'Nimet Çubukçu istifa etmesin!'

Haber Giriş : 01 Kasım 2005 17:11, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Malatya çocuk yuvasındakine benzer dram türünden olaylar ortaya çıktığında toplumun kolektif vicdanının otomatik tepkisi 'Bakan istifa etsin' oluyor. Bu içgüdüsel tepki yüzeysel bakışta birçok şeyi hallediyor, çözüyor gibi gözükse de olayın üzerinde biraz düşünüp kafa yorduğunuzda bu içgüdüsel tepkinin talebi yerine getirildiği takdirde aslında hiçbir şey de yapılmamış olacağını görebiliyorsunuz.

Bu gibi durumlarda siyaseten kelle istemek en kolaycı yoldur ve kelle alındığında kolektif bir rahatlama belki yaşanır da ama dramı ortaya çıkaran koşullarda iyileştirme yolunda tek bir adım atılmamış olur.

Bunu söylerken gayet tabii ki siyasetin aynı zamanda sembollerin doğru kullanılması sanatı olduğunu da unutmuyorum. Örneğin Bakan Çubukçu'nun olay patlak verdikten sonra yurtdışından geç dönmesi ve olay yerine de geç gitmesi kendisinin sembol kullanma sanatını iyi bilmediğini göstermektedir, onun bu ikili hatası hem kendisi hem de hükümeti için bir 'Halkla ilişkiler' fiyaskosu olmuştur. Bunu söylerken ben Çubukçu'nın istifa etmemekle doğru yaptığını düşünüyorum. Çünkü istifa sadece popülist, bir günü kurtarma operasyonu olarak kalacaktı ama bakanın işin sorumluluğunu üstlenerek meselenin kökenine inip çözüme ulaşmaya çalışması çok daha doğru olmuştur. Bakanın istifasını isteseydi bu krizi çok daha rahat atlatabileceği kesin olan Başbakan'ın olayın çözümünde göstermelik olanla yetinmeyip meseleyi kökünden çözmeci tavır sergilemesi de çok isabetlidir. Siyasette popülizm en kolay yoldur, bu yola giren siyasetçiler belki gündelik zaferler kazanırlar ama uzun dönemde hem kendileri hem de daha önemlisi ülke zarar görür.

Gayet tabii ki Malatya'da yuvada yaşanan dram sadece siyasetin ortaya çıkardığı bir durum değildir. Dolayısıyla olayın sorumluluğunu sadece siyasetin üstüne yıkamayız. Siyasetin üstüne yıkmak istesek bile bu sadece AKP Hükümeti'nin siyasetlerinin bir sonucu değildir. O tip sorunlar yıllar süren bir sorunlar birikimini yansıtırlar.

Dahası yuvadaki dram sadece siyasetin değil sosyal koşulların yaratmasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Dolayısıyla sadece siyaset değişiklikleri ile, birkaç kararname çıkarılarak çözülebilecek bir sorun yoktur ortada. Daha derinlerden gelen memleketin sosyolojik iklimine sinmiş neredeyse ideolojik bir tavır haline gelmiş çocuklarımızla sorunlu ilişkilerimiz gibi karmaşık bir sorun ortadadır. Bir bakan değiştiği takdirde toplum belki intikam hislerini tatmin etmiş olacaktı ama o krizli sosyolojik iklim aynen ortada kalacaktı. O iklimin üzerine gidilmedikçe, çocuklarımızla toplum olarak ilişkilerimiz tümden masaya yatırılmadıkça Türkiye bu konuda ayıplı olmayı sürdürür. Ben meseleyi böyle görüyorum. Dolayısıyla kriz esnasında iyi görüntü vermeyerek bazı hatalar yapmış olan bakanın olayın üstüne giden tavrını ve bu konuda popülizme başvurmayacağı belli olan Başbakan'ın tavrını destekliyorum. Bakanın 'Bu krizi bir fırsat olarak değerlendiriyorum' şeklindeki demeciyle ortaya koyduğu tavır son yıllarda siyaset arenasında gördüğüm en insani, en gerçekçi tavırlardan bir tanesidir.

Bakanın çağrısını sivil toplum örgütleri mutlaka ciddiye almalı ve ona ellerinden gelen desteği vermelidirler. Toplumlarda bazı konular vardır ki onlar gündeme geldiğinde siyasetin ve ideolojilerin arka plana çekilmesinde yarar vardır. Çocuklarımız da işte bu tür konuların başında gelir. Tavsiyelerle, eylem planlarıyla AKP Hükümeti'ne bu konuda yardımcı olunması bir medeniyet göstergesidir, olayı siyaset kavgasına çekmek ise geçmiş dönemlere ait olan bir zaman kaybından başka bir şey değildir.

Serdar TURGUT / Akşam

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber