MHP'de çanlar kimin için çalıyor?

MHP'deki çekişmenin kökeninde iki farklı milliyetçilik anlayışı arasındaki rekabet var. Devlet Bahçeli'nin genel başkan seçildiği 1997 kongresinde de böyleydi, bugün de böyle. Bu rekabet, milliyetçiliğin kentli ve kırsal yorumları arasında.

Haber Giriş : 18 Nisan 2016 23:46, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
MHP'de çanlar kimin için çalıyor?
Yunus Emre

1997'de Bahçeli'nin rakibi Tuğrul Türkeş'ti ve Alparslan Türkeş'in ömrünün son döneminde parti içinde yerleştirmeye çalıştığı 'Yeni Çizgi' olarak tarif edilen, daha kentli bir milliyetçilik anlayışını temsil ediyordu. Bahçeli ise geleneğe dönüş, öz ülkücülük gibi kavramlarla açıklanan kırsal değerlerin ve muhafazakarlığın etkili olduğu bir milliyetçilik söylemini gündeme getirmişti. Yaklaşık 20 yıl sonra MHP tekrar bir kavşak noktasında ve karar anı gitgide yaklaşıyor.

Meseleyi daha açıklıkla ortaya koyabilmek için birtakım tarih notları düşmek gerekiyor. Bilindiği gibi milliyetçiliğin ortaya çıkışı Fransız devrimiyle gerçekleşiyor. Bağımsız bir siyasal akım olarak milliyetçiliğin doğuşu için ise kentleşme ve sanayileşme gibi büyük dönüşümleri beklemek gerekiyor. Milliyetçilik de diğer siyasal ideolojiler gibi 19. yüzyılda güç kazanıyor.

Ancak milliyetçi akımın doğasında ve toplumsal tabanında 19. yüzyılın ilk yarısından ikinci yarısına geçerken çok çarpıcı bir değişiklik yaşanıyor. Birinci evrede, Avrupa toplumlarının kentli ve eğitimli kesimleri milliyetçilik akımının temel taşıyıcısı rolünü üstleniyordu ve burjuvazinin elinde milliyetçilik ve liberalizm bayrakları bir çağı kapatıp bir çağı açıyordu.

Bu durum en açık ifadesini Avrupa kıtasını sarsan 1848 ayaklanmalarıyla buldu. Birçok önemli tarihçi tarafından "Halkların Baharı" olarak anılan bu dönemde Avrupa'nın egemen kesimleri önce büyük bir şok yaşadı, ancak ayaklanma dalgası kısa sürede bastırıldı. Bu bastırmanın ardından da milliyetçiliğin kitleleri mobilize edebilme kapasitesini fark etmiş olan egemen kesimler milliyetçiliğin bayrağını muhaliflerin elinden alıverdi.

Yeni durumda milliyetçiliğin kentli ve ilerici yorumunun yanına bir de muhafazakar yorumu eklendi. Bu yeni milliyetçilik yorumu, toplumsal değişime tepkili ve geleneksel değerleri savunan bir içeriğe sahipti. Böylelikle milliyetçilik gitgide toplumsal değişmenin ve modernleşmenin kaybedenlerinin ideolojisi haline geldi. 20. yüzyılda bu dönüşüm tamamlandığında muhafazakar milliyetçilik, egemen milliyetçilik görüşü haline gelmişti.

Türkiye'de milliyetçiliğin dönüşümü

Ülkemizde benzer bir dönüşüm 20. yüzyılın ilk yarısından ikinci yarısına geçerken gerçekleşti. Türkiye'de milliyetçilik, kökenleri itibariyle toplumun yine görece eğitimli ve varlıklı kesimlerinin, özellikle bürokratik elitlerin taşıyıcılığında gelişti. Bu nedenle de Türk modernleşmesinde önemli bir işlev üstlendi. Denilebilir ki Türk modernleşmesi milliyetçiliği, milliyetçilik de Türk modernleşmesini yarattı.

Ancak 1960'lara gelindiğinde milliyetçi akımın bağımsız bir siyasal kuruluş olarak örgütlenmesi, Türkiye'deki milliyetçiliğin niteliklerinde de önemli bir değişiklik yarattı. Gerek dönemin katı anti-komünist ortamı, gerekse de ülkenin tarıma dayalı ve kırsal toplumsal yapısı temel belirleyiciydi. Bu şartlarda milliyetçiler kitle tabanı oluşturabilmek için en uygun ortama, yani kırsal alanlara ve kasabalara yöneldi. Bu akım büyük şehirlerde ise kent yaşamına yeni katılmış ve kasaba değerleri ile kent değerleri arasında kalmış kesimlerde daha büyük destek buldu. Nüfusun büyük bölümünün köy ve küçük kasabalarda yaşadığı, ekonomik faaliyetlerin iç piyasaya dönük ve tarımın ulusal ekonominin temeli olduğu bir dönemde kitle tabanı oluşturmak için kırsal alanlara göz dikmek doğru bir stratejiydi. Ancak Türkiye'de toplum ve ekonomi hızla değişti. Ayrıca Sovyetler'in dağılması, taşra muhafazakarlığının en önemli unsurlarının başında gelen anti-komünizmi de anlamsız kıldı.

MHP 1990'lı yılların başında bu yeni koşullara uyum sağlamayı denedi. Alparslan Türkeş, tabanın ve parti örgütünün tepkisini de göze alarak 'Yeni Çizgi' olarak anılan bir siyasal girişim başlattı. Tanıl Bora ve Kemal Can'ın önemli çalışmaları

Devlet, Ocak, Dergah

ile

Devlet ve Kuzgun

kitaplarında açıklıkla ortaya koyduğu gibi bu yeni strateji, Türkeş'in dönemin akil adamı olarak sunulması, pop milliyetçi bir söylemin kurulması, parti teşkilatı yerine halkla ilişkilere dayalı bir stratejiye geçilmesine dayanıyordu. Aynı zamanda bu strateji merkez sağ partilerle MHP arasında bir yakınlaşma ve ortaklaşma doğurmuştu. Öyle ki 1995 seçimlerine MHP ve DYP'nin bir arada katılması projesi son dakikada gerçekleşen bir anlaşmazlık sonucu başarısız oldu. Bu projeyi hararetle destekleyen DYP'li eski bakan Cavit Çağlar'ın ortaya koyduğu gerekçe tam da bu durumu açıklıyordu. Şöyle diyordu Çağlar: "MHP bugün DYP'nin öteden beri savunduğu fikirleri savunuyor."

Alparslan Türkeş'in bu stratejiyi sürdürmeye ömrü vefa etmedi. 1997'de Türkeş'in vefatının ardından gerçekleşen parti kongrelerinde ise partinin kasabalı eski yöntem ve yaklaşımıyla yeni söylem çarpıştı. Bahçeli liderliğinde öze dönüş olarak sunulan söylem, milliyetçiliğin Türkiye koşullarında modernleşmeye ve sola tepki olarak gelişen 1960'lar ve 70'ler versiyonuydu.

Karşıt grubun ortaya koyduğu ve "Bıyıksız Ülkücüler" olarak anılan yaklaşıma göre ise Türkiye'nin yeni toplumsal yapısına uygun yeni bir milliyetçi söylem gerekliydi. Üzerinden iki on yıl geçtikten sonra MHP içinde yaşanan yeni rekabetin rengini veren unsur da yine milliyetçiliğin kentli ve kırsal yorumları arasındaki fark. Adaylardan Meral Akşener, Sinan Oğan ve Ümit Özdağ'ın açıklamalarında bu durum açıklıkla görünüyor. Diğer bir aday Koray Aydın ise ülkücülüğün geleneksel referanslarını öne çıkarıyor. Bu nedenle de Bahçeli ile benzer bir toplumsal tabanı hedeflediği açık.

20 yıl önceki mücadeleyi ve iki görüş arasındaki farkı, dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve Tuğrul Türkeş'in en önemli destekçilerinden biri olan Azmi Karamahmutoğlu şu sözlerle açıklıyordu: "

Aslında bütün bu mücadelenin özü şu: köylülük ve kentlilik arasındaki fark. Aslında gelenek, ülkücülük, öz MHP gibi lafların hepsinin arkasında taşra muhafazakarlığı var. Biz muhafazakar değiliz, olmamalıyız. Biz kentliyiz ve milliyetçilik de kentli bir fikir hareketidir."

Üzerinden geçen 20 yıla rağmen Karamahmutoğlu'nun sözleri hala güncelliğini koruyor. Her ne kadar iş mahkemeye taşınmış olsa da son sözü MHP'nin tabanı söyleyecek ve iki yönelim arasında bir tercihte bulunacak.

MHP'de değişim en çok hangi partiyi etkiler?

Bu iki çizginin rekabetinin MHP için olduğu gibi Türk siyasetinin diğer aktörleri için de potansiyel sonuçları olacak. Olası bir lider değişikliği durumunda partinin geçmişte merkez sağ olarak tarif edilen alana yönelmesi muhtemel. Bu yeni yönelim, siyasal sonuçları itibariyle AK Parti'den çok CHP üzerinde etkili olacaktır. Şöyle ki kasaba değerlerine bağlı ve muhafazakar bir MHP'nin hedefinde daha çok günümüzde AK Parti'ye oy veren kesimler var. AK Parti uzun süredir iktidar partisi olmanın verdiği imkanlarla bu alandaki rekabette MHP'ye göre büyük avantajlara sahip. MHP ise günümüze kadar Kürt sorunu karşısındaki tutumu nedeniyle önemli bir toplumsal destek buldu. AK Parti'nin çözüm sürecini "buzdolabına kaldırdığı" bir ortamda, MHP'ye desteğin erimesi ve seçmeninin AK Parti'ye yönelmesi muhtemel. Şu anda yaşanan rekabetin temel dinamiğini böyle açıklamak mümkün.

Ancak lider ve söylem değişikliği gerçekleşirse, MHP'nin geniş bir destek bulabileceği alan ise ülkenin batısındaki CHP'nin oy deposu olan şehirlerde. Bu durum son dönemde CHP içinde yaşanan kaynaşmalarla da doğrudan ilgili.

CHP'ye dönük HDP'ye yakınlaşma eleştirileri sıklıkla gündeme getiriliyor. Öyle ki partinin eski genel başkanı Deniz Baykal bile "İçimizde bazı arkadaşlar bu konuda çizgiyi HDP çizgisine taşıyan açılımlar içine girdi" diyerek bu eleştirilere hak verdi. MHP'de yaşanacak değişim ve kentli bir milliyetçilik söylemi, Batı Anadolu ve Trakya'da CHP seçmeni içinde önemli bir karşılık bulabilir. MHP'nin İslamcı kimlik siyaseti yapmayan ve milliyetçiliğin kentli versiyonunu savunan bir merkez sağ parti olarak belirmesi CHP'yi büyük bir sorunla karşı karşıya bırakır.

Acaba çanlar Bahçeli için mi yoksa başkaları için mi çalıyor?

Al Jazeera

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber