AK Partiye Samimi Uyarılar

Ak Parti, 3 Kasım 2003 seçimlerinde, ezilmiş kitllerin bir tepikisi sonucu iktidara geldi. Ancak, zaman içerisinde, iktidara gelen tüm siyasal hareketlerde yaşanan "değerlerdeki erozyon", Ak Partiyi de içine almaya başlamıştır. Bugün, bu Ak Partide yaşanan bu dönüşüme ilişkin olarak, Dünden Bugüne Tercuman Gazetesinde Mustafa Erdoğan imzasıyla yayımlanan makaleyi, bir kısmı Devletin üst kademelerinde çalışan memurlar.net ekibinin de katıldığını belirterek, aynen yayımlıyoruz.

Haber Giriş : 23 Şubat 2005 10:10, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

En büyük sarhoş ettirici iktidardır.

İktidar insanları kendilerinden geçirtebilir, onlara geçmişlerini ve gerçekte kim oldukları unutturabilir.

"İktidar şarabı"nı bir kere içince insan kendini bambaşka bir dünyada sanmaya başlayabilir.

AK Parti'nin hangi şartlarda "iktidar"a geldiğini hatırlamayanımız mı var, kendilerinden başka?...

Tayyip Erdoğan ve arkadaşları her şeyden önce, 28 Şubat döneminin gadrine uğramış, aşağılanmış, köşeye sıkıştırılmış mazlum bir halkın insan yerine konma ve eşit vatandaş sayılma özleminin temsilcisi olarak ortaya çıktılar. Bununla beraber, onlar sadece bu mazlum halkın davasını gütmüyor, ama kendileri de rejimin "sürek avı"ndan kurtulmak istiyorlardı.

Esasen, Türkiye'nin dövülmekten, sövülmekten bitap düşmüş insanlarının Erdoğan ve arkadaşlarının çağrısına hiç tereddüt etmeden cevap vermelerinin de nedeni buydu: Kendilerini ancak kendileri gibi ezilmiş olanlar anlayabilir ve temsil edebilirdi.

* * *

Bu şartlarda seçim kazanan AK Parti önderliği başlangıçta hiç de kendinden emin değildi. Öyle ya, lideri bile sözde hukukî manevralarla devre dışı bırakılmaya çalışılıyor, hükümet oluşumunu dahi parti önderliğinin serbestçe belirleyemeyeceği söyleniyor, "kadrolaşması"nın rejim için yaratacağı tehlikelere dikkat çekiliyor ve yapabileceklerinin anayasa ötesi sınırları hep kendisine hatırlatılıyordu. Bugün kendisini yere göğe sığdıramayan medya çevreleri o zamanlar Erdoğan'ı daha nasıl aşağılayabileceklerinin gayreti içinde bulunuyordu.

Neyse, zaman geçti sular biraz duruldu. Parti kendine güven kazandı. Şimdi ise AK Parti sanki hep iktidardaymış ve hep iktidarda kalacakmış gibi bir hava içine girmiş bulunuyor. Zor zamanlarda ortalıkta görünmeyen ama halkın partiye teveccühü belli olunca parti önderliğini "aman kavgacı adamlardan uzak duralım" hikmetine ikna edebilmiş zevat bile Erdoğan'ın etrafında kendisine yer bulabilmiş durumda. Bürokratik mevkilere yerleştirilenlerin önemlice bir kısmı da, yine zor zamanlarda kayıplara karışmış iken şimdi "bizim parti iktidar oldu" rolüne yatma başarılarıyla temayüz eden fırsatçılar takımından oluşuyor.

* * *

Görünüşe bakılırsa, bugün artık AK Parti'nin "kimseye eyvallahı yok." "Kimseye" dediysek, siz bunu halk olarak anlayın. Yoksa, tabiî "Devlet"e karşı boyunları kıldan ince. AK Parti'nin gözü, "halk" adına, iktidar nimetlerinden yararlanmak için sıraya girmiş işadamı ve bürokrat görünümlü fırsatçılardan başka kimseyi görecek durumda değil. Bir yanda "Devlet"i rahatsız etmeme diğer yanda bu fırsatçıları hoşnut etme kaygısı Parti'yi bir tür "günah çemberi"ne sıkıştırmış durumda.

Halk ise neredeyse tamamen unutulmuş. Bunun en büyük nedeni de, parti önderliğinin ve kadrolarının kurulu düzenin rant mekanizmalarının birer parçası haline gelmiş olmaları. Mesele ille de herkesin maddî bir menfaat elde etmesi değil. İşin içinde "Devlet katı"na yükselmek de var. AK Partililer artık avam tabakasına mensup saymıyorlar kendilerini, onlar artık "Devletlu" oldular. Daha doğrusu öyle hissediyorlar, ama bana sorarsanız fena halde yanılıyorlar derim.

* * *

Bence çok geç olmadan AK Partililer kendilerine şunları ciddi ciddi sormalı ve cevaplandırmalılar: Kendiniz olmaktan çıkarak, ana davanızı ve size ümit bağlamış biçare insanların en temel özgürlük davasını unutarak "iktidar" olmanın anlamı nedir?

Hassasiyetlerini "anlayışla" karşıladığınız "Devlet" siz o makamda olsanız da olmasanız da zaten sapasağlam yerinde durmuyor mu?

Hem Devlete gösterdiğiniz o "anlayış"ı niçin temsil ettiğiniz kitlelere de göstermiyorsunuz?

Niçin "şunları şunları yapamayız" diye kendinize telkinde bulunuyor ve çaresizliği içselleştiriyorsunuz?

Bu yolun fiilî güç ilişkileri bakımından da iktidarsızlıkla sonuçlanacağı bir günün gelebileceğini düşünemiyor musunuz?

En az bunun kadar önemli bir şey daha var: Bugüne kadar kendi "ekibiniz"le çalışma iradenizin Cumhurbaşkanı tarafından engellenmek istenmesine demokrasi adına karşı çıktık. Ama şimdi bakıyoruz ki, yönetme hakkınızın bir parçası olarak takdim ettiğiniz kendi kadronuzla çalışma iddianızın bir ucu yolsuzluğa uzanıyor. "Öyle de olsa, biz yolsuzluğun sonuna kadar takibinden yanayız" demeniz iyi de, unuttuğunuz bir şey var: Temel derdi özgürleşme ve adam yerine konma olan kitlelerin size bu amaçla verdiği yetkiyi bu tür fırsatçıların kötüye kullanmalarına açık kapı bırakmamanız gerekmez miydi?

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan
Dünden Bugüne Tercüman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber