HSYK açıklamasına katılmayan üyelerin gerekçeleri

Cumhuriyet başsavcısının yürütülen soruşturma dosyaları hakkında bilgi sahibi olması, yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olup, bu husus soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılmayacaktır

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 26 Aralık 2013 18:52, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
HSYK açıklamasına katılmayan üyelerin gerekçeleri

-Müsteşar Erdem:

-"Cumhuriyet başsavcısının yürütülen soruşturma dosyaları hakkında bilgi sahibi olması, yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olup, bu husus soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılmayacaktır"

-"Duyuruda, söz konusu Yönetmelikte yapılan değişikliğin yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasa'nın ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili hükümlerine açıkça aykırı olduğu belirtilmekte ise de; bu tespite katılmam söz konusu değildir"

-"Yaşanan sorunun çözümü amacıyla ve zaten mevcut yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olarak Yönetmelikte yapılan değişiklikle, adli kolluğa en üst dereceli kolluk amirine ve onun tarafından da mülki idare amirine adli olaylar hakkında bilgi verme yükümlülüğü getirilmiştir"

ANKARA (AA) - Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) oy çokluğuyla yaptığı açıklamaya katılmayan Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK Birinci Daire Üyesi Birol Erdem, cumhuriyet başsavcısının yürütülen soruşturma dosyaları hakkında bilgi sahibi olmasının yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olduğunu, bunun "soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılmayacağını" belirtti.

HSYK'nın oy çokluğuyla aldığı açıklama yapma kararına, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem ile üyeler Ahmet Karayiğit, İsmail Aydın, Halil Koç ve Rasim Aytin katılmadı.

Birol Erdem'in muhalefet şerhine ilişkin açıklamasında, Ceza Muhakemesi Kanun'un (CMK) "Yönetmelik" başlıklı 167. maddesinde "Adli kolluk görevlilerinin nitelikleri ve bunların hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimi, diğer hizmet birimleri ile ilişkileri, değerlendirme raporlarının düzenlenmesi, uzmanlık dallarına göre hangi bölümlerde çalıştırılacakları ve diğer hususlar; bu Kanun'un yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Adalet ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak yönetmelikte belirlenir" hükmünün yer aldığı hatırlatıldı.

Söz konusu Yönetmelik değişikliğinin, cumhuriyet savcılarının adli görevlerine ilişkin yeni bir düzenleme içermediğini belirten Erdem, cumhuriyet savcıları üzerinde gözetim ve denetim yapmanın cumhuriyet başsavcısının görevleri arasında sayıldığını kaydetti.

Cumhuriyet başsavcısının yürütülen soruşturma dosyaları hakkında bilgi sahibi olmasının, yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olduğu ve bu hususun soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılmayacağı görüşünü savunan Erdem açıklamasında, şu ifadelere yer verdi:

"Duyuruda, söz konusu Yönetmelik'te yapılan değişikliğin yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri ile Anayasa'nın ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili hükümlerine açıkça aykırı olduğu belirtilmekte ise de bu tespite katılmam söz konusu değildir. Anayasanın 9 uncu maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı düzenlenmiştir. Yönetmelikte yapılan düzenlemeler, soruşturma aşamasında adli kolluğun amirleriyle olan idari ve hiyerarşik ilişkilerine yönelik olup, mahkemelerin yargı yetkisi ve takdir hakkına bir müdahalede bulunulması söz konusu değildir. Bu nedenle, düzenlemede yargı bağımsızlığına müdahale olarak değerlendirilebilecek bir husus bulunmamaktadır."

-"Yasal mevzuatın bir sonucu"

Yönetmelikte yapılan tek değişikliğin, adli kolluk görevlilerinin mülki idare amirine ve en üst dereceli kolluk amirine bilgi vermesine ilişkin olduğunu kaydeden Erdem, şu görüşleri savundu:

"Bu husus, kesinlikle cumhuriyet savcılarının devre dışı bırakıldığı, yetkilerinin daraltıldığı veya yetkilerinin bir kısmının idareye devredildiği anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla yapılan değişikliğin kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyici bir yönü bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcısının ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Buna göre, soruşturma işlemlerini cumhuriyet savcılarının yapacağı açıktır. Esas itibarıyla cumhuriyet savcılarının soruşturmaya ilişkin yetkileri Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan kaynaklanmaktadır. Bu Kanun'da herhangi bir değişiklik yapılmadığından cumhuriyet savcılarının soruşturmaya ilişkin yetkileri aynen devam etmektedir. Yönetmelikte yapılan düzenleme sadece adli kolluk görevlilerinin amirlerine bilgi vermelerine ilişkin olup, bu durum zaten yasal mevzuatın zorunlu bir sonucudur.

En üst dereceli kolluk amirinin adli olaylar hakkında mülki idare amirine bilgi vermesinin mevzuatın zorunlu bir sonucu olduğu, aksinin kabulü durumunda alt dereceli adli kolluk görevlisinin vakıf olduğu bilgiyi mülki idare amirinin öğrenemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkacağı ve bu durumun idaredeki hiyerarşik yapıyı da bozacağı aşikardır."

-"Ceza muhakemesi sistemimiz derhal müdahaleyi zorunlu kılmaktadır"

En üst dereceli kolluk amirinin adli kolluk da dahil olmak üzere tüm kolluk teşkilatının hiyerarşik olarak en üst amiri olduğu konusunda tereddüt bulunmadığına işaret eden Erdem, şunları kaydetti:

"Öncelikli görevi suç işlenmesinin önlenmesi olan adli kolluk görevlilerinin, suçun tespitine ve ispatına dair yeterli delil elde etmeleri durumunda şüphelilere derhal müdahalede bulunmaları ve onları yakalamaları gerekmektedir. İlk suç işlenirken müdahale etmeyen adli kolluk görevlileri, şüphelilerin takibinin iki yıl sürmesi durumunda onlarca yeni suç işlenmesine göz yummuş olmaktadırlar.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun sistemine bakıldığında, bu tip takiplerin yeterli delil elde edilmesi durumunda bir an önce sona erdirilmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi sistemimiz derhal müdahaleyi zorunlu kılmaktadır. Şöyle ki, CMK'nın 135. maddesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin tedbir kararlarının en çok 3 ay için verilebileceği ve bu sürenin bir defa daha uzatılabileceği düzenlenmiştir. Yine CMK'nın 140. maddesine göre teknik araçlarla izleme koruma tedbiri, en fazla 4 haftalık süre için verilebilmekte, ancak bir defa uzatılabilmektedir. Görüldüğü üzere, genel kural olarak koruma tedbirlerinin 1 yıl veya 2 yıl gibi uzun bir süre devam ettirilmesine Kanun izin vermemektedir. Örneğin, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu satma eylemine yeni suçların ve faillerin tespiti gerekçesiyle 2 yıl süreyle müdahale edilmemesi durumunda, yüzlerce çocuğun uyuşturucuya müptela edilmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Ancak, ilk satış anında bu suça müdahale edilmesi durumunda birçok mağdurun kurtulma ihtimali olacak ve toplum uyuşturucuya karşı korunmuş olacaktır. Yaşanan bu sorunun çözümü amacıyla ve zaten mevcut yasal düzenlemelerin zorunlu bir sonucu olarak Yönetmelik'te yapılan değişiklikle, adli kolluğa en üst dereceli kolluk amirine ve onun tarafından da mülki idare amirine adli olaylar hakkında bilgi verme yükümlülüğü getirilmiştir."

-"Gizliliğin amacı masumiyet karinesinin gereği"

Soruşturmanın gizliliğiyle amaçlanan hususun esas itibarıyla masumiyet karinesinin bir gereği olarak soruşturma evresinin kamuya karşı gizlenmesi olduğunu vurgulayan Erdem, Türk Ceza Kanunu'nun 285. maddesine göre soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle suçlu sayılmama karinesinden yararlanma hakkının veya haberleşmenin gizliliğinin ya da özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi gerektiğini anlattı.

Erdem, "Bu açıklamalar çerçevesinde, adli kolluğun adli olaylar hakkında kolluk amirine veya mülki idare amirine bilgi vermesi, yasal mevzuatın zorunlu sonucu olduğundan soruşturmanın gizliliğini ihlal sayılamayacaktır. 6087 sayılı HSYK Kanunu'nun 3. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca 'mahkemelerin bağımsızlığı ile hakimlik ve savcılık teminatı esaslarını gözeterek adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkeleri çerçevesinde görev' yapması gereken HSYK'nın, iptali için yüksek mahkemeye dava açıldığı basına yansıyan Yönetmelik değişikliğinin Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı olduğu yönünde kanaat belirten duyuru yapmasını da doğru bulmuyorum" ifadelerini kullandı.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) bazı üyeler, Genel Kurul açıklamasına, "Dava konusu iş ya da işlemlerle ilgili Genel Kurul'un kamuoyuna açıklama yetkisi bulunmadığı" gerekçesiyle muhalefet şerhi koydu.

HSYK 3. Daire üyesi Ahmet Karayiğit, HSYK Genel Kurulu tarafından kamuoyuna yapılan duyurunun içerik olarak özde birçok bölümüne katıldığını ancak bazı bölümlerine katılmadığını belirtti.

Yürütme organı tarafından 21 Aralık 2013 tarihli "Adli Kolluk Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair Yönetmeliğin iptali" hakkında yargıya intikal etmiş bir davanın bulunduğunu anımsatan Karayiğit, bu nedenle, "Yargının üst kurulu" niteliğinde olan HSYK'nın bu yönde haklı da olsa görüşünü kamuoyuyla paylaşmasının süreç itibarıyla yanlış anlaşılmaya, tartışılmaya neden olabileceğini belirtti.

Karayiğit, "Geçmiş tarihlerde buna benzer birçok konu ve meselenin kamuoyunda konulup tartışılmasına rağmen HSYK Genel Kurulunca yayınlanmış kamuoyuna bir bildirisinin, bir duyurusunun, bu yönde bir hassasiyetinin olmaması hususlarının da göz ardı edilemeyeceğini" vurguladı.

HSYK 1. Daire Üyesi İsmail Aydın da yönetmelik çıkarma yetkisinin Anayasanın 124. maddesinde "Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazetede yayımlanacağı kanunda belirtilir" biçiminde düzenlendiğini aktardı.

İdari işlem niteliğinde olan yönetmeliğin anayasa ve yasaya uygunluğunu yetki, amaç, konu gibi açılardan denetleme görev ve yetkisinin de yine anayasanın 125, 155. maddeleri ile 2575 sayılı Danıştay Kanunun 24/c maddesi uyarınca Danıştay'a ait olduğunu belirten Aydın, bu konuda açılmış bir dava bulunduğunu ve Danıştay'ın söz konusu yönetmeliğin yetkili organ tarafından çıkarılıp çıkarılmadığını, düzenlemenin anayasa ve diğer yasal mevzuata uygun olup olmadığını denetleyeceğini ifade etti.

Aydın, Anayasanın 138/2 maddesinde, "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz" hükmünün bulunduğunu anımsattı.

HSYK'nın dayanağını oluşturan Anayasanın 159. maddesi ile bu maddeye dayanılarak çıkarılan 6087 sayılı HSYK Kanunu'nun 4 ve 7. maddelerinde de HSYK ile Genel Kurulunun görevlerinin düzenlendiğine değinen Aydın, "Anayasa ve 6087 sayılı yasa hükümleri incelendiğinde dava konusu olan iş ya da işlemler ile ilgili Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun açıklama yapma yetkisi mevcut değildir" görüşünü savundu.

-"Açıklama yapma gibi bir görevi yok"

HSYK 2. Daire üyesi Halil Koç ve 3. Daire üyesi Rasim Aytin'in ortak muhalefet şerhinde ise Anayasanın 159. maddesi uyarınca, "Kurulun yönetimi ve temsilinin Kurul Başkanına ait olduğu, Başkanın yetkilerinden bir kısmını başkanvekiline devredebileceği, kurulun ve dairelerin çalışma usül ve esaslarının kanunla düzenleneceği" belirtildi.

HSYK Kanunu'nun 6. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde, Kurulu yönetme ve temsil etme görevinin Başkana ait olduğu, anılan maddenin 4. fıkrasında da Başkanın yetkilerinden bir kısmını yazılı olarak Başkanvekiline devredebileceği hükmüne yer verildiği vurgulanan açıklamada, Genel Kurulun kamuoyuna intikal eden olaylarla ve ilgili bakanlıklar tarafından yapılan ve yargıya intikal etmiş bir yönetmelik hakkında kamuoyuna açıklamada bulunma gibi bir görevinin yer almadığı bildirildi.

Açıklamada, "Dolayısıyla basına açıklama yapma, kamuoyuna duyuru gibi görevlerin Kurulu yönetme ve temsil etme görevine sahip Başkana, yetki devri halinde ise Başkanvekiline ait olduğu düşünülmektedir" denildi.

Açıklamada, Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu, 9. maddesinde, yargı yetkisinin, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 138. maddesinin ikinci fıkrasında ise hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı hükümlerine yer verildiği belirtildi.

Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle ilgili Danıştay nezdinde dava açıldığı hatırlatılan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Yapılması düşünülen duyuruda, yargıya intikal etmiş olan yönetmelik değişiklikleri hakkında değerlendirme yapılması ve görüş bildirilmesi yukarıda anılan Anayasa'nın 138. maddesinin ikinci fıkrasının ihlali olacaktır. Diğer taraftan yine yukarıda anılan 6087 sayılı Kanunun, 32. maddesinin 1. fıkrasında, Genel Kurul ve dairelerde görüşülen işlerin tutanağa bağlanacağı ve yapılan işlemlerin bir kararla tespit edileceği, 4.fıkrasında da Kurul tarafından gerekli görülen kararların Resmi Gazete'de, disipline ilişkin kararların ise kişisel verilerin korunması kaydıyla Kurul'un internet sitesinde yayımlanacağı belirtilmek sureti ile hangi kararların yayımlanacağı da belirlenmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bütün bu anayasal ve yasal düzenlemeler çerçevesince HSYK Genel Kurulu'nun kamuoyunda yargıya ilişkin yapılan tartışmalar ve Adli Kolluk Yönetmeliği değişiklikleri hakkında yapılan değerlendirmelerin kamuoyuna duyurulmasına gerek olmadığı kanaatindeyiz."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber