'Annesiz Evime' isimli öğretmen hatırası birinci oldu

Haber Giriş : 03 Aralık 2005 15:01, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Annesiz Evime' isimli öğretmen hatırası birinci oldu

Eğitim Bir-Sen Adana Şubesi tarafından düzenlenen "Hatıralarınız, Hatıralarımız" adlı Öğretmenlik Hatıraları konulu öykü yarışması sonuçlandı. Yarışmada dereceye giren öğretmenlere, düzenlenen bir törenle birer plaket verildi.

Eğitim Bir-Sen Adana Şubesi Başkanı Mehmet Pala, yarışmaya katılan 50 eser arasında yapılan değerlendirmede, merkez Yüreğir İlçesi Tahsilli İlköğretim Okulu'nda sınıf öğretmeni olarak görev yapan Hidayet Selimoğlu'nun "Annesiz Evime" adlı eserinin il 1.'si, Yüreğir ilçesi Mimar Sinan İlköğretim Okulu'nda sınıf öğretmeni olarak görev yapan Belma Yonca'nın "Başlık Parası" adlı eseriyle il 2.'si, Yüreğir İlçesi Fevziye Çelik İlköğretim Okulu'nda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapan Nail Karagöz'ün de, "Niçin Sınıfta Kaldı" adlı eseriyle il 3.'sü olduğunu kaydetti.

Yarışmaya gölge düşmemesi için sendika yönetim kurulu ve il yönetiminden hiç kimsenin yarışmaya katılmadığını ve birincinin üye bile olmadığını belirten Pala, yaptığı basın açıklamasında, "Düzenlediğimiz bu yarışmanın 2 temel amacı vardı; ilki eli kalem tutan öğretmen arkadaşlarımızın birikim ve yeteneklerini değerlendirmekti.

Nitekim Sait Faik'ten Tanpınar'a, Necip Fazıl'dan, Arif Nihat Asya'ya, Mustafa Kutlu'yu kadar edebiyatımızın pek çok seçkin şair ve yazarı öğretmen kökenlidir. Diğer amacı ise öğretmenlik mesleğinin nasıl bir fedakarlık ve feragat mesleği olduğunu, öğretmenlerin yurdun her köşesinde ne idealist bir ruhla nasıl kahramanca çalıştıklarını gözler önüne sermekti" diye konuştu.

Öte yandan, her yıl bu tür yarışmaları düzenlemeye devam edeceklerini belirten Pala, dereceye giren eserlerin Eğitim Bir Sen Genel Merkezi'nce şubat ayında kitaplaştırılarak, yayınlanacağını bildirdi.

İşte yarışmanın birincisi 'Annesiz Evime'...


ANNESİZ EVİME

Dersin tam ortasında kapı çalındı. "Gir" diye sesleridir;: her zamanki o alışkanlıkla. Mahcup, masum bir kadın girdi içeriye.

"Buyrun," dedim.

"Benim kız bu sınıfta okuyor, onu görecektim."

"Kim senin kız, ismi ne?"

"Kadriye."

"Hangisi? iki tane Kadriye var sınıfta" dedim ama hemencecik tahminini; de yapmıştım. Kadriye Turan değildi. Onu biliyordum. Evleri bana yakındı. Öbürüdür diye düşündüm. Kadriye Saygılı. 'Evet odur' dedim kendi kendime.

Kadın sınıfa iyice baktı. Fakat görememiş olacak ki tekrar bana dönerek:

"Kadriye," dedi. "ilkokula gidiyor dediler bu Sene," Sınıf kalabalıktı. Birleştirilmiş üç sınıf bir arada. İlk bakışa görememişti. Ama neden bir yabancı gibi duruyordu, bakışı neden uzaktı? Baktığı halde neden tanıyamamıştı? Acaba çoktandır görmediği bir akrabası mıydı? "Benim kız" diyordu, fakat annesi olsa tanımaz mıydı? Hem, "Bu sene okula gidiyor dediler" demişti.

"Yoksa bu sınıfta değil mi? Öbür sınıfta olmasın" dedim.

"Yok, yok. Bu sene okula başlamış."

"O zaman Kadriye Saygılı mı?" İşte burada diye umutlu aranan kadına gösterdim çocuğu. Kadının gözleri ışıl ışıl yandı. Bir çırpıda Kadriye'nin sırasına kadar gidip, yanına oturdu. Aceleyle kucaklayıp, bağrına bastı kızı. Öptü yanaklarından, defalarca öptü. Kim bilir kaç özlem dolu yılın acısını çıkarmak istiyordu. Sonra benim sessiz ve şaşkın bakışlarım arasında kafasını kaldırıp.

"Ben annesiyim" dedi. Bir açıklama gereği duyduğu belliydi. Ve tekrar devam etti. Kavuşmanın, "evcisini göstermenin hazzını duyarak saçlarını okşuyor, öpüyor, kucaklıyordu. Arada, bir "Kızım benim, canım ne yapıyorsun? kelimeleri dökülüyordu dudaklarından. Kadriye ise en az benim kadar şaşkın, fakat yabani, ürkekti... Kadın kendisini kollar arasına alıp, sımsıkı göğsüne bastırmak istedikçe biraz daha öteye kayıyordu sıradan. Gözleri ise boncuk boncuk bana bakıyordu. Durumu o anda kavrıyor, olayı çözümlüyordum.

Evet doğrudur. Kadriyenin annesidir. Köylüler anlatmışlardı. Okulun açıldığı ilk günlerde o kızın diğerlerinden farklı olduğunu görmüştüm. Ne kalem tutmayı nede bir çizgi çekmeyi öğretebilmiştim. Derse karşı hiç ilgisi yoktu. Neler yapmıştım neler. Şarkılar söyledim. Karşısında çocuksu hareketler, taklitler onu güldürdüm. Herkesten çok onunla ilgilendim. Elinden tutup yazdırdım ilk öğrettiğim cümleleri. Fakat yine bir gelişme gösteremedi. Artık umudumu yitirmiştim. Olmayacaktı. Demek ki zihinsel bir problemi vardı ya da aile içinde sorunları.

Karar verdim, ailesiyle konuşacaktım. O akşam köyün kızları bana oturmaya gelmişlerdi. Konu açıldı. Sordum. Amacım ailesi hakkında bilgi edinmekti. "Onun annesi yok" demişlerdi. "Öldü mü?" demiştim. Hayır ölmemişti. Ayrılmışlardı. Kadriye doğduktan sonra çocuğu alıp kadını babasının evine göndermişler gitmiş" dediler. "Peki yeniden evlendi mi babası" demiştim. Evlenmiş, "Şimdiki annesi nasıl davranıyor?" diye sormuştum. "Nasıl olacak, üvey ana değil mi?" demişlerdi. Acımıştım o zaman Kadriye'ye. Ama çözümüde bulmuştum. Onun ilgisini nasıl çekeceğimi keşfetmiştim. Sevgiye ihtiyacı vardı. Göstermelik olmayan, gerçekte, özde, yürekte sevgiye. Bunu verecektim. Verebilirdim.

Sonraki çabalarım hep o yönde olmuştu. Eğri büğrü, kendince uydurup yazdığı birkaç çizgiyi bana gösteriyor, gözlerimin içine bakıyordu. Saçlarını okşuyor, vücudunu kendime çekiyor "Aferin kızım, ama bak şuraları söyle yaparsan daha güzel olacak" diyordum. Defterini alıp elinden tutup yazdırıyordum. Sonra gülerek. sevinçle hoplaya zıplaya gidiyordu yerine. Arkadaşlarına "Öğretmenimiz bana aferin dedi" diyordu. Şarkılar mırıldanarak yazmaya devam ediyordu.

Sonraları benim çabamla onun çabası birleşti. Her defasında biraz daha özeniyor, biraz daha gayret ediyordu güzel yazmak için Dokuzuncu cümleyi öğrettiğimde defterindeki yazıya bakıp hayretimi gizleyememiştim "Senmi yazdın bunları?" deniştim. "Evet öğretmenim" demişti. Sarılmış, kucaklamıştım. Simdi annesinin yaptığı gibi.

Ben tüm bunları anımsarken, annesi hâlâ onu okşayıp sevmeye devam ediyordu. Ve Kadriye'deki o ürkeklik sürüyordu. "Kadriye. tanıyor musun? Bak annenmiş." Ses çıkarmıyordu hiç. Öylece duruyordu. Sonra kadın kalktı: "Ben aşağıdaki köyden değirmene geldim. Gelmişken kızımı da göreyim dedim. Aslında adı Kader. Ama şimdi Kadriye diyorlarmış. Rahatsız ettim, kusura bakma, istersen dışarıda bekleyeyim. Dersten çıkmaya çok var mı?" Saatime baktım yirmi dakika vardı. "Henüz ders yarı oldu. Sen istersen Kadriye'yi al, dışarıda konuşun. Şurada, bahçedeki çeşmenin başında."

"Dersten çıkmaya daha çok varsa beklerim. Dersinden geri kalmasın yavrum. Çıkınca konuşuruz." "Kalmaz, kalmaz. Hadi al Kadriye'yi." Israrlarıma rağmen kadın çocuğu dersten çıkarmadı. Anaydı. Gerçek bir anne. "Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar" dedikleri anne. Nokta kadar zarar gelsin ister mi yavrusuna? Nasıl duygulandım, ılık ılık bir şey aktı içime. Ben bu duygu çemberinde dönerken kadınla göz göze geldik.

"Dersleri nasıl Kaderimin?"

"İyi, Kadriye çalışıyor. Çalışmaya devam ederse çok daha iyi olacak diyerek Kadriye'nin başını okşadım. Bu tümcelerin onun başarısına olumlu katkı sağlayacağını biliyordum."

Memnuniyetle gülümsedi kadıncağız, yavrusunun derslerinin iyi olduğunu öğrenince. Teşekkür edip. iyi günler dileyerek çıktı kapıdan.

Ben her şeyi kavramıştım ama Kadriye hiçbir şey anlamamıştı. Bir bana, bir sınıftaki arkadaşlarına baktı durdu ders saati bitinceye kadar.

Zil çalınca Kadriye annesine gitti, bense annesiz evime.

HİDAYET SELİMOĞLU
Tahsilli İlköğretim Okulu
Yüreğir/ADANA

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber