'HDP, dağ kadrolarının söylemlerine teslim olmuş'

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "HDP, maalesef sanki söylem itibarıyla da dağ kadrolarının ve onların şehirlerdeki uzantılarının söylemlerine teslim olmuş görünüyor" dedi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 29 Aralık 2015 22:29, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'HDP, dağ kadrolarının söylemlerine teslim olmuş'

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, HDP'nin son dönemdeki tavrıyla doğru bir yolda olmadığını belirterek, "Maalesef sanki söylem itibarıyla da dağ kadrolarının ve onların şehirlerdeki uzantılarının söylemlerine teslim olmuş görünüyor. Bu doğru bir yol değil. Bu, siyasetin zeminini daraltan bir yol ve çözüm iradesini, çözüm bulabilme ihtimalini daraltan bir yol" dedi.

Kurtulmuş, özel bir TV kanalında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

HDP yöneticilerinin açıklamalarının ardından başlayan fezleke tartışmalarına ilişkin Kurtulmuş, HDP'nin, problem çözmek için demokratik siyaset dilini tercih etmesi gerektiğini söyledi. Parlamentoda milletvekili sayısı bakımından üçüncü sıraya oturmuş bir siyasi parti olan HDP'nin, terör örgütünü hem dili hem de eylemi itibarıyla kendi alanına doğru çekmesi gerektiğine vurgu yapan Kurtulmuş, ancak bunun tam tersi bir durumun oluştuğunu söyledi.

Özellikle 20 Temmuz'dan sonra, hendek siyaseti ile birlikte HDP'nin, dağ kadroları tarafından kontrol altına ya da baskı altına alınması süreciyle birlikte bu tersi durumun yaşandığına dikkati çeken Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Sayın Demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı seçimi ile başlayan dili, tamamen bitti ve maalesef çok gergin bir siyaset dili, yani tabiri caizse örgütün sözcülüğüne soyunan bir siyaset diline doğru geldiler. Bu, Türkiye için oldukça tehlikelidir. Gerçekten belki terör örgütünün tavrından daha tehlikeli olan, seçilmiş siyasi kadroların bu noktaya doğru gelmiş olmasıdır. Ümit ederiz ki HDP'li arkadaşlar, bu anlamda demokratik siyaset dilini kullanırlar, bunu başarabilirler ve bu anlamda da terör örgütünün yapmış olduğu politikaları en azından engelleyici birtakım fonksiyonları icra edebilirler. Çünkü bu mesele, sadece güvenlik kuvvetleri ile örgütün arasında bir çatışma olmaktan çok daha ötelere gitti. Maalesef en büyük zararı gören oradaki sivil halk oldu. İnsanlar yerini, yurdunu bırakmak mecburiyetinde kaldı, akrabalarının, ailelerinin bulunduğu başka yerlere doğru göçtüler. İnsanların tezgahları dağıldı. Öyle yerler var ki çok geniş bir ailenin geçimini sağlayan bir esnaf dükkanı, artık haftalardır çalışmaz durumda. Son derece kötü bir şekilde bölgede yaşayan sivil vatandaşlarımız da örgütün çok ciddi zararını görüyor. En azından buralardan tutturabilecek politik bir dil olduğu kanaatindeyim. Yani en azından rahmetli Tahir Elçi'nin ölmeden önceki konuşmasında söylediği, 'Tarihi katletmeyin, silahlarınızı bırakın.' Bu dili biraz daha ileriye götürebilecekken HDP, maalesef sanki söylem itibarıyla da dağ kadrolarının ve onların şehirlerdeki uzantılarının söylemlerine teslim olmuş görünüyor. Bu doğru bir yol değil. Bu, siyasetin zeminini daraltan bir yol ve çözüm iradesini, çözüm bulabilme ihtimalini daraltan bir yol. Ben ümit ederim ki daha fazla örgütün baskısı altında kalmazlar, buna direnebilecek bir fırsatı ortaya koyabilirler.

HDP'nin, silah zoruyla, tehditle, baskıyla siyaset yaptığını savunan Kurtulmuş, "Bunun kolay bir şey olmadığını biliyorum ama en azından kendilerine bir zemin açabilecekleri, sivil alanların olduğunu da görüyorum. Bunların üzerinden konuşmaları Türkiye'ye katkı olur, Türkiye'deki, doğudaki bu meselenin çözülmesine, Kürt meselesinin çözülmesine büyük bir katkı sunar diye düşünüyorum. Eğer bunu yapmaz, bu istikamette giderlerse Allah muhafaza, siyasetin alanı daha fazla daralmış olur" diye konuştu.

"Ümit ederiz ki en kısa süre içerisinde bu mücadele bitirilir"

Terörle mücadele konusunda ise Kurtulmuş, Türkiye'nin karşısında beklentilerin çok üstünde bir örgütlenmenin bulunduğunu söyledi. Neredeyse 50 metre arayla kazılmış çukurlar, yerleştirilmiş bombalar, bubi tuzakları, keskin nişancılar, uzaktan atılan bombalarla çok zor bir mücadele yürütüldüğünü anlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Şundan da milletimiz emin olsun, uzunca bir süredir ilk defa askeri birimler, jandarma kuvvetleri, polis ve özel harekat, çok farklı birimler, çok iyi bir koordinasyonla bu süreci yürütüyorlar. Ümit ederiz ki en kısa süre içerisinde bu mücadele bitirilir. Asıl olan, gerçekten silahlı kuvvetlerin tekrar kendi işlerine dönmesidir. Hatta şehirlerimizde çok fazla polisin de dolaşmasını istemeyiz. Gönlümüz arzu eder ki oralar bir zamanlar olduğu gibi yine esenlik ve barış içerisinde olsun, insanlar huzur içerisinde olsun, bir an evvel de emniyet kuvvetlerimiz görevlerini yaparak kendi asli görevlerine geri dönsünler. Ama çok zor bir süreç. Kararlılıkla devam ettirilecek."

"12 Eylül rejiminin çöp tenekesine atılmasının adımlarını geciktiriyorlar"

Vatandaşların hak ve özgürlüklerini genişletecek adımları atacaklarını ifade eden Kurtulmuş, hükümetin reform paketine dikkati çekti. PKK'nın, terörü tekrar başlatmasında, Türkiye'de Kürt halkının da hakkını, hukukunu koruyacak, hakkını genişletecek bu reform paketinin uygulanmasını geciktiren bir faktör olduğuna işaret etti.

Kurtulmuş, "PKK, her gün silahlarla, bombalarla insanların hayatını tehlikeye attığı gibi, o bölgede yaşayan insanlara hayatı zindan ettiği gibi, diğer taraftan da Türkiye'de politik anlamda bir normalleşme sürecini başlatacak olan adımların atılmasını da son derece geciktiriyor. 12 Eylül rejiminin çöp tenekesine atılmasının adımlarını geciktiriyor. Böyle bakıldığında çift taraflı bir zarar veriyorlar Kürt halkına. Bu anlamda da halkın, masum vatandaşlarımızın, örgütün art niyetini çok net şekilde gördüğünü, sahadan gelen haberlerle müşahede ediyoruz" ifadesini kullandı.

"Suriye'deki savaş, üçüncü evresinde"

Türkiye'nin bölgesinin bir cadı kazanına döndüğünü belirten Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, beş yıldır Suriye'de bir savaşın devam ettiğini, iç savaş ile başlayan ülkedeki durumun, üçüncü evreye girdiğini söyledi.

Suriye'de ikinci evrede, vekalet savaşları dönemi yaşandığını anımsatan Kurtulmuş, "Bu ikinci evrede, dışarıdan çok sayıda yabancı savaşçı geldi. Çok sayıda örgüt geldi. Bu örgütlerin bir kısmı aldıkları taşeronluk vazifesini yerine getirerek birtakım güçler adına, bölgede güç dengelerini değiştirmeye çalıştılar, çok sayıda ülkede silahlı örgütler üzerinden kendi güçlerini oluşturacak vekalet savaşları oldu" değerlendirmesinde bulundu.

"Özellikle Rusların hava taarruzlarına başlamasıyla Suriye savaşı, üçüncü evresine girmiştir" diyen Kurtulmuş, şunları aktardı:

"Evet, sahada çok sayıda farklı silahlı grup var. Her birisinin arkasında onlara silah, lojistik destek, siyasi destek veren birtakım ülkeler var ama savaş bir evreye daha geldi o da artık dünyadaki bütün orduların fiilen var olduğu bir döneme geldi. Ruslar, Amerikalılar, Fransızlar, İngilizler, Almanlar, Çinliler herkes var. Sırf biz, 'Başika'da eğitim veriyoruz' diye kıyamet kopartanlar, 15 ülke, Irak topraklarında eğitim veriyor. Bunlar biliniyor. Böyle baktığımız zaman sahada elinde silah olan unsurları her birinin gücünün önceki döneme göre daha arttığını görüyoruz. Sahadaki örgütler aynı zamanda çok ciddi şekilde alan genişletiyorlar. Örneğin, DAİŞ bu anlamda çok ciddi anlamda saldırganlığını sürdürüyor. PYD'de de çok hızlı bir şekilde alan genişletmesi yapıyor. DAİŞ'le mücadele maskesi adı alında nasıl PYD'nin alanının genişletildiğine de şahit olduk."

PYD'nin, güçlerini daha da artırdığını ifade eden Kurtulmuş, "Başka ülkelerden destek alması, hatta taban tabana zıt ülkelerden destek alıyor olması, Türkiye'nin içerisinde de terör örgütünün elini açıkça güçlendiriyor. Terör örgütünü çok daha saldırgan bir hale getiriyor. Bu açık bir gerçek" diye konuştu.

"Orada bütün uluslararası camianın ortak noktada olması gerekiyor"

"Suriye ile ilgilenen ülkelerin hemen hiçbirisinin elinde, 'Suriye'de nasıl barış sağlanır' buna ilişkin bir program yok" ifadesini kullanan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Evet, herkes şurayı ya da burayı destekleyebiliyor. Özellikle koalisyon güçleri, sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin inanın ki en ufak bir bilgiye sahip değiller. Zaman geldi, 'Esad gitsin, rejim kalsın' denildi, zaman geldi 'Rejim gitsin, Esad kalsın' dendi, şimdi öyle bir noktaya geldi ki 'İkisi birden kalksın ve burada bir geçiş süreci olsun' durumuna geldi. Sonuçta 400 bine yakın, hatta daha fazla sivil vatandaşı öldürmüş olan bir rejimin, bundan sonraki Suriye'de yerinin olmaması lazım. Orada bütün uluslararası camianın ortak noktada olması gerekiyor. Zaten bütün dünya istese bile Suriye halkı bunu istemez. İnşallah bir çıkış yolu bulunur."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Suriye konusuna ilişkin, "PYD orada etnik temizlik yapıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bazıları laf oyunlarıyla 'Türkiye efendim o bölgede Kürtlerin varlığına karşıdır' diye bir şey çıkarmasın. Biz Kürtlerin bu bölgede kalıcı, daimi halktan birisi olduğunu biliyor, kabul ediyoruz, akrabamız olan halklardan olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla orada kıyamete kadar yaşasınlar ama Arap da yaşasın, Türkmen de yaşasın, diğer etnik unsurlar da yaşasın" dedi.

Kurtulmuş, Kanal 24'teki Kulis programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Suriye'de güvenli bölgenin oluşturulması ve bu bölgenin uluslararası camiada garanti altına alınması gerektiğini belirten Kurtulmuş, asırlardır birlikte yaşayan Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin yine bir arada olması gerektiğini söyledi.

Türkiye'nin ise o bölgedeki Kürtlerden asla rahatsızlık duymadığına, Türkiye'nin farklı etnik unsurların bir arada yaşamasından yana bir tavır sergilediğine işaret eden Kurtulmuş, "PYD orada etnik temizlik yapıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bazıları laf oyunlarıyla 'Türkiye efendim o bölgede Kürtlerin varlığına karşıdır' diye bir şey çıkarmasın. Biz Kürtlerin bu bölgede kalıcı, daimi halktan birisi olduğunu biliyor, kabul ediyoruz, akrabamız olan halklardan olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla orada kıyamete kadar yaşasınlar ama Arap da yaşasın, Türkmen de yaşasın, diğer etnik unsurlar da yaşasın" diye konuştu.

Kurtulmuş, PYD'nin oradaki tüm Kürtleri temsil etmediğini, silahlı terör örgütü olarak yer aldığını dile getirdi.

Suriye'ye sınırı bulunan bir ülke olarak, Türkiye'nin güneyinde, Ortadoğu ile ilişkisini kesebilecek, Türkiye'ye rekabet duyguları içerisinde tavır almış bir siyasi varlığın o bölgede bulunmasının Türkiye'yi son derece rahatsız edeceğinin altını çizen Kurtulmuş, "Dolayısıyla bizim konu hakkındaki hassasiyetimiz bölgede Kürtlerin yaşaması değil, tam tersine bölgedeki Kürt unsurların dışında bütün unsurları yok sayan ve Türkiye'ye karşı da maalesef hasmane tutumlar içerisinde bulunan bir takım silahlı örgütlere karşıdır" değerlendirmesinde bulundu.

Türkler ile Kürtler'in hiçbir zaman iç savaşa girmeyeceklerini, kimsenin de iki toplumu birbirine düşman edemeyeceğini vurgulayan Kurtulmuş, terör örgütünün de hiçbir zaman silahlı mücadelede Kürt halkını arkasında bulamadığını belirtti. Son terör olaylarının da halk tarafından desteklenmediğine işaret eden Kurtulmuş, terör örgütünün bölge halkına saldırmaya başladığını ifade etti.

- Avrupa Birliği süreci

Kurtulmuş, Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecindeki konumu ile ilgili soruya karşılık, Avrupa'da sadece ekonomik krizin değil, siyasi çekişmelerin de yaşandığını belirtti.

Avrupa Birliği'nin ortak bir devlet olmak yönünde çok hızlı adımlar atmış olmasına rağmen henüz ortak devlet olmayı başaramamış bir kimlik olduğunu anlatan Kurtulmuş, mülteci sorununun da AB için ciddi bir konu olduğunu kaydetti.

Türkiye 2,5 milyon mülteciyi ülkesinde barındırırken, çok az sayıda mülteci ile zorlanan AB'nin Türkiye'ye karşı olumlu bir yaklaşım içerisine girmesinin zaruret kazandığını ifade eden Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ukrayna krizini çözemeyen bir Avrupa'nın, bir Batı'nın, bu anlamda da Türkiye'ye ihtiyacı olduğu bir kere daha ortaya çıkıyor. Bütün bunlar üst üste konulunca Avrupa Birliği, Türkiye'yi bir kere daha keşfetmiş oldu. Keşke bu müzakerelere 17. fasılla değil de diyelim 23-24. fasıllarla başlansa ve 17. fasıl en sona bırakılarak başlansaydı ama ne olursa olsun bu faslın açılmış olması ve uzun bir aradan sonra Türkiye ile AB Zirvesi'nin Brüksel'de gerçekleştirilmiş olması Türkiye açısından da bir kazançtır, bir açılımdır. Avrupa'nın da Türkiye'ye duyduğu ihtiyacın bir göstergesidir. Bundan sonra da düzenli aralıklarla bu toplantılar devam edecektir."

- Türkiye-İsrail ilişkileri

İsrail ile Türkiye ilişkilerine değinen Numan Kurtulmuş, iki ülkenin ilk defa ilişkiye geçmediklerini, daha önceden de bir ilişkinin var olduğunu söyledi. Bu ilişkiyi ortadan kaldıran tarafın da Türkiye olmadığını aktaran Kurtulmuş, Mavi Marmara olayı ile ilişkilerin gerildiğini hatırlattı.

Tamamen bir sivil toplum faaliyeti icra eden ve sivil halka yardım etmek isteyen 10 kişinin uluslararası alana açık sularda İsrail devleti tarafından şehit edildiğini anlatan Kurtulmuş, "Durduk yerde ortada hiçbir şey yokken Türkiye İsrail ile bir krize girmiş değildir. İsrail'in saldırganlığı, barbarlığı ve gaddarlığı, ortaya koyduğu Mavi Marmara katliamından sonra ilişkiler kopmuştur" dedi.

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkinin normalleşmesi için İsrail tarafından girişimler olduğunu ancak her defasında araya başka olayların girdiğini dile getiren Kurtulmuş, Türk tarafının, özür dilenmesi, tazminatların ödenmesi ve Gazze'ye yapılan ablukanın kaldırılması konusunda 3 temel unsuru öne sürdüğünü bildirdi.

Özrün 2013 yılında gerçekleştirildiğini anımsatan Kurtulmuş, tazminattan da asla vazgeçilmeyeceğini, tazminat konusunda önemli olanın rakamın değil, "Ben yanlış yaptım, özür diliyorum" sözünün fiili olarak ortaya konulması olduğunu kaydetti.

Üçüncü unsurun ise Gazze'ye ablukanın kaldırılması olduğunu, tüm bu unsurlar aşıldığı takdirde Türkiye ile İsrail arasında normalleşme sürecinin başlamış olacağını belirten Kurtulmuş, "Şu anda görüşmeler olumlu istikamette ilerliyor, siyasi görüşmeler yapılmıyor, teknik düzeyde bu görüşmeler ilerliyor. İki konuda da uzlaşma sağlandığı anda bu siyasi alana taşınacaktır" ifadesini kullandı.

Kurtulmuş, ilişkiler normalleşse de Mavi Marmara'daki şehitlerin ve Filistin davasının asla unutulmayacağını vurgulayarak, Filistin'e, Mescid-i Aksa'ya yönelik baskılar konusunda Türkiye'nin son derece hassas olduğunu ve bunun uluslararası camia tarafından da bilinmesi gerektiğini söyledi.

- Türkiye'nin ekonomik tablosu

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, AK Parti'nin erken seçime gideceği yönündeki açıklamasını ise Kurtulmuş, spekülasyon olarak değerlendirdi.

Yüzde 49,5 oy alan ve tek başına iktidar olan bir partinin erken seçime gitme olasılığının olmayacağını ifade eden Kurtulmuş, açıklamayı, İnce'nin kendi görüşü olarak nitelendirdi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 1 Kasım'dan sonraki ekonomik istikrarın boyutu ile ilgili soruyu ise iş dünyasında bir rahatlama ve güven olduğunu belirterek yanıtladı.

64. Hükümet Eylem Planı'na değinen Kurtulmuş, Türkiye'de son 10 yıldır devam eden makro ekonomideki istikrarı mikro başarılarla taçlandıracak bir hükümet programını ortaya koyduklarını ve uygulamaya da başladıklarını bildirdi.

Türkiye'nin büyüme trendi devam eden bir ülke olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şunları söyledi:

"'İşimiz güllük gülistanlıktır' anlamında söylemiyorum. Ortada gerçekten son derece sıkıntılar içerisinde olan bir Ortadoğu coğrafyası var. Rusya ile devam eden gerilim var. Ortadoğu'da çok yüksek düzeyde devam eden gerilim var. Küçülmekte olan Irak pazarı var, Suriye neredeyse tamamıyla kapanma noktasına gelmiş olan bir pazar ama Türkiye'nin bir avantajı da şu, bir kapı kapansa da açılacakbaşka kapıları var. Çeşitlendirmeyi başarabilen bir ülke. Ben sonuç itibarıyla son derece olumlu bir noktada durduğumuzu düşünüyorum."

- Yeni anayasa

Kurtulmuş, ne kadar reform yapılırsa yapılsın ülkenin tıkandığı yerin anayasa olduğunu söyledi.

Yeni anayasa ihtiyacına değinen Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:

"Türkiye artık kendisini deli gömleği gibi sıkan bu 82 Anayasası'nı çöpe atmak mecburiyetindedir. Yeni, demokratik, sivil, demokratik, katılımcı bir anayasa yapmak durumundayız. Bu sadece bizim sorumluluğumuz değil, bütün partilerin sorumluluğudur. Bir kere daha çok açık söylüyorum, eğer bu parlamento yeni bir anayasa yapmazsa, siyaseten hiçbir şey yapmamış olacaktır. Bu yeni anayasayı da bırakın AK Parti'nin menfaatlerini, Cumhuriyet Halk Partisi'nin menfaatlerini, parti menfaatleri gözüyle değil, millet menfaatleri gözüyle bakmamız lazım. Kişisel menfaatler gözüyle değil, millet menfaatleri gözüyle bakmamız lazım.

Bizim sistemimiz nerede aksıyor. Bunları biliyoruz. Biz deriz ki 'şurada aksıyor', CHP, MHP de der ki 'şurada aksıyor.' O aksayan yerlerimizi nasıl tedavi edeceğiz, buna ilişkin de görüşlerimizi ortaya koyarız. Sonuçta uzlaşırız uzlaşabiliyorsak. Uzlaştığımız noktalarda bile gideriz milletten sorarız, sonuçta anayasa yapıyoruz. Türkiye bunu yapmak mecburiyetindedir, daha fazla geciktiremez. Başkanlık sistemini de konuşmak mecburiyetindedir. Türkiye'de etkin bir yürütmenin diğer araçları neler olacak bunları da konuşmak zorundadır. Türkiye etkin bir kamu yönetimi reformunu yapmak mecburiyetindedir. Türkiye eşit ve özgür yurttaşlık meselesini aşmak durumundadır, bunları sağlamak mecburiyetindedir. Artık bir takım kaygılarla, hislerle, korkularla hareket edemeyiz. Türkiye bütün bunları açık bir şekilde ortaya koymak durumundadır."

Her alanda reformlar yapılması gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, "Öyle bir Türkiye kuralım ki bir daha hiç kimse, 2080 yılında da efendim 2053 yılında da bir daha bu devleti ele geçirmeye kalkmasın. Bunu ancak anayasal reformlarla yapabiliriz. Bu devlet, bu hükümet, bu ülke Türkiye'nin tamamınındır. Millet esastır, devlet millete hizmet etmek için vardır. Hükümet de bu hizmetin aracıdır. Türkiye sistemini bu noktaya getiremezse kim eline hangi gücü alırsa, kim hangi alanı ele geçirirse o alan üzerinden milleti hizaya çekmeye çalışırsa Türkiye demokratikleşemez" diye konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber