YÖK'e bir zafer daha mı?
İmam-Hatip mezunları için YÖK'ün geliştirdiği engellere karşılık hükümetin
'Açık Öğretim Lisesi Yönetmeliği' ile yaptığı düzenleme neye yarayacak? Diğer
meslek lisesi mezunları gibi onlar da istedikleri fakülteler için eşit şartlarda
yarışa girebilecekler mi?
YÖK Başkanı Teziç daha birinci dakikada, yönetmeliğin iptali için yargıya başvuracağını
açıkladığına göre perşembenin gelişi çarşambadan belli!
Bu konuda YÖK'ü, iktidarı doğru algılamak için bir benzetme yapmak şart:
Hükümeti bir kral, YÖK'ü de bu krallığa bağlı bir derebeyi olarak düşünelim.
Derebeyi ikide bir krallığın başka bölgelerindeki bağlara hayvan sürülerini
salıp oralardaki insanların malına zarar veriyor. Kral bu derebeyini hizaya
getirmek veya tasfiye etmek yerine, rakip bir derebeyi gibi davranarak dolambaçlı
tedbirler almaya çalışıyor. Derebeyi her seferinde bu tedbirleri etkisiz hale
getirmesine rağmen Kral usanmıyor, başka dolambaçlı düzenekler geliştirmeye
çalışıyor.
Kısacası o derebeyi, kedinin fareyle oynadığı gibi kralla oynuyor.
YÖK devlet içinde modern bir aşirettir ve onu yok etmeyen hiçbir hükümet iktidar
olamayacaktır.
Peki, YÖK'ün ve zihniyet kardeşlerinin bu İmam-Hatip meselesini adeta ölüm
kalım savaşı gibi görmelerinin sebebi nedir?
Bu okullar devletin resmi kurumları olarak sadece dinci, şeriatçı, siyasal İslamcı
insanlar yetiştirdikleri için mi?
Hadi böyle bir kaygının çok haksız olmayacağını varsayalım. Zira hepimiz biliyoruz
ki uzunca bir dönem bu okullardan yetişenlerin neredeyse yüzde doksanı belli
bir siyasi akımın, belli bir partinin yandaşı veya fanatiği oluyorlardı. Bu
yüzden meşhur 'arka bahçe' söylemi İmam-Hatip karşıtlarının en güçlü silahıdır.
Gerçi böyle bir sözün söylenmediği, iftira olduğu da dile getirilmektedir ama
gerçek değişmemektedir. El hak, İmam-Hatipler bir dönem filanca siyasi çizginin
arka bahçesi olarak hizmet görmüşlerdir.
Bunun yanlışlığına kim itiraz edebilir?
İmam-Hatip okullarından hakikaten 'arka bahçe' gibi yararlanan siyasetçiler
bile hiç değilse şimdi bunun yanlış olduğunu itiraf edeceklerdir. Tabii eğer
nefisleri bu fitnedeki paylarını örtmüyorsa ve 'alçaltılan değer' haline getirilen
bu okulların şimdiki durumlarını görüp vicdan muhasebesi yapabiliyorlarsa!
Ancak madalyonun öbür yüzündeki köktenciliği de görmemiz şart.
'Siz orada okudunuz, öyleyse şucu veya bucusunuz' diyerek devletin şu veya bu
okulundan mezun olan kişilerin hukukuna önyargı ile sınırlamalar geliştirme
rezaletini bir kenara bırakarak soralım:
YÖK ve zihniyet kardeşleri gerçekte sadece hakiki dinci, şeriatçı, siyasal
İslamcı gençleri mi üniversitelerden olabildiğince uzak tutmak istiyorlar, yoksa
ellerinden gelse bütün dindarların yüksek öğrenim hakkını gasp edebilmeyi mi?
Bu, ancak kanaat ile cevap verilebilecek bir sorudur. Şimdi biz de onların İmam-Hatip'liye
'sen şucu olmalısın' diyerek önyargı ile hukuk (!) yapmaya çalıştıkları gibi
haklarında zan ile yargı biçemeyiz. Ancak bu zihniyettekilerin İslami olan her
bir şey karşısında nefretten başlayarak kuşkuya kadar uzanan bir çizgi üzerinde
bin türlü dışlayıcı tavırlar içinde yüzdüklerini göremeyecek kadar da aptal
değiliz!
Bu kavgayı dürüstçe teşhis etmek zorundayız.
Bu kavga gerici-ilerici kavgası değildir. Zira gerici ve ilerici kelimeleri
hiçbir şeyi tanımlamaz. Sana göre ben gerici olurum, bana göre sen! Kim hangisinin
doğru olduğunu kesinleştirebilir?
Bu kavga kökten batıcı olanlarla olmayanlar arasındaki büyük savaşın küçük bir
muharebesidir. Böyle olduğu için bu kavga aynı zamanda Batı'nın Doğu'ya açtığı
uzun ve büyük savaşın muharebelerinden biridir. Yine böyle olduğu için bu kavga,
aynı zamanda Haçlıların İslam'a karşı yürüttükleri uzun ve büyük savaşın muharebelerinden
biridir.
Bu seferki muharebeyi de YÖK kazanırsa şaşırmam...
ömer lütfi mete/sabah