Babacan: 2010, büyümenin yılı oldu

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 01 Ocak 2011 12:44, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2010 yılının özellikle gelişmiş ülkelerde büyük problemlerin, sıkıntıların yaşandığı bir yıl iken Türkiye'de güven ve istikrar ortamında, büyümenin, istihdamın sağlandığı ve refahın ciddi ölçüde arttığı bir yıl olduğunu bildirdi.

2011 yılının ise yine gelişmiş ekonomilerde risklerin arttığı bir yıl olacağına dikkat çeken Babacan, ''Türkiye, bu riskli ortamda, güven ve istikrar ortamını koruyarak, makul oranda büyümeyi, istihdamı sağlayacak bir ülke olacak'' diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AA muhabirinin 2010 ve 2011 yılı Türkiye ve dünya ekonomisine ilişkin sorularını yanıtladı.

Türkiye'de 2009 yılından itibaren mali disipline önem verdiklerini ve kamu maliyesini çok sıkı uyguladıklarını, bütçe açığını azalttıklarını, borç stoğunu kontrol altında tuttuklarını anlatan Babacan, yıl sonu itibariyle toplam kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 41 küsüre ineceğini ve Türkiye'nin Avrupa'da milli gelire oranla borcunu düşüren tek ülke olduğunu söyledi.

Merkez Bankası'nın para politikalarını çok dikkatli götürdüğünü ifade eden Babacan, bankacılık sektörüne ilişkin atılan adımlarla finans sektörü ile ilgili tedbirleri aldığını kaydetti.

-''KREDİ HACMİ ARTSIN, AMA ÖLÇÜLÜ OLSUN''-

Babacan, kredi hacminin 2009'da 392 milyar lira iken, bu yıl 508 liraya çıktığını belirterek, bu yıl yüzde 24-30 arasında bir kredi hacmi genişlemesinin olacağını söyledi.

''Kredi hacmi artsın, ama ölçülü olsun'' diyen Babacan, bu yılki kredi genişlemesinin 125 milyar lirayı bulacağını ve 2011'deki kredi artışının da bu civarda artmasını istediklerini kaydetti.

Babacan, bunun ötesine gidildiğinde makro dengeler ile ilgili sıkıntıların baş gösterebileceğinin altını çizerek, Türkiye için enflasyon kaygısından çok cari açık kaygısının geçerli olduğunu ifade etti.

Şu anda Türkiye için enflasyon riskinin çok ciddi oranlarda olmadığına, asıl dikkat ettikleri konunun cari denge olduğuna işaret eden Babacan, şöyle devam etti:

''Yüzde 5-6 cari açık tamam ama yüzde 25'in üzerinde bir kredi genişlemesi olursa, 125 milyar liranın üzerinde bir kredi genişlemesi olursa, cari açığı yüzde 5-6'dan daha yükseğe taşıma riski var. Dikkatli olalım 2011'de. Bütün bu tedbirlerin arkasında cari dengeyi belli noktalarda tutma gayreti var ama bunla ilgili rakamsal bir hedefimiz yok. Çünkü cari açıkla ilgili kontrolümüzde olan konular var, olmayan konular var. Dolayısıyla böyle bir hedef koyup, tutturmaya çalışmak, doğru bir yaklaşım değil.''

Orta ve uzun vadede sonuç getirecek yapısal reformlara da değinen Babacan, Türkiye'de Ar-Ge harcamalarının binde 8,5'e çıktığını ve bundan sonraki dönemde de Ar-Ge harcamalarının ön planda olması gerektiğini belirtti.

-''EN AZ 3 NÜKLEER SANTRALE, SAHİP OLMAMIZ GEREKİYOR''-

Yenilenebilir Enerji Kanunu'nun çıktığını hatırlatan Babacan, asıl büyük kapasitenin ise nükleer enerjide olduğunu, Türkiye'nin 2023 yılına kadar en az 3 nükleer santrale sahip olması gerektiğini söyledi.

Babacan, ''Belki Kore ya da Japonya örneğinde bir miktar sermaye koyacağız Türkiye olarak. İhtimal olarak görünüyor. Rus örneğinde ise yok. Görüşmelerin netleşip, yatırımların yapılması önemli. Asıl cari denge sorunumuzu enerji açısından çözecek en önemli somut adım bu olacak'' dedi.

Eğitimin de çok önemli olduğuna işaret eden Babacan, şartlı nakit desteğini artırdıklarını hatırlattı. Babacan, Türkiye'nin fiziksel altyapısının verimliliğini de artırdıklarını belirterek, ''Tüm bunlar, Türkiye'nin rekabet gücünü artıracak ve ödemeler dengesinde Türkiye'nin daha iyi noktaya gelmesini sağlayacak tedbirler'' diye konuştu.

-''KAMU BANKALARININ BİLANÇO YAPISI DEĞİŞTİ''-

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, kamu bankalarının kullandırdığı kredilere ilişkin olarak, kamu bankalarının bilanço yapısının değiştiğini ve ağırlıklı olarak Hazine kağıdı taşırken, hazinenin borçlanma ihtiyacının ve iç borç döndürme oranının düşmesiyle beraber, bunu krediyle telafi ettiğini anlattı.

Kamu bankalarının her yıl kredi hacmini sektör ortalamasından daha fazla büyütmesinin normal olduğunu belirten Babacan, ''Ama biz kamu bankalarına ne diyoruz, toplam aktif büyüklüğünü, sektördeki payını değiştirme diyoruz. Açık bir talimatımız'' dedi.

Kamu bankalarının doğal olarak diğer bankalara göre daha düşük faizle mevduat topladığını kaydeden Babacan, ''Biz 2003'de dedik ki bu doğal avantajınızı, asla ve asla kredi faizlerine yansıtmayacaksınız. Kamu bankaları doğal rekabet avantajlarını, kredi faizlerine yansıtmamalı'' diye konuştu.

2003'den 2009'a Ziraat Bankası'nın kurumlar vergisi ve Hazine'ye ödediği paranın 14-15 milyar lira yani 10 milyar dolar civarında, Halk Bankası'nda da 6-7 milyar lira yani 4 milyar dolar civarında olduğunu belirten babacan, böylece kamu bankalarının, 7 yılda yaklaşık kamuya 14-15 milyar dolar nakit kaynak aktardığını söyledi.

Babacan, ''2001'de Halk Bankası bilançosunun yüzde 75'i görev zararı karşılığı verilen kağıtlardan oluştu. Bugün bilançonun yüzde 58'i kredilerden oluşuyor. Kamu bankalarına ve Merkez Bankası'na 2001 de verilen kağıtların ödemesini bitirdik. 10 Aralık tarihi itibariyle onların ödemesi bitti'' dedi.

-TORBA YASA-

Torba Yasa'yla ilgili soru üzerine de Babacan, yasanın en önemli konusunun yeniden yapılandırma meselesi olduğunu, istihdamla, Devlet Personel Rejimi ile ve kurumların sıkışan pek çok konusunun yasanın içinde yer aldığını anlattı.

Babacan, ''Bu hem geniş bir kitlenin, vatandaşların önünü açacak, onları rahatlatacak bir yasa, hem de kamuya devlete belirli bir miktarda gelir getirecek bir yasa. Dolayısıyla herkesin istifade edeceği, yararlanacağı böyle bir düzenlemeye tüm partilerimizden destek bekliyoruz'' diye konuştu.

-''(VERGİ) BU HOŞNUT OLDUĞUMUZ BİR TABLO DEĞİL, ZAMAN İÇİNDE DEĞİŞMESİ GEREKEN BİR TABLO''-

Babacan, akaryakıttaki ÖTV'nin 1 Ocak 2010 tarihinden beri maktu ve sabit olduğunu belirterek, bu uygulamayı 2011 sonuna kadar da değiştirmeyeceklerini bildirdi.

Akaryakıttaki ÖTV'nin en önemli vergi kalemlerinden biri olduğunu ifade eden Babacan, iki yıl üst üste bu oranların artırılmamasının çok ciddi bir fedakarlık olduğunu, bütçe giderlerinin en az enflasyon artı büyüme kadar arttığını söyledi. Babacan, şöyle devam etti:

''Maliye Bakanı Şimşek, şu açıdan haklı; petrol fiyatları 40 dolara kadar düştüğünde durum başkaydı, bugün ise 95 dolar ve durum başka. Petrolün fiyatı varile bağlı, Türkiye için kura bağlı. Petrolün varil fiyatı değişmese dahi dolar bir önceki aya göre yüzde 10 daha yüksek. Kur etkisi var burada. Ama toplam içerisinde vergi sabit ve diğer rakam büyüdüğü için oransal olarak vergi düşmüş oluyor, Maliye Bakanımız haklı. 2002 sonuyla bugünü karşılaştırın, bu 2002'den de aşağı bir noktada.

Devlet olarak, gelir kaynağımız tamamen vergi. Devletin petrol geliri olsa biz deriz ki düşürelim. Akaryakıtın esnekliği çok az, fiyat hassasiyeti çok çok düşük. Bizim doğrudan gelirlerimiz yok denecek kadar. Beyana dayalı gelir vergisi Türkiye'de 2 milyar civarında. Sadece sigaranın ÖTV'si 15 milyar. Doğrudan vergileri alamayınca, bu sefer ister istemez dolaylı vergiler yüksek.

Bu hoşnut olduğumuz bir tablo değil, mutlaka zaman içinde değişmesi gereken bir tablo ama akşamdan sabaha bunları değiştiremiyorsunuz. Belli bir zaman gerektiriyor, belli bir reform süreci, kültürel değişim gerekiyor. Tablo bu, hoşnut değiliz, değişmesi gerekiyor, kayıt dışının azalması gerekiyor.''

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'de aynı merkez bankası başkanının atanmasının önünde hiçbir hukuki engel bulunmadığını, sadece yaş sınırı olduğunu belirterek, merkez bankası başkanlığına atanacak ismin daha önce açıklanmasının ise bu sistemde olmayacağını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AA muhabirinin 2010 ve 2011 yılı Türkiye ve dünya ekonomisine ilişkin sorularını yanıtladı.

Bakan Babacan, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın, ''Merkez Bankası Başkanlığın ya iki dönem ya da 7-8 yıl olması gerektiği'' sözlerinin hatırlatılması üzerine, aynı merkez bankası başkanının 2 ya da 3 dönem bu görevde bulunmasının önünde hiçbir hukuki engel bulunmadığını, sadece yaş engeli olduğunu söyledi. Babacan, ''Merkez Bankası Başkanının önünde, Durmuş Beyin yaş sınırı var, o oraya takılıyor. Eğer yaşı müsait başkan olursa, herkes memnun olursa, 2 kere olur, 3 kere olur onun önü açık. Yani Durmuş Beyin dediği bizde imkansız bir şey değil ama şartlara bağlı o yetkinin kimde olduğu belli. Bakanlar Kurulumumuzdadır'' dedi.

Yeni merkez bankası başkanının isminin önceden açıklanamayacağına, çünkü sistemin buna uygun olmadığına dikkati çeken Babacan, öncelikle hukuken bu pozisyon boşalmadan oraya atama yapmalarının mümkün olmadığının altını çizdi. Babacan, ''Keşke böyle bir şey olsa. Mesela atamayı yapsak ama uygulama tarihi işte şu tarihte dense. Ama bunun için genel bir yasal düzenleme gerekir. Anayasa'ya gider mi işin ucu bilmiyorum ama bizim atamalarda yasal çerçevemiz buna müsait değil'' dedi.

Bir de bu sürenin uzun olması halinde iki başlılık olabileceğini belirten Babacan, ''O süreyi çok uzun tutmamak lazım. Olsa iyi olur mu? İyi olur. Bana göre makul, çok da uzun olmayan süre iyi olur'' diye konuştu.

-''MERKEZ BANKASI GÖRÜŞLERİN HEPSİNİ DİNLİYOR''-

Merkez Bankasının bağımsız bir kurum olduğunu anımsatan Babacan, Merkez Bankasının bütün görüşleri dinlediğini ifade ederek, şunları söyledi:

''Yani kulaklarını da tıkamıyorlar. İhracatçılarımızdan, bakanlarımızdan gelen bütün görüşleri. Bu görüşler kamuoyu üzerinden de oluyor, özel görüşmelerde de söylenebiliyor. Merkez Bankamız bunların hepsini dinliyor, dikkate alıyor. Ama son sözü son kararı da kendisi bağımsızca veriyor. Sistemimiz ona göre kurulmuş. Avrupa Merkez Bankası'da böyle çalışıyor. Bu işin tabiatı, gereği böyle.

Tabii Merkez Bankamızın her türlü kararı eleştiriye açık. Merkez Bankamız, 'her şeyi çok doğru yapıyorum, zamanında güzel şeyler yaptım.' Hiçbir zaman bu iddiada da olmadı arkadaşlarımız. Böyle çok iddialı söylemleri de yok. Biz Merkez Bankamızla çok yakın çalışıyoruz. Herkesi dinliyorlar. Özellikle finansal istikrarla ilgili konularda kararlarını bağımsız da alsalar pek çok kurumla beraber ortak hareket etmek durumundalar ki sonuç alabilelim. Aksi halde sadece Merkez Bankasının sahip olduğu enstrümanlarla finansal istikrarı sağlamamız mümkün değil.''

-''İSTİKRAR ADINA EN SERT TEDBİRLERİ ALMAKTAN KAÇINMAYIZ''-

Başbakan Yardımcısı Babacan, cari açık konusundaki tedbirlerle ilgili bir soru üzerine de istikrar adına gerekirse en sert tedbirleri almaktan kaçınmayacaklarını vurgulayarak, ''Merkez Bankası zaten daha önce sinyallerini verdi. Açıklamalarına bakarsanız, birkaç adım daha geliyor. Ocak ayı içinde bazı kararlar alacaklar yine'' dedi. Babacan, 2011'in çok dikkat edilmesi gereken bir yıl olduğunu da vurguladı.

''Yıl sonu itibariyle büyüme, cari açık ve enflasyon ne olacak?'' sorusuna ise Bakan Babacan, şu yanıtı verdi:

''Büyüme yüzde 6,8 dedik. Ama bunun üzerinde bir şey olacak inşallah yani altına düşme ihtimali çok çok zayıf. Yüzde 6,8 muhafazakar bir tahmindi. Yani beklentilerin ortalaması değildi mesela. Kurumlarımızın ortalama beklentisi bir miktar daha yüksekti zaten.

3. çeyrekte tahminler uçuştu yine 6,5, 7, 7,5. Ama 5,5 çıktı. Çok dikkat etmemiz lazım. Mutlaka ihtiyatlı olmamız lazım. Ekonomi yönetiminde en büyük tehlike beklentiyi yükseltip, bazı hayaller oluşturup, ondan sonra o hayallere ulaşamamak. En büyük tehlike bu. Bu ortamı hiç oluşturmamamız lazım. 3. çeyrek büyümesinde çoğu yanıldı. Piyasa beklentisi ortalaması yüzde 7'iydi, 5,5 çıktı.''

İhtiyatlı durduklarını, bunun beklenti yönetimi açısından çok önemli olduğunu belirten Babacan, ''Yani kötü sürpriz olmasın, hayal kırıklığı, moral bozukluğu olmasın, bir kötü sürprizle karşı karşıya kalmayalım'' diye konuştu.

Türkiye bütçesinin gelirlerinin ağırlıklı olarak büyümeye endeksli olduğunu, bütçeyi yaparken pek çok vergi kaleminde, vergi gelirinde büyümenin temel çarpan olduğunu anlatan Babacan, şöyle devam etti:

''Biz ne kadar ihtiyatlı olursak büyüme konusunda bütçe gelirlerinde o kadar ihtiyatlı bir hesap yapmış oluruz. Beklenenin üzerinde bir büyüme geldiğinde 2009'un son 3 ayında da bunu yaşadık, 2010'un tümünde de bunu yaşadık. Beklenenin üzerinde büyüme ve beklenin üzerinde bir vergi geliri. Onun için de bütçe açığımız beklenenden düşük çıkıyor. Hepsi birbirine bağlı. Şimdi orada yüzde 6,8 değil, yüzde 7,5 deseydik. Kimse bu hayali demezdi. Yani yüzde 7,5 göre hesabını yap, ya olmazsa, 3. çeyrekteki gibi 1,5 puanlık bir sapma olursa ne olacak bütçe açığımız, söylediğimizden daha fazla çıkacak. Ondan sonra Türkiye'ye ne oluyor, mali disiplin mi bozuldu? 'Ya bir şey yok, sadece bizim gelirimiz düştü' ama anlatamayız.''

-''YENİDEN YAPILANDIRMADA NAKİT GİRSİN, BİR GÖRELİM. BÜTÇEMİZİ ÖYLE YAPTIK, SIFIR KABUL ETTİK''-

Babacan, yeniden yapılandırmadan ne kadar gelir beklediklerinin sorulması üzerine ise bunun çok kapsamlı bir uygulama olduğunu, ne kadar geleceği konusunda tahmin yürütmenin zor olduğunu ifade etti.

Beyanname verince de işin bitmediğini söyleyen Babacan, ''Adam stok affı diye beyannameyi veriyor. Ondan sonra parayı ödemiyor. Hem af kapsamına giriyor, hem de parayı ödemiyor. Dolayısıyla Hazinenin, Maliyenin değil, Hazinenin nakit hesaplarına para girsin, yeniden yapılandırmadan ne kadar gelirimiz oldu bakalım'' diye konuştu.

Babacan, Varlık Barışına da değinerek, buradan devletin tahsilatının 1 milyar lira olduğunu belirten Babacan, şunları kaydetti:

''O kadar gürültü, o kadar şey. Çünkü adam 'getireceğim' dedi, beyanname verdi ama getirmedi. Parasını getirdi, ödemesi gerekeni ödemedi. Biz şimdi o 1 milyarı, 5 milyar hesaplasaydık, ona göre bütçemizi yapsaydık, ona göre giderler, harcamalar. Bütçenin iki yakasını bir araya getiremezdik.

Yeniden yapılandırmada da nakit girsin, bir görelim. Bütçemizi zaten öyle yaptık, hiç sıfır kabul ettik. Onda çok ısrarcı oldum. Para geldikten sonra harcamaktan kolay bir şey yoktur. Borç ödemede kullanabiliriz ya da yatırım projeleri oluyor, mesela münferit yatırım projeleri şu anda yatırım programımızda olmayan bir projeyi alırız, 'hadi ona da başlayalım' deriz. Bir defalık gelecek para, her sene gelmeyecek.''

-YENİDEN YAPILANDIRMAYA İLİŞKİN İDDİALAR-

Başbakan Yardımcısı Babacan, yeniden yapılandırmanın seçim yatırımı olduğu iddialarına ilişkin olarak da uygulamayla 2009 krizinden etkilenen, devlete, kamuya olan yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanan vatandaşlar için bir kapı açtıklarına işaret etti ve seçimle ilgili olmadığını vurguladı.

Babacan, ''Bunun sebebi 2011'de seçimin oluşu değil, 2009'da Türkiye'nin ekonomisinde yaşanan daralma ve bunun oluşturduğu olumsuz şartlardır. Başka bir şey değildir. Ama öyle de değerlendirebilirler artık ona da yapacak bir şeyimiz yok. Konuşacaklar, edecekler ama bizim kendi çalışmamızın asıl sebebi, motivasyonu bu. Geniş kesimleri ilgilendiren bir konu. Biz bunu 2004'te de yaptık ve 2004'te yerel seçimlerden sonra yaptık. 2007'de seçim varken ve yerel seçimler de 2009'da olacakken biz 2004'te yaptık'' diye konuştu.

Söz konusu yapılandırma çerçevesinde geçen sene yaptıkları kredi kartlı borcu yapılandırmasını da anımsatan Babacan, ''Geçen sene seçim yoktu. 1 milyon insanı ilgilendiren bir durumdu. Bunların yaklaşık 500 bini geldi, yeniden yapılandırdı'' dedi.

-500 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT HEDEFİ-

Babacan, 2010 yılının son Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantısında Türkiye'nin 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin görüşüldüğünü söyledi. 500 milyar doların 3, 4 yıl evvel ilan ettikleri bir rakam olduğunu belirten Babacan, TİM'in bu hedefe ulaşılması için yapılması gerekenler konusunda 1,5 yıl uğraşarak hazırladığı bir çalışmanın söz konusu olduğunu kaydetti.

TİM'in bu taslak çalışmasında sektör sektör, ülke ülke hedeflerin bulunduğunu bildiren Babacan, ''500 milyar doları biz nasıl sağlayacağız? Mesela otomotivde 2023'de Fransa'ya ne kadar mal satmalıyız, tekstilde Rusya'ya 2023'te ne kadar mal satmalıyız. Bütün bunların analizini yapan güzel bir çalışma ortaya çıkmış'' diye konuştu.

Son toplantıda bunu DPT'nin koordinasyonuna verdiğini, kamu kuruluşlarının çalışmayı inceleyeceğini belirten Babacan, bu strateji belgesiyle uyumlu kamu tarafında nasıl bir eylem planı geliştirmeleri gerektiği konusunu çalışacaklarını söyledi.

Babacan, ''Hangi kurumumuz ne yapmalı ki bu hedefleri tutturabilelim. Burada iki alternatif var. Bunu TİM kendi belgesi olarak açıklayabilir, 'bunda serbestsiniz' dedik. Ama bu bir kamu belgesi niteliği taşımaz, kamuyu bağlamaz. ikinci alternatifte ise DPT koordinasyonunda bunun iyice kamu tarafından da altı doldurulur, bir eylem planı oluşturulur ve ondan sonra ortak bir belge, 'özel sektör kamunun çalıştığı bir strateji belgesi olarak adını koyar, öyle açıklarız' dedik. Biraz da kendilerine bıraktık. İkinci alternatife daha meyilli arkadaşlar. Dolayısıyla 2. yoldan gideceğiz'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Bu yıl sonu itibariyle tüm kamunun net dış borç stoğunun 9,7 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Dış borcumuza bakıyoruz bir de döviz varlıklarımıza bakıyoruz. Aşağı yukarı başa baş noktaya getirmişiz'' dedi.

Yatırımcıların, gerçek para sahiplerinin şu anda Avrupa'daki riskleri zirvede gördüğünü, bunun son derece önemli ve dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu belirten Babacan, bugün Avrupa'da belli başlı bir ülkenin borç ödememe durumuna düşmesinin hiçbir şeye benzemeyecek kadar tehlikeli olacağı uyarısında bulundu.

Bankaların iflas noktasına geldiğinde ülkelerin ''arkasındayız'' dediklerini ifade eden Babacan, şunları kaydetti:

''(Kefilim) diyor. Bankanın riskini üzerine alıyor. Banka tamam ayakta duruyor ama sırtını devlete dayamış şekilde. Şimdi bankaların sırtını dayadıkları devletler şu anda problem yaşıyorlar, sorgulanıyorlar. Devletlerin arkasında kim duracak o sorgulanmaya başlıyor. Bugün Yunanistan, İrlanda ve Portekiz için kurtarabilecek büyüklükte bir paket AB tarafından onaylandı. IMF ile mekanizmasını da açıkladılar. Ama dördüncü bir ülke için o kaynak yetmeyecek.

Avrupalılar ne yapıp edip, yani bir olağanüstü hal mi ilan edecekler... Bir büyük doğal felaket başımıza geldi ruhuyla hareket etmeleri lazım. Aksi halde göz göre göre çok sıkıntılı döneme doğru gidiyor. Bugün göstergeler o kadar tedbir, zirve konuş konuş ama piyasaları ikna edemiyorlar.''

-''TÜRKİYE İHRACATININ YARISINI AVRUPA'YA YAPIYOR''-

Türkiye'nin ihracatının yarısını aşağı yukarı Avrupa'ya yaptığını anımsatan Babacan, dolayısıyla orada olabilecek bir sarsıntının dönüp dolaşıp ticaret kanalıyla Türkiye'yi etkilediğini kaydetti.

Doğrudan yatırımlar açısından da Avrupa'nın Türkiye için önemli olduğunun altını çizen Babacan, ''Şu ana kadar doğrudan yatırımın yaklaşık yüzde 80 mertebesi AB'ye üye ülkelerin şirketleri. Son zamanlarda bize doğrudan yatırımlar azaldıysa bu şirketlerin kendi ülkelerinde yaşadığı sorundan. Bizi ticaret kanalından, sermaye akımları doğrudan yatırımlar açısından etkiliyor'' dedi.

''Avrupa'da olabilecek gelişmelerin niteliğine ve büyüklüğüne bağlı neler yaşayabiliriz. Yaşadığımız sorunlar sadece bankalarla mı sınırlı kalır ya da avro, doların değeriyle mi sınırlı kalır? Bu senaryoların hepsi bizi ayrı ayrı farklı nitelikte etkiler. Biz olabilecek her türlü senaryoyu önümüze koyup hareket ediyoruz'' diyen Babacan, bu çerçevede Merkez Bankasının almış olduğu tedbirlerin kötü bir tablo oluştuğu için değil, proaktif yaklaşımın sonucu olduğunu, testi kırılmadan sağlam tutulmasının amaçlandığını söyledi.

Babacan, şu anda Türkiye'nin risk göstergeleri açısından Avrupa'da en iyi durumda olan ülkelerin başında geldiğini de kaydetti.

-''KILIÇDAROĞLU TAKILMIŞ 1970'LERE, 1980'LERE''-

Bu yıl sonu itibariyle tüm kamunun net dış borç stoğunun 9,7 milyar dolar olacağının tahmin edildiğini belirten Babacan, ''Bunun içinde merkezi hükümet var, KİT'ler var, belediyeler var, hepsi var. 9,7 milyar dolar. Bu tahmini rakam. Milli gelirimizin yüzde 1,3'ü. Dış borcumuza bakıyoruz bir de döviz varlıklarımıza bakıyoruz. Aşağı yukarı başa baş noktaya getirmişiz. Elimizdeki döviz kadar borcumuz var'' şeklinde konuştu.

Türkiye'nin en çok bütçe açığı verdiği dönemin 2009'un ikinci çeyreği olduğunu ifade eden Babacan, daha sonra piyasada güveni sağladıklarını ve bu güven oluştuktan sonra bankaların Eylül'e kadar adeta kilitlenen kredi hacminin arttığını söyledi.

Özel sektör istihdam etmedikten sonra işsizlik sorununu çözmenin mümkün olmadığına dikkati çeken Babacan, ''İstihdam nasıl olacak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'sen devletsin al' diyor. Takılmış 1970'lere, 1980'lere. Devlete her yıl 100 bin kişi alıyorsunuz bir 100 bin kişi daha alsanız ne yazar. Bizim özel sektörümüz 1 yılda 1 milyonun üzerinde istihdam sağladı'' dedi.

 

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber