Üniversite, annelerden özür dilemeli

Haber Giriş : 16 Haziran 2005 09:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

M. Ali YILMAZ/MİLLİYET

Bir anne-babanın yaşamındaki en önemli şey hiç kuşku yok ki çocuğudur. Ve onun büyüdüğünü, kendi ayakları üzerinde durmaya başladığını görmek, bir anne-baba için en önemli şey olmalı.
Dünkü gazetelerde "türbanlı" oldukları için çocuklarının mezuniyet törenlerine alınmayan annelerin fotoğraflarını gördüğümde içimin burkulduğunu söylemeliyim.
Bir çocuğun yaşamında sadece bir kez gerçekleşebilecek bir önemli güne, bir annenin alınmamış olmasını hiçbir şey mazur gösteremez.

Misafirler alınmadı!
Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde meydana gelen bir olayın benzerini geçtiğimiz yıl bizler de yaşadık.
Dünya Gazeteler Birliği Kongresi nedeniyle İstanbul'da toplanan gazete sahipleri ve editörlerine verilecek veda yemeğini Sultanahmet Meydanı'nda düzenlemeyi planlamıştık.
Amacımız, dünyanın dört bir yanından gelen en güçlü kamuoyu oluşturucularına, Sultanahmet Meydanı'nın tarihi atmosferinde unutulmayacak bir İstanbul gecesi yaşatmaktı.
Olumsuz hava koşulları bu hayalimizi gerçekleştirmemize izin vermeyince bir arkadaşımızın aklına İstanbul Üniversitesi'nin tarihi binası geldi.
Bu önemli insanları dünyanın en eski üniversitelerinden birinin tarihi binasında ağırlamak gerçekten çok anlamlı olacaktı.
Yemeğin verileceği günün sabahında bir "krizle" karşılaştık. Bir aklı evvel, üniversiteye "türbanlı" konukların giremeyeceğini ileri sürüyordu. Bu, bazı Müslüman ülkelerden gelen gazetecilerin eşlerinin yemeğe alınmaması demekti.

Laik düzen sarsılmadı!
Sonunda "kriz" İstanbul Üniversitesi'nin değerli yöneticilerinin müdahalesi ile çözümlendi ve daha sonra öyle bir binada yemek yedikleri için ne kadar mutlu olduklarını söyleyen davetlilerimizin teşekkürlerini büyük bir zevkle kabul ettik.
Ve o insanlar üniversiteye girebildikleri için ne Türkiye'nin laik düzeni sarsıldı, ne de üniversite eğitiminin laik niteliği bozuldu.

Dikkatten kaçan şu ki..
"Türban" ve benzeri dini simgelerin kamu hizmeti verenlerce kullanılmasının yaratabileceği sakıncalar biliniyor.
Avrupa'nın birçok ülkesi, kamu hizmeti verenler açısından bu tür dini simgelerin kullanılmasını engelleyen yasalar da çıkardı.
Türkiye'de de kamu hizmeti verenlerin dini simgeleri alenen kullanmalarının yasak olmasının yadırganacak bir yönü yok.
Ancak bu yasakta önemli bir ayrım gözden kaçırılıyor.. Erzurum Atatürk Üniversitesi görevlilerinin dikkatlerinden kaçan konu da bundan başka bir şey değil. O da "kamu hizmeti veren" ile "kamu hizmetinden yararlananlar" açısından yapılması gereken kaçınılmaz bir ayrımdır.

Ayrımcılık yapamazlar
"Kamu hizmetinden yararlananlar" bu ülkenin vatandaşları olarak anayasal haklara sahipler.
Onlara hizmet etmekle yükümlü kamu görevlileri, bu hizmeti verirken, onların kılık kıyafetlerine, dünya görüşlerine, sosyal statülerine göre ayrımcılık yapamazlar.
Kamu görevlisi, hizmeti herkese aynı mesafede durarak ve eşitlikten sapmayarak vermek zorundadır.
Esasen kamu hizmetinde bulunanların türban vs. gibi dini simgeler kullanmalarının yasak olmasının gerisinde de bu yatıyor: Kamu hizmetinin herkese eşit olarak verilebilmesi kaygısı!

Sesimizi yükseltmeliyiz
Erzurum'da diploma törenine alınmayan anneler, kamu hizmeti veren kişiler değiller. Tam tersine verilen hizmetten eşit olarak yararlanmak durumunda olan vatandaşlardır.
Onlara karşı yapılan bu yakışıksız ve hukuk dışı tutumun yaygınlaşmaması, kurumsallaşmaması için hepimiz sesimizi yükseltmeliyiz.
Bu hareket, çok tehlikeli bir ayrımcılığın başlamasına yol açabilecek bir girişimdir.
Üniversite, törene alınmayan annelerden açıkça özür dileyerek bu ayıbını kapatmak zorundadır.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber