Memur reklamcı olmaz

Haber Giriş : 02 Ekim 2005 11:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Reklamcılık ikna etme sanatıdır. Estetikle iknayı birleştiren reklam etkili reklamdır.

Marka Reklam Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Hulusi Derici'ye bir takıldınız mı yandınız. O kadar akıcı, o kadar tatlı bir sohbeti var ki, bırakamazsınız. Saatler süren röportajı birkaç dakikada okuyacak hale sokmak da zor. Çalışacağız.

CA- reklamcı olmak nereden aklınıza geldi?
* Reklamcı olacağım diye yola çıkmadım. Güzel sanatlara, resme, müziğe ilgim vardı. Lisedeki resim sanat tarihi hocam benim bu alanda eğitim görmeye zorladı. Grafik sanatları diye bir meslek duydum, biraz araştırdıktan sonra hayatımızda estetik eksikliğini gördüm. Baktım grafiğin içinde reklam grafiği diye bir şey var, oraya geçtim. Analitik zekâm ikna etme işi konusunda iyidir. Lise 2'de komposizyon sınavında konu "mutluluktu", herkes başlangıç, sonuç, yazar, "daha fazla yazarsan daha iyi puan alırsın" diye bir algı varken, "Ben de hiç tatmadım ki!.." yazmıştım, riske girmiştim. Hocam 10 vermişti.

CA- Riski seviyorsunuz, riske de giriyorsunuz.
* Riski çok severim. Planlanmış bir riski göze alamamak, başarısızlığın anahtarıdır. Aynısından bir tane daha yaparsınız, risk almazsanız yenilik yapamaz, icat çıkaramazsınız.

CA- Gelelim reklamcılığa
* Reklamıcılık ikna etme sanatıdır. İkna işinde de iyi olduğumu düşünerek, "estetikle iknayı birleştirerek ben çok iyi olabilirimi" planladım. Küçük yaşta "ben sanatçı olmayı düşünüyordum" diyenlerden değilim. Benimki etap etap gelişti. . Hazır lop müşteri

CA- M.A.R.K.A.'nın yabancı ortaklığı var mı?
* Hayır biz yerli kalacağız. Memur reklamcı olmaz. Ben memur reklamcı olamam. Buradaki networkların uzantısı ajansların çoğuna biz "memur reklamcılık" diyoruz.

CA- Yabancı ortağı olmayan da yok bizde.
* Evet yok. Ama, ortaya çıkan işlere baktığınızda, lokal yerel bizim gibi bir kaç ajansın işleri onların işlerinden çok daha başarılı.

CA- Başarı açısından evet ama para kazanma açısından onlar daha mı şanslı oluyor?
* Valla bilemiyorum. Onlar zaten sırf para odaklılar. Buradaki ortaklarına bir hedef veriyorlar, o hedefi tutturdun mu, tutturamadın mı onun peşindeler. Bizim hedefimiz başka. "Para başarının mükafatıdır" diyoruz. Biz verdiğimiz hizmet başarılı olursa para kazanırız, başarılı olamazsa para kazanamayız. O 120 ülkede sattığı ürünün reklamını yapıyor Türkiye'de. Onlara "hazır lop" müşteri geliyor. Amerika'da, İngiltere'de yapıyor anlaşmayı, "Burada bu ajansla çalışacaksın" diyor. Büyük başarıları olmasa da, başarısız da olsalar, orayla çalışıyorlar. Bizim öyle bir lüksümüz yok. Biz yaptığımız her işte başarılı olmak zorundayız.

CA- Kaç yıl oldu bu ajansı açalı?
* 1997 Ocak'ının sonunda kurduk. 8 yıl olmuş.

CA- Gayet de iyi yürüyor.
* Tabi ki. İki deprem, iki buçuk kriz geçirdik. Türkiye'de üç mevsim vardı, kriz öncesi, kriz, kriz sonrası.

CA- Reklam dünyası nasıl bizde?
* Bilmem.

CA- İçindesiniz nasıl bilmezsiniz?
* Ben sektörün sözcüsü filan değilim.

CA- Sizin görüşünüz nedir?
* Bizde de, dünyada reklamcılık dandik. Çünkü çok fazla bolluk var. Her hizmet gurubunda, her ürün gurubunda ciddi bolluk var. Ve bu bolluğun arasından sıyrılmak geçmişteki gibi değil. Geçmişte yaptıklarımız ile bu bolluğun arasından sıyrılmanız mümkün değil. Dolayısıyla reklamcılık başka bir yere doğru gidiyor ve sektör dünyada da nereye doğru gittiğinin farkında değil. Bir eğlence işine takmışlar kafayı, "lay lay lom reklamcılık" yapıyorlar. Bu batıda da böyle aralarında çok iyileri de var ama çok az. Her şey strateji ile başlar. "Ne yaparsam, ne etki yaratırım, ne yaparsam ne sonuç alırım" bunun analizi ile başlar. Bunu dramatize ettiğiniz zaman reklamda reklam çalışır. Bilinir olmak yetmez, bu reklam bilinirliliğinizi artırdı palavradır. Besim Tibuk'u biliyordu herkes, ama oy vermedi. Mesut Yılmaz'ı da biliyordu herkes ama oy vermediler. Marka imajı palavradır artık.

CA- Sizi çok keyifli görüyorum. Anladığım kadarıyla bulunduğunuz konumdan çok memnunsunuz.
* Çok memnunum çok keyifliyim.

CA- Gençlere sizin gibi olmaları için ne tavsiye edersiniz? Sorgulamayı tavsiye ederim. Analitik zekalarını geliştirmelerini tavsiye ederim. Ben 29 yaşında öğrendim, "Seni seviyorum demenin beni sev demek olduğunu" Özlem Hanım en sevdiğiniz meyve ne?

ÖK- Çileği severim.
* Çileğe seni seviyorum der misiniz?

ÖK- Demem.
* Niye çünkü ondan bir beklentiniz yok ki, yiyeceksiniz. Bir insan bir insana seni seviyorum diyorsa, beni sev diyordur. Gençlerin bunu bile düşünmeleri, analiz etmeleri lazım, analitik düşünmeleri lazım. Gördüklerini gördükleri gibi kabul etmeyip "arkasında ne var"ı sorguluyor olmaları lazım. Bir kere sosyoloji psikoloji bilmeleri lazım. Reklamın tarihini bilmeleri lazım, bunun için okumaları lazım. Bir hanım kızımız oturuyor, aşk romanı okuyor, aşk filmi seyrediyor, aşk dizisi seyrediyor kendi aşk problemleri var, arkadaşının aşk problemlerini dinliyor. Mesleği ile ilgili hiçbir şey okumuyor. Bir arkadaşımız gençecik futbol maçının canlısını seyrediyor, arkasından tartışmaları o program şu program seyrediyor, gazeteleri açıyor bütün köşe yazarlarının yorumlarını okuyor, mesleği ile ilgili hiçbir şey okumuyor. Ya kardeşim seni muhtar mı gönderdi bu mesleğe zorla. Sen isteyerek seçmedin mi bu mesleği. O zaman bu meslek nereden nereye gelmiş geçmişte nasılmış, dün nasılmış, bugün nasıl, yarın ne olabilir bu meslekte. Bununla ilgili bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur mu. Ben ortalama her gün 70 sayfa kitap okuyorum. Karım "Bu ev Beyazıt kütüphanesi gibi oldu" diyor. Mesleğinle ilgili çoşkusuz hiçbir şey olmaz.

CA- Türk medyasını nasıl buluyorsunuz?
* Hepsi birbirinin aynı. Sayfa sayılarını artırın, logoların yerini değiştirin hepsi aynı. Gazetelerin logolarını değiştirin, köşe yazarları dışında birbirinin aynı. Kimlik sıkıntısı yaşanıyor. Hürriyet'in belirgin bir kimliği var, bunun dışında yok. Herkes aynı şeyleri yapıyor aşağı yukarı.

CA- Türkiye aynı Türkiye değil mi, ne yapabilirler ki?
* Arada fark kalmayınca eskiden beri bilinen, egemen olan gazeteler yine liderliklerini sürdürüyor, diğerleri zafiyet içinde yürüyor. Mesela Sabah Gazetesi'nin bir devrimici tarafı vardır. Bu yüzden Hürriyet Gazetesi'nin tekelini kırdı. Her kategoride iki marka yaşar. Partilerden bile iki parti kaldı, AK Parti-CHP, Ali Saydam-Ali Atıf Bir, Hülya Avşar-Gülben Ergen, Coca Cola-Pepsi, NTV-CNN Turk. Bir üçüncünün, dördüncünün şansı yoktur. Bütün dünyada da böyledir. Dolayısıyla birbirine benzer olsa da Hürriyet ve Sabah kendi kulvarında yaşıyor. Diğerleri zorlanıyor. Gazetelerin içersinde bir kategori yaratmaları lazım. Birşeye odaklanmak ve o odakta en iyi olabilmek gerekiyor markalaşabilmek için, var olabilmek için. Ya da fiyat mücadelesi vermeniz lazım. Böyle olunca da para kazanamıyorsunuz.

bugün

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber