Sıfırlar öğrencinin mi öğretmenin mi

Haber Giriş : 14 Eylül 2005 07:10, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Liselere giriş sınavı OKS ve üniversitelere giriş sınavı ÖSS'de 120 bin öğrenci sıfır puan aldı. Ayrıca bini aşkın lise birincisi de açıkta kaldı. Matematik ve Fen'de Türkiye ortalaması 45'te 8. Bu durumda başarısız olan kim? Öğrenciler mi, yoksa öğretmenler mi?..

Öğretmenlerimizin iyi maaş almadıklarını, iyi koşullarda çalışmadıklarını, hayat standartlarının arzulanan düzeyde olmadığını çok iyi biliyor ve gereğinin yapılmasını canı gönülden diliyoruz. Ama hemen ardından da şu sormayı sormadan geçemiyoruz. Giriş sınavlarında sıfır alanlar öğrenciler mi, yoksa öğretmenlerimiz mi?
Başarı nasıl onlarınsa, başarısızlıkta da en çok pay sahibi olan yine onlar. Elbette fazlasıyla mazeretleri var. Bunu biliyoruz. Sık sık da dile getiriyoruz. Ama hiçbir mazeret, çocuklarımızın geleceğinden daha önemli olamaz. Olmamalı da.

Milli Eğitim Bakanı Çelik, OKS ve ÖSS'de alınan sıfırları, ısrarla görmek istemiyor. Onlar sıfır puan değil, puanı hesaplanmayan öğrenciler diyor. Oysa, her şey çok açık ortada. Üç ya da dört yanlış bir doğruyu götürdükten sonra, elde hesaplanacak bir puan kalmıyorsa, siz bunun adına ne derseniz deyin, kesin bir başarısızlık söz konusudur ve bunun sorumlusu da; o çocuklarımızı geleceğe hazırlayan o öğretmenlerdir.

Elbette tüm öğretmenleri aynı kefeye koymak mümkün değil. ÖSS, OKS birincilerini yetiştirenlerin de, dünyanın en iyi üniversitelerine öğrencilerimizin kabullerini sağlayan da yine bizim öğretmenlerimiz. Ama artık akla kara birbirinden ayrılmalıdır.

Her öğrencisini kendi çocuğu gibi görüp onların geleceği için her türlü fedakârlığı yapan öğretmen ile işsiz kaldığı için bu kutsal mesleği kerhen yapanları aynı kefeye koyma niyetinde değiliz. Kimse de olmamalı. Ama Öğretmen Yeterlilik Sınavı'nın zamanı geldi de geçiyor.

Öğretmenler yetersiz ise bu onların kabahati mi? Bu konuda YÖK'ün, üniversitelerin, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve politikacıların hiç mi kabahati yok?
Milli Eğitim Bakanı Çelik, öğretmenlik mesleğine en büyük darbeyi, 70'li yıllardaki Ecevit Hükümeti'nin vurduğunu söyledi. "CHP lideri Baykal da aynı kabinede bakandı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ, lise mezunlarını, üç aylık kursla öğretmen yaptı. Bu, öğretmenlik mesleğine karşı yapılmış ihanettir" dedi ve şöyle konuştu:
"80'li yıllar, hiçbir şey olamıyorsan bari öğretmen ol dönemiydi. 90'lı yılların başında, açık var diye veterinerler, ziraatçılar, iktisatçılar öğretmen yapıldı. 95'ten sonra ise öğretmenlik cazibe kazanmaya başladı. Bugün ise en yüksek istihdam kapısı öğretmenlik. Sırada bekleyen on binlerce öğretmen bulunuyor. Önümüzdeki 10 yılda çok daha cazip hale gelecek..."

Eğitim fakülteleri dökülüyor
Öğretmen kalitesinin düşük olmasının en önemli nedenlerinden biri de öğretmen yetiştiren kurumların yetersizliği. Eğitim Sen'in geçen yıl yaptığı bir araştırmaya göre, 30 eğitim fakültesinde hiç doçent yok. 19 eğitim fakültesinde ise hiç profesör bulunmuyor. Pek çoğunun dekanları bile farklı mesleklerden öğretim üyelerince yürütülüyor. Araştırmaya göre, 14 eğitim fakültesinde ise ne doçent ne de profesör var. Eğitim fakültelerinin 51'inde hiç kadın doçent, 41'inde de hiç kadın profesör yok.
Bu eğitim fakültelerinin çoğunda, önceki yıllarda yine bu fakültelerden mezun olanlar derse giriyor. Kalitenin dibe vurma nedenlerinden biri de bu.
Son yüz yıl içerisinde, hukukçu, mühendis, doktor, asker yetiştirme düzeninde, geliştirme dışında köklü değişiklikler olmazken, öğretmen yetiştirme düzeni neredeyse her 10 yılda bir değişti. Sanki birileri bu konuyla özellikle oynuyor!
Mademki öğretmenlik bir kariyer mesleği, o zaman hak ettiği önemi daha en baştan kazanmalı, yani eğitim fakültelerine çekidüzen verilmelidir. Bu arada öğretmen liseleri daha da yaygınlaştırılmalıdır...

milliyet/abbas güçlü

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber