İşte Baykal'ın Erdoğan'a yazdığı mektub

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 12 Ekim 2009 15:25, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı 6 sayfalık yanıt mektubu Başbakanlığa gönderildi.

Baykal'ın, Başbakan Erdoğan'ın içinde görüşme talebinin de bulunduğu mektubuna yanıtı bir parti görevlisi tarafından Başbakanlığa götürüldü.

CHP'den gönderilen yanıt mektubunda ?Demokratik Açılım? sürecine, 1989 yılında başkanlığını Deniz Baykal'ın yaptığı komisyon tarafından hazırlanan rapor temel alınarak niçin ve hangi noktalarda itiraz edildiğine yer veriliyor.

Başbakan Erdoğan, CHP Lideri Baykal'a geçen perşembe günü çalışmaları süren ?Demokratik Açılım?a ilişkin, içinde görüşme talebinin de bulunduğu bir mektup göndermişti.

Baykal'dan Erdoğan'a Randevu

ANKARA (A.A)- CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdiği yanıt mektubunda, "Önümüzdeki bir hafta içinde bir gün önceden bildirmeniz halinde uygun göreceğiniz herhangi bir saatte CHP Genel Merkezi'nde sizi ağırlamaktan mutluluk duyacağım" dedi.

Baykal'ın, Başbakan Erdoğan'ın, "demokratik açılım" konusundaki mektubuna yanıtı, Başbakanlığa ulaştı. Baykal'ın mektubunu taşıyan koruması, Başbakanlık Yeni Bina'ya gelerek, mektubu görevlilere teslim etti.

Başbakan Erdoğan, Baykal'a, geçen perşembe günü çalışmaları süren, "demokratik açılım"a ilişkin içinde görüşme talebinin de bulunduğu bir mektup göndermişti.


İşte CHP lideri Deniz Baykal'ın Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektubun metni...

''Sayın Recep Tayyip Erdoğan

Başbakan Ankara

Sayın Başbakan

?Açılım? politikanız ile ilgili olarak bizimle görüşme arzunuzu ifade eden mektubunuzu aldım. Bu vesileyle bu konudaki bazı tespitlerimi ve değerlendirmelerimi açık bir dille size iletmenin yararlı olabileceğini düşünüyorum.

Önce, ?Açılım?ın içeriği, çerçevesi ve ilkeleri ile ilgili herhangi bir somut açıklamanın yapılamamış olması, müphemiyetin arkasında nelerin hedeflenip saklandığı sorularını davet etmiş, o da milletimizin tedirginliğini, kaygılarını hızla arttırmıştır. Bu öngörülmüş belirsizlik, bir yandan Anayasamızdan ?Türk Milleti? sözünün çıkarılacağı, eğitim dilinin değiştirileceği, PKK'ya af çıkarılacağı, İmralı'dan gelecek yol haritasının ?uygun bölümlerinin? değerlendirileceği beklentilerine yol açmış, öte yandan kurulan ilişkiler, verilen umutlar sonucunda ?Dağ fare bile doğurmadı? hayal kırıklığına neden olmuştur. Daha sonra da bu hayal kırıklığını telafi etmek için yoğun ikna çabalarına gerek duyulduğu ortaya çıkmıştır.

Bugün ise ?Anaların gözyaşını dindireceğiz, şehit cenazelerine son vereceğiz? şeklinde ifade edilen bir temenni ve iyi niyet beyanlarına dayalı bir politika ile karşı karşıyayız. Aslında u bir politika değil bir propagandadır. Çünkü hangi tedbirler alınacak, hangi çarelere uygulanacak, hangi tavizler verilecek belli değildir. Milletimizin böylesine ucu açık, bulanık ve sahipsiz bir sürecin işletilmesi, sonuç ne olursa olsun daha şimdiden tahribatını hissettirmeye başlamıştır.

Devlet politikası olarak ilan edilen açılımın artık bu niteliğinin tart5ışmalı olduğu daha yolun aşında yapılan bazı açıklamalarla ortaya çıkmıştır. ?Açılım?ın isimlendirilmesi ile ilgili yaşanan tereddütler aslında bu sıkıntılı durumu yansıtmaktadır. Önce ?Kürt Açılımı? diye başlanmış, daha sonra ?Demokratik Açılım? denilmiş, son olarak da ?Milli Birlik Açılımı?nda karar kılınmıştır .Ne yazık ki, bu açılım politikasının hızla ayrıştırıcı sonuçlar vermeye başlamış, politikanın adını ?Kürt Açılımı?ndan ?Milli Birlik Açılımı?na değiştirmek de bu durumu örtmeye yetmemiştir.

Kürt açılımı ele ilgili olarak bir Anayasa değişikliği konusunda İçişleri Bakanı ile Başbakanın çelişkili açıklamaları güven kaybına, inandırıcılık ve samimiyet sorgulamasına neden olmuş, milletimizin kaygıları daha da derinleşmiştir. Uzun vadede de olsa bu konuda düşünülen bir Anayasa değişikliğinin, Türk Milleti kavramı ile eğitim dilinin Türkçe olması zorunluluğu hedef alacağı açıktır. PKK'nın siyasi hedefleri ile örtüşen böyle bir Anayasa değişikliği açılımın bizzat kendisi bir huzursuzluk kaynağı haline dönüşmüştür. Hele hedefe ?hazmettire hazmettire? yürüneceği açıklaması, bu sürece iyi niyetle bakan insanların inançlarını ve güvenini temellerinden sarsmıştır.

Herhalde Sayın Cumhurbaşkanı7nın ?Artık şehit vermekten, kaynak ve enerji harcamadan, terör sorununu geride bırakmaya yarayacak yeni yöntemleri devreye sokma kapasitene ulaştığımız? yolundaki sözleri, bu açılım politikasının temel zihniyetini yansıtmaktadır. Hangi yöntemlerle ?şehit vermeden, para ve enerji harcamadan? bu amaca ulaşabileceğimizin iki aydır hala açıklanmamış olması hem düşündürücü, hem de üzüntü vericidir. Çünkü anaların gözyaşını dindirme propagandası ile geçirdiğimiz bu son iki ay civarındaki süre içinde ortaya çıkan can kaybımız yeni hükümet kurulmadan önce, 2002 yılının tümünde gerçekleşen şehit sayısının tam dört katıdır.

?Tarihi fırsat?ın ne olduğunu, ne zaman ve nasıl değerlendirileceğini bir an önce öğrenmek milletimizin hakkıdır. Öyle anlaşılıyor ki, bu iktidarın zihninde bulunabilecek makul bir siyasal çözüm ile terör dönemine son vermenin mümkün olduğuna dair bir kanaat vardır. Açılım politikası da herhalde bu çözümü oluşturma süreci olarak anlaşılmıştır.

Onun için, bu sürecin ucu açık tutulmuştur.

Onun için, milli kimliğimizi, ulusal bütünlüğümüzü tartışmaya açan, Anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmesini talep etmeyi makul karşılayan bir siyaset zemini oluşturulmuştur.

Onun için, Anayasa değişikliği kapısının uzun dönemde açık olduğu ısrarla söylenmektedir.

Böylece, silahlı terör örgütünün siyasi hedeflerinin müzakere masasında tutulmakta olduğu ifade edilmektedir. Bütün bunlar ?açılım Politikası?nın gerçek hedefinin, bölgede yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın temel sorunlarının çözümü olmadığı, milli bir ayrışma peşinde koşan terör örgütünün siyasal amaçlarına yönelik bir açılımla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.''

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber