'FETÖ, CHP'nin içine çok daha geçmiş tarihlerde kaçmıştı'

'FETÖ, CHP'nin içine çok daha geçmiş tarihlerde kaçmıştı. 17-25 Aralık'tan sonra 2014 yılında yargıdaki yapılanmaya karşı getirdiğimiz bütün kanun tasarılarına karşı çıkmışlardı. Mecliste fiilen ve resmen bunu yapmışlardı'

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 12 Nisan 2017 10:49, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'FETÖ, CHP'nin içine çok daha geçmiş tarihlerde kaçmıştı'

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk oldu. Kaynak, AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı ile editörlerin sorularını yanıtladı.

- Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "Aslında FETÖ, CHP'nin içine çok daha geçmiş tarihlerde kaçmıştı. 17-25 Aralık'tan sonra 2014 yılında yargıdaki yapılanmaya karşı getirdiğimiz bütün kanun tasarılarına karşı çıkmışlardı. Mecliste fiilen ve resmen bunu yapmışlardı." dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Kaynak, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin "kontrollü darbe" açıklaması hatırlatılarak, "FETÖ'nün darbe girişimi için bu niteleme doğru mu? Kılıçdaroğlu'nun korumalarının o gece Atatürk Havalimanında FETÖ'cü darbecilerle temas kurmasına ilişkin görüntüler ortaya çıktı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Kaynak, bu söylemin yeni olmadığını hatırlattı.

Kılıçdaroğlu'nun bunu daha öncede defalarca söylediğini aktaran Kaynak, şöyle devam etti:

"Kılıçdaroğlu, 'Asıl darbe 19 Temmuz darbesidir' dedi. Bu tarihte MGK OHAL için tavsiye kararı aldı. O gün de OHAL Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilerek TBMM'ye sevk edildi. TBMM'deki görüşmeler sırasında da şiddetle muhalif oldular. Daha sonra CHP'nin sözcüleri defalarca '15 Temmuz aslında iktidar tarafından bilinçli olarak sahneye kondu, aslında 19 Temmuz'da OHAL'i ilan ederek amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlardı' dediler. Kılıçdaroğlu'nun ve CHP'nin aslında yaptığı vahim bir şey daha var. Biz 15 Temmuz'dan sonra iki KHK çıkarmıştık, CHP bunları Anayasa Mahkemesine götürdü."

Söz konusu kararnamelerin hem FETÖ hem PYD/PKK terörü hem DHKP-C olmak üzere bütün diğer terör örgütleriyle mücadeleyi kapsadığını anlatan Kaynak, CHP'nin buna "Bizim size desteğimiz bu karar kapsamında değildi. Biz size destek sözü verdik darbeye karşı ama siz bütün terör örgütlerine karşı bir kararname çıkardınız" diyerek Yüksek Mahkeme'ye gittiğini hatırlattı.

Kendisinin o dönem OHAL kararlarına karşı Anayasa Mahkemesine gidilemeyeceğini söylediğini anımsatan Kaynak, bu söylemine karşı CHP'li Mahmut Tanal ve Sezgin Tanrıkulu tarafından şiddetli bir şekilde eleştirildiğini söyledi.

Daha sonra bu kararnamelerin kanunlaşması için TBMM'de yapılan görüşmeler sırasında da CHP'nin terör örgütlerine karşı yapılan mücadeleyi eleştiren, suçlayan yaklaşımlarına şahit olduklarını aktaran Veysi Kaynak, şunları söyledi:

"Ama bunu tescilleyen o gün Atatürk Havalimanı'nda tankların yol vermesi, gazetelerde o görüntüler var, tankların adeta yol verip sonra yolu tekrar kapamaları ve kendisinin güvenli bir yerde kalması hadiseyi gösteriyor. Aslında FETÖ, CHP'nin içine çok daha geçmiş tarihlerde kaçmıştı. 17-25 Aralık'tan sonra 2014 yılında yargıdaki yapılanmaya karşı getirdiğimiz bütün kanun tasarılarına karşı çıkmışlardı. Mecliste fiilen ve resmen bunu yapmışlardı. Kılıçdaroğlu'nun 'kontrollü darbe' demesi bunun öncesinde, '170-180 milletvekilinde ByLock var, şu var bu var' demesi aslında o hain darbe girişimini o şehitlerimizi, o gazilerimizi, milletimizin istikbalinin ne kadar riske girdiğini unutturmaya çalışma gayretidir. Kılıçdaroğlu'nun bu beyanıyla, Almanya İstihbarat Teşkilatı BND'nin ve İngiliz Parlamentosu İstihbarat Komisyonunun söylemleri birbirinin aynısıdır."

Türkiye'nin ana muhalefet partisi ile bu istihbarat teşkilatlarının aynı düşüncede olmasının kendilerini son derece üzdüğünü dile getiren Kaynak, "Tekrar ediyorum, CHP'nin içine FETÖ kaçmıştır." ifadesini kullandı.

- "AK Parti ve MHP doğru bir şey yaptı"

Referanduma ilişkin ellerindeki son verilerin sorulması üzerine ise Başbakan Yardımcısı Kaynak, kendisinin Türkiye'de çok fazla kararsız seçmen olduğunu düşünmediğini söyledi.

12 Eylül döneminin tüm depolitizasyonuna rağmen Türk seçmeninin siyasetle çok ilgili olduğunu vurgulayan Kaynak, "Biz doğru bir şey yaptık. AK Parti ve MHP doğru bir şey yaptı." dedi.

Koalisyon dönemlerinin ve bunun getirdiği acı sonuçların 1970'li ve sonraki yıllarda fazlasıyla yaşandığını aktaran Kaynak, "Dolayısıyla ben referandum neticesiyle ilgili tabii ki milletimizin oyuna büyük bir saygımız olmakla beraber, hiçbir zaman 'evet'leri riskli görmedim. 'Evet'in hep, futbol tabiriyle, 1-0 önde başladığını gördüm. Mesele memleket meselesi olduğu için, 1-0 sıfır önde başladığımızı müşahede ettim." diye konuştu.

Bu süre zarfında Türkiye'nin değişik yerlerinde, farklı kesimlerle bir araya geldiğini belirten Kaynak, tüm vatandaşların, sistemin içinde barındırdığı risklerden şikayetçi olduğunu söyledi.

Kaynak, "Benim halkın tercihine saygılı olmakla beraber referandum neticesine ilişkin herhangi bir kaygım yok." ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflara ilişkin, "Şu anda İçişleri Bakanlığımız tüm vakıflar hakkında bir çalışma yapıyor. Biz de bir çalışma yapıyoruz. İstiyoruz ki vakıf faaliyetleri adı altında Türkiye'nin milli birliğini bozucu faaliyetler olmasın." dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Kaynak, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

"Pek çok Avrupa ülkesinin 'hayır' kampanyasına açıkça destek verdiği, 'evet' kampanyasını da engellediği bir süreci yaşadık. Bunun sonucunda yurt dışında oy kullanma sürece tamamlandı ve katılımın yüzde 45 gibi rekor bir seviyeye çıktığını gördük. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 16 Nisan sonrasında Türkiye-Avrupa ilişkilerinde bizi neler bekliyor?" sorusu üzerine Kaynak, referandum kampanyası sürecinin, Avrupa için bir "turnusol kağıdı" olduğunu belirtti.

Avrupa'nın, insan hakları, hukuk, ifade özgürlüğü, demokrasi üzerine inşa edilmiş olduğunu anımsatan Kaynak, Avrupa'nın halk oylamasının anlatılması sürecinde bunlardan ayrılarak, "orta çağ Avrupa'sına" geri döndüğünü söyledi.

Avrupa'da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'ya yapılana değinen Kaynak, söz konusu olayda kadın hakkı, seyahat, ifade özgürlüğü diye bir şey bırakılmadığını, Türkiye'nin kendi toprakları sayılan konsolosluk binasına girilmesine izin verilmediğini vurguladı.

Kaynak, Bakan Kaya'yı sahiplenmek için sokaklara inen vatandaşlara "atlar, itler, goriller" gönderildiğini ifade ederek, halkın oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şakağına tabanca dayanmış şekilde açılan pankartı da hatırlattı.

Türkiye'nin Cumhurbaşkanının, bakanlarının Almanya'da faaliyetlerine izin verilmezken, PKK terör örgütünün açıkça "hayır" propagandası yaptığına dikkati çeken Kaynak, şöyle konuştu:

"Biz yapsak derler ki 'Bir devlet, bir başka devletin iç işlerine karışamaz.' Alman Der Spiegel'in falan Türkçe manşetiyle yaptığı işler. Açıkça kampanyanın tarafı oldular. Bundan dolayı Türkiye adına değil, gerçekten Avrupa Birliği adına büyük kaygı duyuyorum. Avrupa 70 yılı savaşsız, iç çatışmasız geçirdi. Maalesef bu süreç Avrupa'yı yeniden kendi içinde büzülmeye, ulusalcı, milliyetçi akımlara ve birlik Avrupası yerine ulus devlete götüren bir süreç olur. Avrupa Birliği korkarım orta çağdaki yüzyıl savaşları gibi kendi içerisinde büyük çekişmelere sahne olur. Zaten gidişatı hoş değil. Bir yadan Almanya ve Fransa'nın domine ettiği bir Avrupa Birliği var, bir yandan Türkiye'nin yarısı kadar milli geliri olmayan ülkeler Avrupa Birliği'nin üyesi ve sosyal sorunlar var."

- "Çok büyük bir katılım"

Macaristan'ın, 300 mülteci için "Avrupa Birliği'nin ben her kararı tanımak zorunda değilim." diye referandum yaptığını dile getiren Kaynak, Avrupa'nın kendi içindeki tutumunun ibret verici olduğunu söyledi. Kaynak, "Türkiye'nin ne kadar düşmanı varsa FETÖ, DHKP-C, PKK hepsine sığınma imkanı veren ve Türkiye'den meşru ne yapmak isteyen olursa hepsini de engelleyen bir Avrupa. Bu, Avrupa'nın demokrasiyle insan haklarıyla özgürlükleriyle hukuk devletiyle hiçbir şeyiyle bağdaşmaz ve Avrupa'da yükselen ırkçı, radikal akımları güçlendirir. Avrupa'nın geleceği açısından kaygı duyuyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak, yurt dışında kullanılan oylara ilişkin "Gurbetçilerimizin sandığa gidişi zannediyorum gümrük kapılarında kullanılanlarla yüzde 50 olacak. Çok iyi bir katılım." ifadesini kullandı.

Oy kullanma işlemlerinin konsolosluk binalarında gerçekleştirildiğini, gurbetçi vatandaşların fedakarlıkla bu oylarını kullandığını belirten Kaynak, çok büyük bir katılımın gerçekleştiğinin altını çizdi.

Veysi Kaynak, gurbetçi vatandaşların, içinde yaşadıkları ülkelerin kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapması ve Türkiye'nin hedeflerin, 15 yıllık macerasını çok iyi gözlemledikleri için ortaya bu katılımı koyduklarını, bunun çok önemsenmesi gerektiğini dile getirerek, Avrupa'da kurulan sandıklardan çok başarılı bir "evet"in ortaya çıkacağını savundu.

- "Alman vakıflarının kökeni çok eski"

"Türkiye'de faaliyet gösteren Alman vakıfları, 17/25 Aralık girişimi sırasında ve Gezi olaylarında perde arkasından Türkiye politikasını etkilemeye yönelik bir takım çabalara giriştiği iddiaları vardı. Şu anda referandumu etkilemeye yönelik çalışmaları olduğu ileri sürülüyor. Bu kapsamda çalışmalarınız var mı? Sivil toplum örgütü adı altında Türkiye'de faaliyet göstermek isteyen, ancak izin verilmeyen kuruluşlar var mı?" sorusuna karşılık Kaynak, Türkiye'de bulunan Alman vakıflarının kökenlerinin çok eski olduğunu belirtti.

Türkiye'de Suriye'den göç hareketleri başlayınca 48 yabancı sivil toplum kuruluşunun göç ve göçmen konusunda çalışma yapmak üzere İçişleri Bakanlığı'ndan izin aldığını ifade eden Kaynak, bunun çeşitli vakıflardan oluştuğunu söyledi. Kaynak, "Ben, kuşkulandım. Bunların en çok faaliyet göstermek istediği üç yer var, Hatay, Gaziantep ve Diyarbakır. Diğer illerde de var faaliyetleri Hatay, Gaziantep anlamlı, göçün ilk kapısı ve çok sayıda göçmen var ama Diyarbakır Türkiye'de göçmenlerin en az olduğu illerden biri. Herkesin oraya kendi projektörlerini çevirmesi ve orada faaliyet izni istemesi garip." diye konuştu.

Türkiye, DEAŞ, PKK/PYD ile mücadele ederken, bunların çok fazla faaliyetlerinin olduğunun görüldüğü vurgulayan Veysi Kaynak, "Şu anda İçişleri Bakanlığımız tüm vakıflar hakkında bir çalışma yapıyor. Biz de bir çalışma yapıyoruz AFAD olarak. İstiyoruz ki vakıf faaliyetleri adı altında Türkiye'nin milli birliğini bozucu faaliyetler olmasın. Misyonerlik faaliyetlerine izin vermeyelim. Herkese ideolojisini, kendi görüşünü, meşrebini, mezhebini aşılayacağı bir imkan ortaya koymayalım. Sahadaki yardımları koordine eden, düzenleyen ve öyle dağıtan bir sisteme geçelim." dedi.

- "İnşallah masum sebeplerle buradadırlar"

Türkiye'deki Alman vakıflarının uzun yıllardır tartışma konusu olduğunu belirten Kaynak, mültecilerle ilgili çalışma yapmak için izin alan vakıfların, bu çalışmalarını raporlaştırıp, referandumdan sonra bir noktaya varacaklarını bildirdi.

Kaynak, hepsinin Diyarbakır'a odaklanmasının herkese bir şeyler ifade ettiğini dile getirerek, nüfusunun 1,5 misli mülteci barındıran Kilis'e bu kadar ilgi olmadığına dikkati çekti.

Bu vakıfların, niyetlerinin bilinemeyeceğine işaret eden Kaynak, faaliyetleri sorgulanıp bir neticeye varılacağını söyledi. Başbakan Yardımcısı Kaynak, "İnşallah masum sebeplerle buradadırlar diye düşünüyorum ama Türkiye'deki Alman vakıfları ve başka diğer vakıflar hep tartışma konusu olmuştur. Bu Alman vakıflarıyla ilgili İçişleri Bakanlığımızın bir çalışma içerisinde olacağını bekliyorum." ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "İçişleri Bakanlığımız tarafından 3 vakfın faaliyetlerine son verildi. O vakıfların faaliyetine son verilince beni Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi ziyaret ettiler. Avrupa Birliği'nden ziyaretçilerim oldu, bu faaliyetlerin ne için engellendiğini öğrenmek ve bundan sonra çalışmalar için hangi şartlarda çalışmalara izin verileceğini öğrenmek maksadıyla." dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Kaynak, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'de faaliyetlerine son verilen vakıflar olup olmadığının sorulması üzerine Kaynak, "İçişleri Bakanlığımız tarafından 3 vakfın faaliyetlerine son verildi. O vakıfların faaliyetine son verilince beni Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi ziyaret ettiler. Avrupa Birliği'nden ziyaretçilerim oldu, bu faaliyetlerin ne için engellendiğini öğrenmek ve bundan sonra çalışmalar için hangi şartlarda çalışmalara izin verileceğini öğrenmek maksadıyla." diye konuştu.

Kaynak, Türkiye'de faaliyet gösteren vakıflarla ilgili çalışmaların devam ettiğini, vakıf ya da şahıs olsun bu tür faaliyetlerin Türkiye yasalarının izin verdiği ölçüde yapılması gerektiğini belirtti.

Vakıfların izinsiz yabancı çalıştırmaması, izinsiz para transferi yapmaması, aranan şahısları ve sabıkalıları çalıştırmaması gerektiğini, İçişleri Bakanlığının çalışmasında bu tür parametreler ortaya koyduğunu anlatan Kaynak, bu parametrelerin muhataplara iletildiğini bildirdi.

Kaynak, vakıfların sadece Türkiye'deki çalışmalarının dışında Suriye'de Fırat Kalkanı Harekatı ile terörden temizlenen bölgedeki faaliyetlerini de görmek gerektiğini, yaptıkları çalışmanın her iki tarafı da kapsadığını vurguladı.

- "Öncelikle içme suyu teminine gayret ediyoruz"

"Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye'nin kuzeyinde DEAŞ'tan arındırılan bölgelerin Cerablus örneğinde olduğu gibi canlandırılmasına yönelik çalışmalar yapılacağını söylemiştiniz? Bu çalışmalar hangi aşamada? Ayrıca bu harekatın başka bir isimle, Irak'a uzanması söz konusu mu?" sorusu üzerine Kaynak, Fırat Kalkanı Harekatı'nın 24 Ağustos 2015'te Cerablus'tan başladığını, 24 Mart 2016'da El Bab'da sona erdiğini anımsattı.

Harekat süresince 67 şehit verildiğini, 300'den fazla Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensubunun şehit düştüğünü, 3 binden fazla DEAŞ mensubunun bertaraf edildiğini hatırlatan Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bölgede bundan sonra bizim yapacağımız iş, sivil hayatı bir an önce normalleştirmek ve oraya geri dönüşü hızlandırmak. Dünyanın çeşitli bölgelerinde, başta Türkiye olmak üzere mülteciler ve göç etmiş olanlar var. Bunlar kendi topraklarına dönsünler. Bunun için bir yandan orada her kasabanın, her ilçenin yerel meclisleri var, onları muhatap alıyoruz. ÖSO'yu, meşru geçici Suriye hükümetini muhatap alıyoruz. Bunlarla koordineli bir şekilde öncelikle içme suyu teminine gayret ediyoruz. Tarım tekrar canlandırılıyor. Bu sene oradaki arazileri ektiler, inşallah yazın hasat yapacaklar. Okullarını onarıyoruz. Cerablus'a yaklaşık 40 bin kişi tekrar dönmüştü. Sadece bu sene Fırat Kalkanı Harekatı tamamlanmadan önce 60 bin çocuk tekrar okullu oldu. Bu önemli bir hadise. Onların kolluk güçlerini eğitiyoruz, donatıyoruz, iç güvenliklerini sağlama çalışmaları yapıyoruz."

Kaynak, bölge için çeşitli projeler geliştirdiklerini, bölgeye yardım etmek isteyenlere gerekli kanalları açtıklarını vurguladı.

Bölge insanının tamamının yokluk ve sefalet içinde olmadığını, El Bab'tan "Halep'in zenginler kulübünün yerleşim yeri" olarak bahsedildiğini anlatan Kaynak, şu değerlendirmeyi yaptı:

"El Bab dışındaki bütün alanlarda, bir defa zeytinlik bölge dediğimiz alanda 70 bini çadırlarda, 100 bini açık alanda yaşayan insanlar var. Bunların hayatlarının normalleşmesi için geçici barınma merkezi inşa edilmesi fikrine vardık. Bunun için Birleşmiş Milletler yetkilileriyle görüşmek üzere 25 Nisan'da Cenevre'de olacağım. Eğer uygun finansman imkanları olursa, 5 yıldan beri ağaçlık alanda üzerlerinde çadır dahi olmadan yaşayan insanların en azından barınma merkezine geçişleri sağlansın istiyoruz. Bölgenin eğitim ve sağlık altyapısını şu anda Suriye'deki muhataplarımızla planlamış vaziyetteyiz. Kilis'te, Elbeyli ve Çobanbeyli sınırında bu bölgedeki insanların gıdalarını, ilaçlarını düzenli olarak temin edelim diye depo inşa ettik."

Kaynak, El Bab'da çalışmaların biraz daha uzun süreceğini, DEAŞ'ın en son burayı terkettiğini, bölgede çok fazla tuzaklanmış bomba olduğunun Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yetkililerince ifade edildiğini aktardı.

- "Hem ABD hem Irak ordusu birçok sivil kayba sebep oldu"

El Bab'daki sürecin bombalar temizlendikçe hayata geçeceğini vurgulayan Kaynak, şunları söyledi:

"El Bab'da öncelikle bilinçli olarak bütün kamu binaları ve Türkiye sınırındaki Türkmen köyleri ve camileri tahrip edilmiş vaziyette. Türkiye orada 8 ay mücadele yaptı ve orayı DEAŞ ve kısmen PYD teröründen temizledi. Türkiye'nin bu mücadelesi sırasında, yabancı basında ya da Türkiye'de, 'Türkiye sivilleri hedef aldı' diye bir iddia duydunuz mu? Asla duymadınız. El Bab bundan uzun sürdü zaten. O örgüt, sivilleri canlı kalkan olarak kullandı ve o sebeple çok uzun sürdü. Musul ve Rakka'da hem ABD hem Irak ordusu birçok sivil kayba sebep oldular maalesef. Sivil kayıplar nedeniyle operasyonu durdurdular. Türkiye'nin bu hususta ne kadar hassas ve samimi olduğunu, asla bir işgal ya da ilhak niyetiyle değil, orayı terörden temizleme niyetinde olduğunu hedefini seçerken ortaya koyması çok anlamlı. Bu, Türkiye, TSK ve ÖSO açısından gurur vesilesidir."

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Suriye'deki kimyasal saldırıyla ilgili "Birleşmiş Milletlerin soruşturma açma kararı yeterli değil. Doğrudan Lahey'e Uluslararası Ceza Mahkemesine hadise götürülmelidir." dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Kaynak, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kaynak'a, Esed rejiminin İdlib'e düzenlediği kimyasal saldırının ardından dün BM'nin, Suriye'de 2013'ten bu yana yapılan 26 kimyasal silah saldırısının kayıt altına alındığını ve rejimin bu saldırıların en az 20'sinden sorumlu olduğunu duyurduğu anımsatılarak, "ABD ve BM'nin bu saldırılara tepkisini yeterli buluyor musunuz? Türkiye bu konuda başka hangi adımların atılmasını bekliyor?" sorusu yöneltildi.

İdlib'e yönelik saldırının Esed rejiminin ilk kimyasal saldırısı olmadığına dikkati çeken Kaynak, şöyle konuştu:

"Hatırlarsanız eski ABD Başkanı Obama, kimyasal saldırların kırmızı çizgileri olduğunu açıklamıştı. Bunun üzerine Sayın Cumhurbaşkanımız 'İnsanlar konvansiyonel silahlarla öldürünce meşru mu' diye sormuştu. Bomba geldikten sonra hastanede hasta, okulda çocuk, pazar yerinden kadını öldürdükten sonra vahşet, vahşettir. Esed'in şimdiye kadar yaptığı yanına kar kaldı. Dünya maalesef buna duyarlı kalmadı. Dünyanın hayvanlara bile hiçbir şekilde reva görmediği muamele Suriye'de çocuklara, kadınlara ve bütün insanlara yapılmaktadır. Birleşmiş Milletlerin soruşturma açma kararı yeterli değil. Doğrudan Lahey'e Uluslararası Ceza Mahkemesine hadise götürülmelidir."

- "Dünyanın şahit olduğu en büyük vahşettir"

Kimyasal saldırıya maruz kalan 3 kişinin Türkiye'ye getirildiğini belirten Kaynak, "Ölümlerin ardından Adli Tıp Kurumunda çalışmalar başladı, Dünya Sağlık Örgütü de davet edildi. Adana'daki otopsiye onlar da katıldılar. Cesetlerden gerekli materyalleri aldılar. Sağlık Bakanlığımız sarin gazı kullanıldığını açıkladı. Dünya Sağlık Örgütü de bir açıklama yapacaktır." dedi.

Saldırının ardından Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütünü Türkiye'ye davet ettiklerini bildiren Kaynak, şunları söyledi:

"Önce 'peki' dediler ancak sonradan vazgeçtiler. Bu örgüt, bu hadise üzerine gelmeyecekse niye kuruldu? Ne için var? Ortada çok ciddi bulgular ve hadise var. Olayla ilgili bazı görüntüler bana geldi ama olayın sıcaklığıyla izlemeye tahammül edemedim. Daha sonra eşim görüntüleri ağlayarak izledi, bana gösterdi. Yani ortada o kadar vahşet görüntüleri var. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü, bu hadise üzerine eğer Türkiye'de ya da Suriye'de olmayacaksa hangi iş için olacak? Dünyanın şahit olduğu en büyük vahşettir. Tabii ki nükleer bombayı, atom bombasını çok geride bıraktık ama yakın tarihin yaşadığı en büyük hadisedir. Gerçekten vicdanı olan hiçbir insanın sonuna kadar izlemeyeceği görüntüler. Adeta sudan çıkan balıkların son çırpınışlarını izlediğimiz görüntüler gibi görüntülerdi."

- "Zalim zalimdir, terörist teröristtir"

Kaynak, ABD'nin saldırıya karşı gösterdiği tepkinin umut verici olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ama İran ve Rusya'nın, Suriye'de rejimin yanında yer alma adına ortaya koyduğu söylemler maalesef çok üzücü. Teröristin iyisi kötüsü, diktatörün iyisi kötüsü, zalimin iyisi kötüsü olmaz. Zalim zalimdir, terörist teröristtir, diktatör diktatördür. Ortada bir hadise var. Vatandaşına karşı, savunmasız insanlara karşı kimyasal silah kullanabilecek gözü dönmüş bir katil var ve o sizinle müttefik ve siz onu koruyorsunuz, böyle bir şey olmaz. O hadise bir gün onu destekleyenleri, onu koruyanları ve ona göz yumanları muhakkak vurur."

- "Polis teşkilatımıza, milletimize geçmiş olsun diliyorum"

Diyarbakır'daki patlamaya yönelik ilk açıklamanın zırhlı bir aracın tamiri sırasında gerçekleştiği yönünde olduğunu ifade eden Kaynak, "İçişleri Bakanımız bugün bunun bir terör saldırısı olduğunu ifade ettiler. Üç kardeşimiz şehit oldu, yaralılarımız var. Bütün Diyarbakır'a, polis teşkilatımıza, milletimize geçmiş olsun diliyorum. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum." diye konuştu.

Türkiye'nin çok önemli bir değişikliğin arifesinde olduğuna işaret eden Kaynak, halk oylamasına gidecek 18 maddenin hiçbirinde demokrasiye aykırı bir tutum olmadığını anlattı.

Kaynak, bu konuda tereddütü olanların 18 maddeyi bir kez daha dikkatlice okuması tavsiyesinde bulunarak, "Meclis yerinde duracak, Meclis daha fonksiyonel hale gelecektir. Meclisi feshetmeye, düşmanın, Yunan askerinin ya da 15 Temmuz hainlerinin gücü yetmemişse kimin gücü yetebilir?" dedi.

"Hayır" kampanyası yürütenlerin en çok "tek adam" söylemini dillendirdiğini kaydeden Kaynak, şunları söyledi:

"Yargının Meclisin kuvvetler ayrılığının olduğu yerde ve halkın seçtiği bir sistemde 'tek adam' olur mu? 200 yıldır üzerinde durduğumuz bir sistem arayışı var. Bunlardan çok başarılı olanlar var 1923'teki Cumhuriyetimiz gibi inşallah kıyamete kadar yaşar. Türkiye'yi etrafımızda bunca tehlike varken istikrarsız, geleceği belirsiz yüzde 15 oy almış, hiç partisi olmayan birisinin hükümetiyle ne zaman yıkılacağı belirsiz koalisyonlarla götüremeyiz. Yapmak istediğimizin temel sebebi demokrasiyi güçlendirmek ve istikrarı sürekli hale getirmektir."

Kaynak, AA Editör Masası'nın ardından AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı ile Ajansın 97. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla pasta kesti.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber