Demirbank'ı nasıl batırdılar?

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 21 Şubat 2011 07:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Demirbank'ın patronu Cıngıllıoğu 1995'te çok kazandığı bono kumarına girdi, Hazine göz yumdu, rakipler üzerine gitti, yabancı tetiği çekti, Merkez Bankası seyretti, medya sessiz kaldı ve Türkiye'yi savaşın eşiğine getiren oyun başladı

Galatasaray'ın UEFA Kupası'ndaki başarıları hemen tüm toplumu esir almış, Milenyum'a tüketim çılgınlığıyla giriyordu 2000 yılının baharına Türkiye... DSP-ANAP-MHP koalisyonunun Aralık 1999'da yaptığı IMF anlaşmasıyla 4 milyar dolar dış borç garanti edilmiş, dolar kuru sabitlenmiş, bu sayede enflasyonda düşüş sağlanmıştı. Hazine, o güne kadar görülmedik düşük faizle borçlanıyordu. Her ihalede faiz düşüyor, Hazine bonolarının en büyük müşterisi olan Halit Cıngıllıoğlu'nun Demirbank'ı, kağıt üzerinde kar rekorları kırıyor, televizyonlarda sektörün dört büyük özel bankası; İş, Yapı Kredi, Akbank ve Garanti'ye isim vermeden meydan okuyan reklamlarını döndürüyordu...

Yaz aylarına bu rehavet içinde girilirken, Cıngıllıoğlu'nun meydan okuduğu bankalardan bazıları bono piyasasında pozisyon değiştirdi ve fitil gizliden gizliye yanmaya başladı. Yaz boyunca Demirbank, kendisini batıracak faiz yükselişini engellemek için, hem rakiplerinin sattığı bonoları piyasadan satın almak hem de Hazine'nin yeni ihraç ettiği kağıtlara 'zoraki müşteri' olmak zorunda kaldı. Öyle ki piyasada, 2000 Ağustos ve eylül aylarında yapılan iki Hazine ihalesinde diğer bankalar alıcı olmadığı için Demirbank'ın tek başına kağıtların büyük bölümünü almak zorunda kaldığı dedikoduları çıktı. (Bankanın bu kadar Hazine bonosu almasına başta Hazine ve BDDK olmak üzere ekonomi yönetiminin nasıl göz yumduğu ise bir bilmece...)

Özetle Demirbank'ın patronu Halit Cıngıllıoğlu, yakın arkadaşı Tansu Çiller'in iktidarı döneminde, 1995 ve 1996'daki faiz düşüşü sırasında oynadığı ve çok para kazandığı bono kumarına, bu kez daha gözü kara girmişti. Ve satın aldığı 3,6 hatta 1 yıl vadeli bonoların parasının önemli bölümünü gecelik piyasadan, yani televizyonlarda isim vermeden meydan okuduğu rakiplerinden gecelik borç alarak yapıyordu. O rakipler sonbahar aylarında Demirbank'a borç verme koşullarını iyice ağırlaştırdı, hatta borç vermemeye başladı. Piyasalarda likidite sıkışıklığı bir krize dönüştü. (Sektörün büyük bankaları için 'Demirbank'ı batırdılar' dedikodusu da bu yüzden çıktı.) Demirbank hem repo hem de bono piyasasındaki faiz yükselişine karşı daha hassas bir konuma geldi. Bu dönemde bankanın finansman kaynağı çok yüksek faizle toplanan mevduat, açık pozisyon ve Merkez Bankası'ndan alınan gecelik borçlar oldu.

'DEUTSCHE'NİN RAPORUNU ATLAMIŞIZ!'

Demirbank köşeye sıkışırken, piyasalardaki likidite krizi ilk kurbanlarını 2000 yılının ekim ayında aldı. Kötü yönetildikleri sonradan iyice ortaya çıkan Ceylan Grubu'nun Bank Kapital'i ve Dinç Bilgin'in Etibank'ına 27 Ekim 2000'de el konuldu.

Kasıma girildiğinde IMF'nin direttiği Türk Telekom özelleştirmesinin koalisyon ortakları arasında çıkardığı gerilim nedeniyle tansiyon iyice yükseldi ve ayın ikinci yarısında kıyamet koptu. Merkez Bankası'nın araştırma bölümünden bir yetkili 2001 yılının ilkbaharında şu sözlerle anlatıyordu o günleri: "Alman Deutsche Bank, o günlerde 'Türkiye'de faizler yükselecek' şeklinde bir rapor yayınlamış müşterilerine (Deutsche Bank'ın 2009 başındaki Türkiye batacak raporunu da unutmamak gerekiyor). Biz aslında Türkiye piyasalarıyla ilgili çıkan her yayını takip ederiz. Gerektiğinde önceden müdahale ederek önlem alırız. Ancak nasıl olduysa! O raporu atlamışız. Raporu gören iki büyük yabancı fon bonolarını satıp dövize geçti. Piyasadan 2 milyar dolara yakın döviz çektiler. Ondan sonra olanları biliyorsunuz..."

Biliyoruz... 16 Kasım'da piyasada panik çıktı, borsa çakıldı, yatırımcıların bono piyasasından kaçmasıyla faizler tırmanmaya başladı, bankalar birbirine borç vermeyi kesti. Kasım sonuna kadar piyasalardaki hızlı çalkantılar ve yabancı yatırımcı çıkışı sürdü. Kasım'ın son gününde Merkez Bankası piyasaya "Sadece döviz satarsanız TL alırsınız" ültimatomu verdi ve bu açıklamanın ardından 30 Kasım'da gecelik faiz yüzde 400'e kadar yükseldi. Aynı gece Washington'da IMF Yönetim Kurulu Türkiye için acil toplantıya başlamıştı.

O gün bono faizi yüzde 74'e kadar yükselirken, yılın ilk 10 ayında ortalama yüzde 37 faizle, kapasitesinin çok üzerinde Hazine bonosu alan Demirbank bir anda çift darbe yedi. Hem elindeki bonoların değeri düşmüş hem de gecelik borçlanma faizinin aşırı yükselmesiyle maliyetleri katlanılamaz boyuta ulaşmıştı. Böylece banka öz sermayesini birkaç günde eritti. Son umut kapısı Merkez Bankası ise bankaya para vermeyi reddediyordu (Gazi Erçel yönetimindeki Merkez Bankası'nın, Demirbank'a ihtiyacı olan parayı neden vermediği bugün bile tartışılır. Özellikle ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'nin son krizde batıkları önlemek için piyasaya para pompalaması ve en azından şimdilik bu yönteminde başarılı olması bizdeki ekonomi yorumcularına 'Bernanke'nin yaptığını Türkiye yapsaydı 2001 yaşanmazdı' dedirtiyor. Ancak bu yorumları yapanlar arasında o zaman Hazine ve Merkez Bankası'nın tepe yönetiminde olan isimlerin de olması olayın bir başka şaşırtıcı yönü. Tabii o günlerde piyasaya para vermemek Merkez Bankası'nın kriz boyunca yaptığı ne ilk ne de son hataydı).

Merkez Bankası da para musluğunu kapatınca Cıngıllıoğlu havluyu attı ve Demirbank 6 Aralık 2000 sabahı TMSF'ye devredildi. Tabii arkasında katrilyonlarca lira borç bırakarak. Demirbank'ın batışı sektör açısından sistematik bir çöküşü de gündeme getirdi. Bankaların Kasım 2000'de 18.4 milyar dolara ulaşan döviz açığı, ani sıcak para çıkışı ve yurtdışı finansörlerin kredi hatlarını kesmesiyle sürdürülemez boyuta ulaştı. Bülent Ecevit'in Başbakanlığı'ndaki Hükümet, aynı gün IMF'nin yeni ve daha ağır şartlarını kabul ederek 10.4 milyar dolarlık ek bir borç anlaşması daha yaptı. IMF'den gelecek yeni kaynağı duyan piyasalar morfin yemiş gibi sakinleşti.

ÜLKE YÖNETİMİNE PİYASALAR EL KOYDU

Bir-iki ay önce reklamlarda sektördeki dev rakiplerine meydan okuyan ve reklam kampanyalarına milyonlarca dolar döken Demirbank'ın batışı medyada çok fazla yer bulmadı. "Fazla bono banka batırdı" gibi başlıklarla konu geçiştirildi. Sistematik bir çöküşe neden olan krizin üzerine fazla gitmek yerine konu magazinleştirildi ve Halit Cıngıllıoğlu'nun ablası Sema Hanım'ın, bankaya el koymaya gelen TMSF yöneticilerine söylediği iddia edilen ağır hakaretleri duyuruldu.

Zaten o dönem medyanın iki büyük oyuncusundan Dinç Bilgin'in Etibank'ına el konulduğu, borsadaki şirketleri binlerce yatırımcıyı mağdur ederek kapatıldığı için grubun yayın organları deyim yerindeyse kulağının üstüne yatıyordu. Medyanın diğer devi Doğan Holding ise Dışbank'la sektördeki hassas dengeleri kolluyordu. Zaten yaz sonundan itibaren gazete ve televizyonlarında müthiş bir oto sansür uygulanıyordu.

TMSF Şubat 2001'de yaptığı açıklamada, 2000 yılında kendisine devredilen Demirbank ve diğer bankaların toplam reklam harcamalarının 11 milyon doları aştığını belirtiyordu. Bu reklamların çoğu Demirbank tarafından verilmişti. Yalnız medya değil iş dünyası, hatta hükümet üyeleri de farklı bir tutum sergilemiyordu aslında. Çoğunlukla "Vah vah, şanssızlık oldu' türünden gayri ciddi açıklamalar yapılıyordu. Öyle ki Devlet Bakanı Tunca Toskay 'Sıkıntıda olduğunu birkaç gündür' biliyoruz, diye yanıtlıyordu Demirbank'ın batışıyla ilgili soruları. TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu'nundemeci ise benzer bir pragmatizmi yansıtıyordu.

Yücaoğlu "Demirbank'ın üzerinde yabancı fonların çok ciddi bir baskısı olduğunu duyduk" diyor ve topu yabancılara atıyordu.

Oysa bankaların Hazine bölümlerinde çalışanların hiçbiri bunların doğru olmadığını biliyordu. Demirbank'ı çöküşe götüren süreç ne Toskay'ın dediği gibi birkaç gündür bilinen bir gelişme ne de Yücaoğlu'nun dediği gibi 'dış mihraklar'ın bir oyunuydu.

Sokaktaki vatandaş ise aylar öncesinden çıkmaza giren, ancak hem kamu otoritesi hem de medyadaki perdelemenin etkisiyle çöküşü uzun süre gizli kalan Demirbank'ın bedelini peşin olarak ödemeye başladı. IMF'nin de isteğiyle temel tüketim ürünleri ve vergiler zamlandı.

Kasımda kaynağı belirsiz döviz kalemi de eklendiğinde, Türkiye'den kaçan sıcak para 5.3 milyar doları bulurken, aralıkta tablo düzelmeye başladı. 2000'in son ayında piyasaya net 312 milyon dolarlık döviz girişi oldu. Ecevit'in 6 Aralık'ta açıkladığı 10.4 milyar dolarlık yeni IMF kredisinin 2.8 milyar doları da 28 Aralık günü Hazine hesaplarına yatırıldı. Demirbank'a el konulmasıyla, Türkiye'yi o dönemde ekonomi literatürüne geçiren çift dipli krizin ilk etabı tamamlandı. Aynı zamanda kriz siyasi arenada çok büyük bir etki yarattı. Borsa-döviz ve faiz üçgenini yönetenler, Ecevit Hükümeti'ni öyle korkuttular ki ilerleyen aylarda daha net görüleceği gibi, Türkiye'nin efendileri artık onlar olmuştu.

Oğuz KARAMUK

Galatasaray'ın UEFA Kupası'ndaki başarıları hemen tüm toplumu esir almış, Milenyum'a tüketim çılgınlığıyla giriyordu 2000 yılının baharına Türkiye... DSP-ANAP-MHP koalisyonunun Aralık 1999'da yaptığı IMF anlaşmasıyla 4 milyar dolar dış borç garanti edilmiş, dolar kuru sabitlenmiş, bu sayede enflasyonda düşüş sağlanmıştı. Hazine, o güne kadar görülmedik düşük faizle borçlanıyordu. Her ihalede faiz düşüyor, Hazine bonolarının en büyük müşterisi olan Halit Cıngıllıoğlu'nun Demirbank'ı, kağıt üzerinde kar rekorları kırıyor, televizyonlarda sektörün dört büyük özel bankası; İş, Yapı Kredi, Akbank ve Garanti'ye isim vermeden meydan okuyan reklamlarını döndürüyordu...

Yaz aylarına bu rehavet içinde girilirken, Cıngıllıoğlu'nun meydan okuduğu bankalardan bazıları bono piyasasında pozisyon değiştirdi ve fitil gizliden gizliye yanmaya başladı. Yaz boyunca Demirbank, kendisini batıracak faiz yükselişini engellemek için, hem rakiplerinin sattığı bonoları piyasadan satın almak hem de Hazine'nin yeni ihraç ettiği kağıtlara 'zoraki müşteri' olmak zorunda kaldı. Öyle ki piyasada, 2000 Ağustos ve eylül aylarında yapılan iki Hazine ihalesinde diğer bankalar alıcı olmadığı için Demirbank'ın tek başına kağıtların büyük bölümünü almak zorunda kaldığı dedikoduları çıktı. (Bankanın bu kadar Hazine bonosu almasına başta Hazine ve BDDK olmak üzere ekonomi yönetiminin nasıl göz yumduğu ise bir bilmece...)

Özetle Demirbank'ın patronu Halit Cıngıllıoğlu, yakın arkadaşı Tansu Çiller'in iktidarı döneminde, 1995 ve 1996'daki faiz düşüşü sırasında oynadığı ve çok para kazandığı bono kumarına, bu kez daha gözü kara girmişti. Ve satın aldığı 3,6 hatta 1 yıl vadeli bonoların parasının önemli bölümünü gecelik piyasadan, yani televizyonlarda isim vermeden meydan okuduğu rakiplerinden gecelik borç alarak yapıyordu. O rakipler sonbahar aylarında Demirbank'a borç verme koşullarını iyice ağırlaştırdı, hatta borç vermemeye başladı. Piyasalarda likidite sıkışıklığı bir krize dönüştü. (Sektörün büyük bankaları için 'Demirbank'ı batırdılar' dedikodusu da bu yüzden çıktı.) Demirbank hem repo hem de bono piyasasındaki faiz yükselişine karşı daha hassas bir konuma geldi. Bu dönemde bankanın finansman kaynağı çok yüksek faizle toplanan mevduat, açık pozisyon ve Merkez Bankası'ndan alınan gecelik borçlar oldu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber