YÖK ulusal öğrenci konseyi 2. olağan genel kurulu

Kaynak : Cihan Haber Ajansı
Haber Giriş : 26 Haziran 2009 15:54, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, hükümetten destek aldıkları altın bir dönem yaşadıklarını belirterek, "Bu dönemde de çok iyi işler yapamazsak herhalde YÖK'ün önünde harakiri yapacağım. Bu kadar imkânın tanındığı bir ortamda YÖK Başkanı başarılı olamazsa kabahat onundur ve cezasını çekmelidir diye düşünüyorum." dedi.

YÖK Ulusal Öğrenci Konseyi 2. Olağan Genel Kurulu, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nde (KSÜ) toplandı.

Üniversitelerin öğrenci konsey başkanlarının hazır bulunduğu kurulun açılış konuşmasını Ulusal Öğrenci Konseyi Başkanı KSÜ Ziraat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi Sinan Kartal yaptı.

Kartal, gençliklerini, demokrasi kültürü içinde, özgürlüklerin değerini bilen, açık zihinli, geniş ufuklu, çok yönlü kişilikler olarak ülkeye adayacaklarını söyledi.

Sinan Kartal'ın ardından konuşan KSÜ Rektörü Prof. Dr. Nafi Baytorun da, genel kurula ev sahipliği yapmaktan duydukları mutluluğu dile getirdi.

Daha sonra kürsüye çıkan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, öğrencilere YÖK'ün çalışmaları hakkında bazı bilgiler verdi.

Yaptığı ilk işin öğrenci kontenjanları ile alakalı olduğunu söyleyen Özcan, Türk üniversitelerinden beklediği en önemli hususun öğrenim talep eden herkese imkan verebilmek olduğunu kaydetti.

Özcan, "Geçen yıl bazı rektörleri çıldırtmak pahasına da olsa kontenjanları yüzde 25 gibi artırdık. Bu sene de o artışımızı şöyle yaptık. Son 20 yılın istatistiklerine baktığınızda üniversitelerin daha az öğrenci aldığını tespit edersiniz. Toplamdaki artışlar yüzde 2, yüzde 3-4 gibi olmuştur. Dışarıda bu kadar yüksek öğrenim isteği olan bir ülkede üniversitelerin öğrenci durum hızı yüzde 2-3'lerde gibi hayret edilebilecek birşey. Üniversite, talebi görüyor ama o talebe sırtını dönüyor gibi bir durum mevcuttu. Çok çarpıcı olması bakımından tıptan bir örnek vermek istiyorum. 1986-1987 öğretim yılında ülkemizde 21 tıp fakültesi vardı. 20 yıl sonra 2006-2007 öğretim yılında 26 daha Tıp Fakültesi eklendi ve toplam sayı 47'ye çıktı. Öğrenci kontenjanına baktığımızda 1986-1987 yılında 5 bin 99 olan kontenjan tam 20 yıl sonra 26 tane de yeni fakülte açılmasına rağmen sadece 18 kişi artarak 5 bin 117 oldu. Bu arada öğretim sayısı 2005'ten 20 yıl sonra 8 bin 500'e çıkmış. Birisi bunun hesabını vermek zorunda. Biz yaptık oldu türünden işler değil bunlar. Bunlar memleketin kaderini tayin eden çok önemli işlerdir." diye konuştu.

Göreve gelmeden önce YÖK'te 20 yılın istatistiklerinin dahi bulunmadığını söyleyen Özcan, öğrenci ve öğretim görevlisini kapsayan veri tabanının olmadığını dile getirdi.

Günlük tedbirlere de başvurduklarını anlatan Özcan, bunlardan bir tanesinin de 67 olan emeklilik yaşını yeni üniversitelerde çalışmak kaydıyla 72'ye çıkartmak olduğunu vurguladı. Yaptıkları en önemli işlerden bir tanesinin de şu an tasarısı mecliste olan mesleki ve teknik eğitimin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olduğunu aktaran Özcan, "Ben kendimi bildim bileli Türkiye'de teknik eğitimin adam edilmesi konuşulur. Ben orta okulda iken bir öğrencinin mesleki liseye gitmesi torpil gerektirirdi. Şimdi o günlerden bu günlere geldik. Prestiji son derece düşük, endüstrinin ve ülke ekonomisinin ihtiyacını karşılayamayan, niteliksiz elemanlar yetiştiren, sayıları oldukça fazla okullarla karşı karşıyayız. Eğer bunu tamir etmezsek şu durumda bırakırsak bu ülkeyi hiç bir zaman kalkındıramayız. Mümkün değil. İstediğiniz kadar üniversite mezunu üretin ama o mesleki ve teknik eğitimdeki arkadaşlar olmazsa hiçbir şey yapamayız ve hiç bir yere gidemeyiz. Kurtuluşumuz oradadır. Üniversitenin sorunlarını çözmek oradaki sorunları çözmekten çok daha kolaydır. Onu çözmek çok zor bir kere çok pahalı bir eğitimdir." şeklinde konuştu.

Türkiye'de teknoloji fakültelerini açmak istediklerini de ifade eden Özcan, bunların dünyanın her yerinde olan ama Türkiye'de olmayan okullar olduğunu kaydetti.

Bu okulların uygulamalı mühendis yetiştirdiğinin altını çizen Özcan, "Bunlar işçilerle beraber aşağıda çalışan insanlardır. ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi mezunu burnu havalarda mühendisler gibi çalışmazlar. Projelere imza atarlar ama aşağıda işçilerle işi bizzat yürüten insanlardır. Bugüne kadar ülkemizde bu okulların açılmasına müsaade edilmemiş, Biz ilk defa biz düşünüyor falan değiliz bunları. Daha önce çok teşebbüs edilmiş ama her seferinde mühendis grubu kesinlikle meclisten geçirmemişler. Daha Milli Eğitim Bakanlığı'nda tasarı halindeyken ortadan kalkmış gitmiş ama biz bu sefer çok arkasında duruyoruz. Büyük bir irade ile bunların çıkartılmasını sağlayacağız. Meslek ve Teknik eğitim fakülteleri, endüstriyel ve eğitim fakülteleri gibi okullar gibi hepsini bu tür okullara çevireceğiz." açıklamasında bulundu.

LİSAN KONUSU BAŞBAKAN'IN DA İÇİNİ SIZLATIYOR

Üniversitelerdeki en önemli konulardan birinin de İngilizce eğitimi olduğuna değinen Özcan, yurt dışına gidip eğitim olanaklarını araştırdıklarında her seferinde karşılaştığı duvarın lisan olduğunu belirtti.

Bu durumda Avrupa topluluğu ile nasıl bütünleşeceklerini bilmediğini ifade eden Özcan, 3 gün önce Suudi Arabistan'da ziyaret ettiği üniversitede öğretim üyelerinin çok iyi bir şekilde İngilizce konuştuklarını anlattı.

Lisan işinin Cumhuriyet döneminde becerilemeyen, başarısız olunan alanlardan bir tanesi olduğunu söyleyen Özcan, "Bunu derhal çözmemiz lazım. Kaç paramız giderse gitsin. Ben bu konuyu Başbakanımıza da bahsettim,(Hocam ne düşünüyorsan arkandayım. Ben de dil bilmiyorum utanıyorum. Bütün çocuklarım konuşuyor ama ben konuşamıyorum) dedi. Başbakanın içini bile sızlatan bir konu." dedi.

Konuşmasında üniversitelerin hiç kimsenin siyaset yapma aracı olmaması gerektiğine de vurgu yapan Özcan, konsey başkanlarına hitaben, "Üniversiteler bilim yapılan çağdaş modern müesseseler olmalıdır. Kimseye kendinizi kullandırmayın. Statünüzde belli değil. Şu anda herkes tarafından kabul edildiğini de söylemek zor. Bu da maddi imkânların artırılması ile olur. Bu konuda üniversitelere yazı yazacağım. Sizlerin de bu konu üzerinde çalışması lazım. Bir kere kurumsallaşmayı sağlamanız gerekiyor. Büyük işler yapacağına inanıyorum ama o mekanizmaları da bir şekilde ortaya koymanız gerekecek." açıklamasını yaptı.

Toplantının ardından Özcan'a KSÜ Rektörü Baytorun, ve üniversiteliler tarafından çeşitli hediyeler takdim edildi.

YÖK Başkanı Özcan, gazetecilerin de sorularını yanıtladı. Küresel krizden üniversitelerin nasıl etkilendiğine yönelik bir soruyu cevaplandıran Özcan, Türkiye'de üniversitelerin bütçesinin hükümet tarafından hazırlandığını ifade etti.

Bunun bir yıl öncesinden belli olduğunu ve bir takım tedbirler alınabildiğini belirten Özcan, kendisini daha çok meraklandıran hususun üniversitelerde öğrenci okutan ailelerin çocuğuna yolladığı paranın kesilmesi ve bunlardan dolayı öğrencinin eğitimini bırakması olduğunu söyledi.

Geçen yıl böyle bazı olayların yaşandığını ve çok üzüldüklerini kaydeden Özcan, "Bu sene daha çok olacağını düşünüyorum. Özellikle vakıf okullarında kriz nedeniyle o okullara devam eden bir kısım öğrencilerin okula gidemeyeceğini düşünüyorum aklımda öyle şeyler geçiyor. Bu kötü bir şey. Öğrencilerin eğitimlerine kriz nedeniyle ara vermeleri kötü bir şey. Gelişmiş ülkelerde tam tersi oluyor." şeklinde konuştu.

YÖK olarak hükümetten yeterince destek alıp almadıklarına yönelik bir soruyu da cevaplandıran Özcan, bu konuda altın zamanı olduğunu dile getirerek, "Böyle bir dönem bir daha gelir mi diye zaman zaman düşünürüm. Ne istersek veriyorlar. Para dersek para veriyorlar. Kanun diyoruz onun üzerinde çalışıyorlar. Personel dedik hem idari hem akademik personel verdiler. Yani bu dönemde de çok iyi işler yapamazsak herhalde YÖK'ün önünde harakiri yapacağım. Bu kadar imkânın tanındığı bir ortamda YÖK Başkanı başarılı olamazsa kabahat YÖK başkanınındır ve cezasını çekmelidir diye düşünüyorum." açıklamasını yaptı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber