Doçentlik Sınavları ve Doçentliğe Geçişteki Sorunlar

Ülkemiz Yükseköğretiminde ve özellikle yeni kurulan Anadolu Üniversitelerinde öğretim üyesi ihtiyacı nedeniyle; 1981 yılında yürürlüğe konulan 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda (Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Assistant Professor karşılığı olarak) Yardımcı Doçent kadroları ihdas edilmiştir. Yardımcı Doçent unvanlı öğretim üyeleri, üniversitelerin çeşitli idari kademelerinde çalışmanın yanında, her biri kendi sahasında akademik çalışmalar yapmakta, lisans ve lisansüstü öğrencilerin yetiştirilmesini sağlamakta tez ve projeler yönetmektedirler. Devamı için başlığa tıklayın.

Haber Giriş : 22 Mart 2005 11:27, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Ülkemizde hala yeni Yükseköğretim Kurumlarının kurulmasına ihtiyaç duyulmakta ve öğretim üyesi açığı gün geçtikçe artmakta iken; Üniversitelerimizde görev yapan 12 binin üzerindeki Yardımcı Doçent unvanlı öğretim üyesi ağır yabancı dil sınavları ve Doçentlik sınav jürilerin sübjektif kararları yüzünden hakkettikleri akademik yükseltmelere ulaşmalarında; gecikmeler ve sorunlar yaşamaktadırlar.

Doçentliğe yükselme kriterleri

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 24 üncü ve 65 inci maddeleri gereğince hazırlanan ve 1 Eylül 2000 Tarih ve 24157 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliğine göre Doçentlik sınavına başvurabilmek için; Lisans, Yüksek Lisans ve Doktorasını (Tıpta Uzmanlığını) tamamlamış olmak yanında yabancı dil sınavında başarılı olma ön koşulunun sağlanmış olması (Yönetmeliğin 5 inci maddesi) zorunludur. Yabancı dil koşulunun sağlanması için adayların İngilizce, Fransızca veya Almanca dillerinin birinden Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı' na (ÜDS) girmeleri ve başarılı gerekir. Bu koşulu sağladıktan sonra Doçentlik sınavına girmek isteyenler Üniversitelerarası Kurul'a başvururlar (Yönetmeliğin 4 üncü maddesi).

Doçentlik sınavı, "Eserlerin İncelenmesi" ve "Sözlü Sınav" olmak üzere iki aşamalıdır. "Sözlü Sınava" girebilmek için, Eserlerin İncelenmesi aşamasında başarılı olmak gerekir(Yönetmeliğin 10 uncu maddesi).

Eserlerin İncelenmesi aşamasına başvurabilmek için ?ASGARİ KOŞULLARA UYGUNLUK? koşulunun sağlanması gerekir (Yönetmeliğin 11 inci maddesi). Bunun içinde; SCI-Expanded, SSCI veya AHCI kapsamındaki dergilerde birinci isim olarak yayımlanmış özgün araştırma makalesi (en az bir tane) ve SCI-Expanded, SSCI veya AHCI kapsamındaki dergilerde yayımlanmış özgün makale ve/veya vaka takdimi (en az iki tane) olmak üzere toplamda en az üç eser, yayınlamış olmaları gerekir.

Eserlerin incelenmesi sonucunda jüri kararının olumlu olması durumunda, aday sözlü sınava alınır (Yönetmeliğin 13 üncü maddesi).

Doçentlik sınav yönetmeliğinde 13.01.2005 tarihinde yapılan değişiklik Doçent adayının daha önce başarılı olduğu bir önceki sınav aşamasından, hiç yoktan başarısız sayıldığı bariz bir haksızlığa neden olacaktır.

Doçentlik sınav yönetmeliğinde 13.01.2005 tarihinde (25699 sayılı resmi gazetede yayımlanan) yapılan bir değişiklikle; Eserlerin incelenmesi aşamasında başarılı olup sözlü sınavlarda 3 (üç) kez başarısız olan doçent adayının sınavı, eserlerin incelenmesinden başlayarak sınavının tüm aşamaları (yeniden) tekrarlanır. Diğer bir ifade ile eserlerin incelenmesi aşamasında başarılı olup sözlü sınavlara giren doçent adayı sözlü sınavdan 3. (üçüncü) kez başarısız olunduğunda daha önce başarılı olduğu eserler incelemesinden de başarısız sayılacak ve sınav bu kez eserlerin incelenmesinden başlayarak sınavının tüm aşamaları (yeniden) tekrarlanacaktır. Bu Doçent adayının daha önce başarılı olduğu bir aşamadan, hiç yoktan başarısız sayıldığı bariz bir haksızlıktır.

Uzun yıllar yardımcı doçentlik kadrosunda çalışmalarına rağmen doçentlik sınavından geçemeyen on binlerce akademisyen var!

53 Devlet, 23 Vakıf Üniversitesinde toplam 29.248 öğretim üyesinin; 11.111 (%39'u) Profesör, 5.698 (%19'u) Doçent ve 12.439 (%42'si) adedi Yardımcı Doçent kadrosunda görev yapmaktadırlar.

Profesör Doçent Yardımcı Doçent Toplam
Büyük Şehirlerdeki Üniversiteler 5.610 %50 2.498 %22 3.223 %28 11.331
Anadolu Üniversiteleri 4.886 %30 2.948 %18 8.505 %52 16.339
Vakıf Üniversiteleri 615 %39 252 %16 711 %45 1.578
TOPLAM 11.111 %39 5.698 %19 12.439 %42 29.248

Üniversitelerimizde öğretim üyesi kadrolarının unvanlara göre dağılım ve oranları

Tablodaki bilgiler YÖK'ün resmi web sayfasından şubat 2005 itibari ile güncel olarak alınmıştır. http://www.yok.gov.tr/istatistikler/istatistikler.htm

Yukarıdaki bu güncel tabloda sayıca ve oran olarak en büyük grubu yardımcı Doçentler, en küçük grubu ise Doçentler oluşturmakta, Doçentlik unvanında gittikçe bir daralma meydana gelmektedir. Aslında artış oranları küçük unvandan büyük olana doğru daralması lazım gelirken, bizdeki uygulamaların sonucunda, ara unvanda daralma meydana gelmiştir. Tablo incelendiğinde rakam ve oranların bunu açıkça gösterdiği görülecektir. Tablo da da görüldüğü gibi, Profesörler; öğretim üyelerinin toplamı içerisinde % 39, Doçentler % 19 yardımcı doçentler ise % 42 olarak yer almışlardır.

Anadolu Üniversitelerinde görev yapan Yardımcı Doçentlerin Akademik yükselmelerinde yani Doçent olmalarında gecikme ve zorluklar yaşanmaktadır.

Üç büyük şehirdeki Üniversiteler (İstanbul, Ankara ve İzmir) ile Anadolu Üniversitelerindeki akademik unvanları mukayese edildiğinde ise; çok daha farklı ve çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır ki; büyük şehirdeki Üniversitelerde toplam öğretim üye sayısının %50 si profesör, %22'si Doçent, % 28' i ise Yardımcı Doçent iken, Anadolu Üniversitelerinde; toplam öğretim üye sayısının %52'si Yardımcı Doçent, %18'i Doçent ve ancak % 30'u profesör kadrosundadır.

Doçentliğe Geçişteki Güçlüklerin Sebepleri

Yukarıdaki tablo, Yardımcı Doçent'likten Doçent'liğe geçişteki tıkanmanın boyutlarını açıkça ortaya koymaktadır. Buradan bir kez daha da anlaşılacağı gibi, yardımcı doçentlikten doçentliğe geçişte bir güçlük vardır.

2547 Sayılı Kanununun öğretim üyeliğine atanmayla ilgili maddeleri (Md.23,24,25,26.) incelenirse; yardımcı doçentlik ve profesörlük için atama hükümleri düzenlenirken, Doçentlik için önce sınav (24.madde), sonra atama hükmü (25.madde) düzenlenmiştir. İşte işin sorun oluşturan en önemli tarafı da buradadır.

Meydana gelen bu güçlüğün açık ve net olarak iki ana sebebinden söz edilebilir

1. Bir ara KPDS, şimdi ise ÜDS adıyla yapılan Yabancı Dil Sınavlarının zorluğu ve bu sınavı aşabilen öğretim Üyesi sayısının azlığı,

2. Bilgisayarla tespit edildiği söylenilen Doçent'lik bilim jürilerinin, genel olarak, farklı kriterlere dayanarak sübjektif eğilimleri ağır basan değerlendirme yapmaları, yani; Doçentlik sınavlarının (eserler incelemesi ve sözlü sınav) objektif ve adil olmayışı.

Yardımcı Doçentlerin bir çok özlük sorunları vardır

Yardımcı doçentler; mastır/doktora eğitimini tamamlanış, bilimsel çalışmaları değerlendirilerek kabul edilmiş akademik formasyona sahip öğretim üyeleridir. Üniversitelerimizde görev yapmakta olan 12 bini aşkın Yardımcı Doçent'in yıllardan beri devam ede gelen özlük sorunları vardır.

2547 ve 2914 sayılı Kanunlara göre, profesör ve doçentlerle aynı grup ve aynı sınıf içerisinde yer alan yardımcı doçentler, Kanunun çıktığı günden itibaren ayırıma tabi tutulmuşlardır. Sorunların temel konularından birisi, özlük haklarıyla ilgili olanlarıdır.

Özlük haklarıyla ilgili problemleri iki kategoride toplamak mümkündür: Birincisi atamalardaki süre sınırlandırılması, ikincisi ise, yardımcı doçent kadrolarının 3. dereceyle sınırlı bırakılmasıdır. Özlük haklarına getirilen bu iki sınırlama; Kanunun çıktığı günden itibaren Yardımcı Doçentleri haksızlığa uğratmış ve mağduriyetlerine yol açmıştır.

Süre Sınırlandırılması

Kanunlara göre (2547 ve 2914 3. maddeler), yardımcı doçentlerle aynı grup ve aynı sınıf içerisinde yer alan profesör ve doçentler, daimi statü ile üniversitelerin kadrolarına atanırlarken; 2547 sayılı Kanunun 23. maddesi a bendinin ikinci paragrafına göre, ?yardımcı doçentler, her seferinde ikişer veya üçer yıllık süreler için en fazla on iki yıla kadar atanabilirler? hükmüyle, kadrolarına sınırlama getirilmiş ve diğer öğretim üyelerine göre ayırıma tabi tutulmuştur.

Yardımcı doçentlerin problemleri, 4584 sayılı Kanunun Geçici 47. maddesine eklenen, ?Yardımcı Doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmıştır? hükmüyle ortadan kaldırılmak istenmiş fakat Danıştay Birinci Dairesi, 09.02.2001 tarih ve Esas 2000/202 Karar 2001/16' sayılı kararıyla, aksi görüş bildirmiştir. Böylece çıkarılan Kanun, bu konudaki sorunlar tamamıyla giderememiştir.

Problemin çözümü, yıllardan beri sürüp gelen tartışma, istismar ve mağduriyetlerin ortadan kaldırılabilmesi için; 2547 sayılı Kanunda, süre sınırlandırılmasını ön gören 23. maddenin a bendi ikinci paragrafının yürürlükten kaldırılması kaçınılmaz olmuştur.

Derece Sınırlandırılması

Özlük haklarıyla ilgili olarak yardımcı doçentlerin uğradığı diğer bir haksızlık, kadrolarının üçüncü dereceyle sınırlı bırakılmasıdır. Okutup mezun ettikleri öğrencilerinin bile, rutin olarak 1. dereceye kadar terfi edebildikleri halde yardımcı doçentler 3. dereceden yukarıya asla çıkamamaktadırlar. Oysa bizler bunun, her şeyden önce memuriyetten gelen en doğal bir özlük hakkı olduğunu düşünüyoruz.

Yine bu akademisyenler, yardımcı doçent kadrosunda değil de her hangi bir kamu kuruluşunda çalışıyor olsa idiler; tüm diğer devlet memurlarında olduğu gibi her üç yılda bir derece ve her yılda bir kademe ilerlemesi alabilecekken, üniversitelerde yardımcı doçent olarak görev yaptıkları için bu haktan mahrum bulunmakta yani bir noktada yardımcı doçent olduklarından dolayı cezalandırılmaktadırlar.

Yardımcı Doçentlere yapılan ayırım derece konusu ile sınırlı kalmamış, her yeni düzenlemede maaş ve ücret artışlarında bile çifte standartlarla karşı karşıya bırakılmışlardır. 57. Hükümet Döneminde ?eşit ise eşit ücret? aldatmacası ile başlatılan, emekliler dahil bir grup birinci sınıf çalışana uygulanan ?eşit ise eşit olmayan ücret? adaletsizliği aynı şekilde devam etmektedir.

Çözüm önerileri

Yardımcı Doçentlik kadroları daimi statüde olmalıdır.

2547 sayılı Kanunun 23. Maddesi (a) bendi ikinci paragrafında yardımcı doçentler için öngörülen süre sınırlandırılması ortadan kaldırılmalı; yardımcı doçentler de, diğer öğretim üyeleri (doçent ve profesörler) gibi daimi statü ile atanmalı ve bu konuda eşitlik sağlanmalıdır.

Yardımcı Doçentler derece ilememelerini engelleyen hükümler düzeltilmelidir.

Yardımcı doçentlerin 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve diğer mevzuatlardan kaynaklanan özlük haklarındaki adaletsizlikler giderilmelidir. Hizmet sürelerine göre müktesepleri olmadığı halde, yaklaşık bir milyon memura bir derece verilmesini öngören yasa TBMM Genel Kurulu'nda daha yeni kabul edildi. Ancak Yardımcı Doçentlere uygulanan derce haksızlığı hala devam ediyor. Yardımcı Doçentlerin hizmet süreleri kaç yıl olursa olsun yine de üçüncü derecenin üstünü çıkamayacaklar.

Memurlara geçmişte (1979 ve 1991 yıllarında) iki defa birer üst derece verildi, sonradan işe başlayan kamu görevlileri açısından ortaya çıkan mağduriyetin giderilmesi amacıyla söz konusu bu yeni kanun çıkarıldı. Geçmişte üst derece verilmesi uygulamasından yararlanamayan kamu görevlilerinin mağduriyetinin giderilmesine yönelik olarak çıkarılan kanuna hiç kimsenin bir şey dediği yok. Ancak bu kanun teklifini hazırlayanlar ve kanunlaştıranların yani Maliye Bakanlığı bürokratlarının ve Milletvekillerinin Yardımcı Doçentlerin hizmet süreleri ve müktesepleri ne olursa olsun üçüncü derecenin üstüne çıkamamaları adaletsizliğinin neden giderilmediğini açıklamaları gerekmez mi?

Bütün Yüksek Okul mezunları (iki yıllık yüksek okul mezunları dahil) her bir yılda kademe, her üç yılda derce terfii alarak 1. dereceye kadar ilerleyebildikleri halde, Yardımcı Doçentler 3. dereceden yukarıya çıkamamaktadırlar.

Aslında şimdiki uygulama müktesep haklara saygı ve Anayasanın eşitlik hükümlerine de aykırıdır.

Yabancı dil akademik hayatın her safhasında bir problem olmaktan çıkarılmalıdır.

Akademik yükselmelerde Uygulanan Zorunlu Yabancı dil sınavları kaldırılmalıdır. Yabancı dil öğrenme ile yabancı dil sınavları bir birinden farklıdır. Hiçbir akademisyen yabancı dil öğrenmeye/öğretmeye karşı olamaz (mümkünse birden fazla yabancı dil öğrenilsin). Ancak, İngiliz'in İngiliz'den istemediği ağır gramer özellikli yabancı dil sınavlarını akademisyenlerin önüne engel olarak koymak büyük yanlışlıktır. Öğretim elemanlarına mutlaka bir yabancı dil sınavı uygulanacak ise; bu sınav akademik hayatın başında ve sadece bir kez (yüksek lisans veya doktora öncesi, okuduğunu anlamaya yönelik yani; Türkçe'den yabancı dile/yabancı dilden Türkçe'ye tercüme şeklinde) yapılmalı, sonraki hiç bir kariyer basamağında artık yabancı dil sınavı yapılmamalıdır.

Anayasamızda Türkçe'nin resmi dil olduğu açıkça ifade edilmiştir. Buna rağmen ülkemizde yabancı dil konusundaki zorlamalar Türkçe'mizin önünü kesecek boyutlara ulaşmaktadır.

Türkçe'miz hem iyi bir yazım dili ve hem de iyi bir bilim dilidir. Resmi ve Anadilimiz dururken yabancı dille eğitim yapmanın gelecekteki olumsuz sonuçları çok iyi değerlendirilmelidir.

Yabancı dil, ilim adamlarının ilerlemesini engelleyen bir unsur olmaktan kurtarılarak dil öğrenmenin gerekliliği öne çıkarılmalıdır.

Akademik yükselmelerde yapılacak düzenlemelerde Doktora esas alınmalıdır.

Akademik hayatın en zorlu ve önemli basamağı doktora dönemidir. Doktora döneminde elde edilen bilgi ve tecrübeler, büyük ölçüde akademisyenin gelecekteki başarılarını da belirleyecektir. Halbuki, Üniversitelerimizde akademik hayatın dönüm noktası olarak Doçentlik kabul edilmekte ve tüm gayretler bir an evvel Doçent olma yönünde sarf edilmektedir. Son yıllarda yapılan yeni düzenlemeler doktora eğitiminin değerini daha da düşürmüştür. Doktora eğitimi orijinal bilimsel çalışmaların gerçekleştirildiği zaman dilimi olmanın ötesinde, akademik kişiliğe sahip olmanın gerektirdiği özelliklerin de kazanıldığı hassas bir dönemdir. Yabancı dil öğrenmeden kongrede bildiri sunmaya kadar pek çok faaliyet bu dönemde gerçekleştirilir. Elbette öğrenme devam eden bir süreçtir. Ancak, doktorasını bitiren akademisyen artık kendi alanında bilgisine başvurulacak uzman bir kişidir. Ayrıca, doktora sonrası öğrenmeye devam edebilmek için de iyi bir doktora eğitimi almış olmak şarttır.

Bütün gelişmiş medeni dünyada olduğu gibi, akademisyenlik unvanını doktora ile sınırlı tutmak ve ara unvanların ortadan kaldırılmasını sağlayacak kanuni düzenlemelerin yapılması zorunludur. Doçentlik unvanı Almanya'nın, Yardımcı doçentlik unvanı da 2547 Sayılı Kanunun ile Türkiye'nin eseridir.

Ülkemizde yetişmiş insanları harcamak bu kadar kolay olmamalı.

Hepimiz biliyoruz ki bir öğretim üyesinin yetişmesi için büyük bir emek ve uzun bir süreç gerekmektedir. Pahalı bir yatırımdır. En verimli çağında kapı önüne konulmak yerine diğer öğretim üyeleri gibi yardımcı doçentlerin de daimi kadroda olmaları gerekir.

Merkezi Doçentlik Sınavları Kaldırılmalıdır.

Günümüzde uygulanmakta olan ?Merkezi Doçentlik Sınav?larına son verilmelidir. İlk kez 1946 yılında yürürlüğe giren 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu ile belirlenen doçentlik sınavına yönelik düzenlemeler günümüze kadar dört beş kez çeşitli değişikliklere uğramasına rağmen hala istenen düzeye ulaşamamıştır. Merkezi Doçentlik Sınavı uygulamada bir sürü adaletsizliklerin yaşandığı kendine özgü, apayrı, farklı, tuhaf ve gelişmiş ülkelerin hiç birinde örneği bulunmayan bir ?Unvan sınavı? dır.

Doçentlik; öğretim üyeliğinin akademisyenliğin tam ortasında bir basamaktır. Doçentlik unvanının bir altı yardımcı doçentlik, bir üstü ise profesörlüktür. Her ikisinde de böyle bir sınav yoktur. Sadece, kadro ilanı şartı ile her üniversitenin kendi yönetmeliğindeki belli kriterlerin göz önüne alındığı atamalardır.

Yardımcı doçent, Doçent ve Profesörlüğe yükseltme ve atanma aynı prosedüre tabi tutulmalı ve Merkezi Doçentlik sınavlarına son verilmelidir. Şimdiki sistemde yardımcı doçent ve profesörlüğe yükselme ve atanma nasıl yapılıyorsa, Doçentliğe yükseltme ve atanma da aynı şekilde olmalıdır.

Selami SERHATLIOĞLU
([email protected])
Yard.Doç.Dr.
Fırat Üniversitesi, Tıp Fakültesi

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber