Çalışma Bakanı Dinçer: Kamu reformu aslında parça parça yapıldı

Kaynak : Bugün
Haber Giriş : 06 Aralık 2010 09:17, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Bizim kozmik odadan belge sızması imkansız
Dünya Wikileaks'in yayınladığı belgeleri tartışıyor. Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın Türkiye 1 Mart tezkeresini tartışırken, AK Parti'ye karşı darbe planları havalarda uçuşurken çıktığı istihbarat avından edindiği bilgileri Wikileaks'den okuduk. Soluğu ABD Büyükelçiliği'nde alan "truva atları" belli ki "ABD dostu" olarak kayıtlara geçmişler, bazıları ise Edelman'ın hışmına uğrayıp "bilgisiz, önyargılı, yetersiz" hatta "deli" olarak nitelendirilmişler. O dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer de bunlardan nasibini almış. Acaba Türkiye tarihi kırılma süreçlerini yaşarken, ABD Büyükelçisi Edelman'ın meşhur, genellikle "itibar" vesilesi kılınan yemek davetini kabul etmediği, büyükelçilik görevlilerini geri çevirdiği için mi hakkında not düşülmüştü? Başbakan Erdoğan'ın en yakınındaki isimdi, kamu bürokrasisinin en tepesindeydi, Türkiye'nin bütün sırlarına da vakıftı. Kamu düzenindeki kripto sistemini ve belgelerin güvenliğinin nasıl sağlandığını onunla konuştuk, öğrendik ki Başbakanlık'taki kozmik odanın da mimarıymış. Şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemini dönüştürmek için mesai harcıyor. Dinçer'in, bu alanda merak edilenlere verdiği cevapları da yarın okuyabilirsiniz.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK ([email protected])

KAMUDA EL YAZISI OLMAZ
*Wikileaks gündemde, yıllırca Başbakanlık Müsteşarlığı yaptınız. Türkiye'de kamuda nasıldır bu kripto düzeni?

Türkiye'de bir kripto düzeni var, yazışmalarda "çok gizli", "gizli", "kişiye özel" veya "hizmete özel" türünden tasnifler vardır. Gelen evraklar da bu özelliklerine göre arşivlenir. Kriptolu yazılar, çok gizli ve gizli yazılar kozmik odalarda saklanır. Belki elçiliklerde birtakım notlar gönderiliyor olabilir, ama kamu bürokrasisinde, bizlere küçük, el yazısı bilgi notları gelmez. Belirli bir olayla ilgili istihbarat birimlerine görüş sorabilir, bilgi talep edersiniz, o bilgiler, devlet evraklarının tasniflerine uygun bir statüde gelirler. Bu açıdan her kurumun da kendi bünyesinde bir kozmik odasının olması gerekir.

ESKİDEN SIZMA MÜMKÜNDÜ

*Başbakanlık'ta bir kozmik oda var mı?

Ben geldiğimde Başbakanlık'ta bizim kozmik oda maalesef diğer, herhangi bir arşiv odasından farklı değildi, bilgilerin sızması, çalınması mümkündü. Ben geldikten hemen sonra, çok özel ve korunmalı bir odayı yeniden kozmik oda olarak düzenledik. Orayı yanmaz malzemelerle kaplattık ve hakikaten kozmik nitelikte sayılabilecek bir oda haline getirdik. Şifreleri olan, özel kilitleri olan bir kapıdan geçip, sonra ikinci kapıda yeniden farklı şifreleri olan, belirli kişilerin ancak girebildiği türden bir kozmik oda haline getirdik. Öyle bir yerden de malzeme sızmaz. Onun ötesinde kişilerin güvenilir olması çok önemli.

*Başbakanlık Müsteşarı olduğunuz dönemde bu kozmik odalardan bilgi, belge sızma olayları olmuyor muydu hiç?

Evet, olurdu, ama benim bildiğim vahim sayılabilecek bir sorunla karşılaşmadım.

*Türkiye'nin sanal ortamda Wikileaks gibi bir olayı yaşaması mümkün mü?

Wikileaks bilişim ortamında yapılan yazışmalarla ilgili. Henüz Türkiye o kadar ayrıntılı ve özellikle elektronik imzanın da esas olduğu bir haberleşme sistemine geçmedi, Türkiye açısından şimdilik bilişim ortamında büyük bir risk gözükmüyor. Bizim ülkemizde de kamu kurumları zaman zaman siber-terörle karşı karşıya kalıyor, çoğu kez dışarıdan kamu idarelerinin web sayfalarına ve hizmet birimlerine yönelik birtakım hücumların olduğunu ben biliyorum.

TEKNOLOJİNİN ZAAFI DEĞİL

*Wikileaks olayını teknolojinin getirdiği bir zaaf olarak mı görmek mi lazım?

Bunu teknolojinin getirdiği bir zaaf olarak görmemek gerekir. Bunun planlı bir şekilde kamuyla paylaşıldığını ve bazı beklenen durumlar için sızdırıldığı kanaatini taşıyorum.

KAMU REFORMU MUTLAKA TAMAMLANMALI

*Kamunun yeniden yapılandırılmasıyla ilgili çalışmalarınız vardı, ancak o zaman Anayasa Mahkemesi'nden geri dönmüştü.

Aslında kamu reformu parça parça yapıldı, fakat parça parça yapılmasının ortaya çıkarttığı sorunları gözardı etmemek gerekir.

*Ne gibi sorunlar çıktı ortaya?
Mesela, iç denetçilik sistemi kuruldu, ama denetim sisteminde karışıklık ve çakışma ortaya çıktı. İç denetçilerin nasıl konumlanacağına dair belirsizlikler devam ediyor, ayrıca iç denetçilerle müfettişler arasında rekabet oluştu. Yine mahalli idarelerle ilgili reformları büyük oranda yapmış olmamıza rağmen, merkezi idarenin görev, yetki ve sorumlulukları alanındaki reformu tamamlayamadığımız için bu kez örtüşen durumlar oldu. Yönetim paradigmalarının değişiminin, halka hizmeti esas alan, halk odaklı bir yönetimi sağlamanın yegâne yolu bu reformların tamamlanmasından geçiyor.

PERSONEL REJİMİ

*Sizce merkezi idare reformunun en önemli ayağı neydi?

Merkezi idarede biz personel rejimini gözden geçirebilmiş olsaydık ve performans esaslı bir yönetimi öngörseydik Türkiye'de aynı insan kaynağı ile ve aynı maliyetle biz bugünkü hizmetimizi en az 5'e katlayabilirdik. Çalışma Bakanlığı'nda biz performansı öne alan bir uygulama başlattık, kamu hizmet envanteri ve standartlarını ortaya koyduk. Mesela, ben bakan olduğumda Sosyal Güvenlik Kurumu'nda ortalama emekli maaşı bağlama süresi 62-63 gündü, şimdi tüm yıl düzeyinde 28 güne düştük. Aynı hükümet, aynı bakanlık, aynı insanlar, aynı kurum. Yaklaşık 20 bin kişinin eğitildiği bir İŞKUR'umuz vardı, ama 2009 yılında 167 bin kişiyi eğittik, 2011 yılında 400 bin kişiyi eğiteceğiz. Kamu reformunun yapılmasına karşı çıkanlar aslında bu ülkeye çok ciddi anlamda bir maliyet yüklediler ve hizmetlerin önünü kestiler.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK TALEBİ GELMEZDİ

*Reformda yer alan yerel yönetimlerle ilgili düzenlemeler gerçekleşebilseydi bugün demokratik özerklik talepleri gündeme gelir miydi?

Hiç zannetmiyorum, gelmeyecekti. Ben demokratik özerklik taleplerinin, özellikle Güneydoğu'da tüm halkın katıldığı bir talep olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkenin her köşesinde yaşayan vatandaşın eşit haklara sahip olduğu, temel hak ve özgürlüklerini serbestçe kullanabildiği bir vatandaşlık ilişkisinin geliştirilmesi lazım.

*Sizce bu konuda kilidi açacak anahtar nedir?

Herhangi bir kentte insanların o kentin yönetimine katılımını ne kadar çok artırırsanız o kentin geleceği ve o kentin hedefleriyle o kadar çok bütünleştirirsiniz. Öyleyse mümkün olduğu kadar çok insanı o kentin yönetimine dahil etmek lazım. Mesela, önemsenmek, adam yerine konulmak da beşeri bir ihtiyaçtır, bu aidiyet ihtiyacını giderebileceği davranışlar ortaya konulduğu zaman bu ülkenin sorununun önemli kısmının çözüleceği kanaatindeyim.

BİR İŞE GİRİP ORADAN EMEKLİ OLMA DEVRİ KAPANDI

*Diyarbakır'a, Mardin'e gittiniz, terör sorununun çözümü denilence ilk akla gelen bölgedeki işsizlik.

"Yegane sorun işsizlik" denilemez mutlaka, ama yaklaşık olarak yüzde 21 civarında işsizliğin olduğu bir kentte işsizliğin ciddi bir sorun olmadığını kimse iddia edemez.

*Buralara yönelik özel istihdam programları uygulanabilir mi?

Bu ülkenin bakanı olarak sadece Diyarbakır'a yönelik özel bir proje ihtiyacı hissetmedim, tüm Türkiye için işsizlik ciddi bir sorun. Türkiye'de genel anlamda istihdamın artırılması ve işsizlik sorununun çözülmesiyle ilgili tedbirleri daha çok tercih ediyorum. Çünkü, Diyarbakır ile mesala Yozgat'ı, Yozgat'la Uşak'ı işsizlik sorunu açısından bakıldığında çok da farklı görmek mümkün değil. Ayrıca istihdamın makro ekonomik tedbirlerle, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyle sağlanabileceği unutulmamalıdır. Hükümetimiz her bir bölge için yatırım teşviki uygulamaktadır.

*Nasıl bir çözüm öngörüyorsunuz?

Bakanlık olarak felsefi bir değişiklik yapacağız, şimdiye kadar hedef iş yaratmak, bir insanı o işte istihdam etmek ve o insanı o işte güvence altında tutmaktı. Yani "kişi, emekli olana kadar o işini korusun" düşüncesi vardı. Bu dönem geçti, artık içinde bulunduğumuz çağda iş-ilişki sisteminde bu çok mümkün görünmüyor. Sürekli yeni işler, yeni meslekler ortaya çıkıyor. İnsanları hep ihtiyaç duyulan mesleklere ait bilgi ve donanıma sahip kılmak gerekiyor. Bu açıdan biz insan odaklı yaklaşacağız, insanı işsiz kalsa bile yeni bir iş bulabileceği bilgi ve kabiliyette donatmak istiyoruz. Güvenceli bir esneklik sağlayalım, insanlara meslek kazandıralım. İlla "ben bu işte ömür boyu çalışayım" olmasın, çünkü beraberinde bu birçok sosyal ve psikolojik sorun da getiriyor.

DEVLET 3 MİLYON AİLEYE BAKIYOR

*Geliri düşük olan ailelere maaş bağlanmasıyla ilgili bir açıklamanız oldu.

Bir sosyal koruma programından bahsettim ama geliri düşük olan ailelere maaş ödeneceğine dair bir şeyden bahsetmedim. CHP Genel Başkanı, aile sigortasından bahsediyor. Aile sigortası başka bir kavramdır. Türkiye'deki mevcut yapıya baktığımızda, aslında muhalefetin dile getirdiği aile sigortası kapsamında olan bütün sigorta ödeneklerinin ya sigorta olarak ya da sosyal yardım olarak uygulandığını görüyoruz.

* Devlet bu ülkede geçim sıkıntısı yaşayan kaç kişiye bakıyor?

2009 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu'ndan asgari ücretin üçte ikisinden daha aşağıda geliri olan vatandaşlarımıza yaklaşık 1 milyar 154 milyon TL yardım sağlanmış, şu anda 2,5 milyon aileye her ay düzenli olarak, geliri düşük olduğu için, nakdi yardım yapılıyor. Bu 2.5 milyon ailede bundan yararlanan insan sayısı 3 milyon 84 bin kişi. Ayrıca Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü olarak da 65 yaşını aşmış hiçbir geliri olmayan kişiye, malûllere, gazilere, şehitlerimizin dul ve yetimlerine maaşlar ödüyoruz. Bu maaşların yıllık toplamı 2009 yılı sonu itibariyle 2 milyar 831 milyon 454 bin 500 Lira. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak sosyal güvenlik ve sosyal yardım sistemi kapsamında hiçbir geliri olmayan kişi ve ailelere toplam 4 milyar Lira civarında yardım yapıyoruz. Yani Türkiye'de sosyal güvenlik açısından aile sigortası diyebileceğimiz bir boşluk bulunmamaktadır. İstismarların ortadan kalktığı, yardım anlayışından çok, hak edene hakkını vermeyi sağlamaya çalışan bir sosyal koruma sistemi kurma zorunluluğu var.

YARDIM "YARDIM" OLMAKTAN ÇIKACAK, HAK OLACAK

*Sosyal koruma sistemi ile istismarların ortadan kaldırılması mı hedefleniyor?

Türkiye'de sosyal yardım anlayışını değiştirmemiz gerekiyor. İşsizliği teşvik eden, insanları tembelliğe sevk ederek çalışma arzusunu azaltan yapıyı ortadan kaldıran bir nitelik taşımalı. Hakikaten yardım edilmesi gerekenlerin şartları ayrıntısıyla belirlenecek ve o kanun çerçevesinde o insanlara bunlar bir hak olarak verilecek. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma uygulamalarının, diğer kurumlar eliyle yürütülen sosyal yardım uygulamalarının, Sosyal Güvenlik Kurumu Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü uygulamalarının hep birlikte gözden geçirilerek, daha rasyonel bir zemine oturtulması ve insanlara bir hak olarak sunulması gerekiyor.

*Bu yardımlar dağıtılırken vatandaşlar arasında ayrımcılık yapıldığı ve AK Parti'ye yakın olanlara verildiği iddiaları var.

Bu bütünüyle ön yargılı ve insafsız bir eleştiridir. Karşınızda yardıma gerçekten ihtiyacı bulunan bir insan varsa o yardım yapılmalıdır. Bu uygulamayı illerde parti teşkilatları yapmıyor, devlet memurları gelen vatandaşlarımızla muhatap oluyorlar. Bugüne kadar yeşil kart için veya muhtaç olduğu için belirli bir yardımı almaya gelmiş bir tek vatandaş göstersinler, kime "hangi partidensin" diye sorulmuş?

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber