O üniversiteler niçin bölünmeli?

Yeniyüzyıl Gazetesi yazarı Atilla Yayla üniversitelerin bölünmesi hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Haber Giriş : 28 Nisan 2018 14:31, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59
O üniversiteler niçin bölünmeli?

Hükümet İstanbul, Gazi, İnönü, Sakarya ve Selçuk Üniversitesi'nin de aralarında bulunduğu 13 'geniş' üniversitenin bölünerek içlerinden birer kamu üniversitesi daha çıkartılması planını açıklayınca sol-Kemalist kesimde adeta kıyamet koptu. İstanbul Tabipler Odası gibi sözde sivil toplum kuruluşlarından siyasi muhaliflere kadar birçok kesim bu plana şiddetle itiraz etti. İstanbul Üniversitesi ile Gazi Üniversitesi'nden bir grup öğrenci ve akademisyen genellikle radikal solcu öğrencilerin kullandığı 'Üniversiteler bizimdir' sloganıyla plan aleyhinde gösteri yaptı, üniversitelerinim bölünmesine karşı çıktı.

'Kalabalık' üniversitelerin bölünmesi meselesi uzun zamandır konuşulmaktaydı. Arada sırada gündemin üst sıralarına çıkmakta sonra unutularak gerilere düşmekteydi. Bu sefer bölme planları hayata aktarılacağa benziyor. Nitekim TBMM Milli Eğitim Komisyonu ilgili kanun tasarısını kabul etti. Tasarı yakında TBMM'de görüşülerek kanunlaştırılabilir.

Adı geçen üniversiteler aşırı 'büyük' üniversitelerdi. Aslında 'büyük' kelimesi müspet çağrışım yaptığı için onlara 'hantal', 'şişik' ve hatta 'obez' sıfatını yapıştırmak daha doğru olur. Bu üniversiteler kurum, personel ve öğrenci sayısı bakımından kontrol ve idare edilemeyecek kadar genişledi. Memur zihniyeti üzerlerine kabus gibi çöktü. İsraf ve verimsizlik doruğa çıktı. Bu yüzden, bir şekilde küçültülmeleri gerekiyor.

Örnek olarak İstanbul Üniversitesi'ne daha yakından bakalım. İÜ yaklaşık 200 bin öğrencisi olan, birçok mekana yayılmış devasa bir yapı. Yirmi iki fakülteye, 5 bin civarında akademik ve binlerce idari personele sahip. Üniversitedeki personel sayısını rektörün dahi tam olarak bildiğini zannetmem. Bu yetmezmiş gibi İstanbul Üniversitesi'nin üstüne başka yükler -daha doğrusu angaryalar- yıkıldı. Mesela, YÖK haksız ve mantıksız şekilde yönetimine geçici olarak el koyduğu Haliç Üniversitesi'ni İstanbul Üniversitesi'ne 'emanet etmek' suretiyle üniversitenin yükünü ağırlaştırdı. İstanbul Üniversitesi'nin genişliği olağan değil. İki tane Tıp Fakültesi var. Bazı fakülteler tabiri caizse mükerrer (İktisat, İşletme ve Siyasal Bilgiler). Üniversitenin bu haliyle etkin şekilde idare edilmesi ve akademik yarışta istendiği kadar başarılı olması imkansıza yakın.

Şişmiş üniversiteleri ikiye ayırarak yeni kamu üniversiteleri kurma teşebbüsüne "üniversiteler bizimdir" diye itiraz etmek ve özelleştirmelere karşı çıarken kullanılan argümanlara sığınmak çok saçma. Bölünen üniversitelerin doğuracağı üniversiteler yine kamu üniversiteleri olarak yoluna devam edecek. Yani -maalesef- kamu malında ve personelinde bir azalma filan olmayacak. Hatta belki de -yine maalesef- artış gerçekleşecek.

Yazının tamamını okumak için Tıklayınız.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber