5 Yaşındaki Erdem'in babasından Eğitim dünyası üzerine değerlendirme

Haber Giriş : 09 Mart 2004 11:23, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

5 Yaşındaki Erdem'in babasından Eğitim dünyası üzerine değerlendirme

BU EĞİTİMDEN KORKUYORUM

Her şey değişiyor... dedik. Beklentiler, istekler ve hatta gelecekten umut edilenler. Okullarımızdan beklenenler de değişiyor. Kalabalık sınıflar, sadece kalabalık sınıflar değil kalabalık okullar, balık istifi çocuklar. Hep göz ardı edilen kalabalık okullar. Sorunların çözüldüğü, özgür ve bağımsız düşünebilme yeterliği kazandırdığımızı düşündüğümüz çocuklarımız. Fakat kuru lakırdıdan öte geçmeyen öğrencilerden beklentilerimiz, nasıl bir gelecek istediğimizle ilişkili bir düzenleme. Geleceğimizi şekillendirmelerini beklediğimiz ve hatta istediğimiz öğretmenlerimizden de çok şey bekliyoruz. Fakat ne hazin ki öğretmenlerimizden ne istediğimizi de bilmiyoruz. Öğretmenlerin ülkemizde meslekî etik kuralları belirlenmemiş, kaldı ki öğretmenlerimizin büyük bir mesleki yabancılaşma yaşadıklarını biliyoruz. Öğretmenlerimizin sınıflarında ve okulda ne yapacaklarına ilişkin MEB'in tanımladığı ne bir görev tanımı ne de iş analizleri var elimizde. Sadece Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü'nün nereden ve hangi ölçütlere göre derlediği belli olmayan, üstelik onlarca akademisyenin gözden geçirdiği ve değerlendirdiği bir öğretmen yeterlikleri var, sözüm ona. Ama öğretmenlerimizi bu yeterliklere göre de seçmiyoruz. MEB Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi tarafından 2000 yılında yapılan "21. Yüzyılda Çağdaş Öğretmen Profili" adlı araştırmaya göre 432 farklı alandan öğretmen istihdam etmişiz. Ziraat Fakültesi, Tıp Fakültesi vb. mezunları, elektrik ve petrol mühendisleri, veterinerler, antropologlar vb. daha bir çok farklı alandan... Petrol mühendislerine ya da veterinerlere teslim ettiğimiz çocuklarımıza karşın, hayvanların öğretmenlere ya da petrol mühendislerine hatta "insan" doktorlarına teslim edildiğini duymadım. Fakat sistemden beslenen bazı "köşe yazarlarımız" (gerçekten köşe) eğitim sistemimizi eleştirir gibi yaparak sistemden daha fazla beslenmenin kaygısını taşımaktadırlar. Kendi köşelerinde su ve diz dövmektedirler.

Sendikalarımız da olan bitene ses çıkarmaz. Onlar da farklı düzeylerde kendilerine göre çözümler üretirler. Bir çoğu iyi birer "stk"dır sadece. Onlar ki bu memleketi kurtarırlar, eğitimin sorunları o kadar çoktur ki, kestirmeden devleti kurtarırsan arada eğitimde kurtulur. Yaptıkları genellikle öğretmenlerin maaşlarını gündeme getirmek, geçmişle bu günü ya da gelişmiş ülkelerin öğretmenleri ile ülkemin öğretmenlerinin ne kadar maaş aldıklarını, üstelik dolar olarak hesaplarlar.

Hiç kimsenin, ne MEB'in, ne "köşeci yazarlarımız"ın ne de "STK"larımızın, bu günden geleceği öngörme dertleri vardır. Eğitim biliminin farklı bir alan olduğunu bile bilmezler. Birbirlerinden duyduklarını tekrar ederler sadece, fasit daire ya da" faşist daire", dön baba dönelim aynı yere gidelim.

Kalabalık sınıflar, nüfus patlaması yaşayan okullar, norm kadro cenderesine kıstırılmış okullar ve öğretmenler, televizyonlardan ağalı, beyli ve de mafya babalı bir kültürle beslenen çocuklar, rehber öğretmeni olmayan ya da bin bir öğrenciye bir rehber öğretmen düşen okullar, cd ile oynayan çocukların karşısında hala kendi öğretmeninden öğrendikleri ile yetinen yeterliği tartışmalı, okuması ve yazması olduğu düşünülen, fakat okuyup yazmayan öğretmen ve okul yöneticileri.

Okullarımızda öğrencilerimizin yarattığı ayrı bir dünya, öğretmenlerimizin işlerini bitirip başka bir işe koşturma telaşı ile yarattıkları dünya, okul yöneticilerimizin kitapçılarla, dergicilerle, servisçilerle vb. ile yarattıkları ayrı bir dünya... Dünyalar ayrı... Ayrı dünyaların insanları. İdeallerimizi kaybettik, onlar başka bir dünyada, peki ya geleceğimizi nerede arayacağız.

"Çocuklarımızı eğitirken", siyaset yapıyor muyuz, peki ya ticaret ya da her ikisini birden?

Oysaki çocuklarımızın dünyasını bizler sevgiyle ve güvenle, sımsıcak dolduramıyorsak hepimize, sadece ülkemize değil insanlığa geçmiş olsun. Müfredatında atomun bölünemez en küçük parça olarak tanımlandığı bir eğitim sisteminde, arkadaşlarıyla oyuncaklarını paylaşarak oyun oynayacağı bir dönemde okulunda ve hatta sınıfında "sınıflara" ayrıldığı, kendisiyle ve arkadaşlarıyla rekabete zorlandığı, kendi öğretmenlerinin özel ders verdiği, sınıfındaki tebeşiri bile eğitime katkı parasıyla kendi aldığı, 30 kişilik sınıflarda 50-60 kişinin ikamet ettiği kimi zaman bir sırayı 4'er kişinin paylaştığı, bilgisayarların okul depolarına hapsedildiği ya da okul yöneticilerinin bozulmaması için gözü gibi baktığı göz altındaki, eğer kaçırılabiliyorsa bunca önleme karşın, öğretmenlerin karşısında tutuklu kaldığı bilgisayarlar, eğitsel "kol" faaliyetlerinin 5. kol faaliyeti olarak algılandığı, veli toplantılarının genellikle "para toplama" faaliyeti olarak değerlendirildiği, kimsenin konuşmadığı, konuşanın lanetlendiği, aşağılandığı bir "yeni dünya düzeni"..

Uyuşturucu ve madde bağımlılığı, sigara alışkanlığı, mafya babalığına özenti, çete üyeliği şiddet, hırsızlık, intihar, taciz, çaba ve emek harcamadan kısa yoldan başarılı (Amerikan felsefesi paragmatizm !!!) olma, vb bir çok "yükselen değer" çocuklarımızı sarıyor, üstelik gözlerimizin önünde. Fakat görmek istemiyoruz. Görmeliyiz. Yarın çok geç olabilir, değil. Bu gün çok geç... Geleceğimizi, çocuklarımızı geri istiyorsak, çocuklarımız ne istiyor? İlk önce bu sorunun cevabını bulmalıyız. Sorunun cevabı, sorunların çözümü olacaktır. Yara kaşınıyor., kaşıdıkça kaşınıyor ve kanıyor..

Henüz çocuğum doğmadan, yani 5 yıl önce, onu hangi öğretmene "teslim" edeceğimi ve hangi okula göndereceğimi soruyordum çevreme. Hala bu sorunun cevabını arıyorum. İlgililer ve sevgili "kerameti kendinden menkul" yetkililer beni duyuyor musunuz?

Bu çığlık benim değil sadece, geleceği karanlığa koşan ülkemin ve insanlığın çığlığı.

Bu sese kulak verin artık. Unutmayın günü kurtaranlar geleceği kurtaramaz. Günü kurtaran yetkili ve yetkisiz herkesedir sözüm. Önce kendime...

5 Yaşındaki Erdem Ege'nin Babası Ercan Ertan

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber