Gençlik 12 Eylül'den bihaber

Kaynak : NTV
Haber Giriş : 12 Eylül 2008 10:01, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

28. yılında 12 Eylül'ü değerlendiren Baskın Oran, ?Bugün 20'li yaşlarındaki gençlere sorun 12 Eylül'de neler oldu diye sorun, biri çıkıp bir tek şey biliyorsa damarlarımı keserim? diyor.

12 Eylül'le hesaplaşmak mümkün mü? Darbeyi gerçekleştirenlerin yargılanmasını engelleyen Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmamasının nedenleri ne? 12 Eylül'ün izlerinden nasıl kurtulunabilir? 12 Eylül'ün üzerinden 28 yıl geçti... Baskın Oran, Mithat Sancar ve Ertuğrul Mavioğlu 12 Eylül'le hâlâ hesaplaşılamadığını, yeni kuşakların 12 Eylül'ü bilmediğini ve toplumsal iradenin oluşması gerektiğini söyledi. Sancar, Oran ve Mavioğlu NTVMSNBC'nin sorularını yanıtladı.

TÜRKİYE'Yİ ZEHİRLEMEYE DEVAM EDİYOR

Prof. Dr. Baskın Oran

12 Eylül'le hesaplaşamadık. 12 Eylül'de yapılan darbe Türkiye'yi içten içe zehirlemeye devam ediyor. Hesaplaşmanın da ötesinde insanlara hatırlatmak, göstermek gerekiyor 12 Eylül'ü...

Bu konuda şu anda çok önemli bir teşebbüs var; Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu... Bu komisyon Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceden geçirilen kişilerle video kaydı yaparak görüşmeler gerçekleştirdi. Bu zehre neşter atacak ilk çalışmadır.

İNTİKAM ALMA EYLEMİ DEĞİL

Bu bir intikam alma eylemi değil toplumsal vicdan oluşturma eylemi. Kanıtlarıyla, doktor raoporlarıyla, videolarıyla. Ben devletim diyen bir devletin yapması gereken şeyler bunlar. Ama devletimiz bunları yapmıyor.

YENİ KUŞAK BİLMİYOR

Hesaplaşmadan önce neler yapıldığını göstermek lazım. Bugün 20'li yaşlarındaki gençlere sorun 12 Eylül'de neler oldu diye; bir tanesi birtek şey biliyorsa damarlarımı keserim. Önce onlara ne olduğunu göstermek lazım. Kanıtlarıyla göstermek lazım. Önce toplumsal hafızanın oluşması gerekiyor. Toplumsal vicdanı etkilemek gerekiyor...

DİBE İNİCE AYAKLARINI VUR YUKARI ÇIKARSIN

Günümüzde Ergenekon'a kadar birçok olay 12 Eylül'ün uzantısı. Bu kirlenme, zehirlenme hesaplaşmaya götürecek bizi. Bana küçükken bir hikaye okutmuşlardı. Küçük bir çocuk bostan kuyusuna düşüyor. Tam düşerken babasının ona söylediği şey aklına geliyor. Kızım sakın bu kuyuya yaklaşma. Ama eğer düşecek olursan hiç çabalamadan dibe kadar git. Dibe inince ayaklarını vur yukarı çakarsın. Yani dibe vurmadan çözülmüyor bu işler maalesef. Susurluk, Yüksekova, Şemdinli, Ergenekon dörtlü çizgisi... Bunlardır 12 Eylül'ü sorgulamaya götürecek olan. Dibe vurduk çünkü...

12 EYLÜL KURUMLARIYLA HÂLÂ ÇOK GÜÇLÜ

Mithat Sancar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

12 Eylül'le yüzleşilemediğini değil de hesaplaşılamadığını söyleyebiliriz. Yani darbe sonuçları hep gözümüzün önünde duruyor. Bu açıdan dar anlamda bir yüzleşememe sorunu yok. 12 Eylül bizimle hep yüzleşiyor zaten. Ama 12 Eylül'ün sonuçlarıyla ve etkileriyle sistemli bir şekilde hesaplaşılamadığını çok rahat söyleyebiliriz. Darbenin yarattığı yapıları, ürettiği kültürü, yerleştidiği pratikleri etkisiz kılacak ya da ortadan kaldıracak siyasal, hukuksal ve kültürel oluşumlar, hareketler bugüne kadar çok yetersiz kalmıştır. 12 Eylül kurumlarıyla, hukuk anlayışıyla hâlâ çok güçlü.

HESAPLAŞAMAMA TOPARLANMAYI ENGELLEDİ

12 Eylül'den canı en çok yanan ?sol'un darbenin hesabını görememesinin çok çeşitli nedenleri var. Bunların başında yediği darbenin altından kalkamaması geliyor. O toparlanmayı yapamadı. Toparlanma bir yandan 12 Eylül'ün hesabını görmekle de ilgili bir şey yani bu ikisi birbirine çok bağlı. Güçsüzlük hesaplaşmayı engelledi, hesaplaşamama da toparlanmayı engelledi.

ANAYASA'NIN DEĞİŞMESİYLE BU İZ SİLİNMEZ

12 Eylül'ün izi sadece Anayasa'nın değişmesiyle silinmez. Bu siyasal yapı ve siyasal kültürle alakalı bir durum. Hukuk toplumsal hayatı düzenlemek için elbette çok önemli bir faktör ama tek başına toplumsal gerçekliği dönüştürecek bir güce sahip değil. Yani sadece Anayasayı değiştirmekle 12 Eylül'ün yarattığı yapıları ve yerleştirdirdiği zihniyeti yok edemezsiniz. Siyasal, kültürel, hukuksal ve ekonomi politikaları ile 12 Eylül'le kapsamlı bir hesaplaşma yapılmalı.

SİSTEM İKTİDARLARI RAHATLARAN BİR SİSTEM

Türkiye'de özellikle sağ partilerin hiçbiri - AKP de buna dahil - 12 Eylül'ün yarattığı siyasal vesayet ve siyasal kısıtlılık ortamını genişletmek konusunda hiçbir zaman samimi ve cesur olmadılar. Aslında çok basit bir mantık. 12 Eylül'ün yarattığı anayasa, kurduğu siyasal sistem yürütme organının gücünü çok arttıran bir sistem. Bu bakımdan iktidara gelenleri rahatlatan ve önünü temizleyen bir sistem. Kim çoğunluğa sahipse bunun nimetlerinden öncelikli olarak yararlanıyor. AKP de bundan çok farklı bir tavır takınmadı.

HÜKÜMETLERE BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ

12 Eylül'ün etkilerini tasfiye etmiş değil bu ülke. Bu çok önemli bir mesele, hükümetlere bırakılmayacak kadar önemli bir mesele. Bunu hükümetlerden beklerseniz sonuç almak mümkün olmaz. Çok yaygın toplumsal bir hareket, kamusal bir bilinç gerekiyor. Dolayısıyla yürüyüşler, vicdan mahkemesi gibi sivil hareketlerin önemli olduğunu düşünüyorum.

DARBELERE KARŞI TAVIR ALAN BİR GÜÇ OLUŞTU

Gelecek yıllar için şöyle bir umut görülebilir. Son iki yılda ordunun muhtıraları ve siyasal vesayeti sıkılaştırma ve artırma girişimleri geniş çevrelerden tepki gördü. AKP de kendi varlığına tehdit gördüğü için bunlara tavır aldı. Ayrıca 20 yıl öncenin toplumu ile bugünün toplumu aynı değil. Tamam çok derli toplu, birikim sahibi bir toplumdan söz etmek yine zor ama darbelere karşı çok daha duyarlı, çok daha karşıdan tavır alan bir güç oluştu. 27 Nisan Muhtrası'ndan sonra bu tepkiler belirgin olarak ortaya çıktı. Bu tepkiler sonrasında AKP'nin de tavır alması önemliydi.

TEPKİLER HESAPLAŞMAYA DÖNÜŞMELİ

Baktığımız zaman darbe planı yaptığı iddiasıyla emekli kuvvet komutanları göz altına alındı, tutuklandı ve yargılanıyor. Bütün bunlar Türkiye için umut elbette ancak bunun daha sistemli ve yaygın hala gelmesi gerekiyor. Türkiye'de darbelere karşı oluşan bilincin ve uyanışın 12 Eylül'le hesaplaşmaya dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama henüz bu kapsamda birşey yok. Çünkü darbelere karşı gösterilen bu tavrın 12 Eylül'le hesaplaşma yönüne evrildiğini şu an için söylemek zor.

DARBELERE KARŞI OLMAK HESAPLAŞMAYI GEREKTİRİR

Sadece mevcut bir darbe tehditi ile mücadele etmeyi hedef seçen ve bununla ilgili bir ufuk çizen herhangi bir hareketin samimi ve güçlü bir şekilde darbelere karşı çıkması çok zor. Eğer darbelere, askeri vesayete, cuntacılağa karşı olmak konusunda samimi olmak isteniyorsa iktidardaki güçler 12 Eylül'le hesaplaşmak zorunda kalacaktır.

ŞİLİ ÖNEMLİ BİR ÖRNEK

Yunanistan, Arjantin, Şili gibi darbe görmüş ülkelerin deneyimleri bizlere örnek oluşturabilir, ilham verebilir. Özellikle Şili, üzerinde durulması gereken önemli bir örnek. Çünkü orada darbenin sonuçlarıyla ve zihniyetiyle hesaplaşma konusunda çok zorlu uzun süren bir süreç yaşandı. Bugün geldikleri nokta iyi sayılır. Türkiye'de bunu tahayyül etmek bile zor. Şili'de darbe 1973' de yapıldı. Orada yargısız infazlara katılmış üst düzey subaylar bugün bile sorgulanıyor, yargılanıyor, cezalarını çekiyorlar. Bunun peşini bırakmayan bir sivil hareket var. Elbette kolay olmadı. Bu yüzden umutszuluğa kapılmamak için ders olabilir. Uzun süren sabırlı bir mücadeden sonuç alınmasının mümkün olduğunu gösteren bir örnektir Şili.

DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK

Ertuğrul Mavioğlu, Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü

12 Eylül'le yüzleşme, anayasasından kurumlarına kadar hepsiyle hesaplaşmayı gerektirir. Sadece bununla da kalmıyor. Türkiye'ye 12 Eylül döneminde gelmiş olan kurumlar, mahkemeler, yargılama biçimleri, cezaevlerindeki insanlara yapılan muameleler, insanların cezaevlerine atılma sebepleri 12 Eylül'den bugüne değişmiş değil. Bunları çoğaltmakta mümkün.

Darbe ile gerçekleştirilen baskı ve zulüm sonucunda ortaya çıkan genel yılgınlaşma ve depolitizasyon hâlâ toplumda bulunmakta. Bu sebeple yüzleşme 12 Eylül Anayasası'nı değiştirme, yasalarla oluşturulan kurumsallaşmış karakteri ortdan kaldırma ve bu toplumu yeniden kendi talepleri için söz söyleyebilir hale getirmekten geçiyor.

12 Eylül toplumun bütün muhalif kesimlerini ezdi. Bunu yalan ve demogojilerle yaptı. Anarşiyi, terörü ortadan kaldırmayı öne sürerek yaptı. Sermaye kesiminin istediği biçimde, toplumdaki bütün örgütlenme imkanlarının önünü tıkayarak yaptı. Bu süreç hâlâ aynı şekilde varlığını devam ettiriyor toplumda.

15. MADDE HEP DİMDİK AYAKTA

12 Eylül'le hesaplaşılmasını, idamların, işkencelerin sorumlularının yargılanmamasını anayasanın geçici 15. maddesiyle sınırlı olarak görmüyorum. 15. madde 12 Eylül döneminde mağdur olmuş daha sonra iktidara gelmiş Demirel, Ecevit gibi isimler tarafından bile kaldırılmadı. 15. madde dimdik ayakta kaldı. Bu şu anlama geliyor, 12 Eylül'le hesaplaşmanın artık yukarıdan gelecek bir müdahale ile olmayacağı anlamına geliyor. Mevcut sistem partilerinin bunu ortadan kaldırmak için herhangi bir adım atmayacağını çok net gördük. Bu iradenin darbeden mağdur olmuş sol kesimden gelmesi gerekiyor. Başka bir irade göremiyorum.

BU KARAMASAR TABLO SONSUZA KADAR SÜRMEZ

Ben açıkcası bu karamsarlık tablosunun sonsuza kadar sürmeyeceğini düşünüyorum. Yani bir ülkede bu kadar çok gelir sıkıntısı varsa, bu kadar yalan varsa bunun tam tersi sonuçların doğacağını da hesap etmek gerekir.

SADECE 301'İN KALKMASIYLA ÖZGÜRLÜKLER SAĞLANMAZ

Türkiye'de özgürlükler sadece 301. maddenin kalkmasıyla gerçekleşemez. Bugün F tipi cezaevlerinde, bir eyleme bulaşmamış yüzlerce insanın durumunu nasıl açıklanabilir. İnsanlar 301. maddeden yargılanmadılar ama Terörle Mücadele Yasası var ve bu yasa her türlü örgüt üyesi olmayı suç olarak değerlendiriyor ve hapse atıyor. 10- 12 sene gencecik insanların ömrü burada geçiyor ve bu toplumda da buna karşı tepki gösterilmiyor.

TÜRKİYE'DE KURALSIZLIK İNANILMAZ

Bu toplumda adaletsizliği ve sıkıntıları yaratanlar nasıl yönetileceğimiz konusunda da karar veriyorlar. Türkiye'deki kuralsızlık inanılmaz biçimde. Bu ülkede açlıktan ölen insanlar da var öğlen yemeğini başka ülkelerde yiyenler de. Bu kadar haksızlığın olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve bir ülkede bu kadar adaletsizlik varsa çok da kurallı bir yönetme biçimi bekleyemezsiniz.

YILAN VARLIĞINI DEVAM ETTİRİYOR

Susurluk'la, Ergenekon'la ilgili davalar açıldı ama bu insanlar ancak tasfiye olduklarında yargılanıyorlar. Yılan varlığını devam ettiriyor ve sadece kabuk değiştiriyor. Kontragerillaların, faili meçhul cinayetleri işleyen şebekelerin, çetelerin varlığı hâlâ devam ediyor.

CEVAP TOPLUMSAL İRADE'DE YATIYOR

Arjantin, Şili gibi ülkelerle toplumsal bir irade oluşmuş. Bu irade için hem çaba sarf etmek hem de sabırlı olmak gerekiyor. Biraz rüzgarın akış yönünün değişmesi gerekiyor. O ülkelerdeki cuntacılar yargılanıyor ama Türkiye'de gerçekleşmiyor sorusunun cevabı toplumsal irade de yatıyor. Türkiye'de bu irade henüz oluşmuş değil.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber