Üniversite hastanelerinde özel muayene, özel oda özel ameliyat kalkmalı!

Kaynak : Vatan
Haber Giriş : 21 Şubat 2007 07:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Detaylı Resim için tıklayınız Bİz geldiğimizde Sağlık Bakanlığı'na bağlı çalışan doktorların yüzde 90'ının ya özel muayenehanesi vardı, ya da özel hastanede çalışıyordu. Sadece yüzde 10'u kamuda tam zamanlı olarak çalışıyordu. Şu anda kamuda tam zamanlı çalışanların oranı yüzde 10'dan yüzde 57'ye çıktı

Üniversİtede diyorlar ki, ?Özel hasta!' Ben bir defa bu tabirlere şiddetle karşıyım; özel muayene, özel ameliyat, özel hasta, özel oda... Ben özel oda tabirlerini kendi hastanelerimizde hep kaldırttım. Özel oda ne demek? Her insan özeldir. Fakirse de özeldir, zenginse de özeldir...

Bugün kısa bir hatırlatma ile başlamak istiyorum söyleşiye... ?Türkiye'deki en büyük sağlık sorunu hekim sayısının yetersizliği' demiştiniz dün. Peki sayı artarken kalitenin de artması için neler öngörüyorsunuz? Çünkü pek çok iyi doktor endişeli. Diyorlar ki, ?Eğitim kalitesi o kadar düştü ki, artık pansuman yapmayı öğrenemeden bile doktor çıkılıyor.'

Ben bu görüşe katılmıyorum. Bu durum biraz öğrencinin niteliğiyle ilgili, tıpta uzmanlık sınavı dolayısıyla öğrencilerimizin bir kısmı son yıllarını daha ziyade o sınava hazırlıkla geçiriyor.

En şikayet edilen konulardan biri de bu zaten. Bu yüzden ?3 yıl eğitimden sonra uzmanlık isteyenlerin başka sınıfa ayrılması gerekir' diyenler var.

Bütün bunlar YÖK'le alakalı. Çünkü Türkiye'de üniversite öğrenci eğitimi YÖK'ün sorumluluğunda ve yetkisinde. Mesela ben şimdi bir tıp fakültesi açmak istesem, herhangi bir araştırma eğitim hastanesiyle beraber, açamam. Bunun anayasal engeli var. Bu işi YÖK yapar. Şimdi kalite açısından en önemli hususlardan biri, öğrencinin hastayla daha çok karşılaşmasıdır. Asistan için de böyledir. Asistan da bir öğrencidir, uzmanlık öğrencisi olarak geçiyor biliyorsunuz... Hem tıp öğrencisinin hem uzmanlık öğrencisinin hastayla daha çok karşı karşıya gelmesi ve hocalarıyla birlikte o hastayı görmesi, değerlendirmesi gerekir. Şu an üniversite hastanelerimizin hasta sayısı çok yetersiz.

Yetersiz mi? Biz tam tersini biliyoruz...

Hayır! Bakın, üniversite hastanelerimizde ortalama 20 bin civarında doktor bulunuyor. Bunların 9 bini öğretim üyesi, 12 bini de asistan... Bu sayı Türkiye'deki doktor sayısının beşte birine tekabül ediyor. Türkiye'de bir yılda aşağı yukarı 330 milyon insan da doktora gidiyor... Onların 305 milyonunu Sağlık Bakanlığı'nın kuruluşları karşılıyor, yani yüzde 90'ını... Ki bu yüzde 90'ı biz Türkiye'deki hekim sayısının yarısıyla karşılıyoruz. Sağlık Bakanlığı'nda çalışan 55 bin hekimimiz var. Geriye kalan 45 bin hekim de o yüzde 10'luk kısmı karşılıyor.

Büyük adaletsizlik var yani...

Tabii... Hekimlerin beşte biri üniversite hastanelerinde dedik değil mi? Bakılan hasta sayısı ise 330 milyonun içinde 10 milyon civarında... Yani hastaların 30'da biri üniversitelerde, hekimlerin ise 5'te biri... Sistemde bir arıza var. Biz bunu konuştuğumuz zaman deniyor ki, 'Üniversitelerde eğitim yapılıyor.' Elbette, ama eğitim hastayla yapılır. Hasta olmadan neyi eğiteceksiniz? Kitap okumakla hekim olunmaz. Onun için şu özel muayene, özel ameliyat çıktığından beri üniversitelerimizin tadı kaçtı. Bakın, 78'den beri üniversiteleri tanırım, bir üniversite hocasının öyle doğrudan hastayla kendisi arasında bir para ilişkisini biz hiç bilmezdik. Ben öğrenciliğimin ilk yıllarında böyle bir şey hiç görmedim. Sonra bir özel muayene, özel ameliyat hakkı diye bir şey çıktı. Ne anlama geliyor bu? Bakın siz geliyorsunuz, çocuğunuzu getiriyorsunuz kliniğe, bir asistan, zaman zaman bazı vakaları hocasına sorarak çocuğunuza bakıyor. Eğer klinik kalabalıksa size çözüm öneriliyor. Deniyor ki, 'Hocaya özel muayene parası yatır, o baksın.' Peki ne zaman bakabilir? İkiden sonra!

Yani muayene eden profesörse ekstra para veriyorsunuz...

Evet. Niçin vereceğiz? Sizin sigortanız yok mu? Var. Bu teorik olarak şuna yol açmaz mı? Ben arkadaşlarımı suçlamıyorum ama o çocuk polikliniğinden hasta taşması ne kadar çok olursa, siz o kadar çok o hocayı seçmek zorunda kalırsınız, bunun tabii sonucu bu değil midir? O zaman bu sistem yürümez, üniversitelerimiz verimsiz hale gelir, eğitim filan da kalmaz. Bunun mutlaka kaldırılması lazımdır.

Peki paranın hepsini hoca mı alıyor?

Bir kısmını döner sermaye alıyor ve bir kısmı da hocaya veriliyor.

Bir de şu var... Birkaç yıl önce annemi, Çapa'da bir profesöre götürdük. Muayene etti, ?Ameliyat olması gerekiyor. Ama burada yapamam! Beklerseniz de çok zaman geçer' dedi. Elimize bir özel hastane listesi verdi. Biliyorsunuz Çapa'nın etrafı onlarla dolu... Mecburen o özel hastanelerden birinde yaptırdık ameliyatı. Tabii bu arada o profesör açık açık ?Benim ameliyat ücretim de budur' dedi...

Bakın bu da olamaz. Doğrusu nedir derseniz, ne yapılacağının örneği şu anda Sağlık Bakanlığı'nda yaşanıyor. Biz geldiğimizde Sağlık Bakanlığı'na bağlı çalışan doktorların yüzde 90'ının ya özel muayenehanesi vardı ya da özel bir hastanede çalışıyordu. Sadece yüzde 10'u kamuda tam zamanlı olarak çalışıyordu. Şu anda kamuda tam zamanlı olarak çalışanların oranı yüzde 10'dan yüzde 57'ye çıktı. Bizim hastanelerimizin çok büyük bir kısmında artık her hasta 'özel hasta' muamelesi görüyor. Üniversitede diyorlar ki, 'Özel hasta!' Ben bu tabirlere şiddetle karşıyım; özel muayene, özel ameliyat, özel oda... Ben özel oda tabirlerini kendi hastanelerimizde hep kaldırttım. Özel oda ne demek? Her insan özeldir. Bir insan fakirse de özeldir, zenginse de özeldir, toplumda bir statüsü varsa da özeldir, yoksa da özeldir. Bugün Diyarbakır'da çok değerli bir başhekim arkadaşımız, hastanenin iki katını banyolu, tuvaletli, çok modern, vatandaşın rahat edebileceği odalara dönüştürdü ve bu odalarda özellikle uzaktan gelen yeşil kartlı hastalar yatıyor. Beş kuruş da ödemiyorlar. Sosyal devlet bu demektir! Biz bunu yapacağız, yapmak zorundayız. Üniversitelerimizde özel muayene, özel ameliyat kalkmalı.

Peki onların yerine ne konulmalı?

Hocalara, öğretim üyelerine maaşlarının dışında bir şey vermeyecek miyiz, tabii ki vereceğiz. Sağlık Bakanlığı'nda, bunun örneği yaşanıyor. Bugün benim bir uzman hekimim ortalama 1.300- 1.400 lira maaş alıyor; 2006'da 3 bin 830 lira ek ödeme aldı tam gün çalışan arkadaşlarım... Toplamı 5 bin lirayı geçiyor. Keşke daha fazla verebilsek ama bu da küçümsenmeyecek bir rakamdır. Yani emeklerinin karşılığını veriyoruz, artık vatandaştan istemiyorlar. 'Siz vatandaştan istemeyin, biz zaten vereceğiz' diyoruz. Bunu da nasıl yaptık? Vatandaşa hizmet edenin, tam gün çalışanın ödüllendirildiği bir sistem kurduk. ?Performansa dayalı ek ödeme' diyoruz buna... Görevi devraldığımızda uzman hekimlerimizin sadece 2 bin 200'ü tam zamanlı çalışıyordu. Bu uygulama sonucunda bugün 13 bin 700 uzman hekimimiz tam zamanlı çalışıyor.

Performansa dayalı ek ödeme sistemi yüzünden yapılan ameliyat sayısının arttığı söyleniyor ama...

2003 ve 2004 yıllarında muayene edilen hastalarda ameliyat oranları kayda değer artış göstermemiştir. 2005'de ise eğitim hastanelerinde oran binde 28'den binde 22'ye düşerken, üniversite hastanelerinde binde 44'ten binde 50'ye çıkmıştır. İddia edilenlerin aksine 2003, 2004 ve 2005 yıllarında devlet hastanesinde muayene edilen hastalarda da ameliyat oranları kayda değer değişiklik göstermemiştir. Bu oran 2003'de binde 12 iken, 2004'te binde 13, 2005'te binde 14 olmuştur... Diyeceğim üniversitede de bu pekala yapılabilir. Bir fakültenin yaptığı toplam işten belli bir pay, kendi kliniğinin performansına göre hocaya verilir ama vatandaşa da 'Sen özel muayene için, özel ameliyat için para getir' denmez... Buraya nereden geldik? Eğitimden... Bir defa üniversitelerimizde eğitimin kaliteli hale gelmesi için bu özel muayenelerin, özel ameliyat işinin, 'Ben ameliyatı dışarıda filanca hastanede yaparım' işinin sonlandırılması gerekir. Üniversite hocası üniversite hocasıdır.

Peki böyle bir durumla karşılaşırsa vatandaş ne yapmalı? Bunun bir yaptırımı yok mu?

Hayır, bu kanuni... Bizim sistemi değiştirmemiz lazım. Tabii bunun için de YÖK'le oturup bir mütabakat sağlamamız gerekiyor. Bunu hükümet olarak 'Hadi yapalım!' derseniz, ortalık karışır, zorlaşır. Bana göre bir üniversite hocasının, kendi eğitim verdiği üniversitede gelen hastaya 'Özel bakarsam bakabilirim sana' demesi hiç doğru bir iş değil. Bundan üniversitelerimizi mutlaka kurtarmalıyız ama şu anda bu iş kanuni. Bu söylediğimiz şey için kanun yapılmış, yönetmelik yapılmış, buna uygun ikincil mevzuatlar hazırlanmış, bunları kaldırabiliriz, işte o zaman tıp fakültelerimizin eğitim kalitesi artar. Öğretim üyelerimizi daha çok eğitime yönlendirmek, özel ameliyattan, özel muayeneden uzaklaştırmak gerekiyor. Başka türlü bizim bir sayı noksanımız yok. Binaysa bina, neden kaliteli öğrenci yetişmeyecekmiş ki! Kaliteli hekim yetiştirmek istiyorsak; birincisi öğretim üyelerimiz öğrencileri ve asistanlarıyla birlikte hastalarla meşgul olmalıdırlar. Özel ameliyatla, özel muayeneyle filan değil. Tabiri caizse bir öğretim üyesi civciv gibi alacak etrafına öğrencileri, asistanlarını, sabahtan akşama kadar onlarla beraber olacak. O zaman hiç korkmayın, kalite hemen yükselir. Ama siz bir asistanı atarsanız polikliniğe kendi başına 'Git iş yap!' diye, tabii ki o zaman kalite yükselmez, nasıl yükselecek?

12 Eylül yüzünden doktor oldum

Nasıl bir ailede yetiştiniz?

Babam 60'lı yıllarda kendi ayakları üstünde tutunmaya çalışan küçük bir esnaf olarak iş hayatına başlamış. Peynir imalatı yapıyordu... Kısa bir süre de inşaat yaptı, sattı. 1973'e kadar Erzurum'da ticaretle meşgul oldu ve o zaman Milli Selamet Partisi'nden milletvekili seçildi.

Kaç dönem milletvekilliği yaptı?

Tek dönem... 78'deki erken seçimden sonra aktif siyaset hayatına veda etti...

Peki siyasete atılırken babanıza danıştınız mı?

Maalesef babam 1997'de rahmetli oldu. O rahmetli olunca dolaylı olarak ben de esnaflık ve ticaretle uğraştım. Küçük bir aile şirketimiz vardı. Üniversitede hoca olduğum için doğrudan uğraşma imkanım yoktu tabii. Ama işte birtakım kararların aile içinde alınmasında, işlerin dolaylı olarak takip edilmesinde bana da çok iş düştü, ailenin en büyük oğlu olarak. Yani o tarafım da var biraz.

Peki neden tıp eğitimi?

Aslında tıp eğitimi biraz da zaruretlerden kaynaklanıyor. Benim başlangıçta tercih ettiğim meslek elektronik mühendisliğiydi... İstanbul Teknik Üniversitesi'ne girmiştim. Ama 12 Eylül öncesinin terör ortamında orada yapamayacağımı gördüm.

Yıl kaç?

1978. Tek tercihle Erzurum Tıp Fakültesi'ne girdim. Çok da yüksek bir puanla. 592 fen puanı almıştım ki, her okula girebiliyordum. Ama tek tercihim Erzurum oldu.

Yani Çapa'da da, Cerrahpaşa'da da okuyabilirdiniz...

Tabii... Zarureten başlamıştım ama sonra tıbbı çok sevdim. Çocuk ihtisası da çok arzuladığım bir husustu... Aslında çocuk alanını sevmemde bir sebep de Sayın Devlet Bakanımız Beşir Atalay'ın eşi Yıldız Atalay'dır. Bizim hocamızdı. Sevgi doluydu. Erzurum'da yeni doğan ünitesini biz öğrenciyken ilk o kurmuştu... Böylece çocuğu sevdik ve çocukta devam ettik.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber