AYM, öğrencisini uygunsuz ilişkilere teşvik eden öğretmenin cezasını uygun buldu!

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği 12.09.2019 tarihli ve 2016/436 başvuru nolu kararında hiç de hoşumuza gitmeyecek bir olaya şahit olduk. Baş tacı edilen öğretmenlerimizi tenzih ederek bir öğretmene yakışmayan bir olaya şahit olduk ve adeta yıkıldık. Böyle de öğretmenler olur mu dedirtecek cinsten bir olay. AYM, Türk toplum yapısına uymayan bir davranışı nedeniyle kademe ilerlemesi cezası verilen bir konuyu karara bağladı. Bu öğretmenin göreve devam edip etmediğini bilmiyoruz.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 25 Ağustos 2021 14:40, Son Güncelleme : 25 Ağustos 2021 15:09
AYM, öğrencisini uygunsuz ilişkilere teşvik eden öğretmenin cezasını uygun buldu!

Türk toplum yapısına taban tabana zıt olayda neler yer alıyor?

Bir lisede öğretmen olarak görev yapan başvurucunun öğrencisi R.D. hakkında "Çocuğun nitelikli cinsel istismarı" suçundan yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülmüştür. Anılan soruşturma kapsamında Sulh Ceza Mahkemesinin 18/3/2009 tarihli arama kararı ile şüphelinin evinde arama gerçekleştirilmiş ve soruşturma sürecinde aynı Mahkemenin 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134. maddesine uygun olarak aramada ele geçirilen bilgisayara el konulmasının onaylanması ve bilgisayarın incelenmesine izin verilmesi yönündeki kararları uygulanmıştır. Bilgisayarda yapılan teknik inceleme sonucunda başvurucu ile R.D. arasında haberleşme programı (MSN) yoluyla yapıldığı ileri sürülen görüşme ve mesaj kayıtları tespit edilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığı 12/6/2009 tarihli yazı ile tespit edilen kayıtların öğrenci/öğretmen ilişkisine ters ve toplum ahlak kurallarına aykırı olduğunu vurgulayarak, başvurucu hakkında disiplin yönünden gereğinin takdiri ve ifası amacıyla MSN kayıtlarını ve R.D.nin ifadesini İl Milli Eğitim Müdürlüğüne (İdare) göndermiştir.

İdare, başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatmıştır. Soruşturma sonucunda hazırlan ilk müfettiş raporunda meslekten çıkarma cezası teklif edilmiş, Yüksek Disiplin Kurulu tarafından bu raporun geri çevrilmesinden sonra yeniden soruşturma yapılarak 3/12/2009 tarihli ikinci bir rapor düzenlenmiştir. Anılan müfettiş raporunda; başvurucunun öğrencisi ile öğrenci/öğretmen ilişkisine ters ve toplum ahlak kurallarına aykırı yazışmalar yaptığı, öğrencisini uygunsuz ilişkilere teşvik ettiği ve evini kullandırarak öğrencisinin bu evde başka bir erkekle cinsel ilişkiye girmesine müsaade ettiği belirtilerek tespit edilen eylemlerin ahlak kuralları ve öğretmenlik mesleği ile bağdaşmayan davranışlar olduğu vurgulanmıştır. Başvurucunun eylemlerinin 23/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde düzenlenen "Amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak" suçu kapsamında kaldığı ifade edilerek 1 yıl kademe ilerlemesi ile cezalandırılması, ancak bu cezanın özlük durumu gözetilerek brüt aylığının 1/4'ünün kesilmesi şeklinde uygulanmasının uygun olacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Başvurucunun disiplin cezasının iptali istemiyle açtığı dava Ankara 13. İdare Mahkemesinin 16/3/2011 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun öğrencisi ile öğrenci/öğretmen ilişkisine ters ve toplum ahlak kurallarına aykırı yazışmalar yaptığı, öğrencisini uygunsuz ilişkilere teşvik ettiği ve evini kullandırarak öğrencisinin başka bir erkekle cinsel ilişkiye girmesine müsaade ettiği, bu suretle amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapma eyleminin sübuta erdiği vurgulanarak dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Onikinci Dairesinin 5/11/2014, karar düzeltme talebi ise 8/9/2015 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir. Kararlarda, derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.

Yüzüğü ne yaptın, yüzüğü getir gibi şifreli sözlerle iletişim sağlanmış

Ayrıca Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede, başvurucu ile öğrencisi arasında yapılan yazışmalarda başvurucunun cinsel ilişkiye girmesi için R.D.ye hem eşcinsel birini hem de aynı sınıftaki bir öğrenciyi ayarlayacağı yönündeki ifadeler ile "yüzüğü ne yaptın", "yüzüğü getir" gibi şifreli sözlerin yer aldığından bahisle başvurucu hakkında, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama, hakaret ve suça tahrik suçlarından soruşturma açılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı 3/7/2009 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda, şüpheli hakkında alınan karar ile telefonunun dinlendiği ancak atılı uyuşturucu ticareti yapma suçuna ilişkin delil elde edilemediği, yazışmalarda geçen ifadeler nedeniyle hakaret suçundan mağdurun şikayetçi olmadığı, R.D.nin bir eşcinsel birey ile öğretmenin evinde ilişkiye girdiği yönündeki beyanları bakımından ise R.D.nin 18 yaşından büyük olması ve ev temini için para alınmamış olması hususları gözetildiğinde bu olayın disiplin soruşturmasının konusu olduğu, ceza soruşturmasına konu olamayacağı belirtilmiştir.

Ulusal hukuk konuya nasıl yaklaşıyor?

657 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...D - Kademe ilerlemesinin durdurulması : Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3 yıl durdurulmasıdır.

Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır: d)Amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak,...

Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve ödül veya başarı belgesi alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir..."

5271 sayılı Kanun'un olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan "Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde, arama, kopyalama ve el koyma" kenar başlıklı 134. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkanının bulunmaması halinde, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin haline getirilmesine karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hakim onayına sunulur. Hakim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde çıkarılan kopyalar ve çözümü yapılan metinler derhal imha edilir."

5271 sayılı Kanun'un "Tesadüfen elde edilen deliller" kenar başlıklı 138. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: "Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhal bildirilir. "

5271 sayılı Kanun'un "Delillerin ortaya konulması ve reddi" kenar başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir: "Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hallerde reddolunur:

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse..."

20. 5271 sayılı Kanun'un "Delilleri takdir yetkisi" kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir: "(1) Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir.

(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir."

Adil Yargılanma Hakkı İhlal Edildi mi?

Başvurucu, öğrencisi ile ilgili soruşturmada mahkeme kararı olmadan elde edilen ve öğrencisiyle arasında geçtiği ileri sürülen yazışmaların kendisi hakkında açılan disiplin soruşturmasında kullanıldığını ve söz konusu delillere dayanılarak disiplin cezası verildiğini belirterek bu kapsamda elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, söz konusu delillerin açtığı iptal davasında kullanılması, ayrıca mahkeme kararlarının itirazlarını karşılayacak yeterlikte gerekçe içermemesi ve disiplin cezası kararında başvuru yollarının gösterilmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altında olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir.

Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dahil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında, kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi- adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelemektedir. Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yapılan değerlendirmelerde Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da dikkate alınmaktadır (Orhan Kılıç, B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 43).

Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç, § 44).

Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60). Hakkaniyete uygun bir yargılama, delillerin gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların giderilmesini ve delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme fırsatının tanınmış olmasını zorunlu kılmaktadır (Orhan Kılıç, § 47).

Anayasa Mahkemesi; delillere yönelik hukuka aykırılık iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan Kılıç, § 48).

Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen delillerin kabul edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa'nın 36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, § 51).

Somut olayda çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında Mahkeme kararına dayanılarak şüpheli R.D.nin evinde arama yapılmış, ele geçirilen ve elkonulan bilgisayar incelenmiştir. Bu doğrultuda başvurucunun hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği ve hakkındaki disiplin soruşturması ile iptal davasında delil olarak kullanıldığını belirttiği MSN yazışmalarının, öğrencisi ile ilgili devam eden ceza soruşturması kapsamında uygulanan tedbirler sonucu elde edildiği görülmektedir.

Söz konusu delilin bir suç soruşturması kapsamında Mahkeme kararına dayanan tedbirlerin icrası sürecinde ve usulüne uygun şekilde elde edildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan bu delillerin kanuni düzenlemelere uygun şekilde elde edilmediği ve elde ediliş yöntemi açısından hukuka aykırı mahiyette olduğu hususunda derece mahkemelerince de bir tespitte bulunulmadığı görülmektedir.

Bu durumda -belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olmakla birlikte- somut olayda elde edilen delillerin iptal davasında kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Diğer taraftan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ya da kendisini savunma imkanının tanınmadığına ilişkin bir delil bulunmadığı gibi yargı kararlarının somut olayla ilgili ve yeterli delil sundukları görülmüştür. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte bir durumun bulunmadığı açıktır.

Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Özel Hayata Saygı Hakkı ile Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildi mi?

Başvurucu; öğrencisinin bilgisayarının incelenmesi sonucu tespit edilen yazışmaların mahrem konuları içerdiğini ve özel hayata ilişkin olduğunu, olay tarihinde oturduğu evin lojman olduğunu, bu evde R.D.nin yaptığı ileri sürülen cinsel eylemlerden sorumlu tutulamayacağını, R.D.nin 18 yaşından büyük ve fiil ehliyetine sahip bir birey olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, öğrencisinin bu evde cinsel ilişkiye girdiği hususunun sadece bir iddiadan ibaret olduğunu ve doğruluğunun kuşkulu olduğunu belirterek özel hayata saygı ve özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucuayrıca ifa ettiği kamu görevi gözetilerek kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulmasını talep etmiştir.

İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir: "Herkes, özel hayatına ... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ... gizliliğine dokunulamaz..."

"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar..."

Başvurucunun şikayetlerinin özünün, öğrencisi ile arasında geçtiği ileri sürülen MSN yazışmalarının içerikleri ve evinde kalmasına müsaade ettiği öğrencisinin başka bir kişiyle cinsel birliktelik gerçekleştirdiği iddialarına dayanılarak disiplin cezası verilmesi olduğu anlaşıldığından, olayın özellikleri dikkate alındığında korunan hukuki değerlerin özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyeti olduğu kanaatine varılmış ve bu doğrultuda başvurunun Anayasa'nın 20. ve 22. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32).

Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının kapsamında olduğunda kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§ 31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).

Öte yandan özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı gündeme gelecektir (Bülent Polat, § 62; Ata Türkeri, § 31).

Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, § 37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).

Öte yandan Anayasa'nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve/veya toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, e-posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).

Ayrıca haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği ilkesi, kişilerin sadece özel meskenlerinde yaptıkları iletişimleri değil aynı zamanda işyerlerinde yaptıkları haberleşmeleri de güvence altına almaktadır (Bülent Polat, § 65; Tevfik Türkmen, § 54).

Somut olayda başvurucunun öğrencisi ile arasında geçen yazışma içerikleri ve öğrencisine cinsel ilişkiye girmesi için evini tahsis ettiği iddiasının başvurucu hakkında tesis edilen idari işlemin sebebi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, tesis edilen idari işleme kişinin özel yaşamı kapsamında kalan eylemleri ve haberleşmesine ilişkin içeriklerin dayanak alınması suretiyle özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir: "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

Bu kapsamda, yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının, Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden incelenmesi gerekir.

Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).

Başvurucunun iletişiminin tespitinin 5271 sayılı Kanun'un 134. maddesi, hakkında tesis edilen idari işlemin ise 657 sayılı Kanun'un 125. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, somut olayda başvurucunun özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme kararının söz konusu kanun hükümlerine dayandığı anlaşıldığından, belirtilen yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir.

Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatına saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

Öncelikle başvurucu ile öğrencisi arasında geçen yazışmaların tespiti suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun'un 134. maddesi uyarınca gerçekleştirildiği, dolayısıyla müdahalenin Anayasa'nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca dayalı olduğu anlaşılmıştır.

Öte yandan Anayasa'nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033, 13/4/2016, § 46).

Kamu görevlilerinin atanma ve nakilleri ile suç ve disiplin cezalarına ilişkin esasların belirlenmesi hususunda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Kanun koyucuya tanınan takdir yetkisinin amacı kamu hizmetlerinin kesintisiz bir şekilde yürütülmesini temin etmektedir. Öte yandan Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında "Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler" denilmiştir. Kamu görevlilerinin Anayasa'ya ve kanunlara sadakat yükümlülüğünün kamu hizmetlerinin devamlılığının ve belli bir disiplin içinde yürütülmesinin sağlanmasıyla yakından ilişkili olduğu açıktır. Dolayısıyla Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen sadakat yükümlülüğü kapsamında, kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla idarenin takdir yetkisini kullanarak işlem tesis etmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

Somut olayda başvurucunun öğrencisi ile öğretmen-öğrenci ilişkisine uygun olmayan ve ahlak kurallarına aykırı davranışları olduğu yönündeki iddialar üzerine başvurucu hakkında disiplin cezası tesis edilmiştir. Disiplin cezası verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin, Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan kamu görevlisinin Anayasa ve kanunlara sadakat yükümlülüğü çerçevesinde, kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmaktadır.

Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa'nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 46).

Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Serap Tortuk, § 52).

Ayrıca başvurucunun ifa ettiği görevin çocukların eğitilmesini içeren öğretmenlik mesleği olduğu da dikkate alınmalıdır. Öğretmenlik mesleği, niteliği gereği çocukların sağlıklı yetiştirilmeleri ve haklarının korunması ile yakından bağlantılıdır. Bu bağlamda öğretmenlik mesleğinin muhatap kitlesinin çocuklar olması nedeniyle gözetilmesi gereken menfaatlerden birinin çocukların sağlıklı yetiştirilmeleri ve haklarının korunması olduğu dikkate alındığında öğretmenlik mesleğinin daha özellikli bir konumu olduğu açıktır. Bu nedenle öğretmen olarak görev yapanların diğer kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmaları doğaldır (Z.A., B. No: 2013/2928, 18/10/2017, § 70).

Buna göre özel hayata saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

Somut olayda haberleşme hürriyeti ihlali var mı?

Somut olayda öncelikle belirtilmelidir ki disiplin soruşturmasına dayanak oluşturan MSN yazışmaları başvurucunun bilgisayarının incelenmesi suretiyle tespit edilmemiştir. Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu kapsamında arama, elkoyma ve ele geçirilen delillerin incelenmesine yönelik Mahkeme kararlarına dayanılarak R.D. isimli şüphelinin bilgisayarında yapılan inceleme sonucunda, başvurucu ile şüpheli R.D.nin yaptığı MSN yazışmaları tespit edilmiştir. Bu nedenle söz konusu tedbirin uygulanması nedeniyle başvurucunun haberleşme hürriyetine dolaylı şekilde bir müdahalede bulunulduğu değerlendirilmiştir.

Başvurucunun MSN yazışmalarının, üçüncü kişi hakkında usulüne uygun şekilde verilen yargı kararlarının uygulanması suretiyle tespit edildiği, 5271 sayılı Kanun'un 134. maddesinin kişilerin özel hayatları ve haberleşme hürriyetlerinin korunması bağlamında yeterli güvenceleri içerdiği ve somut olayda da anılan güvencelere uyulduğu görülmüştür. Buna göre kamu düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak hakkında arama, elkoyma ve bilgisayarın incelenmesi kararı verilen şüphelinin, başvurucu ile yaptığı yazışmaların incelenmesinin ve kayıt altına alınmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Öte yandan delillerin elde ediliş şeklinde herhangi bir takdir hatası veya keyfilik bulunmadığı ve isnat edilen fiilin niteliği de dikkate alındığında müdahalenin hedeflenen amacın sınırlarını aşmadığı, dolayısıyla orantılı olduğu kanaatine varılmıştır.

Öte yandan Mahkemenin kararında ve disiplin soruşturması raporunda; başvurucunun öğrencisi ile ahlak kurallarına aykırı yazışmalar yaptığı, onu uygunsuz ilişkilere sevk ettiği ve evini kullandırarak öğrencisinin başka bir erkek ile ilişkiye girmesine müsaade ettiği yönündeki iddialar yukarıda anılan soruşturma sırasında tespit edilen MSN yazışmaları ve öğrencinin ifadelerine dayanılarak değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmelerde, ifa edilen öğretmenlik görevinin nitelikleri, önemi ve öğrenci/öğretmen ilişkileri ile başvurucunun eylemlerinin mahiyeti gözetilerek bir sonuca varıldığı görülmüştür.

Başvurucu kararlara dayanak olan MSN yazışmalarının kendisine ait olduğu yönünde kesin delil olmadığını, ayrıca ilgili yazışmaların mesai saatleri dışında yazıldığını ve disiplin cezasına ilişkin eylemlerin özel hayat kapsamında kaldığını iddia etmiş ise de başvuruya konu olayın başvurucunun ifa ettiği öğretmenlik mesleğinin özellikleri ile birlikte değerlendirmesi gereklidir. Bu kapsamda, okulların çocuklar ve gençler için çok kapsamlı bir öğrenme ortamı olduğu, öğretmenlerin de hem kişilikleri hem de taşıdıkları sıfatları ile bu öğrenme ortamının yapı taşları olduğu söylenebilir. Bu nedenle öğretmenler, gelişme çağında olan öğrencilerin hayata bakışlarının, tutum ve davranışlarının gelişmesinde örnek ve rol model olmak gibi bir görevi de ifa etmektedir. Öğretmenler kendilerini rol model olarak sunmasalar bile muhatap oldukları çocuklar ile gençlerin onlardan etkilenmeleri ve onların olumlu ya da olumsuz davranışlarını örnek almaları öğrenci/öğretmen ilişkisinin doğal sonucu olarak her zaman mümkündür. Öğretmenlik mesleğinin belirtilen özelliği nedeniyle öğretmenin öğrenci üzerindeki etkilerinin okul ortamı dışında devam etmediği ve öğrenci/öğretmen ilişkisinde idare tarafından gözetilen niteliklerin okul ortamıyla sınırlı olduğu söylenemez.

Bu bağlamda; başvurucunun ifa ettiği mesleğin önemi ve özelliği gözetildiğinde başvurucunun öğrencisi ile cinsel içerikli yazışmalar yaptığı, onu uygunsuz ilişkilere teşvik ettiği ve evini kullanmasına müsaade ettiği, öğrencisinin başka biriyle başvurucuya ait evde cinsel ilişkiye girdiği şeklindeki ciddi iddiaların başvurucuyu istihdam eden İdare tarafından kurum itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Anılan eylemlerin öğrenci/öğretmen ilişkisinden beklenen çocukların sağlıklı şekilde yetiştirilmeleri ve eğitilmeleri amacına uymadığı, bu nitelikteki bir ilişkinin ifa edilen mesleğin itibarını olumsuz yönde etkileyeceği ve bu bağlamda iptal davasını reddeden Mahkemenin değerlendirmelerinin temelsiz olmadığı söylenebilir. Bu durumda yazışma içerikleri ile desteklenen başvurucunun özel hayatına ilişkin eylemlerinin, ifa edilen görevin özelliklerine göre Kurum disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur olarak değerlendirilerek kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla alınması zorunlu bir tedbir olarak başvurucu hakkında disiplin cezası tesis edilmesinin demokratik bir toplumda gereklerine uygun olmadığını söylemek güçtür.

Ayrıca disiplin soruşturması ve Mahkeme sürecinde başvurucunun katılımı ve savunması ile delillerini sunması sağlanmak suretiyle özel hayata saygı hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmış olduğu; başvurucuya isnat edilen eylemlerin mahiyeti ve ifa edilen görevin önemi karşısında başvurucu hakkında uygulanan yaptırımın kamu hizmetinin devamlılığını sağlamak amacına uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, öğrenci/öğretmen ilişkisine ve genel ahlak yapısına aykırı fiilleri dolayısıyla başvurucu hakkında idari yaptırım uygulanmasının demokratik toplumun gereklerine uygun olmadığı ve ölçülü olmadığı söylenemez.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarının bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa'nın 20. ve 22 maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Sonuç olarak kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE, 12/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber