Suriye'ye 100 bin nüfuslu 3 şehir kurulacak

Başbakan Davutoğlu, AB'ye Suriyeli mülteciler için Cerablus-Azez arasında 100 bin nüfuslu 3 şehir kurmayı teklif ettiklerini açıkladı: Van depreminde kurduk. Maliyeti AB üstlenecek, inşasını biz yapacağız. Türkiye'de toplama kampları gibi bir şeyi kabul etmeyiz.

Kaynak : Yeni Şafak
Haber Giriş : 28 Eylül 2015 09:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Suriye'ye 100 bin nüfuslu 3 şehir kurulacak

BM zirvesi için gittiği New York'ta temaslarını sürdüren Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye krizi ve PKK ile mücadeleye ilişkin gazetecilere önemli açıklamalar yaptı.

İşte Davutoğlu'nun gündeme ilişkin sorularımıza verdiği cevaplar:

BM ziyaretiniz sırasında yaptığınız görüşmelerde basına yansıyanların dışında bir gelişme oldu mu?

İkili görüşmelerimiz sürüyor. Alman şansölyesi Sayın Merkel ile görüştük. Mahmut Abbas ile görüştük. Bu yılın en önemli gelişmelerinden biri Filistin bayrağının BM'ye çekilecek olması. Kasım 2012'de üye olmayan gözlemci devlet statüsü ile kabul edildiği zaman BM Genel Kurulu'nda iki dışişleri bakanı vardı, ben ve Kanada dışişleri bakanı söz aldık. Ben 'Filistin Devleti tanınmalıdır' dedim, Kanada Dışişleri Bakanı 'Tanınmamalıdır' dedi. Sayın Abbas, hep bunu söyler, yine tekrarladı; 'Orada bir tek siz bize destek verdiniz' dedi. Ben o günkü konuşmamda 'Bir gün hepimiz BM önünde Filistin bayrağının dalgalandığını göreceğiz, o gün insanlık, borcunu ödemiş olacak' demiştim, inşallah çarşamba günü bayrağı birlikte çekeceğiz.

ŞİMDİ DÜNYANIN SORUNU

Merkel ile görüşmenizde mülteciler konusu, Almanya'nın mülteci alıp almayacağı, Türkiye'ye yapılacak yardım gibi konular görüşüldü mü ?

Temelde mülteciler, Suriye konusu ve terör olaylarını konuştuk. Türkiye ve Almanya arasında mülteciler konusunda bir çalışma grubu kurulması kararı aldık. Önce ikili bir yapı kuracağız, daha sonra gerekirse Yunanistan'ı da içine alacağız. Çipras 3-4 gün önce beni aradı, mülteciler konusunu istişare etmek istediğini söyledi. Bugün vardığımız nokta, Türkiye ile Almanya arasında ortak çalışma grubu kurulması. Bizim daha önce Merkel ile yaptığımız telefon görüşmesinde Türkiye, ABD, AB üçlü bir yapı kuralım diyorduk. Şu an Almanya ve Türkiye bu adımı atıyor. İyi olan taraf şu; biz yıllardır Suriye krizinin yol açabileceği insani krizlere dikkat çekmek istiyorduk, uluslararası toplum minderden kaçıyordu, bu işi Türkiye'nin üzerine yıkmıştı. Bu gelişmelerden sonra meselenin Türkiye ile sınırlı kalmayacağı görüldü, bu külfetin paylaşılması konusu öne çıktı. Türkiye'nin yaptığı fedakarlıkların boyutu anlaşıldı. Bunları Merkel'e söyledim. Bu artık sadece Türkiye'nin meselesi değil bütün dünyanın meselesi oldu.

TOPLAMA KAMPI OLMAZ

Mülteciler için bir yardım taahhüdünde bulundu mu?

AB'den gelen 1 milyar avroluk bir yardım teklifi oldu. Katılım öncesi mali destek fonları var, o fonlardan verelim diyorlar. Bunu kabul etmek istemiyoruz, bize katılım sürecinde zaten verilecek olan parayı yardım gibi sunuyorlar.

Biz Avrupa'ya Türkiye'de toplama kampı olmayacağını da söyledik. Bizde şu kapasite var; konteyner kent şeklinde, hatta daha kalıcı bir şekilde Cerablus/Azez arası boşalsa yüzer bin kişilik üç şehir kurabiliriz. Biz bunu Van depreminde kurduk. Maliyetini siz (AB) üstleneceksiniz, inşasını biz yapacağız. Türkiye'de toplama kampları gibi bir şeyi kabul etmeyiz. Bu insani de değil. Bizim milletimiz çok büyük bir millet. İki milyon mülteciyi tek bir büyük tepki olmadan ağırlıyoruz. Avrupalılar şimdi şimdi fark ediyorlar bunun önemini, daha yeni anlıyorlar 3-5 sene geçmiş aradan. Yaptıklarımız bir destan gibi, nesilden nesile aktarılacak bir fedakarlık örneğidir. Mülteciler krizi Türkiye'nin vazgeçilemez bir ülke olduğunu bütün dünyaya bir kez daha göstermiş oldu. DAEŞ ve rejim tehdidinden arındırılmış güvenli bölge çok önemli. Bu konuda bazı batılı liderlerde Srebrenitsa tramvası var, bunu gündeme getiriyorlar. 'Ya Srebrenitsa gibi olursa ve biz burayı koruyamazsak' diyorlar. Ben de 'bu korkuyla bu kadar insanı ölüme mi terk edeceğiz' diyorum.

REJİMİ DE DEAŞ'I DA İSTEMİYORUZ

Güvenli bölge konusunda hangi aşamadayız?

Güvenli bölgenin kurulmasının tek yolu Özgür Suriye Ordusu'nun ılımlı unsurların güçlendirilmesi, takviye edilmesinden geçiyor. Bunun için yoğun bir çaba var. Dikkat edereseniz DEAŞ daha önce bizim sınır hattımızda saldırı kapasitelerini artırmışlardı. Şimdi onlar püskürtüldü, Mare-Hercele hattının doğusuna itildi. Şimdi asıl hedef, Cerablus-Azez hattında DEAŞ'in güneye doğru da püskürtülmesidir. Biz, sınırlarımızda DEAŞ'ı da görmek istemiyoruz, Suriye rejimini de...

IRAKLI KÜRTLER TEHDİT DEĞİL

Suriyeli Kürtlerle bir problemimiz yok. Suriyeli Kürtler Iraklı Kürtler gibi Türkiye'nin gerektiğinde her türlü merhametine yardımına mazhar olan akraba topluluklardır. Bu anlamda Türkmenlerden farkları yok. Fakat Kürtlerin PKK ile irtibatlı olmasını da kabul etmeyiz. Irak anayasasında meşru bir pozisyona sahip olan Barzani ve KDP ile işbirliği yapmaya devam ederiz, Türkiye'ye müzahir Arap, Kürt, Türkmen unsurlara elimizden gelen desteği yaparız. Suriyeli veya Iraklı Kürtleri tehdit olarak görmeyiz ama bu son gelişmelerden sonra rejim bağlantılı bütün unsurlar, PKK-PYD unsurları Türkiye için tehdittir. DEAŞ'ı da sınırlarımızda istemeyiz.

ÜLKENİN YALNIZ YÜZDE 14'Ü

Bugün Esed Suriye'nin sadece yüzde 14'ünü kontrol ediyor. İçerideki 7-8 milyon yerinden edilmiş ve dışardaki 5 milyon mülteci ve Suriyelilerin büyük bölümü Esed'den nefret ediyor. Onun içerisinde olduğu bir süreci kabul etmiyor. Suriyelilerin kabul ettiği her şeyi biz kabul ederiz ama Suriyelilerin Esed'li bir formülü kabul etmeleri mümkün değil. Biz bu aşamalardan geçerek Esed'li bir çözümün yürümeyeceğine karar verdik ve şu anda da kanaatimizi koruyoruz. Esed'in kalması Suriye'de krizi derinleştiriyor ve DEAŞ'a alan açıyor. DEAŞ gibi örgütler, muhalefetin girmesi gereken alanı dolduruyor. DEAŞ mevcudiyeti Esed'e, Esed'in varlığı DEAŞ'a yarıyor, birbirini takviye ediyor ve meşruiyet kazandırıyor.

Kandil'e gidiş yok

Bir konuşmanızda terörün belini kırdık, dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

23 Temmuz itibariyle teröre karşı başlattığımız huzur ve demokrasi operasyonlarında çok ciddi mesafeler alındı. Üç örgüte karşı; DHKP-C, PKK, DEAŞ'a karşı operasyona başladık. PKK'ya karşı yürütülen mücadelede dört hedef vardı: Bir kuzey Irak'taki kamplar, iki şehirde terörize edilmiş topluluklar, üç şehir çevrelerinde mezarlıkların etrafında illegal yapılar, dördüncüsü kırsal kesimdeki terörist unsurlar. Önce Kuzey Irak'taki kampları hedef aldık, uzun süre lojistik koridorlar tahrip edildi. İçeride yürütülecek mücadelenin alt yapısı hazırlandı. İçeride kritik yerlerde operasyonlar yapıldı, kendilerince şehir gerillaları olarak nitelendirdiklerinin etkisi minumuma indi. İkincisi şehir etrafında yapılan 'mezarlık' diyor, yanına da cemevi yapmış, Varto'da o güya mezarlık için yapılan yerlerde her türlü silah yakalandı, bir de kaçırılan rehine çocuk kurtarıldı. Bu yapılanmaların hepsi teker teker yıkılacak. Kırsal operasyonlar sonunda birçok yerde örneğin Ağrı'da çok ciddi sonuçlar elde edildi. Ben Yüksekova'ya onun için gittim, askerlerle birlikte olmak için. 23 Temmuz'da bana verilen brifingde tayin edilen hedeflere ulaştık. Kandil, kırsal kesim, mezarlıklar adı altındaki yapılar vs. ile şehir arasındaki irtibatları koparttık. Diyarbakır'dan kaçırılan bir grup gencin Kandil'e ulaşması mümkün değil artık. Kandil'de eğitilip Türkiye'ye gelmesi de mümkün değil. Geçenlerde PKK'lıların 'artık insan kaynağı bulamıyoruz' diye yakınmaları boşuna değil.

HALK DEVLETİN YANINDA

Ama en önemlisi ve PKK'yı en fazla şaşırtan şey, Halk harekete geçmedi. Terör örgütü bekledi ki halk kendilerine destek olacak, kitlesel destek verecek. Aksine halk bu operasyonlara hem açık bir şekilde, hem de zımni olarak susarak destek verdi. Bizim için en önemli gösterge bu. Sokağa çıkması için kitleleri tahrik ediyorlardı fakat birkaç yüz kişi dışında sokağa çıkan olmadı. Bu operasyonun sivil tarafı açısından en önemli göstergeydi. Ben güvenlik görevlilerine şu üç talimatı veriyordum; 'sivil halka zarar gelmeyecek, kendinizi koruyan tedbirler alacaksınız, bir de teröristleri tasfiye edeceksiniz, yani başladığınız işi operasyonu yarım bırakmayacaksınız'. Şu ana kadar PKKlıların saldırıları sonucu olanların dışında hiç sivil kayıp olmadı hamdolsun. Diyarbakır'da Ulu Cami'de bayram namazında birkaç bin kişi geçti önümden, musafaha ederek, onlarcası eğilip kulağıma dediler ki, 'Allah razı olsun, Allah devlete millete zeval vermesin, devam edin, Allah yardımcınız olsun'... Atmosfer bu. Halk PKK'nın baskısından muzdarip. Halk operasyonlara destek verdi, PKK'nın beli kırıldı.

Rusya desteği kaygı verici

Rusya'nın Suriye'deki tutumu malum... Türkiye'nin tutumunda bir değişiklik var mı?

Rusya'nın Esed yönetimini desteklemek üzere hava gücü kurması, başka destekler vermesi gerçekten kaygı verici. Bunu Ruslarla konuşuyoruz. Bunun artık tarafların farklı ülkelerin tarafları desteklediği bir savaş olmaktan çıkıp uluslararası sorun olarak algılanması gerekiyor, çünkü herkes bundan zarar görüyor, herkes terör ve mülteci sorunuyla muhatap oluyor. Hepimizin ortak çıkarı burada, artan terörün sona ermesinde ve mülteci sorununun çözülmesinde. Esed'in kalışı terörü ve mülteci sorunlarını çözer mi? Hayır. Peki, ne çözer? Tarafların üzerinde mutabık kaldığı bir geçiş yönetimi oluşması ve ardından demokratik, çoğulcu sivil bir yönetimin işbaşına gelmesi şart. Çoğulcu bir Suriye yönetiminin oluşması şart. Esed 'Küçük Suriye'yi kontrol edeyim' diyor. İdlib ve Halep'e yapılan saldırılar sebebiyle Sünni nüfus Esed'in kurmayı planladığı Nusayri bölgesine kaçtı, yani Esed'in kendi planı çöktü. Şu an bir kilitlenme hali var. Geçiş yönetiminde Esed'in işbaşında olmasının geçiş yönetimini geçiş yönetimi olmaktan çıkartacağı kanaatindeyiz. Bu durum kalıcı bir statüko oluşturur kanaatindeyiz. Bu konuda kanaatimiz değişmedi.

El Nusra da DEAŞ'a karşı savaşıyor

ABD'liler ne düşünüyor? Esed'in kalmasını istiyorlar mı?

İlginç bir şey, 'Esed ile reform yapalım' dediğimiz günlerde ABD Esed'i tümüyle reddediyordu, son gittiğimde iki haftalık süre istedik, 'Esed'i hemen gayrimeşru ilan etmeyin' diye. 'İki hafta çok, bir hafta bekleriz' dediler. Esed'siz formülü gündeme getirdiler. DEAŞ ortaya çıktıktan sonra, ABD'de 'Esed'i de bu mücadelede kullanabilir miyiz' kanaatinin yaygınlaştığını gördük ama bir kötülük başka kötülükle izale edilemez. Esed'in bir suçlu olduğunu ve gitmesi gerektiğini ABD'liler söylüyor. 2011 yılında birkaç ayda çözülecek bir sorun Türkiye'nin çabalarına vaktinde destek verilmemesi yüzünden bu noktaya geldi. Orada tamamen çözülmüş bir sosyal ve siyasi dokudan bahsediyoruz.

BU PYD'Yİ MEŞRU KILMAZ

ABD'lilerin ilkesel bir tavır almasını bekleriz. DEAŞ'a karşı El-Nusra da çarpışıyor, bu durum El Nusra'yı meşru kılıyor mu? DEAŞ ile savaşmak PYD'yi meşru kılmaz. PYD'nin PKK ile ilişkisi devam ediyor. Süleymaniye'den Lazkiye'ye kadar olan hatta bütün dengeler içiçe geçmiş durumda. Öncelikle biz Türkiye'nin çıkarlarını koruyacağız. Türkiye dışında da Kürtleri PKK'nın insafına terk etmeyeceğiz. Bu kuşakta etnik ve mezhebi çatışmaları minimize edip Türkiye'nin önündeki riskleri azaltmaya çalışacağız.

23 Temmuz'laOyunu bozduk

PYD konusunda Türkiye ile ABD ile farklı mı düşünüyor?

Çözüm süreci devam ederken, 2013 yılında Salih Müslim Türkiye'ye geldi. O günlerde PYD'nin belli şartlarla Suriye muhalefetine katılması için çok gayret ettik. Yani Suriye rejimiyle ilişkinizi kesin, Suriye muhalefetine katılın, Türkiye'yi rahatasız edecek işler yapmayın... İlk anda yaklaşımları olumluydu. Fakat PYD Gezi olayları başlayınca sanki AK Parti hükümeti geçici imiş gibi düşündü. Bir de kimyasal silah kullanmasına rağmen rejimin cezalandırılmaması yüzünden Suriye rejiminin de kalıcı olduğunu düşündü, bu da Türkiye ile aralarının açılmasına yol açtı. Terör saldırılarından sonra bizim için tablo açık bir şekilde değişti. PYD nihai kertede silahlı gücünü ve insan unsurunu Kandil'den alıyor, aralarında bir irtibat var. Bu açık bir irtibat, Kürt siyasi hareketi anlamında Barzani ile rekabet halinde, bir kuşak oluşturma gayreti var. Biz 23 Temmuz'da aldığımız operasyon kararıyla bir oyunu bozduk, AK Parti ile DEAŞ'ı aynılaştırma algı operasyonuna son verdik. Koalisyonla birlikte DEAŞ'a karşı doğrudan operasyona girdik. DEAŞ ile PKK'ya aynı anda operasyon yaparak, uluslararası alanda PKK'nın meşrulaştırılmasını engelledik. Bu noktada PYD'nin tavrı değişene kadar PYD'yi de PKK'yla aynı çizgide görürüz.

PKK ve PYD ayrışabilir mi?

Bunu şimdi mümkün görmüyorum. PYD insan kaynağını PKK'dan alıyor. Eğer 2013 Mayıs'ında söz verdikleri gibi PKK unsurları sınır dışına çıkarsa ve silahı tümüyle devre dışına bırakırlarsa tablo değişir PYD ile ilgili. Yoksa şu an insan kaynağı ve mühimmat itibariyle PKK ve PYD'nin ayrıştırılabileceği bir durum yok.

Ruhani'den teşekkür

Başbakan Ahmet Davutoğlu New York'ta dün de yoğunr görüşme trafiğine imza etti. Davutoğlu ilk görüşmesini İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani gerçekleştirdi. 45 dakikalık görüşme basına kapalı gerçekleşti. Görüşmede ikili ve bölgesel konular ele alındı. İran tarafı, P5 +1 müzakere sürecinde Türkiye'nin desteğine teşekkür ederken, bu anlaşma neticesinde ekonomi ve yatırımlar alanında ilişkilerin daha da derinleşeceği konuşuldu.

Irak ve Suriye'deki durum ile DEAŞ ile mücadele konularının da ele alındığı görüşmede, bölgesel konularda zaman zaman farklı düşünülmesine rağmen iki ülke arasındaki "diyaloğun sürmesi" kararlaştırıldı. Görüşmede, Başbakan Davutoğlu, İran basınında Türkiye hakkında çıkan asılsız iddialardan duyulan rahatsızlığı da dile getirdi. Davutoğlu, ayrıca Tayland Başbakanı Çan-oça ve Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev ile görüştü.

Mega projeler var

4 Ekim'de açıklanacak AK Parti Seçim Beyannamesi'nde önemli vaatlerin bulunduğunu dile getiren Davutoğlu, "Bir reform ayağı var, bir geniş kitlelerle ilgili vaatler var, mega projeler var. Başlamış ve yürütülen projeler ve yeni projeler... Sağlıkta hastane kapasiteleri ağırlıklı olarak değil de daha çok nitelik artırımı sözkonusu olacak. AR-GE çalışmaları artacak. Niteliksel bir dönüşme geçirme sözkonusu olacak. Hacmi artırmaktan ziyade içini doldurmayı hedefliyoruz. Emeklilerle ilgili de ciddi şeyler yaptık, devamını getireceğiz" dedi. Davutoğlu, son anketlerde de AK Parti'nin yüzde 43-44 bandında göründüğü bilgisini verdi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber