Üniversiteler ve Fişleme

Haber Giriş : 30 Aralık 2005 07:09, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Meral Tamer'e bir mektup göndermiş.
Mektubunda, Aşkın Olayı'na ilişkin başka şeylerin yanı sıra üniversitelerdeki personel fişleme meselesine de açıklık (!) getiriyor ve şöyle diyor:

"Rektörler her yıl sonunda kanun hükmü olarak her personel için bir değerlendirme formu doldurur. Dünyanın her yerinde vardır bu. Yücel Aşkın da bunu yapmıştır. YÖK Başkanı da her yıl sonunda rektörler, dekanlar ve dekan yardımcıları için değerlendirme yapmak durumundadır."

Önce şu "dünyanın her yerinde var" lafının söylendiği anda akan suları durduracak sihirli bir argüman zannedilmesine fena halde gıcık olduğumu söyleyeyim. Sanki bizim hiç kafamız yok. Hiç sorgulama, eleştirel bakma yeteneğimiz yok... Biri "dünyanın her yerinde böyle" dedi mi, bize ne kadar ters gelse de, ne kadar alçaltıcı olsa da, "Eh, ne yapalım, elle gelen düğün bayram" deyip oturacağız...

Ama Gürüz'ün fişleme meselesine "açıklık getiren" demecindeki asıl çarpıtma bu değil... Asıl çarpıtma, sözünü ettiği ve "kanun hükmü" olarak bütün rektörlerin doldurduğunu söylediği değerlendirme formunun neyin değerlendirmesi olduğu...

Acaba bu değerlendirme formu konusunu düzenleyen yasa ya da yönetmelikte, rektörlerden neyin değerlendirmesini yapmaları isteniyor Sayın Gürüz; "açıklık getiren" açıklamanızda bunu da açıklar mısınız? "Dünyanın her yerindeki" üniversitelerde öğretim üyeleri hakkında hazırlanan performans değerlendirme formlarında o bilim insanlarının dünya görüşleri, siyasi duruşları, yaşama biçimleri de yazılıyor mu acaba? "Filanca rektör lezbiyendir, falanca bu yaz çıplaklar kampına gitti, öbürü Irak Savaşı aleyhine mitinge katıldı" diye notlar düşüyorlar mı o değerlendirme formlarına? Yoksa o yıl içinde ne kadar araştırma inceleme yaptığı, kaç makale yayınladığı, girdiği derslerdeki öğrenci başarı oranının ne olduğu gibi bilgiler mi yer alıyor?

Evet, dünyanın başka yerlerinde de bir zamanlar böyle fişler tutulmuştu üniversite öğretim üyeleri hakkında. Bildiğim ABD'deki son fişlemeler McCarthy döneminde yapılmış, bu fişlemelere dayanarak üniversiteler hallaç pamuğu gibi atılmış, komünist- Sovyet ajanı avına çıkılmıştı.

Ama demokratik ülkelerde bu jurnalleme dönemi kapanalı neredeyse 50 yıl oluyor. Bugün Avrupa'da ya da ABD'de herhangi bir öğretim üyesinin siyasi-ideolojik duruşu ya da yaşam tarzı hakkında böyle bir dosya tutmaya görün, kendinizi en temel insan hakkı ihlalinden mahkeme karşısında bulursunuz. Bunu söylerken, o ülkelerin gizli servislerinin dosyalama faaliyetini tatil ettiğini iddia etmiyorum elbette. Fark şurada ki oralarda rektör rektörlüğünü, ajan da ajanlığını biliyor. Kimse rektörlerden gizli servis elemanı gibi çalışmasını istemiyor.

***

Aslında bu fişleme ayıbının sadece Aşkın'a ait bir ayıp olmadığını elbette biliyoruz. Bu bizim üniversitelerimizde Cumhuriyet'in kuruluşundan beri süren bir gelenek... Çünkü bizim üniversitelerimiz temel misyonlarını hiçbir zaman bilgi üretmek ve üretilen bilgili genç kuşaklara aktarmak olarak görmediler. Merkezi işlevlerini hep "rejimi korumak" ve mevcut rejime uygun vatandaş yetiştirmek olarak tanımladılar; bugün de hâlâ - ve son derece azıtmış olarak - temel görevlerini böyle tanımlıyorlar. Tabii en çok önem verdikleri faaliyet rejimi korumak olunca, fişlerini de ona göre tutuyorlar. Ama işte sonuç da ortada: "Cumhuriyet bekçiliği" o kadar çok zamanlarını ve enerjilerini alıyor ki, ne bilim üretmeye, ne de doğru dürüst öğrenci yetiştirmeye vakit bulabiliyorlar.

gülay göktürk/bugün

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber