Sami Selçuk'u sansürleyen bakan

Kaynak : Star Gazetesi
Haber Giriş : 15 Ocak 2007 11:25, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Sami Selçuk'un yazısı

Ölüm cezasının ettikleri

Evet, geçen yazımda belirttiğim gibi, 1970'li yıllarda Uluslararası Toplumsal Savunma Derneği Başkanı Marc Ancel, ölüm cezası konusunda Türk hukukçularının ne yaptıklarını soruyordu mektubunda.

Ne yapabilirdik, ne yapabilirdim?

Milliyet'e iki bilimsel yazı yolladım. Biri yayımlandı. Sayın İsmail Cem köşesinde yazıdan alıntılar yaptı.

Sıkı yönetim komutanının gazeteyi kapatma tehdidi üzerine ikincisi yayımlanamadı.

Bu yazılar nedeniyle belli ki ?yurduma ihanet' etmiştim. Beni seven kimi hocalarımdan bile azar işittim. ?Şimdi sırası mıydı ölüm cezasını kaldırmanın?'

Bilim adamı unvanını hiçlemeyi, devleti zarara uğratmayı, yetkiyi (görevi) kötüye kullanma suçunu işlemeyi göze alan zamanın profesör unvanlı Adalet Bakanı, ölüm cezası ile ilgili bir çevirimin çıktığı ?Adalet Dergisi'nin 4000 nüshasını SEKA'ya yolladı.

Ve üç genç darağacında can verdi.

Bilim, uygarlık ve ülkem adına utandım.

Gençlerin cezası TBMM'de oylanırken iktidar partisi milletvekillerinden biri, partisini zora düşürme pahasına, bilinçaltındaki en ilkel düşünceyi sergilemişti: ?Üç bizden, üç sizden'. Yani üç siyasetçiye karşılık on yıl sonra üç genç.

Bu anlatım, elbette bütün partiye mal edilemezdi. Ama aslında devlet yönetiminin dayandığı çağ gerisi felsefeyi de özetliyor ve dosta düşmana karşı hepimizi ele veriyordu. Öç ve kine yaslanan kısasa kısas anlayışı idi bu.

Utanç verici sahneler, 12 Eylül'de de sürdü. Toplumun bireylerine ?sen de yaparsan aynı akıbete uğrarsın' mesajı veren bir anlayışla yargılanan yaratıkların en onurlusu dediğimiz insan, bir araç düzeyine indirgendi. Böylesine ilkel bir anlayışta, belki ?toplum yararına bir adalet vardır, ancak birey zararına bir cinayet, en azından bir adaletsizlik bulunduğunu' sanıyorum. Ne ki hiç kimse düşünmedi, bunları o dönemde. İki yüze yakın insan asıldı. Gerekçelerden biri de bütün dünyaya en yetkili ağızdan duyurulmuştu: ?Asmayalım da besleyelim mi?'

Diyeceğim şudur: 1960'tan bu yana Türk ulusunun iç kanaması durmamıştır.

O yıllardan bu yana, ne zaman bir ölüm cezası yerine getirilse, Halide Edip Adıvar'ın anlattığı şu öykü aklıma gelir.

Kurtuluş Savaşı sırasında efelerden biri, Eğirdir'e gelir. Sinen halk evlerine kapanmıştır. Eğirdirlilerin kendisini karşılamadığını gören efe kızanlarına, ?ilk gördüğünüz adamı şu ağaca asın. Geldiğimiz anlaşılsın!' buyruğunu verir. O sırada tarlasından merkebiyle dönen zavallı bir delikanlıyı, Onbaşı Halide Edip'in yakarmalarına karşın, bir çırpıda asar, kızanlar. ?Bu senin şanına yakıştı mı?' diyen ünlü yazarı Efe şöyle yanıtlar: ?Bak Onbaşı bacı. İnsanlar ya zulümle yönetilirler ya da ilimle. Bizde ilim yok. Ne yapalım? Zulümle yönetiyoruz'.

Burada söz konusu olan bilim, kuşkusuz insancı temele dayanan hukuktur.

Okur yazar olamayan bir efe bir şeylerin, en azından yaptığının doğru olmadığını bilmektedir. Ama hukukun değerini bilecek düzeyde değildir, elbette. O ancak şıpın işi darağacı adaletinden anlardı. Anladığı, bildiği gibi davranmıştı.

Ne var ki, devlet efe değildir.

O, her şeyi hukuka göre yönetecektir. ?Her şeyin ölçütü'nün insan, kendisinin de insan için var olduğunun bilincinde olmak zorundadır.

O halde artık uygarlık iddiasıyla yola çıkan Türkiye'mizi öfkelerle/öçlerle/ibretlerle yoğrulmuş efeler değil, bilgeler yönetecekti, yönetmeliydi.

Ölüm cezası 81 yıl daha yaşadı Cumhuriyetimizde.

Ancak böyle süremezdi, bu.

Sonunda Türkiye AB'ye girmek için başvurdu. AB duruma el koydu da, 2004'te bu iğrenç ceza kaldırıldı.

Yıllarca ölüm cezası ile ilgili araştırmaları toplamıştım.

Bu ?mutlu ilga' üzerine ülkem ve halkım adına bayram etmiş, onları çöpe atılacak bir yığın gibi görmeye başlamıştım.

Bir daha yazı yazacağımı hiç düşünmemiştim.

Yanılmışım.

Küreselleşme bu satırları yazmaya zorladı beni.

Ama diyeceklerim daha bitmedi ki.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber