Proje üreteceğim

'Kızağa çekildiğiniz' yorumlarına katılıyor musunuz?

Hayır hiç alakası yok. Ben orada da proje üretirim. Bütün öğretmen okulları bana bağlı olacak. Bana göre Milli Eğitim açısından çok önemli bir genel müdürlük. Neticede burası bir il müdürlüğü, orası 70 milyonu kucaklayacak güzel bir yer. Orası bir taltiftir benim için. Sayın Başbakanımızın da Milli Eğitim Bakanı'na 'Balıbey iyi bir bürokrattır. Onu onurlandırın' demesi bizim için büyük bir şereftir. İnsanlar bizi sevdiği için, başarılı görev yaptığımız için gitmeyelim diye söylüyor olabilirler.

Kızlarınızla sohbet etme imkanı buldum. Oldukça üzgünlerdi...

Onlar da biliyor tabii çok daha az görüşeceğimizi. Çünkü burada bile görmüyorlardı beni. Her gün gece ikide de gelsem, alınlarından öperim onları mutlaka. Benim huyumu biliyorlar. Ankara'ya gider gitmez bütün Türkiye'deki Anadolu Öğretmen Okulları'nı görmek isteyeceğim. Açıkçası hep Anadolu'da çalıştığım için Ankara bürokrasisini bilmiyorum. Bu trafik benim için yabancı.

İstanbul'a geldiğiniz zaman ki heyecan var mı Ankara'ya giderken?

Var. Aynı merak ve heyecanı duyuyorum. Biraz da sevinçle karışık bir korku var işin doğrusu. Çünkü Ankara bürokrasisi çok bilmediğim bir şey. Ama tüm teşkilatla zaten burada sık sık görüşüyorduk. Herkes destek olacaktır.

Kızlarınızın eğitim hayatını bu göreviniz nasıl etkiledi?

Ben ailesine çok düşkün bir insanım. Çok da duygusalım. Büyük kızım hukuk fakültesini bitirdi yüksek lisans yapıyor. Ortanca kızım diş hekimliği 4. sınıfta. Küçük kızım da üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Gidip geleceğim artık onları görmek için.

'Kimseyi kırmadım'

Bİrkaç hafta önce bir toplantıya yetişmeye çalışıyorum. Çıkarken genç bir öğretmen kızımız 'Hocam sizi saatlerdir bekliyorum' dedi. Gel dedim. Onu da arabaya aldım. Ben evime çok uzak bir yerde öğretmenlik yapıyorum. Ailemle kalıyorum' dedi. Daha yeni öğretmen, stajı kalkmamış. Tayin olmaz dedim. Okulunda sevdiğin arkadaşın varsa onlarla okula yakın bir ev tut dedim. Sordum birinci sınıfı okutmuş. Bu çocuklardan ayrılsan zor olmaz mı vs dedim. Olur dedi. Arabadan inerken ben çok rahatladım. Dediğinizi yapacağım dedi. Milli Eğitim Müdürü'nün ona hal hatır sorması, arabasına alıp derdini dinlemesi ona yetti. Eğer bu gencecik öğretmeni dinlemeseydim, kendisi ömür boyu bu kuruma küskün ve kırgın olacaktı. Kimseyi küstürmeye hakkımız yok.

'Eşim ve kızlarım herşeyim'

Ömer Balıbey'in eşi öğretmen, kızları da devlet okullarında gözlerden uzak okudular. Onlarla ilgili tek bir şikayet yok. Balıbey eşi ve kızları için şunları söylüyor: Hiç öne çıkmadılar. Eşim de öğretmen. Her gün nöbetini tuttu. Bir nöbet sırasında başka bir öğretmen eşime 'Balıbey'in hanımı bizim okuldaymış. Burada olsa bize kan kusturur. Balıbey televizyonlarda eşim nöbetini tutuyor diyor. Yalana bak' demiş. Eşim de Balıbey'in hanımı benim diyince tabii çok utanmış öğretmen arkadaşımız. Kızlarım hiç sınıf başkanı bile olmadı, bayrak töreninde bayrak taşımadı. Özel bir muamele görmediler. Hiç takdirname almadılar, notları ne ise onu aldılar.

Esra Cengiz/tercüman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber