Pars'ın kalbi, okullardaki uyuşturucuda

Kaynak : Zaman
Haber Giriş : 23 Nisan 2007 08:01, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hem televizyon hem de sinema için adeta proje makinesi gibi çalışan Osman Sınav, son projesinin ilk adımıyla çıktı karşımıza. Uyuşturucu sorununu tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen Pars dörtlemesinin ilk filmi Kiraz Operasyonu, geçen cuma günü gösterime girdi. Resmî görevli olmadığı halde adalet dağıtan kahramanlar üretmekle eleştirilen yönetmen, bu kez başrolüne bir narkotik polisini, Pars lakaplı Atilla'yı (Mehmet Kurtuluş) yerleştiriyor.

Atilla bir yandan, yıllar evvel gözü önünde öldürülen narkotikçi babasının katilini bulma, bir yandan da babası gibi gözü pek bir polis olma çabasındayken ailesinden kalan tek emanet olan kardeşi Tayfun'u da bir cinayete kurban veriyor. Ve bir süre sonra Atilla için tüm adresler aynı yere çıkıyor. Pars, hem konu hem de yapım anlamında gittikçe daha çok uluslararası boyut kazanacak bir proje. Serinin ilk filmi Kiraz Operasyonu'nu ise yönetmen Osman Sınav'la konuştuk.

Pars'ın tetikleyicisi, oğlunuzun yaşadığı bir hadise olmuş. Bu, çalışmalarınızı nasıl yönlendirdi?

Aslında 4-5 yıldır bu mevzuu düşünüyordum. 19 yaşındaki büyük oğlumun yaşadığı, biraz daha öne aldırdı bunu. Arkadaşlarıyla gezerken bir midyeciden midye istiyor. Adam da "İncili mi incisiz mi?" diye soruyor. İnanılmaz bir rahatlık adamdaki. Bizimki "Sen ne demek istiyorsun?" deyince birdenbire etrafını bıçaklı üç dört kişi çevirmiş. Sonra bir şekilde uzaklaşıyorlar çok şükür. Ama bunu duyunca kanım dondu! Ben bir de çocuklarım konusunda bu kadar özenli davranırken burnumun dibinde hissettim tehlikeyi.

Filmde Atilla'nın kardeşi Tayfun'un yaşadığı gibi; o dünyadan o kadar uzak ve dikkatliyken yine de hayatına mâl oldu.

Evet. Tayfun'un hiç ilgisi yok. Hatta aksine sevdiği kızı da korumaya çalışıyor. Bu kadar da masum. Dolayısıyla herkes için çok yakın bir tehlike ve o yüzden bu hadise, filmi diğer projeler arasından öne almayı sağladı.

Ama bundan önce de var olan bir fikir sizin için...

Evet, çünkü şöyle bilgiler var: Türkiye bütçesinin üçte biri gibi bir rakam, bu yolla Türkiye'den geçiyor. Yani 120-130 milyar dolar! Bu hem vergilendirilmiyor hem de petrol dahil hiçbir şey bu kadar kazandırmıyor. Filmi çekerken bir sürü hikâye duyduk. İstanbul'un biraz kenarda olan büyük semtlerinden birinde bir okul müdürüne "Nasılsın?" diyor bir arkadaş, "Ben çok iyiyim, her şeyi bıraktım, kimseye bulaşmıyorum" diyor. Niye? Adam bir kere bıçaklanmış, bir kere dövülmüş, bir kere de arabası parçalanmış. Uyuşturucu satanlara karşı polis çağırmış, uğraşmaya çalışmış. Sonunda önleyemiyor ve pes ediyor! O esnada da gösteriyor pencereden "İşte burada satanlar" diye, adam artık bıkmış. Onun için film, bir polis ve uyuşturucu baronları arasındaki mücadeleyi anlatırken üçgenin asıl ayağı bu okullar. Ve filmin kalbini de oraya koydum. Eli-kolu-ayağı Atilla ise, kalbi orada. O yüzden o kalbi o kadar çıplak, çarpıcı ve rahatsız edici biçimde çekmeye çalıştım.

Uyuşturucu partisinden sonra Beril'in evindeki sahneyi kastediyorsunuz değil mi?

Evet, o sahneyi çekerken insanların rahatsız olmasını istedim. Asla pornografik olmayacak şekilde; ama hard bir sahne. Çünkü öyle bir çarpıcılık gerekiyordu orada, çok sert olmasını istedim. Filmin kalbi burada, öbür tarafı taşıyıcı hikaye. Onun için gençlerin ve ailelerin görmesini çok istiyorum.

Bir yandan da Ankara'ya yönelik ciddi eleştiriler var. Nasıl bir tepki bekliyorsunuz?

Bunlar Türkiye'ye yabancı şeyler değil. Belli kademelerden destek almayan hiçbir şey bu boyutlarda Türkiye'de yürüyemez. Bu destek yalnız doğrudan değildir hiçbir zaman; bazen çok masum gerekçelerle, filmdeki gibi, 'vatana millete hizmet aşkıyla olsun' diyerek birileri görevinden edilebilir. Gösterilen gerekçe başka, asıl amaç başkadır. Bunlara karşı uyanık olmak gerekiyor.

Çokça eleştirildiğiniz şiddeti de filmde gereksiz hiç kullanmamışsınız.

Sinemada, o dünyanın kendi gerçeğini göstermeniz gerek. Burada da narkotik polisi gerçeği var. Yöntemleri ve çalışmaları çok farklı. Bunun için de önce Sayın Celalettin Cerrah'tan yönlendirme rica ettik. O da Zafer Ercan'a ve Tufan müdüre yönlendirdi. Zafer gerçekten çok iyi yetişmiş biri, madde bağımlılığı ile ilgili doktora yapmış, onun çok yardımı dokundu.

Bütün karakterlerim adalet istiyor

Benim diğer kahramanlarım da hep aynı ruha sahipti; adalet istiyorlardı. 'Kendi kendinin jandarması olan bir kabadayı' söylemi bence yanlış. Böyle algılayan dostlar, tam izlemeden bu yorumları yapıyor. 'Deli Yürek'i yaparken adalet bakanının talimatıyla soruşturma geçirdim; adaleti küçümseyici tavırdan. Bahsettikleri bölümlerde Yusuf Miroğlu, avukat bir dostu "Ben hukuk insanıyım ama bir şeylerin önüne geçemiyorum. Adalet yürümüyorsa neye inanacağım!" dediğinde ona "Her şeye rağmen adalete inanacağız. Onu ortadan kaldırırsan inanacağımız hiçbir şey kalmaz." diyor. Savcıya verdim bunları. Benim bu diziyi yapma nedenim, herkesin adalet talep etmesini istemem. Adaleti geciken ülkede hiçbir şey ilerleyemez. Nitekim sonra bakanla konuştuk. Dedim ki: "Adalet zamanında tecelli ederse ben böyle bir dizi ve film yapmayacağıma söz veriyorum."

Elif Tunca

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber