Erdoğan ile Baykal YÖK konusunda mutabıkmış...
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, "Yükseköğretim Kurulu (YÖK)
konusunda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal
arasında, gizli olmaktan çıkmış, alenen ifade edilen bir mutabakat olduğunu"
öne sürerek, "Bu mutabakat, ülkeyi çağdışı düzene mahkum etme mutabakatıdır"
dedi.
Mumcu, partisinin Başkanlık Divanı toplantısının ardından basın toplantısı
düzenledi.
Bütçe görüşmelerinin, AK Parti'nin 3 yıllık iktidarının değerlendirileceği
bir platform olacağını ifade eden Mumcu, 3 yılda iktidarın seçim öncesi ve sonrası
en önemli vaadi olan "yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelede adım atılması
yerine, ülkenin daha çok yoksulluk ve yolsuzluk batağına sürüklendiğini"
söyledi.
İktidar ile muhalefet arasında oynanan "al gülüm ver gülüm oyununun"
bundan sonra devam edemeyeceğini kaydeden Mumcu, bu anlama gelebilecek durumlarda
partisinin bunun karşısında duracağını, "al birini, vur ötekine gerçeğini
milletin önüne koyacağını" söyledi.
"BRÜKSEL'İ AVUKAT TUTMAYA MECBUR ETMEMELİDİR..."
Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, "Müslümanların ibadet yeri camidir, Cemevleri
ibadethane sayılamaz", Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun da "Alevilerin
taleplerinin siyasi olduğu ve bu nedenle kabul edilemeyeceği" yönünde talihsiz
beyanlarının olduğunu anlatan Mumcu, devletin, vatandaşları karşısında yansız
ve tarafsız olması gerektiğini belirtti.
Mumcu, şunları kaydetti:
"Bir demokratik iktidar, vatandaşları, Brüksel'i avukat tutmaya mecbur
etmemelidir. Ne zaman azınlık statüsünün kazandırılması tartışması olmuşsa,
Kürtler de, Aleviler de bunu reddetmişlerdir.
Aleviler, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünün çimentosudur. Bu ülkeye sadakatte,
birlik ve beraberliğe hizmette, devlete ve Cumhuriyet değerlerine bağlılıkta
en küçük bir hataları, noksanlıkları olmamıştır. Hiçbir inanç topluluğuna yan
gözle bakmamışlardır. Hiç kimsenin hak ve özgürlüğünün kısıtlanmasını istememişlerdir.
İnançlarını özgürce yaşayabilmek, kendi ibadetlerini eşit hak ve imkanlar içinde
gerçekleştirebilmeyi istemektedirler. Kendi çocuklarına inançlarını öğretmek
istemektedirler. Bunda da son derece haklıdırlar. Nerenin ibadethane olup olmadığını
söylemek, devletin işi değildir. Devlet kendini, inançlıların yerine koyarak
tanım getiremez.
Vatandaşlar inanç konusunda da, inançsızlık konusunda da özgür olmalıdır ve
bu özgürlüğü devlet tarafından korunmalıdır. Cami ve cemevi arasında bir yarışma
inşa etmek, bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne hiçbir şey kazandırmaz. Türkiye'de
yeni bir tür bölücülüğün tohumları, hükümet eliyle atılmaktadır." Mumcu,
Diyanet İşleri Başkanlığı içinde Alevilerin temsil edilmesi, Alevi inancının
din adamlarının da devlet memuru olarak görevlendirilmesi gerektiğini kaydederek,
yetkililerin açıklamalarını düzeltmesini ve özür dilemesini istedi. Mumcu, Katılım
Ortaklığı Belgesi açıklanmadan, bu konuda gerekli adımların atılması yönünde
taahhütte bulunulması gerektiğini ifade etti.
Alevilerin inanç ve ibadetlerini yerine getirmelerinin de önemli, temel ve
vazgeçilmez insan hak olduğunu kaydeden Mumcu, "Bu hak ve özgürlüklerin
kazanılması için vatandaşlar başka kapılarda çare arar hale getirilmemelidir.
Başka kapılarda çare aramaya alışkın olanlar, bunun değerini iyi bilmiyor olabilirler.
Dün, eşinin başörtüsü dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni dava edenler, bugün
aynı zulmü Alevilere uygulamamalıdır" diye konuştu.
Mumcu, daha sonra gazetecilerin sorularını da yanıtladı.
"YÖK-hükümet çatışması sürüyor. Bu kavga nereye kadar gidecek?" sorusu
üzerine Mumcu, hükümetin, bu kavgadan "beslendiğini, konuyu suiistimal
ettiğini" savundu.
Bu konuda Erdoğan ile Baykal arasında, gizli olmaktan çıkmış, alenen ifade edilen
bir mutabakat olduğunu öne süren Mumcu, bu mutabakatın, "ülkeyi çağdışı
düzene mahkum etme mutabakatı olduğunu" ileri sürdü.
Mumcu, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alacağı belirtilen diğer konularla
ilgili bir soru üzerine, parti olarak, vatandaşların anadillerini konuşma ve
öğrenme özgürlüklerinin kısıtlanamayacağını düşündüklerini ve devletin bu konuda
koruyucu tedbirler alması gerektiğini anlattı.
Mumcu, "Ama bu, anadilde eğitim ile aynı şey değildir. Bir ülkenin birlik
ve bütünlüğünün korunmasının en önemli yollarından biri, resmi dilde eğitim
yapılmasıdır. Çünkü, konuşabileceğimiz ve anlaşabileceğimiz bir dile mecburuz.
Zaten bu konuda vatandaşların tamamı da mutabıktır" diye konuştu.
Bir başka soru üzerine, Kıbrıs konusunda vatandaşların vicdanının kabul etmeyeceği, Türkiye'nin garantörlük statüsünün korunmayacağı hiçbir çözümün ne pahasına olursa olsun, Türkiye için kabul edilemeyeceğini ifade eden Mumcu, "Hükümet zaaf içinde diye, adil olmayan çözümler dayatılıyor. Ancak Türkiye, sadece AK Parti'den ibaret değildir. Hiçbir hükümetin gücü, böyle adaletsiz bir çözümü kabul etmeye yetmez" dedi.