MB'nin faiz kararının ardındaki iki faktör

Albaraka Türk eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ali Verçin, Merkez Bankası'nın bugünkü kritik faiz kararı hakkında değerlendirmede bulunuyor

Kaynak : Karar
Haber Giriş : 25 Ekim 2018 08:40, Son Güncelleme : 25 Ekim 2018 09:15
MB'nin faiz kararının ardındaki iki faktör

TCMB ekim toplantısıyla ilgili olarak, Bloomberg HT'nin anketine katılan 24 ekonomistin 21'i faizlerde bir değişiklik beklemezken 2 kişi 100 baz puan ve bir kişi de 150 baz puan artırabileceği tahmininde bulunmuş. Burada bilinmesi gereken husus faiz artışının gerekli olup olmaması değil, TCMB'nin alacağı kararın tahmin edilmesi. Bu tahminler ankete katılanların görüşlerini yansıtmayabilir. Bu yazıda TCMB'nin ne yapacağını değil ne yapması gerektiğiyle ilgili olarak analizimi sunmaya çalışacağım. Yazılarımı takip edenler, benim, bütün kötülüklerin anası ve tetikleyicisi olarak dış ticaret açığını gördüğümü hatırlayacaklardır. Benim görebildiğim döngü şu şekilde işlemektedir: Zaten yüksek olan dış ticaret açığı, artık finanse edilmesinin zor olduğu algısının oluştuğu bir seviyeye ulaşır, bunun adı yüksek cari açıktır. Cari açık demek, oluşan açığının, yurtdışından alınan borçlarla finanse edilmesi; bu da, dış fonlara bağımlı bir şekilde borç aranması demektir. Algı bozukluğu, dış fonların Türkiye'ye ilave borç verilmesiyle ilgili olarak iştahlarını kaçırır ve dış fonlara ulaşmak zorlaşır, borç kaynaklarında kıtlık yaşanır. Bozulan algı sonucunda sadece dış kaynakların bir kısmının kurumasıyla değil aynı zamanda yurtiçindeki fonların da yurtdışına çıkmasına sebebiyet verir. Bu çift taraflı olumsuzluğun iki sonucu olur: Hem TL hem de dövizli borçların faizi ve döviz kurları yükselir. Döviz kurlarının yükselmesi, önce ithal edilen malların, sonra da; kur geçirgenliği niteliğinden dolayı genel fiyatlar artar. Bu da yüksek enflasyon olarak ölçülür. Yükselmiş olan enflasyonun olumsuzluğunu gidermek için Türk Lirası faiz oranları artırılmak zorunda kalınır, aksi takdirde Türk Lirası fonlar dövize dönüşür ve döngü daha da içinden çıkılmaz bir hale gelir.

TCMB faizle ilgili yine bir karar vermek zorunda, bu yazı bu kararın temellerini sorgulamayı amaçlıyor. Türkiye'nin kur, enflasyon ve faiz çarkı, özetle ve fikrimce; dış ticaret açığı, cari açık, kur artışı, enflasyon artışı, faiz artışı, enflasyon düşüşü ve faiz düşüşü şeklinde dönüyor. TCMB, bugünlerde, bu çarkın, faiz artışı dişlisinin önünde duruyor. Artırmak veya artırmamak ile ilgili tüm parametreleri gözden geçirmeye çalışarak ve doğru kararı vermeye çabalıyor. TCMB karar alırken, Türkiye ekonomisinin kendine özgü niteliğinden dolayı diğer merkez bankalarından daha farklı parametrelerin baskısıyla karar vermeye çalışıyor. Gelişmiş ülkeler toplam talebi kısmak amacıyla faizleri artırmakta ve bunda başarılı da olmaktayken, TCMB'nin durumu farklı. Türkiye'de, şimdiye kadar talep enflasyonunu düşürmek motivasyonuyla artırdığı faizlerin etkililiğini sağlayamadı. Bunun sebebi, Türkiye'de hükümetlerin önce kendi gelirlerini, en az önceki yıl enflasyonu kadar artırmaya çalışıp; sonra da çalışanlarının gelirini en az enflasyon kadar artırmaları. Yetmezmiş gibi, yönetilen-yönlendirilen ürünlerin fiyatlarını da bu endekslemeye paralel olarak, en az enflasyon oranı kadar artırırlar.

Bu otomatik gelişmelere paralel olarak özel sektörde ücret artışlarında ve sattıkları ürün ve hizmetlerin fiyatlamalarında devlete paralel bir davranışı takip ediyorlar. Böylece, önden yüklemeli gelir artışları, harcama kapasitelerini büyük ölçüde etkileyerek, yapılan bu gelir artırıcı kararların ortalaması kadar enflasyonu artırır. TCMB bu işleyişin içerdiği otomatik enflasyonun sonucunu son 15 yılın hiçbirinde etkileyemediği gibi bunu itiraf da edemedi. Yani TCMB, toplam talebi kısmak için faizleri artırmayacak. Zaten toplam talepde otomatik bir büzülme yaşanıyor. Ancak her durumda, otomatik enflasyonun üzerinde kalacak bir faiz oranına mahküm olduğunun bilincinde. Temel sorumuz şu: TCMB faizleri artıracaksa niçin arttıracak ve arttırmayacaksa niçin artırmayacak? Eğer artırırsa, iki başat faktörden dolayı artıracak: Birincisi döviz hesabı sahiplerinin ve yabancı yatırımcıların görmezden gelemeyeceği oranda bir faizin, döviz hesaplarında bir çözülme yaratacağı; böylece, kurların düşeceği, ardından ithal ürünlerin fiyatlarının düşmesiyle de "maliyet enflasyonu"nun düşüş trendine girebileceği.

İkincisi, cari açığın finansmanı için yurtdışındaki fon sahiplerinin gelip Türkiye'de yatırım yapmaları veya istikrar sağlandığı için, Türkiye kurumlarına daha ucuz borç vererek, cari açığın çok kolay finanse edilmesinin sağlanması olabilir. Özetle ve kısaca, TCMB faiz artırırsa, bunun sebebi, kısa vadede yurtiçi dövizlerin çözülerek kurları düşürmesi ve yabancıların tekrar borç vermesi veya gelip Türkiye'ye yatırım yapmasıdır. Şu anda saydığımız bu iki faktörden daha önemli bir sorunumuz yok. Eğer faiz, anlamlı bir oranda artırılırsa, yani 400-500 puan artırılırsa, yukarıda saydığımız bu etkilerin görüleceği garanti mi sorusu sorulabilir. Hayatım boyunca faize karşı durmuş ve faizsizlik prensibine inanmış bir kişi olarak, kendimi bu öneriyi yapmaya mecbur hissediyorum. Ekonominin, TCMB'nin faiz oranlarını yüzde 29'a çıkarmaya ihtiyacı olduğunu görüyorum ve kanaatimce TCMB yetkilileri de görüyor. Marjinal mevduat oranları zaten yüzde 29 seviyesinde oluşmaktadır. (TCMB verilerinde bu oranın yüzde 26 civarında gerçekleşmesinin sebebi; kamu mevduatına uygulanan düşük faiz oranları ve Katılım Bankalarının dağıttığı düşük kar paylarının ortalamaya dahil edilmesi) Bugünlerde, ortalama ticari kredi faizleri de yüzde 40 oranında gerçekleşiyor. Eğer faiz oranları yüzde 29'a çıkarsa en kötüde dibi bulmuş olacağımıza ve buradan yükselişe geçebileceğimize inanıyorum.

TCMB'nin de aynı görüşte olduğuna inanmak istiyorum veya öyle sanıyorum. Ancak faiz artırımının önünde pek çok engel var: Birincisi faizler o kadar yüksek ki ilave artışlarla ilgili öneri ve kararlar toplam algıda çok ürkütücü görünüyor. İkincisi Sayın Cumhurbaşkanımızın faiz konusundaki hassasiyeti. Geçmişteki faiz oranlarının düşüklüğü ve dünyadaki faiz oranlarıyla mukayese gerçekten cesaret kırıcı, ancak gerçekçi değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın faizle ilgili hassasiyetinin, akademik bir tartışmaya dönüştürülerek yanlış değerlendirildiği kanısındayım. Cumhurbaşkanımızın eleştirilerinin, İslami finansmanın temel niteliklerine uygun bir finansman ekosisteminin oluşturulması talebi olarak anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Yıllarca, bu talebin dikkate alınmaması veya gereğinin yapılmaması ve borç esaslı bir finansal ekosisteme mahkum olmamıza itiraz ediyor kanaatindeyim. İslami finansal ekosistemin temel iki asli parametresi özkaynak ve ortaklıklarla yatırım yapılmasıdır, yani borç ile yatırım yapılması istisna. Eğer Amerikan ekosistemindeki yatırım bankalarının bu alandaki çalışmaları modellenip Türkiye'nin şartlarına uyarlanabilseydi veya Almanya morgage kredilerinin çok düşük oranlarını mümkün kılan metodolojisi Türkleştirilseydi; şu anda yaşadığımız finansal sorunlar yaşanmayacağı gibi, daha da ileri gidilebilecekti. Ancak bu yılların işidir, sabır ve emek gerektirir.

Kendim için oluşturduğum ve hiçbir iddiası olmayan bir matematiksel formülüm var. Bir ekonomide, kurların tam olarak olması gereken seviyede, faizlerin tam olması gereken oranda ve mal ve hizmetlerin herkesçe kabul edilecek fiyatlarla satılmasının üç temel şartı var: Birincisi doğru bir maliye politikası; yani, vergiler, bütçe gelirleri, harcamalar ve borçlanmalar arasında uygunluk ve makuliyet. İkincisi doğru bir para politikası; yani, enflasyonu, büyümeyi, kurları, toplam finansmanı dikkate alan bir faiz oranı ve bununla ilgili yatırımcılarda uygunluk ve makuliyet algısı. Üçüncüsü ve en önemlisi, makro ihtiyati tedbirler; yani, uygun ve makul bir beklenti yönetimi.

Piyasada Denge= %33 Maliye Politikası + %33 Para Politikası + %34 Beklenti Yönetimi = %100

Şu anda nerdeyse herkes doğru bir maliye politikası uygulandığı kanaatinde, ancak bu bilgiye rağmen beklenti yönetimi istenilen seviyede başarılı değil. Para politikasıyla ilgili olarak TCMB'nin aldığı son kararla olabilecek en doğru doğru kararı verdiği konusunda herkes hem fikir. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın TCMB yönetimini çok ağır bir şekilde eleştirmesi bu kararın etkisini azalttı. Bizim gibi ülkeler yaptıkları her yüzde 1'lik faiz artışında yerel parada yüzde 4 ila yüzde 6 arasında değerlenme olması beklenir. Ancak bizde kurlardaki iyileşme bu oranda olmadı. Bunun sebebi beklenti yönetiminin ve toplam algının iyi yönetilememesi.

Formülü tekrar yazarsak,

Toplam Denge = Maliye Politikası 33 + Para Politikası 33 + Beklenti Yönetimi 10 = 76

Formül ve oranlar tamamen hayali ve sadece nerede hata yaptığımızı anlatmak için kullanıyorum. Bu formülde anlatmak istediğim husus beklenti yönetiminin iyi olması durumunda başarının gelebileceğini göstermek. Beklenti yönetiminin başarılı olabilmesi, Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın TCMB ve bankaları kamuoyu önünde sahiplenmesi; onların, toplam istikrar sağlanıncaya kadar gerekli her türlü adımı atmaya devam edeceklerini ifade etmesi. Böylece para politikasında alınan kararların etki düzeyi ve alınan sonuçlar beklentilerin bile üzerinde gerçekleşebilir. Sonuç olarak, TCMB'nin faizleri 400-500 puan artırmasını ve bunu yaparken de herkesin TCMB'ye sahip çıkmasını öneriyorum. Bu faiz artışını ekim ayında yapmaması durumunda sonraki dönemlerde yapmaya mecbur kalacaktır; ancak, etkisi son altı ayda görüldüğü gibi, sınırlı olacak. Piyasaların gerisinden gelerek yapılan müdahalelerle şimdiye kadar sonuç alınamadı, ön almak şart.

Fuat Atik

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber