Muhafazakarlık ?ılımlılaşma' dönemine girdi
Türkiye'de Muhafazakarlık: Aile, Cinsellik, Din
Ekim 2012
Proje Yöneticisi Prof. Dr. Hakan Yılmaz (Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi
ve Uluslararası İlişkiler Bölümü)
Proje Desteği: Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi
Kamuoyu Araştırması: Infakto Research Workshop
Danışmanlar: Dr. Emre Erdoğan, Güçlü Atılgan
Araştırma Asistanları: Merve İnce, Murat Can
Kamuoyu Araştırması Tarihi: Mart-Nisan 2012
İlkini 2006 yılının hemen başında, ikincisini ise 2012 baharında, ilkinden yaklaşık altı yıl sonra, gerçekleştirdiğimiz "Türkiye'de Muhafazakarlık: Aile, Din, Devlet, Cinsiyet" başlıklı kamuoyu araştırmalarımızın sonuçlarına karşılaştırmalı olarak baktığımızda şu genel gözlemleri yapabiliriz:
1. Muhafazakarlıkta "ılımlılaşma" ve "ana akımlaşma" eğilimi gözleniyor.
a) Gerek siyasal, gerekse de özel hayata ilişkin muhafazakarlık tutumlarında
uç noktalardan ortalara doğru bir toplaşma eğilimi ortaya çıkmış. Bir
başka deyişle, hem siyaset, hem de özel hayat hakkındaki muhafazakar tutumlarda,
kendini muhafazakar bulmayanların oranı da, kendini çok muhafazakar bulanların
oranı da azalmış. Buna karşılık, muhafazakarlığını orta seviyede değerlendirenlerin
oranı artmış.
b) Toplum daha "statükocu" bir tutuma kaymış. Bir başka deyişle, toplumsal
ve siyasal hayatta değişim isteyenlerin oranı azalmış.
c) Özel hayata ilişkin muhafazakarlıktaki ılımlılaşmanın bir göstergesi olarak,
aşağıdaki tutum değişiklikleri gerçekleşmiş:
i) Dindarlık düzeyinde yıllar içinde bir artış meydana gelmemiş; gelmediği gibi,
yüksek dindarlık seviyesinde küçük de olsa bir azalma söz konusu olmuş.
ii) Dindarlık düzeyi aynı kalırken, ibadetlerini yerine getirmeyenlerden
(örneğin, namaz kılmayanlardan, oruç tutmayanlardan, başını örtmeyen kadınlardan)
rahatsız olanların oranı azalmış, olmayanların oranı ise artmış. Buna koşut
olarak, dinsellik görüntüleri de "normalleşmeye" başlamış; örneğin,
kara çarşaf ve şalvar gibi dinsellik görüntülerinden rahatsız olanlar azalmış.
ii) İbadet edenlerin oranında bir azalma ve ibadetlerin yerine getirilmesinde
bir esnekleşme yaşanmış.
iii) Eşcinseller, evlenmeden birlikte yaşayan çiftler, açık giyinen kadınlar,
tek başına yaşayan kadınlar, boşanmış kadınlar, küpe takan erkekler, flört eden
gençler gibi modern ve kentsel cinsellik görüntülerinden rahatsız olanlar
azalmış.
2) Toplumda "bireyleşme" sürecinin hızlandığı görülüyor.
a) Bireyleşmenin derinleştiğinin ve yaygınlaştığının en temel göstergesi olarak,
"eşitlik, dayanışma, özgürlük" değerleri arasında "özgürlük"
en çok tercih edilen temel değer olarak "eşitlik"in önüne geçmiş.
Oysa, bundan altı yıl önce, halkın gözünde, bu üç değer arasında "eşitlik"
açık ara birinci gelmişti. "Eşitlik" değerini en çok tercih edilen
temel değer olarak seçenlerin oranı yıllar içinde sabit kalmış. Buna karşılık,
"özgürlük" diyenlerdeki yükseliş, "dayanışma" yanıtını verenlerin
oranındaki ciddi bir düşüşten kaynaklanmış.
b) Bireyleşmenin önünde engel olan iki temel muhafazakar değeri savunanların
oranında yıllar içinde bir düşüş meydana gelmiş: birincisi, "insan zayıftır;
yanlış yola sapmaması için, başında mutlaka onu doğru yola sevkedecek bir otoritenin
bulunması gerekir"; ikincisi ise, "herkes hayatta layık olduğu yerdedir
ve haddini aşmamalıdır".
c) Bireyleşmenin bir diğer kanıtı olarak, kişilerin hayattaki seçimlerini kendi
isteklerine göre değil de, geleneklere göre yapması gerektiğini savunanlar azalmış.
3) Haklara sahip çıkma alanında son altı yılda kayda değer bir iyileşme görülmüyor.
a) Kişilerin kendi haklarına ve başkalarının haklarına sahip çıkmaktaki duyarlılıklarında
son altı yılda bir artış kaydedilmemiş. Nitekim, bazı istisnalar hariç, temel
haklar ve ikincil haklar devlet tarafından asla kısıtlanmamalıdır diyenlerin
oranında da, gerektiğinde kısıtlanabilir diyenlerin oranında da, altı yıl öncesine
göre kayda değer bir değişim meydana gelmemiş.
b) Haklar alanında göze çarpan tek ilerleme, siyasi haklara sahip çıkma eğiliminde
bir miktar artışın meydana gelmiş olmasıdır. Nitekim, altı yıl öncesiyle kıyaslandığında,
"dernekleşme ve sendikalaşma hakkı" ile "toplantı ve gösteri
yürüyüşü yapma hakkı"nın devlet tarafından asla kısıtlanmaması gereken
haklar olduğunu düşünenlerin oranı biraz yükselmiş.
c) Eşcinselliğin ve heteroseksüellik dışı cinsel yönelimlerin toplumda en az
kabul gören hak olması durumunda son altı yılda hiç oynama olmamış. Kamoyunda
zaten yaygın olan homofobi aynen devam etmiş.
4) Kadının toplumsal konumuna ilişkin tutumlarda pozitif bir değişim olurken,
ailedeki konumuna ilişkin tutumlarda bir değişim görülmüyor.
a) İster başı örtülü, ister başı açık olsun, tüm kadınların toplumda kadın oldukları
için ezildikleri yönündeki tutumda bir artış olmuş.
b) Başörtülü kadınların da erkeklerle hayatın her alanında eşit olduklarına
ilişkin tutumda bir artış meydana gelmiş.
c) Açık giyinen, çalışan, boşanmış, tek başına yaşayan, nikahsız beraberlik
yaşayan kadınlardan duyulan rahatsızlık azalmış.
d) Kürtaj, hiç bir koşula bağlı olmaksızın, cevap verenlerin yarısından fazlası
tarafından kabul edilirken, işin içine yoksulluk, tecavüz, sağlık gibi faktörler
girdiğinde, bu kabul oranı hızla artmış ve sağlık söz konusu olduğunda yüzde
85'e ulaşmış.
e) Buna karşılık, kadının ailedeki konumu, evdeki rolü, kocası ve çocuklarına
karşı yükümlülüklerine ilişkin tutumlarda bir değişiklik olmamış. Altı yıl önce
olduğu gibi, bugün de, ideal kadın "eşit, hamarat ve namuslu" bir
kadın olarak tanımlanmış.
Türkiye'de Muhafazakarlık:Aile,Cinsellik ve Din-Verilerini görmek için tıklayın.