Erdoğan ile Baykal YÖK konusunda mutabıkmış...

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 07 Kasım 2005 15:26, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, "Yükseköğretim Kurulu (YÖK) konusunda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında, gizli olmaktan çıkmış, alenen ifade edilen bir mutabakat olduğunu" öne sürerek, "Bu mutabakat, ülkeyi çağdışı düzene mahkum etme mutabakatıdır" dedi.

Mumcu, partisinin Başkanlık Divanı toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi.

Bütçe görüşmelerinin, AK Parti'nin 3 yıllık iktidarının değerlendirileceği bir platform olacağını ifade eden Mumcu, 3 yılda iktidarın seçim öncesi ve sonrası en önemli vaadi olan "yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelede adım atılması yerine, ülkenin daha çok yoksulluk ve yolsuzluk batağına sürüklendiğini" söyledi.

İktidar ile muhalefet arasında oynanan "al gülüm ver gülüm oyununun" bundan sonra devam edemeyeceğini kaydeden Mumcu, bu anlama gelebilecek durumlarda partisinin bunun karşısında duracağını, "al birini, vur ötekine gerçeğini milletin önüne koyacağını" söyledi.

"BRÜKSEL'İ AVUKAT TUTMAYA MECBUR ETMEMELİDİR..."

Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, "Müslümanların ibadet yeri camidir, Cemevleri ibadethane sayılamaz", Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun da "Alevilerin taleplerinin siyasi olduğu ve bu nedenle kabul edilemeyeceği" yönünde talihsiz beyanlarının olduğunu anlatan Mumcu, devletin, vatandaşları karşısında yansız ve tarafsız olması gerektiğini belirtti.

Mumcu, şunları kaydetti:

"Bir demokratik iktidar, vatandaşları, Brüksel'i avukat tutmaya mecbur etmemelidir. Ne zaman azınlık statüsünün kazandırılması tartışması olmuşsa, Kürtler de, Aleviler de bunu reddetmişlerdir.

Aleviler, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünün çimentosudur. Bu ülkeye sadakatte, birlik ve beraberliğe hizmette, devlete ve Cumhuriyet değerlerine bağlılıkta en küçük bir hataları, noksanlıkları olmamıştır. Hiçbir inanç topluluğuna yan gözle bakmamışlardır. Hiç kimsenin hak ve özgürlüğünün kısıtlanmasını istememişlerdir.

İnançlarını özgürce yaşayabilmek, kendi ibadetlerini eşit hak ve imkanlar içinde gerçekleştirebilmeyi istemektedirler. Kendi çocuklarına inançlarını öğretmek istemektedirler. Bunda da son derece haklıdırlar. Nerenin ibadethane olup olmadığını söylemek, devletin işi değildir. Devlet kendini, inançlıların yerine koyarak tanım getiremez.

Vatandaşlar inanç konusunda da, inançsızlık konusunda da özgür olmalıdır ve bu özgürlüğü devlet tarafından korunmalıdır. Cami ve cemevi arasında bir yarışma inşa etmek, bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne hiçbir şey kazandırmaz. Türkiye'de yeni bir tür bölücülüğün tohumları, hükümet eliyle atılmaktadır." Mumcu, Diyanet İşleri Başkanlığı içinde Alevilerin temsil edilmesi, Alevi inancının din adamlarının da devlet memuru olarak görevlendirilmesi gerektiğini kaydederek, yetkililerin açıklamalarını düzeltmesini ve özür dilemesini istedi. Mumcu, Katılım Ortaklığı Belgesi açıklanmadan, bu konuda gerekli adımların atılması yönünde taahhütte bulunulması gerektiğini ifade etti.

Alevilerin inanç ve ibadetlerini yerine getirmelerinin de önemli, temel ve vazgeçilmez insan hak olduğunu kaydeden Mumcu, "Bu hak ve özgürlüklerin kazanılması için vatandaşlar başka kapılarda çare arar hale getirilmemelidir. Başka kapılarda çare aramaya alışkın olanlar, bunun değerini iyi bilmiyor olabilirler. Dün, eşinin başörtüsü dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni dava edenler, bugün aynı zulmü Alevilere uygulamamalıdır" diye konuştu.

Mumcu, daha sonra gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

"YÖK-hükümet çatışması sürüyor. Bu kavga nereye kadar gidecek?" sorusu üzerine Mumcu, hükümetin, bu kavgadan "beslendiğini, konuyu suiistimal ettiğini" savundu.
Bu konuda Erdoğan ile Baykal arasında, gizli olmaktan çıkmış, alenen ifade edilen bir mutabakat olduğunu öne süren Mumcu, bu mutabakatın, "ülkeyi çağdışı düzene mahkum etme mutabakatı olduğunu" ileri sürdü.

Mumcu, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alacağı belirtilen diğer konularla ilgili bir soru üzerine, parti olarak, vatandaşların anadillerini konuşma ve öğrenme özgürlüklerinin kısıtlanamayacağını düşündüklerini ve devletin bu konuda koruyucu tedbirler alması gerektiğini anlattı.

Mumcu, "Ama bu, anadilde eğitim ile aynı şey değildir. Bir ülkenin birlik ve bütünlüğünün korunmasının en önemli yollarından biri, resmi dilde eğitim yapılmasıdır. Çünkü, konuşabileceğimiz ve anlaşabileceğimiz bir dile mecburuz. Zaten bu konuda vatandaşların tamamı da mutabıktır" diye konuştu.

Bir başka soru üzerine, Kıbrıs konusunda vatandaşların vicdanının kabul etmeyeceği, Türkiye'nin garantörlük statüsünün korunmayacağı hiçbir çözümün ne pahasına olursa olsun, Türkiye için kabul edilemeyeceğini ifade eden Mumcu, "Hükümet zaaf içinde diye, adil olmayan çözümler dayatılıyor. Ancak Türkiye, sadece AK Parti'den ibaret değildir. Hiçbir hükümetin gücü, böyle adaletsiz bir çözümü kabul etmeye yetmez" dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber