'YÖK Türkiye'nin sırtındaki zoraki bir yüktür, Tezelden tasfiye edilmesi gerekir'

Haber Giriş : 21 Temmuz 2005 11:05, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Mustafa ERDOĞAN/D.B.Tercüman

Türkiye'nin idari yapısında, bir kısmı açıkça kamuya zararlı olan, çok sayıda işe yaramaz kurum vardır. Daha önce, bunlardan ikisinin TRT ve RTÜK'ün kaldırılması gerektiğini yazmıştım. Şimdi de YÖK'ün kaldırılmasının ülkeye büyük bir hizmet olacağını söylüyorum.

Esasen, devlet teşkilatının -özellikle de onun merkezi kısmının- büyük ölçüde tasfiyesi, sadece Türkiye'de değil her yerde kamunun yararınadır. Çünkü, her şey bir yana, daha fazla kamu kurumu demek sivil hayat alanının daha fazla otorite eliyle düzenlenmesi ve o ölçüde de hepimiz için özgürlük kaybı demektir. Genellikle insanların bu muazzam yapının kendi yararları için zorunlu olarak var olduğunu düşünmeleri, öteden beri mevcut duruma alışmış, alıştırılmış, hatta şartlanmış olmalarından ileri gelmektedir. Bu da yine büyük ölçüde devlet propogandasının eseridir.

Nitekim, dünyanın her yerinde bürokrasinin yürüttüğü faaliyetin önemli bir kısmı, hayatın merkezine otoriteyi yerleştiren ve özgürlük alanımızın politik iktidar eliyle mütemadiyen daraltılmasını vaz eden devletçi ideolojiyi sözde haklı gösteren gerekçeler üretmekten oluşur. Bunu destekleyen bir faktör de, modern ideolojilerin ağırlıklı olarak kollektivist nitelikte olmasıdır. Hatta o kadar ki, devlet karşıtı bir doktrin olarak doğmuş olan liberalizm bile "modern liberaller" ce devletçi bir ideolojiye dönüştürülmüştür.

Türkiye'nin halihazırdaki siyasi ve idari yapısı da işte bu devletçi iklim zemininde oluşturulmuştur. Elbette toplum olarak bizim "güçlü devlet"
merkezli bir siyasi geleneğe sahip olmamız da bu oluşumu kolaylaştırmıştır. Bu çerçevede, halihazırdaki yükseköğretim sistemimizin yapısı Cumhuriyet'in okullar için baştan beri uygun gördüğü "tevhidçi" kıskacın üniversitelere de teşmil edilmesinin ürünüdür. İşte yürürlükteki 1982 Anayasasının üniversite sistemiyle ilgili hükümlerinin esas anlamı budur. Daha açık bir şekilde söylemek gerekirse, bu hükümlerle birlikte Yükseköğretim Kanunu'nun oluşturduğu sistem üniversitelere özgü Tevhidi Tedrisat demektir.

Bu tevhidçi sistemin tepesinde yer alan Yükseköğretim Kurulu bir tür
"Genelkurmay" dır. Bu bize mevcut yüksek öğretim sistemimize hakim olan diğer ana fikri işaret etmektedir. Bu fikir, üniversiteler mekanını kışlaya benzeten fikirdir. Esasen, tevhidçi örgütlenme özünde askeri bir fikirdir ve en iyi bir kışlada uygulamaya geçirilebilir. Anayasayla birlikte mevcut yükseköğretim sistemimizi kuranların hem Atatürkçü hem de asker oldukları hatırlandığında, bu durum hiç de şaşırtıcı değildir.

Bu sistemin ana işleyiş ilkesi, beklenebileceği gibi, sıkı bir hiyararşi, askeri terimlerle söylersek "emir-komuta ilişkisi" dir. Bu ilke, her bir makamın veya hirarşik kademenin kendi "yetki" sini bir üst makam veya kademenin yorumu açık talimatı bile değildoğrultusunda kullanmasını gerektirmektedir. Nitekim, 2547 No.lu Kanun açıkça böyle bir hiyararşi kurmuş olduğu gibi, bu türden açık hükümler olmadığı yerde bile makam ve mevki sahipleri işin (akademik) tabiatına uygun şekilde yetki veya inisiyatif kullanmak yerine, kararın "yukarı"dan gelmesini beklemekte veya "yukarı" nın muhtemel yorumuna uymaya kendisini mecbur hissetmektedir. Bu bağlamda, üniversiter idari ve akademik kurullarda sık sık "Rektör bundan hoşlanmayacak" veya "Rektör bu konuda şöyle düşünüyor" yahut "YÖK bunu kabul etmez", "Bu konuyu Enstitü Müdürlüğü'ne/Dekanlığa/ Rektörlüğe/YÖK'e soralım" türünden açıklamalar yapılır. Bölüm akademik kurulu bir sürü üst değerlendirme aşamalarından ve nihayetinde YÖK'ten geçmedikçe, bir dersin tanımını bile değişiremez. Üstelik bu "değerlendirme" aşamalarında, konunun uzmanı olmayan ve her nasılsa önerilen derslerin uygunluğunu o alanın uzmanlarından daha iyi bildikleri varsayılan tuhaf komisyonlar da yer alır. Bölümünüzün ders programını yenilemek istediğinizde YÖK'ün şablonu dışına çıkamazsınız. Daha neler...

Hasılı bu sistem katı hiyerarşisiyle onur kırıcıdır, öngördüğü usul ve mekanizmalarıyla etkinlikten uzaktır (emek, zaman ve para israfına yol açar) ve sonuçta ortaya kamuya yararlı bir hizmet de çıkarmaz. Ancak kamu parasının çarçur edilmesi sayesinde ayakta duran bu düzen, öte yandan büyük ölçüde ideolojik veya kişisel kayırma saikleriyle işleyen bir rant sistemi mahiyetinde olduğu için de kolayca sökülüp atılamayacak
"yerleşik çıkarlar" yaratmıştır.

Sözün kısası, başta YÖK'ün kendisi olmak üzere baştanbaşa yükseköğretim sistemi Türkiye'nin sırtındaki zoraki bir yüktür. Tezelden tasfiye edilmesi gerekir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber