İşsizlik dayanışma ve karşılıklı güven duygusunu yok ediyor

Kaynak : Radikal
Haber Giriş : 29 Mayıs 2010 23:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Uzun süre işsiz kalan kimselerin aile hayatı bozulmakta ve sosyal ilişkileri sarsılmaktadır. Konu komşu, yakın akrabalar ve hatta iş arkadaşları arasındaki dayanışma ve karşılıklı güven duygusu aşınıp kaybolmaktadır...

SENCER AYATA

Krizle baş etme

Küçük tasarruflarından yararlanarak geçimlerini sağlayan dar gelirli aileler artık yolun sonuna geldiklerini ve birikimlerinin eridiğini söylemektedir. Örneğin birçok ailede yastık altı diye anılan nakit kaynaklar tüketilmiş, kadınlar zihnet eşyalarını satmak zorunda kalmıştır. İşsizlik sigortasından yararlananların prim ödenmediği için sigorta süreleri dolmaktadır. Kıdem tazminatından yararlananların kaynakları büyük ölçüde erimiş durumdadır.

Borçlanma bir başka önemli geçinme stratejisi. Yukarıda değinilen araştırma görüşülen kimselerin yüzde 35'inin geçinebilmek için borçlandığını, yüzde 11.3'ünün geçmişteki tasarruflarını kullandığını belirtiyor. Yaygın bir kesim kredi kartını temel ihtiyaçların karşılanması için kullanılıyor. Çoğu kimse imkânları ölçüsünde anne ve babalarından veya çocuklarından yardım istiyor. Bazı durumlarda birden çok yetişkin hatta evli çocuk gözlerini baba veya annelerinin aldığı emekli maaşına dikiyor. Kimileri evdeki eşyaları satışa çıkarmayı düşündüğünü söylerken özellikle borcunu ödeyemeyen kredi kartı borçluları icra korkusu ile büyük kâbus yaşıyor.

Günlük yaşama etkiler

Giderek zorlaşan yaşam ve geçim mücadelesinde ailenin bireyler için en büyük destek olduğu iddiası büyük ölçüde doğru. Fakat sorun şurada ki ailenin kaynakları kuruyor ve bireylerin birbirini destekleme kapasitesi sınırlanıyor. Erkek işsiz kalınca kendisinden beklenen gıda, ulaşım, kira ve çocukların yemesi içmesi ve üstü başı dâhil en temel ihtiyaçları karşılaması çok büyük sorun haline geliyor. Erkekler evde devamlı bir şey istenmesinden, kimsenin yoktan anlamamasından ve iş bulamamanın kişisel beceriksizlik olarak görülmesinden şikâyetçi. Kadınlar eve getiren olmayınca kendilerinden istenenleri yoktan var edemediklerini söylüyorlar. İki yakayı bir araya getirememe önce eşlerin arasını açıyor. İşsiz ve gidecek yeri olmayan erkeğin evde durması, asabileşmesi, her işe karışması aile içi gerilimi ve kavgayı artırıyor. Kadınlar aile içi şiddetin arttığını iddia ediyor. Komşular evlerderden yükselen kavga seslerinin nasıl arttığını anlatıyor. Evde huzur kalmadığı tüm aile üyelerin tarafından dile getirilen bir konu. Boşanmayı düşündğünü söyleyenlerin sayısı hızla artıyor.

Çocukların hiç değilse bazı temel ihtiyaçlarını, harçlıklarını çıkartmak için çalışmak zorunda kalmaları başarısızlık ve okulu terke etme eğilimini artırıyor. Çalışma okula rakip hale geldikçe çocuğun okula bağlılığı ve eğitim performansı düşüyor. Okulda başarısız olan yoksul çocuk sayısı artıyor.

Birey

Yoğun endişe bireyin psikolojik sağlığının bozulmasına yol açan önemli bir etken. Endişenin artması ise birçok nedene bağlı. Bir önemli neden çocukların ihtiyaçlarını karşılayamamanın verdiği üzüntü ve ızdırap duygusu. Banka ve kredi kartı, esnaf ve tanıdıklara olan borçların ve özellikle fatura borçlarının ödenenememesi yarın ne olacak endişesini sürekli kamçılıyor. Evi geçindirme beklentisini yerine getiremeyen erkeğin aile içinde ve yakın çevrede değeri azalıyor. Kadınlar ise bezginlikten, yorgunluktan ve erken yaşlanmadan yakınmaktadır. Genç kızlar ve erkekler ev geçindirmenin mümkün olmadığını, içinde bulunulan koşullarda çocuk yetiştirilemeyeceğini düşünüyor ve evliliği erteliyor. Gelecek endişesi aile dokusunu sarsıyor, aile içi kıskançlıklar ve gerginlikler artıyor.

Psikolojik etkiler

Uzmanlar krizin çeşitli psikolojik sonuçlarının önemine dikkat çekmektedir. İşsizlik veya işsiz kalma korkusu kişinin sürekli endişe içinde yaşamasına neden olmaktadır. Bu durumda olan bir kimse kendine sürekli olarak ?işten çıkartılacak mıyım' diye sormakta ve bundan başka bir şey düşünemez hale gelmektedir. Psikologlar yoğun endişenin, bireylerin iki farklı uçta tepki göstermesine yol açabileceğini belirtmektedir. Birinci eğilim kaçma, içine kapanma ve kendine çekilme yani giderek toplumdan, yakın çevreden hatta aileden kopma yönündedir. Özellikle uzun süre işsiz kalan kimselerin aile hayatı bozulmakta ve sosyal ilişkileri sarsılmaktadır. Örneğin konu komşu, yakın akrabalar ve hatta iş arkadaşları arasındaki dayanışma ve karşılıklı güven duygusu aşınıp kaybolmaktadır. Maddi kısıntılar kadar önemli bir önlem ev dışı yaşamdan eve çekilmedir. Örneğin erkeklerin kahveye gitmeyi veya ev dışında erkek arkadaşlarla buluşmayı azaltması hatta terketmesi gibi. Kendini eve kapatan işsiz erkeğin hem kendine verdiği hem de toplumun kendisine verdiği değer azalmaktadır. Birey tüm ilişkilerinde ciddi bir uyum bozukluğu çekmektedir. Arkadaşlıklar zayıflamaktadır. Erkek, aile içinde ve toplumsal çevrede evi geçindirmekle yükümlü tutulmakta ve kendisinden bekleneni yerine getiremeyince adeta isyan duygusu içine girmektedir. Ailesi ile ilişkisi bozulan ve toplumdan kopan bireyin intihar isteği artmaktadır. İşsizler arasında iki kat fazla depresyon üç kat fazla intihar vakaları görünmektedir. Anti-depresan ilaç satışları artmıştır.

Psikologların değindiği ikinci eğilim ise dışa dönük saldırgan tutum ve davranışlardır. Yoğun endişe nedeniyle dayanma gücü azalan birey sabrını ve tahammülünü kaybetmektedir. Böyle durumlarda yanlış giden işlerin sorumlusu yani suçlanacak günah keçileri aranır. Karşıt olarak görülenlere karşı düşmanca hatta saldırganca bir tutum içine girme eğilimi güçlenir. Ve tepki aile üyelerinden ve birinci derecede yakınlardan tanınmayan kimselere yabancılara yönelik bir saldırganlığa dönüşür. Kim olursa olsun karşı tarafa yönelik bir şiddet kullanma eğilimi belirir.

Sonuç olarak altını çizelim ki psikologlar türü ne olursa olsun işsizlik ve yoksullaşmadan kaynaklanan kişisel bunalımların ve bunların zarar verici sonuçlarının arttığını belirtmektedir.

Toplumsal çevreye etkileri

Çoğu durumda yakın toplumsal ilişki ve toplumsal bağlar deyince akla ilk olarak komşu ve komşuluk geliyor. Oysa günümüzün yaşam koşullarında komşuluk veya yakın çevremizdeki kimselerle bir arkadaşlık ilişkisini sürdürmenin de bir ekonomik maliyeti olabileceğini pek düşünmüyoruz. Ekonomik kaynakları tükenmiş bir kimse veya aile için bir çay ısmarlamak veya eve gelen komşuya bir çayla bisküvi ikram etmek gereksiz bir masraf olarak görülüyor. Diğer yandan, acaba benden bir şey mi ister, dahası acaba borç para mı ister diye komşuların biribirleri karşılaşmaktan çekindiği ve yollarını değiştirdiği birçok kimse tarafından dile getiriliyor; yolunu değiştiriyor. Uzaklaşma ve mesafe koyma bir yana komşuluk ilişkilerinde kıskançlıklar ve buna bağlı olarak uyuşmazlık ve gerilimler artıyor. Kadınların gözlerini kendilerinde olmayıp başkasında olanlara dikip daha çok haset ettikleri söyleniyor. Önceden güzellikle halledilen uyuşmazlıklar, örneğin çocuklar arasındaki basit bir çekişme, anlaşmazlıkların büyütülmesine ve aileler arasında kavgalara yol açabiliyor. Eskiden hoş görülen küçük yanlışlar artık hoş görülmüyor. Komşunun en küçük bir hatasının üzerine gidiliyor. Küslükler artıyor. Herkes patlamaya hazır bir vaziyette burnundan soluyor.

Özellikle büyük kentlerde ATM hırsızlığından, dükkân soygununa, uyuşturucu ticaretinden fuhuşa, dolandırıcılıktan kapkaççılığa adi suçlarda gözle görülür artışlarla karşılaşılıyor. Büyük kentlerde uyuşturucu kullanımının büyük bir hızla artması en önde gelen endişe kaynaklarından birisi haline geliyor. Mahallede hırsızlık yaygınlaşıyor. Sokak kavgaları, saldırı, parkların ve hava karardıktan sonra çarşının yol kesip para isteyenler ve kapkaççılardan dolayı giderek daha fazla güvensiz hale gelmesi yine çoğu kimse tarafından dile getirilen önemli bir rahatsızlık konusu. Aileler özellikle çocuklarının hava karardıktan sonra sokağa çıkmasından büyük endişe duyuyor. Çocukların oyun oynadıkları ve spor yaptıkları yerler güvenli yerler olmaktan çıkıyor. Yine büyük kentlerin çevre semtlerinde oturanlar her köşede bir tinerci, kapkaççı ve dilenciye rastlamaktan korktuklarını belirtmektedir. Kayıp çocuklar, çocuk satma, organ satışı, çocuk pornosu, çocuğa yönelik şiddet gazete ve televizyon haberlerinde en sık rastlanan konuları haline geliyor. Emniyet kayıtları kayıp çocuk sayısının 2009 yılında bir önceki yıla göre iki katına çıktığını göstermektedir. Organize suçlar çoğalmaktadır. Antalya Emniyet Müdürlüğü altı ilde yaptığı baskın sonucu dokuz kişilik organ çetesini yakalamış ve çetenin organları 20-30 bin lira karşılığı borçlarını kapatmak isteyen köylülerden alındığı saptanmıştır. En çarpıcısı ise çoğu kimsenin gözle görülür biçimde arttığını düşündüğü fuhuştur. Örneğin gazetelerde alışılagelmiş olanların dışında eşini pazarlayan kocalara ilişkin haberler sık sık yer almaktadır.

Orta sınıf

Orta sınıf toplumu olmayı başarmış ülkelerde refah düzeyi, insan sermayesi ve yaşam kalitesi görece yüksektir. Orta sınıf yalnız mobilya, araba, cep telefonu almakla kalmaz. Daha fazla eğitim ve daha iyi sağlık hizmetleri, kamusal altyapı hizmetleri talep eder. Seyahat etmek ister.

Orta sınıf mensupları yeni ve başka fikirlere daha açıktır. Teknolojik gelişmeye daha fazla önem verirler. En önemli değeri insan sermayesi olarak gördüklerinden yaşamı eğitim merkezli düşünürler. Sürekli olarak çocuklarını en iyi şekilde okutma uğraşı içindedirler. Gelecek kuşağa daha fazla yatırım yaparlar. Küresel ısınmanın ve çevre tahribatının olumsuz sonuçlarının daha fazla farkındadırlar. Hukuk devleti ve kurallar konusunda daha dikkatlidirler. Kendi ülkelerini ve kendi ülkeleri dışındaki dünyayı daha yakından tanırlar.

Orta sınıf tanımı

Bu özelliklere sahip orta sınıfta kimler yer alıyor? Bir bakıma şöyle diyebiliriz; en alttaki yüzde 20 ile en üstteki yüzde 20'lik gelir diliminin arasında kalan her biri yüzde 20'lik üç gelir diliminde yer alanlar. İki, üç ve dördüncü basamaklar. Dünya Bankası bu grubu yıllık kişi başına 4 bin-17 bin dolar geliri olanlar şeklinde geniş marj içinde tanımlıyor. Yine Dünya Bankası yıllık geliri 4 bin 268 dolar (6 bin 575 lira) olan bir kesim üzerinde duruyor. Türkiye'de bu hesapları ayda kişi başına net 500 lira ve dört kişilik bir aile düşünüldüğünde ise ayda en az 2 bin liranın üzerinde geliri olanlar diye düşünebiliriz.

Bu hesaplamalar orta sınıfı yoksullardan ayıran bir tüketim ve harcama özelliğini açığa çıkarması bakımından önemli. Orta sınıf, yiyecek ve konut gibi temel masrafları karşıladıktan sonra gelirinin en az üçte birini farklı biçimlerde harcama kapasitesine sahip kişi veya ailelerden oluşuyor. Örneğin dört kişilik bir orta sınıf aile aylık 3 bin lira olan gelirinin 2 bin lirasını konut, giyecek ve temel ihtiyaçlar için harcadıkatan sonra kalan kısmını giyimden ev eşyasına, dışarıda yemek yemekten çocukların eğitim masrafına ayırabiliyor. Kriz öncesinde yapılan değerlendirmeler, hızlı büyüyen ekonomilerde nüfusun yarıya yakınının bu kapsamda orta sınıf konumuna gelmiş bulunduğunu gösteriyordu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber