TUBİTAK tarihi skandalı ortaya çıkardı: Danıştay'ın kameraları bozuk değildi, görüntüler silindi

Kaynak : Zaman
Haber Giriş : 22 Nisan 2010 07:21, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Ergenekon'la birleştirilen Danıştay davasında dün önemli bir gelişme yaşandı. Mahkemeye ulaşan TÜBİTAK raporu, Danıştay'daki güvenlik kameralarının bozuk olmadığını ortaya koydu. OYAK Güvenlik'in daha önce mahkemeye sunduğu 'kameralar arızalı' bilgisini yalanlayan rapora göre, bir kısım görüntüler bilinçili olarak kayıt kodları değiştirilerek silindi. Kayıtların bir bölümü ise TÜBİTAK'ta kurtarıldı.

Türkiye'nin en provokatif silahlı saldırısı olarak tarihe geçen Danıştay cinayetine ait güvenlik kamerası kayıtlarından büyük kısmının silindiği ortaya çıktı. Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebi üzerine Danıştay binasındaki kamera kayıtlarını inceleyen TÜBİTAK'ın bilirkişi raporu Silivri'ye ulaştı. 6 sayfalık rapor, kayıt yapılan harddisklerin bir kısmının bilinçli olarak geri döndürülemez şekilde silindiğini ortaya koyuyor. Kamera görüntülerinin önemli bir bölümünün ise özel bir programla kurtarıldığı belirtiliyor. Bilirkişi incelemesinde, geri getirilen dosyalardan bazılarının isimlerinin değiştirildikten sonra silindiği bilgisi veriliyor. Raporda, katil Alparslan Arslan'ın saldırıdan bir gün önceki keşif görüntülerinin yok edildiği aktarılıyor. Harddisklerde teknik bir bozukluk bulunmadığının altı çizilen rapor, bugüne kadar bilinenin aksine saldırı sırasında kameraların bozuk olduğu bilgisini de çürüttü. Danıştay'ın güvenliğini sağlayan Oyak Savunma ve Güvenlik Şirketi, binadaki kameraların cinayetten bir gün önce bozulduğunu açıklamıştı. Gelişmeyi değerlendiren hukukçular, Oyak Güvenlik hakkında savcıların soruşturma başlatmak zorunda olduğunu vurguluyor.

BÜYÜTMEK İÇİN RESMİN ÜSTÜNE TIKLAYIN

Mahkemenin re'sen istediği 3 Mayıs 2006 ile 17 Mayıs 2006 tarihleri arasında Danıştay binasının güvenliği ile ilgili kameraların arıza nedenlerinin, hangi tarihlerde OYAK Savunma ve Güvenlik şirketine bildirildiğinin ayrıca bu tarihler dışında kameraların arıza yapıp yapmadığına ilişkin talebine cevap verilmesi istenmişti. Yapılan bilirkişi incelemesine ilişkin TÜBİTAK'tan gönderilen yazıda, Danıştay saldırısının yapıldığı tarihlerde Danıştay güvenlik kamerasının arızalı olduğunun bildirilmesi üzerine kayıtların alındığı, hard diskler üzerinde inceleme yapıldığı belirtiliyor. Bu hard disklerde herhangi bir arıza tespit edilmediği ifade edilen yazıda, kaydedilen kamera görüntülerinin akşam saatlerine ait kayıtlarının bir kısmının silindiği, özel bir programla yapılan çalışma sonucu silinen bu kayıtlardan bir kısmının kurtarıldığı kaydedildi. Yazıda kurtarılan görüntülerin daha rahat seyredilmesi için avi formatına dönüştürüldüğü, ayrıca silinen dosyaların bir kısmının da isimlerinin değiştirildikten sonra silindiği vurgulandı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahke-mesi'nce Silivri'de görülen birinci Ergenekon davasında önemli bir gelişme yaşandı. Danıştay saldırısının gerçekleştirilmesi öncesine ilişkin güvenlik kamerası kayıtlarının bilirkişi incelemesi raporları mahkemeye ulaştı. Raporda hard diskte silinmiş dosyaların tespit edildiği belirtilirken, geri döndürülemez biçimde silinen dosyaların çoğunun 16 Mayıs 2006 günü 19.47 ile 19.50 saatlari arasındaki zaman dilimine ait olduğu kaydediliyor. Sözü edilen tarih ve zaman dilimi Alparslan Arslan'ın binada keşif yaptığı anı ifade ediyor.

Raporda, geri döndürülebilen dosyalar arasında Danıştay'daki kamera sisteminin kurulduğu tarih olan 23 Aralık 2005 tarihinden önce kaydedilen dosyaların bulunduğu da belirtildi. Bu durumda Danıştay binasına kurulan kamera sisteminde kullanılan hard diskin daha önce başka bir yerde de kullanıldığı ya da firmadan istenen orijinal hard diskin verilmeyip, başka bir hard diske ilgili dosyaların kopyalanıp daha sonra bazı bilgilerin silinmiş olabileceği ihtimaline de dikkat çekiliyor.

Bu nedenle bu hard diskin orijinal olup olmadığının net anlaşılamadığı belirtildi. Hard diskin orijinalliğini şüpheye düşüren iki önemli sebep var. Birincisi hard diskin, Danıştay güvenlik sisteminin kurulduğu 23 Aralık 2005 tarihinden daha öncesine ilişkin görüntüler içermesi. İkincisi ise harddisklerin 16 Mayıs 2006 tarihinde teknik firma tarafından Danıştay'dan alınmış olmasına rağmen, hard disk içerisinde teslim tarihinden sonraya tekabül eden 22 Mayıs 2006 ve 6 Haziran 2006 tarihlerine ait kayıtların bulunduğu görülüyor. Bu durum da orijinal hard diskin başka bir hard diske kopyalanarak kopya harddiskin orijinal diye teslim edildiği, teslim tarihinden sonrasına ilişkin kaydedilmiş dosyaların da bu kopya hard disk üzerine daha önceden kaydedilip silinmiş dosyalar olabileceği belirtiliyor. Her iki durum da dikkate alındığında hard diskin, üzerine orijinal hard disk klonlanmış farklı bir harddisk olduğu anlaşılıyor.

Danıştay'ın kameraları bozuk değildi, görüntüler silindi

Rapordan keşif günü dört stratejik konumdaki kameranın görüntülerinin silindiği anlaşılıyor. Kaydı silinen 2 numaralı kamera, yukarı katlardaki bir ara bölmeyi gösteriyor. 3 No'lu kamera ise bina arkasını ve arayolu gösteriyor. 6 No'lu kamera, servis araçlarının ve uzaktan insanların geçiş yaptığı alanı, 7 numaralı kamera ise nizamiye kapısı ile insanların hareketlerini ve park etmiş araçları görüyor.

Hakimden, sorumlular hakkında suç duyurusu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi naip hakimi, Danıştay binasına ait güvenlik kamerası görüntü kayıtlarının silinmesiyle ilgili, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu. Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan başvuruda, 'kamu görevlisinin suçu bildirmemesini' içeren TCK'nın 279. maddesindeki yasal zorunluluk gereği, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulduğu belirtildi.

Karanlık cinayeti Silivri'deki mahkeme aydınlatıyor

Haber Analiz - Büşra Erdal

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon davası ile birleştirilmesinin ardından Danıştay davası ile ilgili derinlemesine araştırmanın sonuçlarını alıyor. Savcılar ve hakimlerin talebi doğrultusunda dosya "sil baştan" yeniden açıldı. Bir hakimin hayatını kaybettiği saldırıyı "türbana" endeksleyen Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yapmadığı araştırmalar Ergenekon davası kapsamında yapıldı. Son olarak mahkemeye ulaşan TÜBİTAK, raporunda OYAK'ın arızalı diye kayıt yapılmadığını açıkladığı Danıştay'ın güvenlik kameralarından 17 Mayıs 2006 tarihlerine ilişkin kayıtların silindiğini ortaya koydu. Bu yeni gelişme, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargılamayı bir kez daha şaibe altında bıraktı.

2.455 sayfalık birinci Ergenekon iddianamesinde Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik bombalı eylemler Ergenekon örgütünün silahlı eylemleri arasında sayıldı. Ergenekon savcılarının talebi ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararı doğrultusunda Danıştay saldırısı Ergenekon davası ile birleştirildi. 3 Ağustos 2009'da birinci Ergenekon davası ile birleştirilerek yeniden başlayan yargılamada mahkeme heyeti eksik delilleri yeniden toplamaya başladı. Mahkeme heyeti de önceki gece verdiği ara kararda söz konusu talebi kabul etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara 11. Ağır Ceza'nın araştırması gereken, ancak üzerine gidilmeyen onlarca kritik sorunun cevabının peşine düşen mahkeme, saldırıya ilişkin dava dosyasına konulmayan delilleri tamamlamak için harekete geçti. Danıştay dosyasında yer almayan deliller için ilgili kurumlara yazı yazan mahkeme, olay günü bozuk olma sebebi hiç araştırılmayan güvenlik kameralarını OYAK'tan istedi. Alparslan Arslan'ın, saldırıdan bir gün önce keşif yaptığını gösteren 14 karanlık telefon mesajını kime gönderdiğinin tespiti için de Türkiye İletişim Başkanlığı'yla irtibata geçildi.

Yine eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'a yazı yazılarak, kendisinde olduğu belirtilen Susurluk raporu iade edilmek üzere talep edildi.

Başbakanlık arşivlerinde bu raporun olmadığı bildirildi. Bunun üzerine Mesut Yılmaz, raporun orijinalinin kendisinde olduğunu açıkladı ve mahkemeye gönderdi.

3-17 Mayıs 2006 tarihleri arasında Danıştay binasının güvenliğiyle ilgili kameraların, arızaları nedeniyle alınan cihazların arızalı olsa bile OYAK Savunma ve Güvenlik AŞ'den temin edilerek gönderilmesi talep edildi. OYAK Güvenlik, cihazları gönderdi. TÜBİTAK tarafından incelenen cihazlarda 17 Mayıs 2006 tarihinde kayıt yapıldığı ve daha sonra silindiği ortaya çıktı.

Danıştay binasının çevresindeki kurum ve kuruluşlardan temin edilen kamera görüntülerinin incelenmesi için mahkeme hâkimi Hüsnü Çalmuk, naip hâkim olarak tayin edildi.

İlgili kuvvet komutanlıklarına da müzekkere yazılarak dosya kapsamında el konulan el bombaları ve mühimmatın tesliminden itibaren, birlik ve şahıs olarak tarihlerini belirtir şekilde zimmet silsilesinin, sarf edilmişse sarf raporunun ayrıntılı olarak bildirilmesi istendi. Buna ilişkin Jandarma Genel Komutanlığı'ndan yazı geldi. Bu yazıda mühimmatların bir kısmının Güneydoğu'daki birliklere ait olduğu bildirildi.

Alparslan Arslan'ın Danıştay saldırısından önce kullandığı arabanın köprülerden geçiş saatleri, Arslan'ın kullandığı telefon hatlarının dökümleri, saldırıdan önce attığı garip mesajlar da araştırıldı.

Danıştay cinayetinden 'rejim krizi' çıkardılar

-Türkiye, 17 Mayıs 2006 gününün sabahına Danıştay'a yapılan hain saldırı ile uyandı. Avukat Alparslan Arslan, rutin toplantılarını yapan Danıştay 2. Daire üyelerine kurşun yağdırdı. Saldırıda 2. Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Mustafa Yücel Özbilgin, Ayla Günenç, Ayfer Özdemir ve tetkik hâkimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Özbilgin kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Canlı yayınlara art arda bağlanan konuklar, rejimin tehlikede olduğunu savunuyordu. CHP lideri Deniz Baykal, yaralıları ziyaretinde saldırıdan hükümetin sorumluluğu olduğunu ileri sürdü. Grup toplantısındaki konuşması daha netti: "Siyasete kan bulaştı." Yargıtay, Danıştay, YÖK, rektörler art arda hükümeti hedef alan açıklamalar yaptı. Yargı mensupları Anıtkabir'e yürüdü. Cenaze töreni de bu çerçevede kullanıldı. Siyasiler yuhalandı, linç tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

'Allah'ın askerleri' lafı nereden çıktı?

Menfur saldırının hemen ardından Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan tanıkların doğrulamadığı bir iddia ortaya attı: "Saldırgan, 'Allah'ın askeriyiz' diyerek odadan içeri giriyor. Bunlar türban kararından ötürü." Bu ifadeleri tetikçi Alparslan Arslan bile doğrulamadı. Arslan, Silivri'deki savunmasında olay anını şöyle anlattı: "Bahçede uzun süre oturdum. Bir ara yukarı çıktım, salon kapalıydı. Salon açık olsaydı silahı alıp gelip saldırıyı yapacaktım. Çaycı geldi, dosyam var, dedim, binadan ayrıldım. Ertesi sabah arkadaşlar otelde uyurken çıktım gittim. Silah çantamdaydı. Güvenlik noktasında öttü. Kimliğimi gösterdim. Avukat olduğum için yukarı çıkmama izin verdiler. Salona girdim. Başta Mustafa Birden olmak üzere 3-4 el ateş ettim. Bayanlar da vardı. Böyle bir şey yasak olamaz, bitsin dedim." Çapraz sorguda ise Danıştay'ın başörtüsü kararından haberinin olmadığı ortaya çıktı. Bir süre sonra bu davanın sanıklarından İsmail Sağır'ın 'fuhuş için başkasına kadın tedarik etmek' suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm olduğu belirlendi. 'Allah'ın askeri' sözü iki kez daha gündeme geldi. İlki olaydan 2,5 saat sonra yapılan bir telefon görüşmesiydi. Osman Yıldırım, x şahısla yaptığı görüşmede aynen şu cümleyi kuruyordu: "Allah'ın askeri dayı ya Allah Allah." Diğeri de Ertuğrul Özkök'ün köşesinde yer aldı: Ama bizzat cinayeti işleyen adam ne diyor: "Ben Allah'ın askeriyim, türban kararını protesto etmek için vurdum."

Dava Silivri'ye alındı; gerçekler ortaya çıktı

Başkent'te görülen Danıştay davası yoğun bir hukuk çabasının ardından Ergenekon kapsamında Silivri'ye alındı. Görüldü ki, Ankara'daki mahkeme, delilleri hiç araştırmamış, suçu tuhaf hareketlerde bulunan Alparslan Arslan'a yükleyerek dosyayı kapatmıştı. Danıştay saldırısıyla ilgili hazırlanan iddianamede eylemlerin 'türban' ile ilgili olduğu ileri sürülüyordu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 13 Şubat 2008'de Alparslan Arslan'ı iki kez müebbet hapis cezasına çarptırdı. Diğer sanıklar Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağıroğlu da müebbet hapis cezası aldı. 28 Nisan'da mahkemenin gerekçeli kararı yayınlamdı. Buna göre saldırı 'türban' sebebiyle gerçekleştirilmişti. Sanıklar türbanı kendi istedikleri şekilde yorumlamayan kişileri cezalandırmayı amaçlamıştı. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, (7 Ekim 2008) kararı Ergenekon'la bağ olduğu gerekçesiyle oybirliğiyle bozdu. 3 Ağustos 2009'da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birinci Ergenekon davası ile Danıştay davasının birleştirilmesine karar verdi. Ardından Danıştay soruşturmasının sil baştan ele alınması hükme bağlandı. Dosyadaki eksiklikler de bu sırada gündeme geldi. Savcılar İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden eksiklerin giderilmesini istedi. İşte o taleplerden bazıları:

3-17 Mayıs 2006 tarihleri arasında Danıştay binasının güvenliğiyle ilgili kameralar, arızaları nedeniyle alınan cihazlar arızalı olsa bile OYAK Savunma ve Güvenlik AŞ'den temin edilerek gönderilmeli.

Danıştay binasının çevresindeki kurum ve kuruluşlardan temin edilen kamera görüntülerinin incelenmesi için mahkeme hâkimi Hüsnü Çalmuk, naip hâkim olarak tayin edilsin.

Alparslan Arslan'a ait 34 BE 026 plakalı aracın 4-16 Mayıs 2006 arasındaki köprü ve otoban geçiş zamanının bildirilmesi için Karayolları Genel Müdürlüğü'ne yazı yazılmalı.

Ankara Ulus semtinde faaliyet gösteren Selvi Otel yetkilisine müzekkere yazılarak, otelin 15, 16 ve 17 Mayıs 2006 tarihlerine ait defter ve bilgisayar kayıtları celp edilsin.

16 Mayıs 2006 tarihinde, Danıştay binasının önüne gelen Alparslan Arslan, kimliği bilinmeyen bir kişiye; 'Tarkan işinize yarar mı?', 'Bekliyorum..', 'Bir eksiğin var mı?', 'İçeride mi dışarıda mı?', 'Bilmiyorum yolcuyu görmeli miydim?' şeklinde mesaj gönderdiği ortaya çıktı. Bu mesajların gönderildiği kişi araştırılmalı.

Osman Yıldırım'ın itirafları görmezden gelindi

10 Kasım 2009'da Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Osman Yıldırım, tarihî itiraflarda bulundu. Yıldırım, "Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan eylemlerde işi veren Veli Küçük'tür, bombaları veren Muzaffer Tekin'dir. Ataşehir'deki toplantıda, Muzaffer Tekin, Hüseyin Görüm'ün yeğeni, Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Orhan Kadı, Alparslan Arslan ve tanımadığım başka kişiler vardı. Toplantıda 5 dakika kaldım. Bombaları aldım, çıktım. 2 tane bomba aldım. Alparslan Arslan 1 tane aldı. Muzaffer Tekin verdi bombaları. Alparslan Arslan'ı kullananlar Veli Küçük'tür, Muzaffer Tekin'dir. Bunların üstü de Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Fikri Karadağ'dır.'' dedi. Ancak 10 Mayıs 2006'da Cumhuriyet'e bomba atılması ve 17 Mayıs'taki Danıştay cinayetini günlerce işleyen gazeteler bu itirafları görmezden geldi. Hürriyet ve Milliyet'te bu haber yoktu. Olayın muhatabı Cumhuriyet ise iç sayfalarında gizledi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber