Üniversiteler bilim yuvası mı olacak, kışla mı?

Haber Giriş : 19 Ağustos 2006 08:12, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Üniversitelerde sesini çıkaran, eleştiri hakkını kullanan akademisyenler hemen cezalandırılıyor, sicili bozuluyor, kadrosu verilmiyor, sürekli engelleniyor

'Bilim yuvası' üniversiteler Türkiye'de her zaman tartışma konusu oldu. 'Akademik, bilimsel özgürlük ve özerklik' hem öğrencilerin hem hocaların hayaliydi. Öğrenciler sloganlı, pankartlı yürüyüşlerle polis copuna ve soruşturmalara karşın seslerini yükseltirken, akademisyenlerin sesi hep cılız kaldı. Çünkü üniversite yönetimleri ve 'olumsuz sicil' tehdidi onların başında 'Demokles'in kılıcı' gibi sallanıyordu.

Üniversite yönetimine karşı gelenler ya da demokratik tepkisini dile getirenler soruşturuldu, ceza aldı, sürüldü. Üniversite camiası akademisyenler üzerindeki baskıların 1980'den sonra daha arttığını ve üniversiteye 'askeri düzenin' hâkim olduğunu söylüyor.

Son örnek Muğla Üniversitesi

Akademisyenler üzerindeki baskıya son örnek Muğla Üniversitesi'nde yaşandı. 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren'in, Muğla Üniversitesi'nden canlı yayımlanan bir TV programında söylediği 'İdam kararlarını imzalarken elim hiç titremedi' sözlerini, 'Çalıştığım üniversitenin darbeci bir generale kucak açmasından utanıyorum' diye protesto eden Yrd. Doç. Dr. Dilek Hattatoğlu'na hem disiplin cezası verildi, hem de yardımcı doçentlik ataması yenilenmedi. Hattatoğlu'nun yaşadıkları ilk değil. Bazı akademisyenler, üniversitelerde yaşananları şöyle değerlendirdi:

Yeşildere: 1980'den sonra militarist oldu

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere: 1980'den sonra üniversiteler tek tipleştirildi, militarist üniversite yaratıldı. 'Amir' denilen dekana, rektöre ses çıkarmayan akademisyenler oluşturuldu. Eleştiren akademisyenler cezalandırıldı. Sadece disiplin soruşturması değil, anabilim dalına yatırım yapılmaz, telefonlar kesilir, hizmetli verilmez, seyahatler engellenir, asistan alınmaz.

Üniversitelerde 'düşünceyi açıklama özgürlüğü' yok edildi. Bana da, bir demeç verdiğim için soruşturma açılmıştı. Dava açtım, kazandım. Bulunduğum anabilim dalının interneti kesildi. Yine dava açtım. Yunanistan'a bir kongreye davet edildim, izin verilmedi. Gittim. Maaş kesme cezası verildi. Bir dava daha açtım. Olumsuz sicil aldım. Yine dava açtım."

Erdin: Yardımcı doçentsen yandın

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kadir Erdin: Üniversite yöneticisini eleştirirseniz başınıza gelmedik kalmaz. Tabii, her yönetici için geçerli değil bu. Sistem içinde demokratik bir yönetici de olabilirsiniz.

Rektörler aşırı yetkilerle donatılmış. Her şey rektörlerin iki dudağı arasında. Yardımcı doçentler daha fazla hedef oluyor. Çünkü atamaları üç yılda bir yenileniyor. Üç yıl sonra yönetimi eleştirmişseniz işiniz çoktan bitmiştir. Akademik unvanınız olmaz. Bu uygulamalara karşı yargı yolu açık. Ancak dava sonuçlanana kadar uzun zaman geçer. Özellikle Anadolu'daki üniversitelerde 'Rektöre oy verdi, vermedi' olayı var. Büyük baskı altındalar."

Üskül: Çalışmalarımız hep engellendi

Anayasa hukukçusu ve siyaset bilimci Prof. Dr. Zafer Üskül: 1996 yılıydı. Mersin Üniversitesi, dört yıllık genç bir üniversiteydi. Demokratik üniversite ortamı yaratmak istiyorduk. YÖK'ün istediği askeri kışlaya benzer bir üniversiteydi. Çalışmalarımız engellendi. Müdahaleler başlayınca, senato toplandı 'Gelişmemizi engellemeyin' dedi. Bildiriyi kamuoyuna açıklayınca dengeler değişti. Kadro tasfiyesi başladı. İstanbul'a geldim. Üniversitelere başvurmam engellendi. Üniversitede kalan arkadaşlar ya sürgün edildi ya da haklarında çok sayıda soruşturma açıldı. Hepimizin sicili bozulmuştu. İdare mahkemesi yürütmeyi durdurdu. Dava sırasında sicilimizin neden bozulduğunu öğrendik. Benim için 'komünist, bölücü, itritacı ve Atatürk'e karşı' gibi moda suçlamalar ve kişilik haklarımı zedeleyici sözler vardı. Dava açtım. Yargıtay 'Davacının sicilinin olumsuz olmasını gerektiren herhangi bir durum yok' dedi."

Alpkaya: Emir-komuta mantığı var

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim görevlisi Dr. Faruk Alpkaya: 1999'da üniversite vakfı ve bağlı şirketlerle üniversite arasındaki ilişkileri eleştiren yazılar yazmıştım. Hakkımda çok sayıda soruşturma açılmıştı. 2005'te ise Mersin'deki bayrak yakma olayıyla ilgili yazı yazdım. Yine soruşturmalar açıldı. YÖK'e giden dosyalardan ceza almadım, ama üniversite disiplin cezası verdi.

Rektör ayrıca kişisel tazminat davası açtı. İlk aşamada kazandı. Şu an temyizde. Ayrıca hakkımda 'bayrağa, Türklüğe hakaretten' suç duyurusunda bulunuldu. Ondan bir şey çıkmadı. Türkiye'de üniversite sisteminin bağlı olduğu Yüksek Öğretim Kanunu 12 Eylül'ün mantığında hazırlanmış. 'Tek adam' emir verecek, geri kalanlar yapacak. Hiyerarşik düzen dışında bir ses çıkarsa ve bu sesten hoşlanılmazsa kılıfına uydurup susturmaya çalışıyor. Kılıf da geniş bir kılıf. Yasalar ve Anayasa bile disiplin yönetmeliğinden özgürlükçü."

radikal

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber