Başbakan bu CV ile işsiz kalırdı
Üniversiteye giriş için geri sayımın başladığı şu günlerde, liselerde önemli
etkinler düzenleniyor. Hatta bazı liseler var ki hem yükseköğrenim fuarlarına
ev sahipliği yapıyor. Hem de düzenlediği "Meslekler Günü" ile öğrencilerini,
farklı mesleklerin temsilcileriyle bir araya getiriyor.
Böyle bir günde, büyük holdinglerimizden birinin insan kaynakları müdiresiyle
aynı masayı paylaştık. Başka panelistler de vardı. Ama diğer konuşmacılar bir
yana, bu müdiremizin söylediği bir söz çok manidardı.
Öğrencinin biri "İyi CV nasıl hazırlanır?" diye sordu. O da anlattı.
O anda gözümün önüne Başbakan Erdoğan'ın CV'si geldi. İmam hatip mezunu. Popüler
olmayan bir üniversiteyi bitirdi. İngilizce bilmiyor. Kasımpaşalı. Entelektüel
hobileri de yok gibi.
Çizilen tabloya baktığımda, böyle bir CV, mülakata bile çağrılmaya değmeyecekler
arasına alınıp daha en başta eleniyormuş. Çünkü aranılan nitelikler çok farklıymış...
Bunu hatırlattım. Başbakan Erdoğan, size başvursaydı, işsiz kalırdı deyince,
bir başka panelist arkadaşımız, atananlar ile seçilenler farklı. Tayyip Bey
o makama seçilerek geldi dedi.
Sonunda anlaşıldı ki, CV'niz insan kaynakları müdürlerinin beğenmediği gibi
olsa da bir ülkeye başbakan olabilirsiniz ama büyük bir şirkete bırakın bir
müdür olmayı, kapıdan bile giremezsiniz. Ha, bu arada pek çok büyük ülke başbakanının
CV'sinin, Erdoğan'ınkinden farklı olmadığını hatırlatmakta yarar var. Daha sonra
yabancı dil konusu gündeme geldi. Başbakan Erdoğan tabii bu konuda da sınıfta
kaldı. Dil bilmeyen, dış ilişkilerde başarılı olamazmış.
Bir anda gözümün önünden birkaç dil bilen başbakanlarımız geldi geçti. Dış
politika performanslarını düşündüm. Dünya liderleriyle diyaloglarını, dış seyahatlarını
ve kat ettikleri yolu hatırlamaya çalıştım...
Başbakan Erdoğan'ı ve AKP'yi farklı icraatları nedeniyle, çok sık eleştirenlerden
biri olarak, dış ilişkiler konusundaki performansını fazlasıyla kayda değer
buluyorum. Başarılıdır, başarısızdır o ayrı bir tartışma konusu. Ama performansı,
öncekilerle kıyaslanamayacak oranda aktif.
Üniversitelere gelince. O çok çok iyi bildiğimiz üniversitelerden çok silik
gençler mezun olduğu gibi, hiç kayda değer bulmadığımız Anadolu'daki üniversitelerden
çok yetenekli mezunlar da çıkabiliyor. Bu yüzden, iş ilanlarında artık, şu üniversitelerin
mezunları aranıyor ibaresi giderek kaybolmaya başladı.
Meslekler konusundaki öngörüler de herkese göre değişebiliyor. Gelecekte yıldızı
parlayacak meslekler konusunda da ortak bir nokta yakalamak gerçekten çok zor.
Olaya nereden baktığınız çok önemli. En önemlisi de her biri çok farklı değerlere
ve beklentilere sahip olan gençlere, aynı reçeteyi sunmak ve tek doğru bu gibi
bir yaklaşım tarzı sergilemek. İşte yanlışların en büyüğü bu.
Önemli olan, aldığınız eğitim, mezun olduğunuz üniversite, seçtiğiniz meslek
ve yaşadığınız ülke mi? Yoksa sahip olduğunuz bireysel yetenekler mi? Örneğin
kendinize güveniniz yoksa, kolay iletişim kuramıyorsanız, sorun çözme ve kaynak
yaratma konusunda zafiyetleriniz varsa, yaratıcılığınız körelmiş ya da hiç yoksa,
ekip ruhu taşımıyorsanız, öngörüleriniz dar kalıplar içerisine sıkışıp kaldıysa,
mezun olduğunuz üniversite ve sahip olduğunuz meslek, yine de size tüm kapıları
aralayabilir mi?
Dünyada yükseköğrenim görenlerin sayısı 1970'de 28 milyondu. 1997'de 88 milyona,
2005'te de 111 milyona yükseldi. 2025 öngörüsü ise 263 milyon.
Özetin özeti: Gelecekte eğitimli olmayanın hiç şansı yok. Ama diploma, yabancı
dil ve karizma da tek başına yeterli olmayacak!..
abbas güçlü/milliyet