Birden: Daire sayısının artırılması önlem bile sayılmaz/ Video

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 10 Mayıs 2011 11:39, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

- Danıştay Başkanı Mustafa Birden, idari yargıda açılan dava sayısının mevcut yapının kaldıramayacağı oranda artmasının idari yargıda kimi yapısal değişiklikleri gerekli kıldığını belirterek, ''Bu değişikliklerin salt idari yargı düzeninin en üst noktasında daire ve üye sayısının artırılması suretiyle olması ve artırılan bu kadrolara kıdem esasına gerekli hassasiyet gösterilmeksizin seçim yapılması yalnızca yeni sorunlara yol açan, sistemin bütünlüğünü bozan, verimliliği azaltan geçici bir önlemdir. Hatta önlem bile sayılamaz'' dedi.

Danıştay'ın kuruluşunun 143. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen ''Danıştay ve İdari Yargı Günü''ne Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, bazı Anayasa Mahkemesi üyeleri, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, Yargıtay Genel Sekreteri Salih Kocalar ile çok sayıda yüksek yargı mensubu katıldı.

Törende konuşan Birden, anayasaların devleti kuran, onun organ kurum ve kuruluşlarına, vatandaşların hak, özgürlük ve ödevlerine ilişkin ilke ve kuralları belirleyen temel metinler olduğunu söyledi. Bu özellikleri nedeniyle anayasaların kalıcı olabilmelerinin toplumun her kesiminde kabul görmelerine bağlı olduğunu vurgulayan Birden, anayasaların toplumun her kesiminde kabul görebilmelerinin toplumsal sözleşme niteliğine uygun olarak tüm kesimlerin katkı ve katılımlarıyla hazırlanmış ve kabul edilmiş olmalarına bağlı olduğunu kaydetti.

Ancak bu yöntemle hazırlanmış anayasaların demokratik ve sivil olarak nitelendirilebileceğini ifade eden Birden, ''Bunun dışında hangi yöntemle hazırlanmış olursa olsun, yürürlüğe konulacak anayasanın belli bir siyasi görüşü temsil etmekten öteye geçememesi ya da en azından bu şekilde nitelendirilmesi kaçınılmaz olacağından bu tür bir anayasanın her toplumun özlemi olan barış, kardeşlik ve huzur ortamını sağlayabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle değiştirilmesi yeniden gündemde bulunan anayasamızın cumhuriyetimizin kurucularının ona izafe ettikleri ruh, felsefe ve ilkeleri yansıtan ve değişmez olan ilk üç maddesi dışındaki hükümlerin anılan prensipler doğrultusunda toplumumuzun bütün kesimlerinin katkı ve katılımlarıyla özgürlükçü bir anlayışla ele alınması ve düzenlenmesi gerekmektedir'' diye konuştu.

Danıştay'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin çalışmalara da değinen Birden, 6110 sayılı kanunla Danıştay ve Yargıtay'a yeni daireler kurulduğunu anımsattı. Bu kanunun gerekçesinde de söylendiği gibi Danıştay'ın iş yükünde 2005 yılından itibaren geçmiş yıllarda hiç görülmemiş oran ve sayıda artış olduğunu belirten Birden, şöyle konuştu:

''Kuşkusuz bu artışın nedeni idari yargı düzeninin ilk derece yargı yerleri olan idare ve vergi mahkemelerinde açılan dava sayısındaki artıştır. İlk derece idari yargı yerlerinde açılan dava sayısındaki olağan olmayan bu artış, idarenin hukuka uygun davranma konusundaki isteksizliğinin ve eğiliminin göstergesidir. Bunun bir nedeni de çok sık değiştirilen mevzuat ve kadrolaşma eğilimleri yüzünden liyakat esası dışındaki ölçütlerin rol oynadığı atamalardır. Asıl olan hukukun uygulayıcısı olan idareyi hukuk kalıpları içerisinde kalmaya zorlayacak önlemlerin alınmasıdır. Bu önlemlerin en başta geleni ise idarenin karar alma mekanizmasının her aşamasına ilişkin usul kurallarını belirleyen, uyuşmazlık çıkması halinde dava yolundan önce işleyen etkili alternatif çözüm yolları öngören genel bir idari usul yasasının vakit geçirilmeden uygulamaya konulmasıdır. Açılan dava sayısının mevcut yapının kaldıramayacağı oranda artması aynı durumda karşılaşan her yargı düzeninde olduğu gibi idari yargı düzenimizde de kimi yapısal değişiklikleri gerekli kılar. Bu değişikliklerin salt idari yargı düzeninin en üst noktasında daire ve üye sayısının artırılması suretiyle olması ve artırılan bu kadrolara kıdem esasına gerekli hassasiyet gösterilmeksizin seçim yapılması yalnızca yeni sorunlara yol açan, sistemin bütünlüğünü bozan, verimliliği azaltan geçici bir önlemdir. Hatta önlem bile sayılamaz. Bu konudaki eleştirimin kişilere değil, sisteme ve uygulamaya yönelik olduğu bilinmelidir.

Kalıcı çözüm ise 2008 yılından bu yana Danıştay olarak çalışmalarını yürüttüğümüz idari istinaf mahkemelerini de barındıran yeni bir idari yargı sistemidir. Ancak belli bir yöntemin izlenmesiyle başarılı olabilecek bu çalışmaların ilk ürünü maalesef Adalet Bakanlığınca göz ardı edilerek yasalaştırılmadı. Onun yerine çalışmalarımızda yeri olmayan üstelik iyi bir idari yargı sistemi oluşturulmasında büyük bir engel olarak karşımıza çıkacak olan daire ve üye sayısının artırılması yöntemi tercih edildi.''

-''HİÇBİR ÜLKEDE ÜYE SAYISI BU KADAR ÇOK OLAN BİR ÖRNEK YOK''-

Mustafa Birden, Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası kuruluşlara üye ülkelerin hiçbirinde daire üye sayısı bu kadar çok olan bir başka örneğe rastlanmadığını vurgulayarak, ''Bir tane örneğe bile rastlayamamış olmamaz, bu yapılanın uluslararası düzeyde kabul gören bir uygulama olmadığını göstermektedir'' dedi.

Danıştay'ın daire sayısının artırılmasının aynı ya da benzer konularda aykırı kararlar verilmesine neden olabileceğini söyleyen Birden, bunun da hukuk ve içtihat birliğinin bozulmasına ve yargıya olan güvenin sarsılmasına neden olabileceğini ifade etti. Birden, ''Belli bir görüşe ve ulaşılmak istenen hedefe göre idari yargı oluşturma çabası olduğu izlenimi veren bu tür girişimlerden vazgeçilmesi ülkenin ve adil yargılanmaya ihtiyacı olan herkesin yararınadır'' dedi.

Birden, Danıştay üyelerinin dörtte birinin Cumhurbaşkanı tarafından seçildiğini, Cumhurbaşkanı'nın bu üyeleri hakimlik mesleğinde bulunanlar arasından değil, belli görevlerde belli süre bulunup hizmet yapanlar arasından seçtiğini hatırlattı. 2575 sayılı Danıştay Kanununda da Danıştay'a üye seçilebilmek için belli görevlerde en az üç yıl bulunmuş olma şartı arandığını, ancak 6110 sayılı kanunla bu koşulun kaldırıldığını ifade eden Birden, ''Böylece kanunda yazılı görevlere bir gün önce getirilip ertesi gün Danıştay üyesi olarak seçilmek olanaklı hali geldi. Danıştay'a dışarıdan üye seçimi yöntemi de bu gerekçeden yoksun bırakılmış oldu. Yeni anayasa yapılırken bu durumun da göz önünde bulundurulması, yargı meslek mensupluğunun kariyer olma özelliğine daha uygundur'' diye konuştu.

Birden, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kanunu'nun yasalaşmadan önce kanun taslağı hakkındaki görüşlerini yetkili organlara sunmalarına rağmen görüşlerinin göz ardı edildiğini ve taslağın ilk hali ile yasalaştığını ifade etti.

Adalet Bakanının ve müsteşarının HSYK'daki varlığının sürdürüldüğünü, hatta yetkilerinin önceki yasaya göre artırıldığını ve kurul içinde ayrıcalıklı konuma getirildiklerini anlatan Birden, ''Kurul üyeliğine yüksek yargı organı üyeliğinden seçilenlerin bu sıfatla sahip oldukları güvenceler kaldırılmış, kurul üyelerinin soruşturma ve kovuşturma tabi tutulmaları konusunda Adalet Bakanına geniş yetki tanınarak yürütme erkinin temsilcisi olan bakan karşısında üyeler siyasal etkilere maruz kalma olasılığı ile karşı karşıya bırakılmıştır. Anayasanın, meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kurul kararlarına karşı yargı yolunu kapatan hükmü de başkalarına adalet dağıtan yargıç ve savcıların kendileri için adalet arama hakkından yoksun kalmaları sonucunu yaratmaktadır. Hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığını düşündüğümüz bu engelin yeni anayasa çalışmaları sırasında göz önünde bulundurulmasında yarar görüyoruz'' dedi.

-GÜL: DANIŞTAYA ESASLI İŞLEVLER YÜKLENMİŞTİR

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yayımladığı mesajda, 1868 yılında Şurayı Devlet adıyla kurulan Danıştayın 143. Kuruluş Yıl Dönümü ile Danıştay ve İdari Yargı Günü'nün kutlandığını belirtti.

1982 Anayasası'na göre, Cumhuriyetin değiştirilemez temel nitelikleri arasında olan hukuk devleti ilkesinin, idarenin hukuka bağlı olarak görev yapmasını ve temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alınmasını gerektirdiğini ifade eden Gül, şunları kaydetti:

''Bu bakımdan Danıştaya ve diğer idari yargı mercilerimize esaslı işlevler yüklenmiştir. Bunların en iyi şekilde yerine getirilebilmesi için yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi zorunludur.

Bununla birlikte, Yüksek Mahkemelerimiz arasında önemli bir yeri bulunan Danıştay, Anayasa'nın 155. maddesine göre idari mahkemelerce verilen karar ve hükümlerin temyiz merci olarak görev yaptığı gibi, belli davalara da ilk derece mahkemesi olarak baktığından son derece ağır bir iş yükü altında bulunmaktadır. Danıştayın Anayasa'nın aynı maddesi uyarınca bir danışma ve inceleme organı olarak görevleri de dikkate alındığında, iş yükünün ağırlığı da yerine getirdiği işlevlerin önemi de daha iyi görülmektedir.''

Diğer yargı mercileri gibi Danıştayın sorunlarının da acilen çözülmesi gerektiğini vurgulayan Gül, bu çerçevede geçen yıl temel atma törenine katıldığı Danıştay hizmet binasının en kısa sürede tamamlanarak Danıştayın ve mensuplarının daha uygun bir ortamda görev yapmasını dilediğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gül, Danıştayın iş yükünün azaltılmasını sağlayacak tedbirlerin de en kısa zamanda hayata geçirileceğine inandığını belirterek, Danıştayın Başkan ve üyeleri ile bütün idari yargı mensuplarını ve çalışanlarını kutlayarak, başarı ve esenlikler diledi.

-TBMM BAŞKANI ŞAHİN

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ise mesajında devletin yüksek danışma, inceleme ve karar organı olan Danıştayın, diğer yargı kurumlarıyla birlikte hukuk devleti ilkesine işlerlik kazandırılmasına büyük katkı sunduğunu ifade etti. Şahin, şunları kaydetti:

"Bu köklü kuruluşumuz, idari işlemlerin denetlenmesi, kamu hizmetlerinin kişi hak ve hürriyetlerini engellemeden yürütülmesi konusunda önemli hizmetler yerine getirmektedir. Hukuk devleti ilkesini esas alan Türkiye Cumhuriyeti, temel hak ve özgürlükleri hukukun üstünlüğü prensibiyle güvence altına almıştır. Demokrasiler, güçler ayrılığı ilkesiyle yasama, yürütme ve yargı ilişkisini dengeli ve uyumlu bir işbirliğine bağlamıştır.

Yargı sistemimizin ve erkler arasındaki uyumun sağlanması, demokrasimizin gelişmesinde ve güçlenmesinde en önemli faktörlerden birisidir. Yargı sistemimizin temel kurumlarından olan Danıştayın ülkemizin hukuk alanında çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması yolundaki katkılarını bundan sonra da sürdüreceğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Danıştayın kuruluşunun 143. yıl dönümünü ve İdari Yargı Günü'nü kutluyor, tüm yargı çalışanlarına sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Bu vesileyle hayatını kaybeden Danıştayımızın değerli mensuplarını da bir kez daha rahmetle anıyorum."


DANIŞTAY BAŞKANI "DİNLEMELERDEN" YAKINDI

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, ''ailevi ve özel hayatın, haberleşmenin gizliliği ilkelerinin açık ihlali niteliğinde olan ve yaygınlaşan telefon ve ortam dinlemelerini ve bunlara karşı yeterli herhangi bir önlem alınmamasını anlayabilmiş değiliz'' dedi.

Danıştayın kuruluşunun 143. yıl dönümü nedeniyle düzenlenen Danıştay ve İdari Yargı Günü'nde konuşan Birden, ''son zamanlarda hukuk devletinin bir kanun devleti olduğu, kanunların istenildiği gibi oluşturulması durumunda hukuk devletinin de gerçekleşeceği'' gibi çok yanlış bir kanaatin yaygınlaştığının görüldüğünü söyledi.

''Oysa hukuk kanun demek olmadığı gibi hukuk devleti de kanun devleti demek değildir'' diyen Birden, hukukun kanuna uygun olması zorunluluğu bulunmamasına karşın hukuk devletinde kanunların hukuka uygun olmasının ''olmazsa olmaz'' koşul olduğunu vurguladı. Mustafa Birden, ''Kamu vicdanında derin yaralar açan, adalet duygusunu zedeleyen, adaletsizliğin yaygın olduğu izlenimini veren uygulamaların dayanağı olan yasalar, anayasada öngörülen usul ve biçim kurallarına uygun olarak yürürlüğe konulmuş bulunsalar dahi hukuka uygun sayılamazlar. Bu tür yasalar hukukun değil parlamentoda çoğunluğu oluşturan siyasi görüşün yansıması olduklarından adaleti gerçekleştiremezler, kalıcı da olamazlar. İlk fırsatta değiştirilmeleri kaçınılmaz olur'' diye konuştu.

Spinoza'nın ''Siyaset Üzerine Seçmeler'' yapıtından alıntılar yapan Birden, yapıtta ''Ayakta kalabilen devlet tüm yönleriyle tamamlandıktan sonra artık yasaları bozulmayan devlettir çünkü yasalar devletin ruhudur'' denildiğine işaret etti. Bin yıllık tarihinde Anadolu'nun geçmişindeki devlet kültüründen de beslenen Türkiye Cumhuriyeti'nin her yönüyle tamamlanmış bir devlet olduğunu söyleyen Birden, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Devletin ayakta kalabilmesi ruhunu oluşturan yasaların varlıklarını korumalarına, toplumun gelişmesinin gerekli kıldığı değişikliklerin de hukuka uygun yapılmasına bağlıdır. Hukuk devleti olmanın bir koşulu da vatandaşların hukuki güvenliklerinin sağlanmasıdır. Bu ise ancak yasaların öngörülebilir ve erişilebilir olması başlığı dahil her yönüyle hangi konuda düzenleme getirdiğinin anlaşılabilir olmasıyla mümkündür. Oysa 6111 Sayılı Kanun'da olduğu gibi toplam 144 kanunda değişiklikler yapan yasalar bu özellikten yoksundur ve hukuki güvenliği tehlikeye düşürmektedirler. Bu uygulamadan vazgeçilmesi ülke yararınadır.''

Türkiye Cumhuriyeti'nin, insan hak ve özgürlüklerini anayasasında güvence altına almakla yetinmeyip ayrıca uluslararası temel hak ve özgürlükleriyle ilgili sözleşme hükümlerini iç hukuka geçirerek, bu hak ve özgürlüklere ne denli önem verdiğini gösterdiğini söyleyen Birden, ''Durum böyle iken ailevi ve özel hayatın, haberleşmenin gizliliği ilkelerinin açık ihlali niteliğinde olan ve yaygınlaşan telefon ve ortam dinlemelerini ve bunlara karşı yeterli herhangi bir önlem alınmamasını anlayabilmiş değiliz. Aynı şekilde masumiyet karinesi kural, tutuklama istisna iken gerekçesiz tutuklama kararlarını da devletimizin anayasal ve yasal düzenlemelerinde insan hak ve özgürlüklerine vermiş olduğu önemle bağdaştıramamaktayız'' dedi.

-''İDARİ YARGI DENETİMİNDEN KAÇIRMAK''-

İdarenin tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin, idari yargı düzeninin görev alanında olması halinde bu gerekliliğin tam anlamıyla yerine getirebildiğinin söylenebileceğini dile getiren Birden, oysa son zamanlarda idarenin kimi faaliyetlerinden doğan uyuşmazlıkların idari yargının görev alanında çıkarılarak başka yargı düzenlerinin görev alanına verildiğini söyledi. Birden, böyle bir düzenlemenin gereksiz zaman, emek ve mali kayba neden olacağını, arzu edilmeyen sonuçlar yaratacağını savunarak, ''İdarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun denetiminde 143 yıllık deneyim ve birikimi olan bu yargı düzeninin görüşü alınmaksızın kimi idari uyuşmazlıkların, adli yargı yerlerinin görevine bırakılmasını haklı gösterecek, bu uyuşmazlıkları idari yargının denetiminden kaçırmak gibi özel niyetler dışında herhangi bir hukuki gerekçesi olamaz. Bu yüzden bu tür yanlışlıkların bir an önce düzeltilmesinde her şeyden önce kamunun yararı bulunmaktadır'' şeklinde konuştu.

''Yargı hatalardan bağışık değildir'' diyen Birden bu hataları düzeltecek ya da en aza indirecek mekanizmaların da yargı içinde olduğunu söyledi. Birden, ''Yargının yapacağı hataları düzeltme yeri devletin ilgili yargı dışındaki organları değil bu mekanizmalardır. Devletin diğer organlarına ise Anayasanın 138. Maddesi'nin emrettiği gibi davranmak düşer'' dedi.

Yargı denetiminin herhangi bir kişi, kurum ve mercinin talimat, telkin ve önerilerine kapalı, fikren ve vicdanen özgür, hiç kimseye, kuruma ya da merciye minnet veya vefa duygusuyla bağlı olmayan yargıçlarca yapılması gerektiğine vurgu yapan Birden, ''Aksi halde o yargıcın verdiği kararın tarafsızlığından asla emin olunamaz ve o yargıç kesinlikle hukuk devletinin ve bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvencesi olamaz. Bu nedenle üstün niteliklere sahip yargıçların yetiştirilmeleri için gereken yapılmalıdır'' diye konuştu.

Adaletin, mülkün temeli olduğunu vurgulayan Birden, ''Temeli yeterince sağlam olmayan binanın sağlam olmasını beklemek boşunadır'' dedi.

Hizmet içi adaletin yükselme ve belli görevlere atamada liyakat ve kıdem ölçülerine uyulmasına, eş değer görevlerde bulunanlar arasında maaş, yetki ve diğer haklar yönünden eşitsizlik yaratılmamasına bağlı olduğunu kaydeden Birden, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Anayasa Mahkemesinde çalışanlar ile diğer yüksek yargı organlarında çalışan yargıçlar arasında özlük hakları, maaş ve sağlık hizmetlerinden yararlanma konularında çok büyük farklılık yaratıldığını belirtti. Birden, ''Bu, adaletin kendi içerisinde olmadığının tipik örneğidir. Bu durumun, mülkün temellerindeki çok ciddi bir sağlıksızlık işareti olarak değerlendirilmesinin de en kısa sürede düzeltilmesinin gerekli olduğu inancındayım'' görüşünü dile getirdi.

Mustafa Birden, ''Yargı ve hukuk düzenini ilgilendiren kanunlarda yapılan değişikliklerle ilgili görüşümüz sorulduğunda doğru bildiklerimizi söyledik ancak çoğu zaman söz konusu değişiklikler hakkında düşüncemiz istenmedi. Biz, hukukun gereği olan görevlerimizi eksiksiz olarak yerine getirmeye ve doğru bildiklerimizi söylemeye her şeye karşın devam edeceğiz. Zira bizler birer yargıcız. Yargıç, görev bilinci içerisinde doğru bildiklerini doğru zamanlarda ve doğru ortamlarda yüreklilikle söyleyebilen kişidir'' dedi.

Danıştay Başkanlığı görevinden 1 Haziran 2011'de yaş haddinden emekliye ayrılacak olan Birden konuşmasını, ''41 yılı idari yargıda geçen toplam 44 yıllık kamu hizmeti hayatım kısa bir süre sonra emeklilik statüsüne geçmekle sona ermiş olacak. Tüm kamu hizmetim süresince tek çabam hukukun üstünlüğünün ve hukuk devleti idealinin gerçekleşmesine hizmet etmek ve bu uğurda gerekeni yapmak olmuştur. Bizlerden sonra geleceklerin de bu kutsal hizmet bayrağını yargıçlık onuruyla ve onun olmazsa olmazı olan özgür aklın yürekliliğiyle taşıyacaklarına olan inanç ve güvenim tamdır'' sözleriyle tamamladı.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI COŞAR

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, ise Danıştayın geçen yıllara rağmen hiç eskimediğini, dinamik ve genç kaldığını bu şekilde de kalmaya devam edeceğini söyledi. Coşar, yurttaş, avukat ve birlik olarak Danıştayın daha büyük başarı ve onurlarla sonsuza kadar yaşaması dileklerini de iletti.

Siyaset felsefecilerinden Thomas Hobbes, Jean Jacques Rouseau ve John Locke'un düşüncelerinden örnekler veren Coşar, siyasetin insanlara iyi bir yaşam, güvenli bir gelecek sağlamak, toplumun yaşam kalitesini yükseltmek ve sağlıklı işleyen bir hukuk, adalet ve yargı düzeni kurmak suretiyle hem hukuki güvenliği hem de adalet hizmetinin hızlı, adil ve tarafsız bir biçimde işlemesini sağlamak amacını taşıdığını bildirdi.

Hem hukuki güvenliğin hem de adalet hizmetinin hızlı, adil ve tarafsız biçimde işlemesini sağlamak için birbirleriyle ''uzlaşmaz bir ilişki'' içindeymiş gibi görünen hukuk ve iktidar ilişkisinin doğru tanımlanması gerektiğini belirten Coşar, ''Hukuksuz iktidar, iktidarsız hukuk olmaz. Aksine düşünce iktidar araçlarının keyfi ve meşru olmayan biçimde kullanılmasıdır ki bu da kötü yönetim demektir. İktidarın kötü, hukukun iyi veya iktidarın iyi, hukukun kötü olduğunu ileri sürmek soyut olmasının yanı sıra anlamsızdır da'' diye konuştu. Coşar, iyinin ve kötünün belirlenmesinde iktidar ve hukuk araçlarının kullanımının önemli olduğunu da söyledi.

''Kuvvetler ayrılığı'' ilkesinin modern anayasacılığın temelini oluşturduğunu ifade eden Coşar, bu ilke kapsamında yasama, yürütme ve yargı kurumlarının hiçbirinin diğerinin üzerinde olmadığını vurguladı. Coşar, şunları söyledi:

''Bizim anayasal sistemimizde olduğu gibi kuvvetler ayrılığı ilkesinin özgün biçiminin değil de onun yumuşatılmış, sulandırılmış biçimi olan 'kuvvetlerin iş birliği' ilkesinin işlevsel kılındığı ülkelerde yasama çoğunluğunu elinde bulunduran yürütme erkinin yasama organına da hükmettiği düşünüldüğünde mevcut kuvvetler içinde denetleme ve dengeleme işlemini yerine getirecek, bu bağlamda birey hak ve özgürlüklerini, insan haklarını güvence altına alacak ve koruyacak olan kuvvet yargı erkidir. Kuşkusuz bu erkin de despotizmin bir başka türü olmakla tehlike olan 'yargıçlar yönetimi'ne dönüşmemesi ve kendi sınırları içerisinde kalması gerekir. Aksine düşünce ve uygulama hukukun yargı erkiyle keyfi kullanımı olur ki bu da kötü yargı demektir. Dileğimiz yeni yapılacak anayasa ile ülkemiz demokrasisinin en önemli eksiklerinden olan demokratik ve hukuki meşruiyete sahip denetleme ve dengeleme mekanizmalarının ve dolayısıyla gerçek bir kuvvetler ayrılığının kurulmasıdır.''

-AVUKATLARIN YAŞADIĞI ZORLUKLAR-

İdari yargıyı, yürütme ve yargı arasındaki en gerilimli alan olarak nitelendiren Coşar, anayasal her devlette yürütmenin, devlet politikasını, toplumun düzen ve istikrarını adaletli bir şekilde yürütme görevinin olduğunu belirtti. İdari yargının ise idarenin hukuka uygun davranmasını sağlamak suretiyle bireylerin haksızlığa uğramasını önlemekle, hukuk devleti ilkesini soyut bir kavram olmaktan çıkarıp yaşanan bir gerçeklik haline getirmekle yükümlü olduğunu dile getiren Coşar, idari yargının bireyi korumayı esas alan bir koruma hukuku olduğunu da söyledi.

İdari yargıdan güçlü olan devlet karşısında zayıf olan yurttaşı korumasının beklendiğini dile getiren Coşar, şöyle konuştu:

''Günümüzde gerek adli, gerekse idari yargıya yönelik en önemli eleştiri yargılama süresinin uzunluğudur. Kuşkusuz bunda idarenin ihtilaf yaratma konusundaki becerisinin yüksek, dolayısıyla dava sayısının çok fazla oluşu da etkilidir. Dileğimiz idarenin gereksiz ihtilaflara neden olmaması, emsal kararları göz önüne alarak idari tasarrufta bulunması, idari yargının da yargılama sürecini kısaltma konusunda gerekli önlemleri almasıdır. Gerek idari yargının yükünü azaltmak, gerekse hiç de hoş olmayan, yurttaşın devletle ihtilaflı olmasının önüne geçmek için ombudsman, uzlaşma, hakem, arabulucu gibi alternatif uyuşmazlık çözüm araçlarının devreye sokulması hususu düşünülmelidir. Yine hem Danıştayın iş yükünün azaltılması hem de idari davaların yargılama süresinin kısaltılması için bölge idare mahkemeleri, istinaf mahkemesi statüsüne kavuşturulmalı, bunun için gerekli yasal düzenleme ve değişikliklerin ivedilikle yapılması gerekir.''

Coşar, araştırmacı hukukçular ile hakim, savcı, noter, avukat ve tüm yurttaşlar için internet ortamında tasarlanmış bilgi işlem ağı sitelerine bağlı bilgisayarlar üzerinden bir e-çalışma ortamının yaratılması gerektiğini de anlattı.

Türkiye Barolar Birliğinin ilk Başkanı Faruk Erem'in ''Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Danıştayın yaptığı en büyük hizmet idari yargı içtihadını kurabilmiş olmaktır'' sözlerini de hatırlatan Coşar, Birlik olarak bunları yargının kurucu unsuru olan avukatlarla paylaşmalarını Danıştaydan talep ettiklerini de söyledi. Ahsen Coşar, şunları kaydetti:

''Avukatlar, gerek yargı mercileri ve gerekse diğer idari kurum ve kuruluşlarda bulunan bilgi, belge ve dosyalara erişmede ve bunları incelemede pek çok zorluk ve engellemelerle karşılaşmaktadırlar. Bu durum Avukatlık Kanunu'nun 'Avukatlığın Amacı' başlıklı 2. maddesinin 3. fıkrası hükmüne çok açık biçimde aykırıdır. O nedenle en başta yargı organlarından olan beklentimiz, kanun hükmüne uygun uygulama yapmaları, avukatların yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil ettiklerini ve kamu hizmeti yaptıklarını göz önüne almaları ve dolayısıyla avukatlık mesleğinin ifasını kolaylaştırmalarıdır.''

Törenin sonunda emekliliği gelen Danıştay üyelerine plaket ve onur belgesi verildi. Belinden rahatsızlığı olduğu belirtilen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın plaket vermeye kalkarken korumasının yardım ettiği gözlendi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber