İddianameden: Örgüt yürütme organını ele geçirmeyi amaçladı

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 25 Temmuz 2008 22:52, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

- "Ergenekon" davası iddianamesinde, "Örgütün ekonomik kriz ve iç çatışma çıkarıp devlette ve kamu düzeninde zaaf oluşturarak hukuksuzluk ortamına zemin hazırlayıp nihayetinde de illegal olarak yürütme organını ele geçirmeyi amaçladıkları dosyada mevcut delilerden anlaşılmıştır" denildi.

İddianamede "Devlet içinde Ergenekon türü bir yapılanma olabilir mi?" sorusunun da yanıtı arandı.

Soruşturma kapsamında; Genelkurmay Başkanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde böyle bir oluşumun bulunup bulunmadığı hususlarının sorulduğu ve Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği'nden 24 Eylül 2007'de yanıt geldiği bildirildi. Yazıda böyle bir oluşumun Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bulunmadığı belirtilen iddianamede, elde edilen verilerde örgütün sanki devletin içinde bir kurum olduğu yolunda bir izlenim yaratması sonucunda, örgütsel içerikli dokümanların Genelkurmay Başkanlığına gönderildiği anlatıldı. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığından gelen yazıda 29 Ekim 1999 tarihli "Ergenekon oluşum", 1 Mayıs 2000 tarihli "Panzehir" adlı belgelerin, "Özel Kuvvetler Mesaj Formu" ve "Kara Kuvvetleri Mesaj Formu" yazılı evrakın içeriğinin TSK ile ilgisi bulunmadığı belirtildi.

Yazıda, Sevgi Erenerol'dan elde edilen "Derin Ergenekon" isimli belge, Tuncay Güney'den ele geçen "Çakır Paşa'nın Alevi Sevgisi", Alevilikle ve Ermenilerle ilgili bazı yazılar, MİT, Hizbullah, Susurluk ile ilgili yazı ve raporların TSK ile ilgisinin bulunmadığı ifade edilen iddianamede, yazıda ayrıca Genelkurmay Başkanlığınca yapılan incelemeler sonucu bazı dokümanlarda TSK'ya ait olduğu görüntüsü verecek emarelere rastlanıldığı, bu tür uygulama ve çalışmaların TSK'yı yıpratmaya yönelik planlı ve kasıtlı işlemler olduğunun değerlendirildiği vurgulandı.

İddianamede, yazıda ayrıca "söz konusu belgelerin; TSK'ya ait belgelerin yazım teknikleri taklit edilerek veya bilgisayar teknikleriyle kurgulanarak oluşturulduğu, son zamanlarda bu tip olaylarla sıklıkla karşılaşıldığı, yapılan adli soruşturmalarda kendisine rütbeli şahıs görüntüsü veren kişilerin çeşitli oluşumlarda ve ticari kuruluşlarda TSK ile yakın ilişki içinde olduğu yönünde izlenim yaratarak illegal yollarla menfaat temin etmeye çalıştıkları, bunlardan bazılarının geçmişte üniforma giymiş olmalarının TSK ile halen bir ilişkileri olduğunu göstermeyeceği, bu tip faaliyetlerin gerek kamuoyunda gerekse TSK'da esefle karşılanacağı"nın bildirildiği anlatıldı.

MİT Müsteşarlığı'na da konunun sorulduğu ifade edilen iddianamede, MİT'ten gelen cevabi yazıda "Ergenekon isimli oluşum ve şüpelilerden çıkan örgütsel içerikli belgelerin Mit Müsteşarlığı ile alakasının olmadığı"nın belirtildiği kaydedildi.

Sonraki aramalarda elde edilen dokümanlar üzerine konunun yeniden MİT Müsteşarlığı'na sorulduğu anlatılan iddianamede, şöyle devam edildi:

"MİT Müsteşarlığı'nın 9 Mayıs 2008 tarihli cevabi yazısında, 'Müsteşarlığımıza 3 Temmuz 2002 tarihinde intikal eden, isimsiz mektup ve ekindeki CD'lerde yer alan 'Ergenekon ve Lobi' isimli projeler ile iddia niteliğindeki bilgiler çerçevesinde hazırlanan kitapçık; 10 Temmuz 2003'te Genelkurmay Başkanı'na ve 19 Kasım 2003'te Başbakan'a intikal ettirilmiştir.

Bahsekonu çalışmanın özeti niteliğinde hazırlanan başka bir bilgi notu ise 19 Ocak 2006'da Başbakan'a ve 26 Mayıs 2006'da Genelkurmay İstihbarat Başkanı'na sunulmuştur."

MİT'ten gelen yazıda, müsteşarlığa 3 Temmuz 2002'de İstanbul'dan posta kanalıyla intikal eden, ancak kaynağı tespit edilemeyen 2 sayfalık isimsiz bir mektup ve CD'lerin incelenmesi sonucunda; "Ergenekon" isimli bir yapılanma hakkında bazı bilgilerin tespit edildiği belirtilen iddianamede, şöyle devam edildi:

"MİT'in cevabi yazısında 'Mevcut bilgilerden hareketle, kesin belirleme yapılamamakla birlikte 'Ergenekon' adı kullanılarak yürütülen çalışmaların; bu aşamada devleti/rejimi hedef alan bir grubun kendi çıkarları çerçevesinde organize olma çabalarını içerdiği izlenimi edinilmiştir. Ancak, iddia niteliğindeki bu bilgilerin, bir birinden müstakil değişik kanallardan gelmesi ve birbirini büyük ölçüde teyit eder olması, olaya dedikodu çizgisinin ötesinde bir anlam kazandırmakta ve yönlendirilmiş organize bir faaliyetin işaretlerini taşımaktadır. Bu nedenle, konuyla ilgili mevcut bilgiler; asker orijinli yönlendirici bir kadronun kontrolünde, bazı sivil toplum örgütleri, siyasi parti ve medya kuruluşlarının kullanılması suretiyle sivil idarenin örtülü biçimde denetime tabi tutulması ve yeni bir yapı altında yeni bir yönetim biçimi yaratılması amacına dayalı... olduğu değerlendirilmektedir' denilmiştir."

İddianamede, "MİT Müsteşarlığınca da Ergenekon'un illegal bir yapılanma olduğunun tespit edildiği, resmi raporlarla kayıt altına alındığının görüldüğü" ifade edildi.

İddianamede, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden 5 Haziran 2008'de "Ergenekon" yapılanması ile ilgili olarak gelen yazıya da yer verildi.

İddianamede, Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında söz konusu soruşturmaya kadar "Ergenekon" isimli herhangi bir terör örgütüne ilişkin intikal eden soruşturma ve kovuşturma bilgilerinin bulunmadığı ve dolayısıyla soruşturma konusu yapılanmanın yeni ortaya çıkarılmış bir yapı olduğunun anlaşıldığı belirtildi.

İddianamede, Emniyetten gelen yazıda, soruşturmada 39 el bombası, 2 içi boşaltılmış el bombası, 11 kg C-3 patlayıcı, 1160 gr tahrip kalıbı, 1 gaz bombası, 10 fünye, 5 işaret fişeği, 3 sis bombası, 21 TNT kalıbı, 1 yangın bombası, 84 kapsül, 24 ateşleme çakmağı, 50 infilak fitili, 35 çeşitli boylarda infilak fitili, 1 eğitim bombası, 2 demir çubuk içerisinde patlayıcı, 18 gr Emolite marka patlayıcı, 13 cm uzunluğunda infilak kapsülü için irtibatlık fitili, 3 GOLDEN ibareli plastik tüp içerisinde hidrolik asit, 3 uzun namlulu tüfek, 2 av tüfeği, 2 havalı tüfek, 21 tabanca, 3 kuru sıkı tabanca, 34 şarjör, 1074 dolu fişek, 73 av fişeği, 1 susturucu, 2 içi boşaltılmış havan mermisi, 9 içi boşaltılmış uçak savar mermisi, 1 kasatura, saniyeli fitil, çok sayıda demir bilye, bomba yapımında kullanılan malzemeler, telsiz, kasatura ve bıçak ele geçirildiği bildirildi.

Emniyetten gelen yazıda bir yapılanmanın "terör örgütü" olabilmesi için gerekli olan niteliklerin de anlatıldığı belirtilen iddianamede, Emniyetin yazısına göre "Ergenekon" isimli yapılanma şöyle anlatıldı:

"Ergenekon yapılanmasının temel hedefinin yasal olmayan faaliyetleri ile devlet otoritesini kendi amaçları doğrultusunda baskı altına almak, onu yönlendirmek şeklinde tezahür eden siyasal bir hedef olduğu söylenebilir.

Ergenekon isimli yapılanmanın; belirlenen amaçlar etrafında insan sayısı olarak 3'ten fazla kişinin bir araya geldiği, hiyerarşik, görev dağılımının yapıldığı, gizliliğin esas alındığı, iş bölümünün, faaliyet alanlarının sorumlulukların önceden tespit edildiği, eleman ve finansal kaynak temini, üyelerinin eğitimi gibi hususların açıkça ortaya konulduğu, yapılan iş bölümü çerçevesinde görevli grupların faaliyet alanlarına ilişkin raporlar sunarak yapının hayata geçirildiği, profesyonel bir örgütlenme olduğu değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda örgütlü yapının tam olarak oluşturulduğu ve hayata geçirilen bahsetmek mümkün görülmektedir.

Ergenekon isimli yapılanmanın 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. ve 7. maddelerinde ifade edilen örgütlü yapıya sahip bir örgütlenme olduğu kanaati oluşmuştur."

İddianamede, "Emniyet Genel Müdürlüğü'nce de 'Ergenekon Yapılanması'nın 3713 Sayılı Kanun'da belirtilen özelliklere sahip bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir" denildi.

İddianamede, devletin resmi kurumlarından alınan cevaplara göre yapılan değerlendirmede de "kendilerini 'derin devlet' olarak niteleyen 'Ergenekon' yapılanmasının, devletin hiçbir resmi kurumuyla irtibat ve alakasının bulunmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yürürlükteki kanunların gizli-kapaklı bir oluşuma müsaade etmediği gibi kanunların genel yapısı itibarıyla da halihazırda devletin denetimi altında olmaksızın devletin yetkilerini kullanacak hiçbir kurum ve kuruluşun bulunmadığı, bulunmasının da mümkün olmadığı açıktır" görüşüne varıldığı vurgulandı.

İddianamede, şu görüşlere yer verildi:

"Ergenekon yapılanmasının devlet ve rejim için bir tehlike olduğu bizzat MİT Müsteşarlığınca düzenlenen raporlarda belirtildiği, Genelkurmay Başkanlığının yazısında da; bazı kişilerin geçmişte üniforma giymiş olması halen TSK'yı temsil ettiği manasına gelmeyeceğini açıkça belirttiğinden Ergenekon isimli oluşumun Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hiçbir kurumuyla alakasının olmadığı, devlet içinde resmen böyle bir yapının bulunmadığı, ancak Ergenekon isimli yapılanmanın gizlice örgütlenerek, kendilerine 'derin devlet' süsü vererek, devletin tüm kurumlarına sızıp kendi amaçları doğrultusunda devlet idaresini illegal olarak kendi usullerince yönetmeye çalışmak olduğu, bu amaçla kurdukları örgütün içinde TSK'nın hiyerarşik yapısını bozacak şekilde 'İstihbarat Dairesi Komutanlığı', 'Operasyon Dairesi Başkanlığı' adında özel birimler oluşturduktan ve örgütün devletin içinde yapılanmaya çalışan illegal bir örgüt olduğu sonucuna varılmıştır."

Yapılanmanın amaç ve yöntemlerinin de anlatıldığı iddianamede, şöyle devam edildi:

"Genel olarak devletin kademelerine sızıp devleti ele geçirmek, harici olarak devlet kurumlarını anayasal kurum ve kurallar dışında kontrol altına almak, devleti ve anayasal düzeni kanunlarda olmayan yöntemlerle gizlice yönetmek ve bu konuda devlet yöneticilerini baskı altına almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu hususta gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı oluşturacak eylemler ve şok suikastlar düzenlemek, askeri müdahale ortamı oluşturmak suretiyle, beğenmedikleri ülke yöneticilerini ve TBMM üyelerinin görevlerini yapmalarını engellemeye yönelik, terör yöntemlerini uygulayıp halkı Hükümete karşı silahlı isyana tahrik ve teşvik etmek suretiyle amaçlarına ulaşmayı planlayan Ergenekon yapılanmasının 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda tarif edilen silahlı terör örgütü niteliğinde olduğu açıkça anlaşılmıştır."

Derin devlet tanımının aksine olarak "Ergenekon" terör örgütünün soruşturma kapsamında elde edilen deliler ve belgelerinden devletin çıkar ve menfaatlerinden çok, kendi ideolojik görüşlerinin hakim olması ve devleti demokratik olmayan yollardan baskı, sindirme terör yöntemleri kullanılarak yönetmeyi amaçladığı ileri sürülen iddianamede, "Ayrıca örgüt bu yolda etkin olabilmek ve gizli hakim güç konumunu sürdürebilmek için Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk Milleti'nin göz bebeği olan TSK, MİT, yargı, istihbarat birimleri, Emniyet teşkilatından başka siyasi partilere kadar sızmayı amaç edindikleri görülmektedir" denildi.

Örgütün amaçlarına ulaşabilmek için medyada söz sahibi olmayı ve bu alanda da hakimiyet kurabilmek için televizyon kanalları edinip, örgütün amaçları doğrultusunda yapacakları yayınlarla örgütün gizli ve illegal amaçlarını perdelemek için kullanmayı hedeflediği anlatılan iddianamede, şunlar kaydedildi:

"Bu konuda yöntem olarak, örgütün kontrolü altında bulunan medya organlarınca Ergenekon terör örgütünün bizzat yaptırdığı sansasyonel eylem ve fiillerden her seferinde devletin güvenlik güçleri veya başka grupların sorumlu gösterilmesi suretiyle de dezenformasyon yapılarak gerçek suçlular ve Ergenekon terör örgütünü kamufle edip kamuoyunu yanıltarak ve gerektiğinde delilleri karartarak eylem ve fiillerinin devamını sağlamaya yardımcı olmayı, böylece istedikleri olan kaos, kargaşa ve güvensizlik ortamı oluşturmak, ekonomik kriz ve iç çatışma çıkarıp devlette ve kamu düzeninde zaaf oluşturarak hukuksuzluk ortamına zemin hazırlayıp nihayetinde de illegal olarak yürütme organını ele geçirmeyi amaçladıkları dosyada mevcut delilerden anlaşılmıştır."

Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden "Ergenekon" terör örgütünün uzun yıllardır Türkiye'de faaliyet gösterdiğine dikkat çekilen iddianamede, 1999 yılında örgütün re-organizasyonuna ihtiyaç duyularak yapılanması, çalışma yöntemleri ve benzeri konuları içeren hususların yazılı hale getirildiği kaydedildi.

İddianamede, bu çalışma ile sivil unsurların örgüt içerisinde yer almasının sağlanması gerektiğinin vurgulandığı ve böylelikle 1999 yılından sonra örgütün sivil açılımlar sağladığının görüldüğü ifade edildi.

İddianamede, "Ergenekon terör örgütü en başta, 'derin devlet' ifadesi ile anılan, ülkemizde birçok kanlı eylemler gerçekleştiren, gerçekleştirdiği bu eylemlerle ciddi kriz, kargaşa, anarşi, terör ve güvensizlik ortamı oluşmasını amaçlayan ve bunu kısmen de olsa başararak ülkemizin gelişme ve kalkınmasının önünde engel olan bir örgüttür" denildi.

Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre NATO'nun komünizmle mücadele amacıyla birçok ülkede kurduğu bu örgütlerin zaman içerisinde amaçlanın dışına çıktığı ve bir kısım kişi ve zümrelerin kendi amaç ve ideolojilerini gerçekleştirmek için kullandıkları birer terör örgütüne dönüştüğü anlatılan iddianamede, dünyadaki birçok ülkenin İtalya örneğinde olduğu gibi bu oluşumlarla gerekli mücadeleyi yaptığı ve bunu başardıklarında "hukuk devleti" olabildikleri vurgulandı. İddianamede, şu ifadelere yer verildi:

"Ne yazık ki, Ergenekon terör örgütü uzun yıllardır sürdürdüğü faaliyetlerle ülkemizin bir mafya ve terör cennetine dönüşmesine neden olurken, bazen bir mafya liderinin yaptığı eylem ve açıklamalarla hükümetlerin düşürülebildiği, bazen de bir terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerle ciddi kaosların yaşandığı ülke olmamıza sebebiyet vermiştir.

Öte yandan, gerçekleştirilen faili meçhul cinayetlerle ülkemizin yetişmiş insanları ve sahip olduğumuz önemli değerlerden olan aydınlar katledilmiş ve her olaydan sonra ülkemiz yeniden kaosa, karanlığa ve güvensizlik ortamına sürüklenmek istenmiştir. Böylelikle Ergenekon terör örgütü, ülkemizde yaşayan tüm vatandaşların huzurlu ve güvenli bir yaşam sürmesini sağlayacak olan hukuk devleti olmanın önünde daima bir engel teşkil etmiştir."

Gerçekleştirdiği bunca eyleme rağmen, "Ergenekon" terör örgütünün gizli ve hücre yapılanmasının, eylemlerin profesyonelliği ve kamu kurumlarındaki yapılanma ve ilişkileri sayesinde eylemlerin "Ergenekon" terör örgütü bağlantısının deşifre edilmesinin daima engellendiği vurgulanan iddianamede, Susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazası ile örgütün kapılarının kısmen de olsa aralandığına dikkat çekildi.

İddianamede, örgütün o dönemdeki etkinliği ve gücü nedeniyle bu olayın yeterince derinleştirilemediği sadece buz dağının görünen yüzünün aydınlatıldığı ve örgütün amaçların doğrultusunda karanlık eylemlerine devam ettiği savunuldu.

"Ergenekon" terör örgütünün devlet kurumlarında ciddi bir şekilde irtibatlanma olduğunun da ortada olduğu ifade edilerek, bu nedenle örgüte yönelik başlatılan bir çalışmayı anında öğrendikleri gibi kendilerine yönelik çalışma yapan kişi ya da kurumları yıpratmak, yıldırmak ve baskı altına almak için anında örgütün her türlü imkan ve taktiklerini seferber ettiklerinin görüldüğü bildirildi.

İddianamede, şüpheliler Oktay Yıldırım, Muzaffer Tekin, Sevgi Erenerol, Mehmet Zekeriya Öztürk, soruşturma aşamasında ölen Kuddusi Okkır'dan ele geçirilen "ERGENEKON-LOBİ" ve "Devletin Yeniden Yapılanması" başlıklı dokümanlara bakıldığında bu belgelerin öncelikle örgütün sivil unsurlarının oluşturulması ve örgütlenmesi amacıyla hazırlanıp uygulamaya konulduğunun hiçbir tereddüte yer vermeyecek açıklıkta anlaşıldığı anlatıldı.

HİYERARŞİK TAKSİMAT VE KATI PRENSİPLER

Tuncay Güney'den 2001 yılında elde edilen belgelerinin incelemesinde, "Ergenekon'un yapılandırılması" başlıklı 29 Ekim 1999 tarihli dokümanın, örgütün hiyerarşik yapısını, amaç ve prensiplerini yazılı hale getirdiği ifade edilen iddianamede, hangi işte hangi birimin sorumlu olacağına kadar hiyerarşik taksimat ve örgütün katı gizli prensiplerinin madde madde yazıldığı ve böylece devlet içinde başka bir devletin oluşturulmasının amaçlandığının görüldüğüne işaret edildi.

İddianamede, bu dokümanın içeriğinden Ergenekon terör örgütünün daha eski yıllardan beri faaliyetlerini sürdürdüğü, üst düzey yöneticilerin özellikle devlet kadrolarında çalıştıkları sırada edindikleri tecrübeler ışığında illegal olarak bu örgütün faaliyetlerini sürdürdüklerinin belirlendiği de kaydedildi.

Özellikle Susurluk kazası olarak bilinen olaydan sonra meydana çıkartılan illegal yapılanma üyelerinin bir kısmının devletin üst düzey birimlerinde görev yapmış şahıslar olması ve bunların bir çoğunun "Susurluk Çetesi" olarak bilinen davada ceza alıp mahkum olmalarının oldukça anlamlı olduğuna dikkat çekilen iddianamede, ancak bu olayın aydınlatılması için toplumsal desteğe karşın örgütün deşifre edilememesinin oluşumun derinliğinin ve etkinliğinin doğal bir sonucu olduğu bildirildi.

İddianamede, şüpheli Veli Küçük'ün adının birçok yerde geçmesine rağmen hakkında herhangi bir işlem yapılamadığına dikkat çekilerek, yine "Mafianın yeniden yapılanması(reorganizasyonu)" dokümanında bu hususun açıkça tartışılıp bu tür riskli bir işte kamu görevlilerinin yer almasının hukuki sıkıntılar oluşturabileceği, bu sebeple mafyanın başına sivil bir şahsın getirilmesinin uygun görüldüğü ve bu kararların da yazılı hale getirildiği aktarıldı.

"Ergenekon dokümanının 7. bölümünde 'genel değerlendirme' başlığı altında bulunan paragrafta (Sözde)"Türk Silahlı Kuvvetli bünyesinde faaliyet göstermekte olan Ergenekon'un yeni bir yapılanmaya yönelme zorunluluğu ve gereksinimi vardır" sözlerinin yer aldığı, ayrıca, "Ergenekon"un kamuoyundaki imaj ve düşünce değişiminin sağlanması zorunluluğuna işaret edildiği belirtilen iddianamede, terör örgütünün "kara propagandasının" yapılmasından da memnuniyet duyup, bu noktada doyum noktasına ulaşıldığının vurgulandığı kaydedildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber