Balıkçı kirlilikten şikayetçi

Karadeniz'de her yıl avlanan balık miktarı azalıyor. Bu konuda en çok suçlanan gırgır tekneleri ise, balığın azalmasının nedeni olarak çevre kirliliğini gösteriyor.

Haber Giriş : 06 Ekim 2014 19:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Balıkçı kirlilikten şikayetçi

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine (TÜİK) göre Türkiyede her yıl ortalama 400-500 bin ton arasında balık avlanıyor. 19 bin 669 adet balıkçı ruhsatına sahip tekne bulunuyor. Bunun 350-400 civarı 30 metre ve üzerinde gırgır adı verilen büyük balıkçı tekneleri. Bu tekneler Türkiye balık avcılığının yüzde 90ını gerçekleştiriyor. Kalan küçük tekneler ise balık avının yüzde 10una sahip.

Balık popülasyonu ise her yıl biraz daha azalıyor. Tekne sahipleri her yıl biraz daha fazla denizde kalarak, avladıkları miktarı artırmaya çalışıyorlar. Ancak gözle görülür düşüş önlenemiyor.

Karadenizde yapılan avcılığın yüzde 60ını ise hamsi oluşturuyor.

Balıkçıların sorunlarını ve çözüm yollarını, büyük gırgır teknesine sahip olan aynı zamanda Rize-Artvin Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği Başkanı Barış Zaman ile konuştuk.

Tarım da, balıkçılık da fiyatı üreticinin belirlemediği sektördür. Fiyatı aradaki satıcı belirliyor diyen Barış Zaman, yılda 500 bin litre mazot yaktığını, eğer mazotu ÖTVsiz almasa, denize çıkma şansının olmadığını anlatıyor.

Büyük gırgır tekneleri çok avlandığı için hep suçlanıyor. Büyük tekneler ne tür sorunlar yaşıyor?

Bizim 24 metere derinliğin altında avlanma şansımız yok. Yasak. Oysa devlet bize yasak ettiği sularda algarnayı boydan boya çektiriyor. Algarna midye ve kabuklu deniz canlısı toplamak için kullanılan bir araç. Algarnayı bir çeşit pulluk diye tarif edebiliriz. Pullukla denizin dibini baştan aşağıya tarıyorlar, midye avlamak için. Sonra dip canlısını korumaktan bahsediyorlar. Pullukla denizin dibini taradıktan sonra dip canlısı bulamazsınız. Sahilden 500 metre açıkta bunu kullanmak serbest. 500 metre dediğimiz Karadeniz için 10-15 metre arasında derinliğe denk gelir.

Oysa gırgır tekneleri için 24 metre derinliğin altına girmek yasak. Burada biz balıkçılar olarak bir art niyet arıyoruz. Karadenizde balık 5 metre derinliğe kadar yetişir. Örneğin 2 metreye kadar kefaller iner. Palamut iner. Lüfer yem aramaya gelir. Biz zaten 10 metrenin altına inelim istemiyoruz. Çünkü Karadenizde balıklar yumurtayı 10 metre ve altına bırakır. Ancak bizim girmemizin yasak olduğu yerlere su ürünleri genel müdürlüğü algernaya izin veriyor.

Bizim önerimiz 15 metreye kadar gırgırlara izin verilmesi. Çünkü 15 metrenin üzerinde dip canlısına zarar vermemiz söz konusu değil. Balıklar yumurtayı 15 metre ve altına bırakıyorlar. Eğer bunu yapacaksan Algernaya da izin vermeyeceksin.

Karadenizde balık popülasyonunun azaldığı ve buna aşırı avlanan büyük teknelerin neden olduğu söyleniyor. Bu doğru mu?

Karadenizde balık azalıyor. Son 20 yıla baktığımızda özellikle hamside yüzde 15-20 arasında bir azalma görüyoruz. Palamut, lüfer ve çinekop ise göç balığıdır. Bunlar belli mevsimlerde boğazdan içeriye girer, Karadenizi dolaşır. Her sene bol yakalama şansımız yoktur. 5 yılda bir bollaşır. Bol av verir yani. Bunun dışında çok az tutulur. Karadenizin yükünü çeken hamsi ve istavrittir.

Balığın azalmasında balıkçı da kabahatlidir ama burada kabahati paylaştırmamız gerek. Balığın azalmasında balıkçının kabahati yüzde 30dur.

Yüzde 40 çevre kirliliğidir. Karadenizin bütün deterjanı, foseptiği denize akıyor. Yani atıksuyun tamamı Karadenize boşaltılıyor.

Eskiden 100 metrenin üzerinde bile dipte kum görürdük. O derinlikten sonra çamur başlardı. Şimdi 70-80 metreye kadar çamur geldi. Bu kadar kirliliğin denize aktığı yerde -ki boğazı kapatsan göldür Karadeniz- ne kadar balık çıkabilir ki. Bu sadece bizim yaptığımız bir de diğer ülkeler var. Birkaç sene önce Bulgaristanda Tuna nehrinden alüminyum ayrıştırmadan kullandıkları tonlarca kimyasal atık Karadenize aktı. Günlerce nehir kızıl şekilde aktı. Bütün bunlar balığın azılmasına çok etki etti. Örneğin akvaryuma bir damla deterjan damlatın bütün balıklar ölür.

Ayrıca Türkiyede çay ve fındık gübreleri dereler aracılığıyla Karadenize akıyor. Gelişigüzel bahçeye atılan bu gübreleri toprak alabildiğini alıyor, alamadığını dereler yoluyla Karadenize taşıyor. Örneğin şimdi derelerimizde bir tane bile balık göremezsiniz. Çayın ve fındığın bittiği yerden itibaren balık görebilirsiniz. Aşağı taraflarda bir tane bile balık yoktur. Bunlar denize gelince denizi de bitiriyor.

Bu kadar yoğun kirliliğin olduğu yerde, balığın azalması bana göre normaldir. Bunlara çare bulamayanlar, günah keçisi olarak bütün suçu balıkçının üstüne atıp kurtuluyor. Derelerin denizin kirlenmesinin hesabını kimse sormuyor.

Örneğin madem balıkçılığı biz azaltıyoruz. Karadenizde mezgit ve barbun nereye gitti? Biz büyük balıkçılar mezgit ve barbun tutmayız. Bizim ağlar onları zaten yakalayamaz. Ufak balıkçı da bunu avlanarak bitirmesi mümkün değil. Peki bu balık niye kayboldu.

Yunus balığının balıkçılar için sorun olduğu söyleniyor. Yunus nasıl bir sorun yaratıyor?

Yunus başımızın belasıdır. Yunusun önünden hiçbir balık kaçamaz. 1970lere kadar yunus avlamak serbestti. Bizim dedelerimiz 7-8 mil açıldıktan sonra yunus görebilirlerdi. Şimdi barınakların içinde bile yunus dolaşıyor. Ağdaki balıkları yiyor. Balık kalmayınca yunuslar sahillere kadar indi.

Yunus avcılığının belli oranlarda kota dağıtılarak avlanmasını ve popülasyonunun azaltılmasını istiyoruz. Akademisyenlerin söylediği 3-5 milyon arası yunus yaşıyor Karadenizde. Yetişkin yunus günde 40 kilo balık yiyor. 3 milyon yunus olsa günde 40 kilodan 1200 bin ton balık eder. Türkiyede yılda 400 bin ton avlanabiliyor en bereketli yılda. Yani bizim 3 yılda avlayabildiğimizi yunus bir günde yiyor.

Çevresel etkilerden ve yunus balıklarından söz ettiniz. Balıkçının hiç mi suçu yok?

Balıkçımızın en büyük kabahati serbest bıraksalar dünyayı tutar. Demez ki, bu yavruları tutmayalım, ilerde lazım olur. Ne varsa tutar.

Türkiyede balıkçının bir tarifi yok. Galata köprüsündeki de balıkçı, 50 metre teknesi olan da. Balıkçı ruhsatı alan herkes balıkçı sayılıyor. Devletimiz böyle sayıyor.

Bizim meslek borsa gibi. Aynı balığın bir gün kasası 5 liraya gider, öbür gün kasası 100 liraya gider. Fazla tuttuğun zaman balık bol olur ve tuttuğun balığın fiyatı, masrafını karşılayamayacak oranlara düşer. Bir kere hamsiye kota gelmesini istedik. Az tutalım balık para etsin, bizde masrafımızı çıkaralım istedik. Balık unu fabrikaları var, onlara da kota gelsin, limit konulsun. Bir de buzhanelere sınır getirilsin istedik. Benim de buzhanem var ama kota getirilsin istiyorum. Çünkü balıktan geçiniyoruz. Çok çıkarsa bu balık para etmiyor.

Yıllardır anlatıyoruz, bir türlü kabul ettiremedik bu önerimizi. Altyapı eksikliği olduğunu gerekçe göstererek kabul etmediler. Halbuki altyapı dediği bir bilgisayar bir de limanlara bir adam koyacak ve kimin ne kadar avladığını tespit edecek bu. Günlük kotasını aşana da ağır ceza vereceksin. Yaz 50 milyar ceza, kimse yapmaz. Bak mesela kimse girebiliyor mu 24 metrenin altına. 24 metrenin altına girelim cezamız 350 milyar lira.

Kota neden getirilemedi? Kimler istemedi?

Balık avcılığına kota konmasını fabrikası olan istemiyor. Çünkü kota konunca fabrika sahibi benimle pazarlık edemeyecek. Ben az yakaladığım için pahalı satmak isteyeceğim, bu da işine gelmeyecek. Şu anda pazarlık şansımız yok.

İkinci sırada ise Buzhaneci var. Buzhaneci de pazarlık şansını, ucuz balık alıp stoklama şansını kaybedeceği için, balıkçıya kota gelmesini istemiyor.

Üçüncü sırada ise komisyoncu istemiyor. Eğer benim kotam olursa, komisyoncu balık almaya buraya gelecek, Ankaradan İstanbuldan telefon açıp da balık isteyemeyecek. Buraya aracını gönderip balık almak zorunda kalacak. Şu anda ben balığı buradan yükleyip, nakliyesini öderim, kapısına ulaşınca kendisinin iki dudağı arasındadır piyasa şartlarına göre balığın fiyatı. Zarar etmiş etmemiş umurunda olmaz.

Kota balıkçının lehinedir. İstiyorum ki ben kafama göre tutmayayım, kotam kadar tutayım. Ama bir türlü kota konmuyor.

Küçük balık avlanmasın kampanyaları hakkında balıkçılar ne düşünüyor?

Balıkla ilgili kampanyaları destekliyoruz. Ancak kontrol noktalarını hatalı olduğunu söylüyoruz. Örneğin, küçük balık satılmasın, avlanmasın diye kampanya yapıyorlar ve sonra semtlerdeki küçük balıkçıları denetliyorlar. Balığın yüzde 90ı hallerde satılır. Direk hali denetleseler, kimse küçük balık tutmaya ve satmaya cesaret edemez. Küçük balık tutulmasını da engellerler.

Hallere tedbir koyarsan, küçük balık tutulmasını engellersin. Tutana da, satana da sert bir ceza uygularsın ve önüne geçersin.

Bizim maalesef kültürümüz bu. Avrupada her balığın kotası var. Ve bu kotaları denetlemeye bile ihtiyaç yok. Örneğin 3 taneyse 3 tane tutuyor adam. Daha fazlasını tutmak aklına bile gelmiyor. Biz de öyle bir şey yok ki. Ne kadar bulabilirse o kadar tutuyor. Bu nedenle kotayı getirip ağır cezalar koyacaksın. Örneği şimdi 24 metrede tutabilen var mı? Çünkü en ufak tekne 100 milyar ceza yiyor.

Tuttuğunuz balığı nasıl satıyorsunuz?

Balığı buradan yükleyip büyük şehirlerdeki komisyonculara gönderiyoruz. Alıcılarda ordadır. Komisyoncular balığın geliş saatine göre bir fiyat belirlerler ve balığı satarlar. Nakliyesi ve bütün masraflarını bizden alırlar. Öyle zamanlar olur ki balığı gönderirsin, balığın fiyatı nakliyeyi karşılamaz. Komisyonu karşılamaz. Bunlar sana eksi olarak yazılır. Bir dahaki sevkiyatta düşer.

Birinci aydan itibaren avlanmak için Gürcistana gidiyoruz. Gürcüler 20 tekneye izin verdiler. Daha fazlasını kabul etmediler. Ancak Gürcistana gittiğimizde buradaki yakıt avantajını kaybediyoruz. Devletin her kurumuna başvurduk ama sonuç alamadık. Gürcistandan yüzbinlerce dolarlık mazot alıyoruz. Akaryakıt buradakinden daha düşük fiyatı ancak pis. Makine ekipmanını darmadağın ediyor.

1980den sonra verdiler teşviği büyüdük. Büyük tekneler aldık, büyük makinalar aldık, büyük sonarlar aldık. Hakikaten çok büyüdük. Bu denize sığmıyoruz artık. Ancak bunun tedavisi de var.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber